Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Efendi Hazretleri 21. Sohbet

0 89

HAMD VE HAKİM NE DEMEKTİR?
Size bizim köyün yakınlarında bulunan ırmağın ortasındaki kara kayadan bahsetmiştim. Nereden yuvarlanmışsa yuvarlanmış, ırmağın ortasında duruyor. Sular onu yuvarlamak için geliyor. Ona çarpıyor, ancak onu yerinden oynatamıyor. Suyun kendisi yarılıp sağından, solundan gidiyor.
İşte su o kayayı nasıl yuvarlayamıyorsa bizi de fitne selleri, yoldan çıkarma selleri çarpsın ama yuvarlamasın, yanımızdan geçip gitsin. Böyle olursak bu işi başarırız. Yoksa kendimiz gideriz.

Sohbet dersimizin ayeti kerimelerine başlayalım:
Kuran’ı Kerim’in ayetlerini daima güzelce okumaya, anlamaya ve onlarla amel etmeye çalışalım. Şimdi hepimiz kâinatı yoktan var eden Allah-u Teala Hazretlerinin kelimelerini okuyoruz, dinliyoruz gibi niyet edelim:

”Bütün hamdler o Allah’a mahsustur ki, göklerde ve yerlerde ne varsa hep ona aittir. Ahirette de hamd O’na dır.O Mevla Hakim ve Habirdir.”

1-Ayeti celilenin başında bulunan (elif lam) Harf-i tarif, ya ahdi harici (başında bulunduğu kelimenin fertlerinden daha önce belli olan ve bilinen bir bölüme delalet etmektedir) içindir. Buna göre mana:”Kamil hamd yani Allah-u Teala’nın kendine yaptığı hamd veya Peygamberlerin hamdi veya kâmil evliyanın hamdi” demektir.
2-Yahut istiğrak ve umum (başında bulunduğu kelimenin bütün fertlerini içine almaktadır) içindir. Buna göre mana:”Bütün hamdler” demektir.
3-Yahutta cins içindir (başında bulunduğu kelimenin fertlerini kasdetmeden genel bir manaya delalet eder).Buna göre mana:”Hamdin cinsi ve hakikati” demektir ki zahir ehline göre bu mana daha uygun ve daha mübalağalıdır. Çünkü hamdin hakikati Allah’a mahsus kılındığına göre bütün fertleri zaten buraya girer.

Hamd neye derler? Bir insan bir insana iyilik edince:”Teşekkür ederiz” diyorsunuz ya işte hamd, ‘teşekkür’ demektir.Yani hamd ile teşekkür birdir.Ancak aralarında ufak bir fark vardır ki hamd, hem nimete hem de belaya karşı yapılır.Şükür ise yalnızca nimete karşı yapılır.Mesela hasta iken:”Nasılsın” diye sorulduğunda::”Elhamdülillah” denir ama çok şükür hasta oldum denilmez.

Teşekkür kime ediyorsunuz? İyilik edene. Ham kime ediyorsunuz? Onu da iyilik edene…

Mustafa İsmet Garibullah büyük şeyh efendi (kuddisesirrahu) hazretleri buyuruyor ki:
Sana verse birisi bir fulusi (sana birisi para verse)
Yahut bir ev verip kılsan culusi (yahut bir ev versede, o evde otursan)
Veren Allah’tır anla bu hususi (bunu anla ki aslında veren Allah’dır)
Anı etmiş vekil anla nususi (o kişiyi vekil etmiştir, dilil anla)
Hakikat anla gel gidelim
Cemali ba kemali seyredelim

Akaidde bir ibare vardır (Vallahü halıkun li efalil ibad)
”Allah, kulların fiillerini yaratıcıdır”

Gülmeni O yaratıyor, üzülmeni O yaratıyor, ağlamanı O yaratıyor, namaz kılmanı O yaratıyor. Öyleyse madem her şeyi O yaratıyor, asıl hamd O mevla’ya dır.

Fakat orada vasıta olana da teşekkür ediyoruz. Böylece ”hamd” in manasını iyice anlamış olduk. Kuran’ı Kerim’de hamde dair birçok ayet vardır. Bir tanede hadisi şerif okuyalım:
”Subhanallah (demek) mizanı doldurur, Subhanallah ve Elhamdülillah (demek) yerle gök arasını doldurur-yahut doldururlar.”

Subhanallah demek: Cenab-ı Hak bütün noksanlıklardan, çirkinliklerden, zevalden ve şerlerden paktır demektir. Bu kelime Mevla’yı bütün lekelerden pak ediyor.
Elhamdülillah demek de: Ne kadar güzellikle, kemaller, hayırlar, cemaller varsa hepsi Allah-u Teala’ya mahsustur demek oluyor. İşte bundan dolayıdır ki ”Subhanallah” ve ”Elhamdülillah” kelimeleri gökle yer arasını dolduruyor.

Yarın ahirette her insanın sevapları günahları tartılacak. En zor zamandır o zaman, çünkü sonu ya cennet ya cehennemdir. Mesela amelleri tartılan bir adamın diyelim yüz sevabı var, yüzde günahı. Allah-u Teala buyuracak: Bir sevap daha getirirsen seni cennete koyarım.” O kişi:”Ya Rabbi! Nereden bulayım.” diyecek.
Mevla Teala:”Git akrabayı taallukatından iste.” buyuracak. O da evvela anasına gidecek:”Ana bana bir sevap ver.” Anası:”Oğlum bana kim verecek.” Babasına gidecek, kardeşine gidecek, hangisine gitse hepsinden aynı cevabı alacak. Boynu bükük bir şekilde Mevla’nın huzuruna gelecek:”Ya Rabbi, onlarda muhtaç” diyecek.
O zaman Cenab-ı Hak:”Benim yolumda hiç arkadaşın yok mu? Git ondan iste.” buyuracak. Bu kişide hemen Allah yolunda sevdiği bir arkadaşına gidecek, ondan bir sevap talep edecek : ”Bir sevaba ihtiyacım var, yoksa Rabbim beni cehennem koyacak bana sevaplarından verir misin?” Arkadaşı da ona: ”Bende senin durumundayım. İkimizde cehenneme gitmektense bari senin sevabını tamamlayayım da sen cennete git.” diyecek.
Bakın dikkat edin, anası mı daha hayırlı yoksa Allah yolundaki arkadaşı mı? O kişi gelecek Cenab-ı Hakk’a: ”Ya Rabbi, buldum” diyecek. Arkadaşımda benim durumumdaydı. Bari ikimizde cehenneme gideceğimize sen cennete git dedi ve bana bir sevap verdi.
O zaman Mevla Teala buyuracak ki: ”O fakir olduğu halde benim hatırımı saydığı için sana verