Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Efendi Hazretleri 38. Sohbet

0 109

SOHBET- 38 MÜ’MİNUN 101-111
–Üniversiteli genç neye sövüyormuş?

Efendi Hazretleri 38. Sohbet
ÜNİVERSİTELİ GENÇ NEYE SÖVDÜ?
(Ders ayeti)
“O vakit sur’a üfürüldü mü, artık aralarında bu gün ne neseb (yardımlaşması), ne de (birbirinin halinden) sorabilirler.”
 
Ah cemaati müslimin! Önümüzde ne günler var bir bilseydik. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
“Benim bildiğimi bilseniz, az güler çok ağlardınız.”
 
Yanımızda bulunan birisi ruhunu teslim etse, onun içinde bulunduğu ızdıraplı halleri biz anlayamayız. Bize göre görünüşte hiç bir şey olmuyor amma, kendisine ahiret alemi açılmıştır. Ruhunu teslim etme anında bulunan kişi bir de günahkar ise, kim bilir ne acılar ne ızdıraplar içerisindedir?
 
Ruhunu teslim etme anında bulunan bir nine, yanında bulunanlara: “Öyle acı çekiyorum ki, her nefesimde sanki dedmin bahçesinde bulunan dallı budaklı o koca gürgen ağacını içime sokuyorlar ve şiddetle çıkarıyorlar.” demiş.
 
“Ey Allah’ım Bizim üzerimize ölüm sarhoşluğunu kolay et.”
 
Salih kimseler ise, ölüm anında içinde bulundukları sekir durumunun farknda bile olmayacaklar, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) in buyurduğu üzere: “Mü’minin ruhuu tereyağından kıl çeker gibi kolay alınacaktır.”
 
Bu Hadis-i Şerifi okuyan bir zat: “Her Hadis-i Şerif’e uygun bir ayet-i kerime vardır. Acaba bu hadise uygun ayet, Kur’an-ı Kerim’in hangi ayetidir?” diye araştırmaya başladı, lakin bir türlü bulamadı.
Çok üzüldü, o gece rüyasında Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizi gödü. Resulullah (sallallhu aleyhi ve sellem) ona: “Sure-i Yusuf’un 31. ayet-i kerimesini buyurdu. Şöyle ki:
 
“Zeliha (şehirdeki) kadınların kendisini ayıpladıklarını ve dedikodu yaptıklarını işitince, onlara davetçi gönderdi. Onlar için dayalı döşeli bir sofra hazırladı ve her birine bir bçak verdi. Sonra Yusuf’a: “Çık karşılarına” dedi.
Kadınlar onu görünce, kendisini çok büyüttüler ve şaşkınlıklarından ellerini kestiler: “Allah’ı tenzih ederiz, bu bir insan değildir. Bu ancak bir kerim melektir.” dediler.
 
Bir kimseye denilse ki: “Eğer elini bıçakla kesersen san bir milyar vereceğiz” kesmez. Peki o kadınlar nasıl oldu da kendi kendilerinin ellerini kestiler?
 
Hazreti Yusuf (aleyhisselam) çok güzeldi. O ‘nu görünce kadınlar hayran oldular, kendilerinden geçtiler. Elmayı kesiyoruz diye ellerini kestiler, fakat bunun farkında bile varmadılar.
 
İşte mümin bir kimse, ruh bedeninde kabzedileceği anda acı hissetmemesi için, kendisine çok hoşlanacağı, hayran olacağı güzel şeyler gösterilecek, onları seyrederken ruhu kolayca tereyağından kıl çekilircesine alıncak.
 
Mevla Teala’nın emirlerini yerine getirirsek, dünyada da ahirette de bir zarar görmeyiz. Nefsin isteklerine uyan kimse Mevla Teala’ya karşı gelir. İnsanın nefsi çakal gibi yaşamak ister. O’na: “Sen insansın, insan kanunlarına göre yaşamalısın” denilmelidir.
Eğer: “Hayır! Ben hayvan kanunlarına göre yaşayacağım” der de, insan ona uyarsa, sonanda o nineye olduğu gibi, o kimseye , koca gürgen ağacı içine girdirilip, çıkarılırcasına eziyet edilir. Hep istiğfar ile yaşayalım: “Ya Rabbi! Ben kusurluyum, sana karşı edebimi muhafaza edemiyorum beni affet” demeliyiz.
 
Allah-u Teala bize bu muazzam Kur’an-ı Kerim’i verdi. “Alın bunu okuyun, inceleyin, bunda ibret vardır, tenbih vardır, öğüt vardır” buyurdu. Bizler ise “Ya Rabbi yunan felsefesini okumayı bitireyim de, ondan sonra Kur’an’a bakarım” diyoruz.
 
Bir genç ziyaretimize gelmişti, baktım üniversiteye sövüyor va diyor ki: “Uzun yıllarımı o okullarda geçirdim. Sonunda diplomamı aldım ve yüksek mevki sahip oldum. Lakin sonradan öğrendim ki, Allah-u Teala beni kendisine ibadet etmek için yarattı, ben ise nasıl ibadet edeceğimi dahi bilmiyorum. Bana Allah-u Teala’dan, Resulünden, İslam dininden hiç bahsedilmedi, o kadar senelerim boşa gitti.” dedi.
 
Ben de ona: “Oğlum! Gel medreselerimizde oku” dedim. Bana ne desin: “Hoca Efendi! Bunca senedir okumaktan akıl mı kaldı? Ancak sövebiliyorum.” Eğer eksiklerini telafi etmez, o halde ölürse asıl ahirette sövecek.
 
“O gün, yüzleri ateş içinde kaynayıp çevrilirken, ‘vah bize!Keşke Allah’a itaat etseydik, peygambere itaat etseydik.’ diyeceklerdir. Yeni şöyle diyecekler: ‘Ey Rabbimiz! Doğrusu bizler, beylerimize ve büyüklerimize itaat ettikte bizi yanlış yola götürdüler. Ey Rabbimiz! Onlara azabın iki katlısını ver ve onları büyük lanet ile lanetle (rahmetinden uzaklaştır)” (Ahzab sr:66-68)
 
Doğru yoldan çıkanlar, dünyadaki uydukları kimselerin kendilerine yaptıkları zararı orada anlıyorlar ve onlara orada beddua ediyorlar, ama bundan ne çıkar, dünyada onlara uymasaydınız olmazmıydı, niye uydunuz?
 
Ne işiniz vardı böyle kimselerle ? Ne işiniz vardı kurt gibi adamlarla? Şimdi çekin bakalım cezanızı, altınızda ateşten yatak, üstünüzde ateşten yorgan, sipsivri ateşten bir dağ, çıkın bakalım bu dağı denilecek. Dünyada emir dinlemeyenler orada dinleyecek. Yahu Allah’ın şeriatı beğenilmez mi, dinlenilmez mi?
 
Mevla Tealanın yarattığı olsun, emri olmasın. Halbuki görüyoruz, Bosna Hersek ne durumda? 13-14 yaşlarında müslüman kızlarımıza 5-10 sırplı asker tarafından vahşice kötülük yapılıyor, sonunda genç kızımız buna dayanamayıp ölüyor.
 
Erkekler katlediliyor, kadınlar hayatta bırakılıyor amma nasıl hayat? İşte bütün bunlar neden oldu? Şeriat öğrenilip tatbik edilmediğinden.
 
Senin Allah’ının kitabı köşe bucakta: “Bana sahip çıkan yok diye ağlıyor, sen ingilizce okuyorsun, o lisanı seviyorsun, seni yaratan Allah’ının kitabının lisanını beğenmiyorsun. Halbuki Allah-u Teala o kitabı sana dostluk muamelesi gereği indiridi. Zararın neresinden dönülürse kardır kabilindan hemen Allah’ın kitabına dönelim.
 
Dersimizin Ayet-i kerimesinde Mevla Teala ne buyurmuştu? “Sur’a üfürüleceüi zaman, artık aralarında ne nesepleşme vardır, ne de (birbirlerinin hallerinden) soruşurlar.”
 
Sur: İsrafil (aleyhisselam) ın ağzında bulunan bir borudur. İlk üfürüşünde bütün mahlukat ölür. İkinci üfürüşünde bütün mahlukat, insnalar, cinler, melekler, hayvanlar dirilir, bir kimse dahi noksan edilmeden herkes mahşere getirilir.
 
Orası nasıl bir meydandır sormayın, insanlarla hınca hınç dolacak, fakat kimse kimseye dönüp bakmayacak. Ayakta durmaktan ayaklar kırılacak gibi olacak, bir kimse yere çökeyim istese, imkan yok çökmeyecek.
 
Susuzluktan ciğerler parelenecek ama su nerede? “Nasılsın?” diye insanın halini soran olmayacak, akrabalık muamelesi orada yok. Dünyada iken, annesi, babası, kardeşi, olan kimseyi bilecek, fakat o anne, baba, kardeş ahirette bulunduğu ızdıraplı durumdan dolayı, aman benden sevap istemesin diye o kişinin tarafına dahi bakmayacak. Derler ya “Kel ilaç bulsa başına sürer”
 
“Kendisi muhtaç bir dede,
Kande kaldı gayrıya himmet ede”
 
Sure-i Abese’de Mevla Teala şöyle buyuruyor:
“İşte o günde kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün onlardan her birinin başından aşacak işi (derdi ve belası) vardır.” (Ayet:34-37)
 
Kıyamet gününde bir müminin hasene ve seyyiesi (iyilik ve kötülüğü) müsavi (eşit) gelir. Mevla Teala: “Kulum sana bir hasene(iyilik) lazım. İnsanlardan iste eğer bulabilirsen, seni cennete girdireceğim.” buyurur.
 
Bunun üzerine o kul bir haseneyi bulabilmek için annesine babasına, kardeşine, çocuğuna gider, fakat hepsinden:
“Bu gün bende bir haseneye muhtacım” cevabını alır. Hiç kimseden bir hasene bulamadan mekanına döner.
Mevla Teala: “Ne ile geldin (bulabilidin mi)?” sorar. Kul: “Ya Rabbi hiç kimse hasenelerinden bir tanesini vermedi.” der.
Mevla Teala: “Kulum! Senin benim yolumda arkadaşlık ettiğin hiç dostun yok muydu?” buyurur.
Kul hatırlar ki, böyle bir arkadaşı vardı, hemen onun yanına gider, durumu anlatır, o da hemen hasenesinden verir. Kul o sevap ile yerine döner ve Mevla Teala’ya arkadaşının kendisine hasene verdiğini söyler.
Bunun üzerien Mevla Teala: “O haseneyi ondan senin için kabul ettim, bununla beraber onun hakkından hiç bir şeyde eksik etmedim. Seni ve onu affettim.” buyurur.
 
Mevzumuz ile alakalı bir başka ayet-i celilede Sure-i Zuhruftadır. Şöyle ki:
 
“O gün dostların bazıları, bazısı için düşmandır. Müttakiler müstesna” (ayet:67)
 
Mevla Teala Hadsi-i Kudsi de şöyle buyuryor:
“Benim yolumda sevişen, benim yolumda ziyaretleşenlere muhabbetim vacip oldu.”
 
Kur’an-ı Kerim her şeyi hebr veriyor, hiç kimse duymadık demesin. Demek ki orada akrabalıktan faide yok. Peki nerede faide var? Neye çalışmalıyız? Dersimizin ayet-i celilesi bunu bize haber vermekte:
“Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte felah bulmuş olanlar onlardır.”
 
Sevap ve günahlarımızın tartılacağı mizanın sevap tarafını ağır getirmek için çalışmalıyız, sevdiklerimizi de buna teşvik etmeliyiz, dostluk, iyili böyle olur.
 
Davud (aleyhisselam) Mevla Tealaya: “Ya Rabbi kullarının sevap ve günahlarının tartılacağı mizanı bana göster” diye temennide bulundu.
Mevla Teala’da onun bu isteğini kabul etti ve mizanı gösterdi. Davud (aleyhisselam) mizanın meşrik ile mağrib arası kadar büyük olduğunu görünce bayıldı ve düştü. Kendisine geldiğinde: “Ya Rabbi! Bu kadar geniş teraziyi hangi amel doldurur?” diey sual etti.
Mevla Teala: “Ya Davud! Ben bir kulumu sevdiğimde bir kez: “Sübhanallah” demesi ile onun mizanını sevap tarafını ağır getiririm.” buyurdu.
 
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Sübahanallah mizanı doldurur”
 
O filimler, videolar, ideolar, gazeteler, seni bu tesbihten, bu ibadetten gei bırakmak içindir. Ey Müslüman! Aklını başına topla, o filim çeviren kişiler senin imanını zedeliyorlar.
 
Ey Müslüman! Mevla Tealanın in’amı olan o gözlerini kulaklarını, nasıl olur da Allah’ın düşmanlarının yolunda kullanırsın? Şu kısa hayatta hem dünyanı düzenleyeceksin, hem ahiretini kazanacksın. Mevla Tealanın razı olmadığı şeylerle meşgul olmaya vakit nerede? Mizanda sevap tarafını ağır getirmeye çalış.
 
Denilecek olursa ki, bir kere “Sübühanallah” demek ile mizan doluyor ise, bunca yapılan diğer zikirlere, ibadetlere ne hacet var?.. Cennet çok pahalıdır, cennetin bir başörtüsünü dünyayı satın alamazsın. Ya oranın bileziğini, yüzüğünü, elbisesini naasıl kazanacaksın? Onun için az bir amele çok sevap veriliyor ki, mizanın sevap tarafı ağır bassın. Aksi takdirde:
 
(Ders ayeti)
“Ve kimin tartıları da hafif olmuş olursa işte nefislerine yazık etmiş olanlardır. Onların yüzlerini ateş şiddetle yakar ve onlar orada dudakları açılarak dişleri sırıtıp duran kimselerdir.”
 
Mevla Teala’nın buyurduğu üzere cehennem de yanmak ile hüsrana uğrayanlardan olursun. Siz kainatın yaratıcısı olan yüce Allah’a asi oldunuz. O’na asi olanın azabı bitmez. Ne gibi? O’na itaat edenin sevabı bitmediği gibi. Ya Rabbi! Canlarımızı, ruhlarımızı sana emanet ettik.
 
Ahirette, dünyada ki hayatını isyan ile geçirip, tövbe etmeden ölenlere çok dehşetli, elem verici, türlü türlü azaplar edilecek. Bir ayet-i kerime de buyurulduğu üzere, cehennemlik olan şahıs, şişte döner gibi cehennemin kızgın ateşinde döndürülerek yanacak, yüzünde buluna etler dökülecek, üst dudak kıvrıla kıvrıla göbeğe kadar inecek. O kadar çirkin bir surete sahip olacak ki, kendi yüzünü görecek olsa korkusundan kendinden kaçmak isteyecek.
 
Sure-i Kıyame de şöyle buyurulur:
“Ogün bir takım yüzler parıldayıcıdır. Rablerine nazar edicidir. Bir kısım yüzlerde o gün pek ekşi bir haldedir. Sanır ki, ona arka kemiklerini kıracak bir muameleyapılacaktır” (Kıyam sr:22-25)
 
Mevla Teala’nın ayet-i kerimelerine kulak verelim, yüz çevirmeyelim, aksi takdirde Sure-i Taha’nın 100. ayet-i kerimesinin muhatabı oluruz. Şöyle ki:
“Her kim ondan (Kuran’ı Kerim’den) yüz çevirirse şüphe yok ki o, kıyamet günü bir ağır günah yükü yüklenecektir.”
 
Kur’an-ı Kerim bize bağırıyor: “Ben seni yaratan Allah’ın kitabıyım, beni aç oku, benim ile amel et.” Biz ise ona: “Sükut et!Senin için kılıf diktim, onunla seni muhafaza etmek için evimin köşesine de koydum daha ne istiyorsun? Şimdi yunan felsefesi okuyacağım, gazete okuyacağım, dünyadan haberdar olacağım.” diyoruz.
 
Her gün Kur’an-ı Kerim açalım, ona bakalım, onu okuyalım. Öpüp başımıza koyalım, bağrımıza basalım. Her kim, her gün Kur’an-ı Kerim’den yüz ayet-i cellile okursa, münafıklardan sayılmaz.
 
“KUR’AN-I KERİM BUCAKTA, YUNAN FELSEFESİ KUCAKTA!”
 
Kur’an-ı Kerim’i okumayıp, onun ile amel etmediği gibi, onu okuyan ve amel edenlerle alay edenler, cehennem azabına düçar olduklarında: “Dayanamıyoruz, azabımız hiç olmazsa hafifletilsin” diye feryat ettiklerinde, kendilerine denilecek:
 
(Ders ayeti)
“Değil mi ki? Benim ayetlerim size karşı tilavet ediliyordu da, siz onları tekzib ediyordunuz.”
 
Mevla Teala: “Benim ayetlerimi ilim bakımından anlamadan niçin yalanladınız? İnce düşünseydiniz, ayetlerin hak olduğunu , tekzib edilecek gibi olmadığını anlardınız buyuruyor.
 
(Ders ayeti)
“Diyeceklerdir ki: Ey Rabbimiz! Bizim üzerimize şekavetimiz galebe etti ve biz sapıtmış olan bir kavim olduk.
Ey Rabbimiz! Bundan bizleri çıkar, imdi bir daha dönersek, artık şüphe yok ki, biz zalim kimseleriz.”
 
Bin sene böyle yalvaracaklar, fakat Mevla Teala’dan bir cevp alamayacaklar, bin sene sonra:
 
(Ders ayeti)
“Buyuracaktır ki: Zelilane sükut edip durun orada! Bana bir şey söylemeyin, çünkü kullarımdan bir zümre vardı ki, ‘Ey Rabbimiz! Sana iman ettik, artık bizi yarlığa ve bize merhamet buyur ve sen rahmet edenlerin elbette en hayırlısısın.’ derlerdi.
Halbu ki siz, onlara maskaralık ettiniz, ta ki bunlar (bu maskaralıklarınız) size beni anmayı unutturdu ve onlara istihza ile güler kimseler olmuştunuz. Şüphe yok ki, bugün ben onları sabretmeleri sebebiyle mükafata nail ettim, muhakkak ki necata ermiş olanlar da onlardır. Onlar.”
 
Mevla Teala kendilerine bu şekilde hitabedecek, Mevla Tela’nın bu sözleri onlara cehennemden daha acı gelecek.
Dünyada iken Mevla Teala’ya asi olanların ahiretteki halleri bundan ibarettir. Bu ayet-i celileler ile sanki ahiretin aynası gözümüzün önüne geldi

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.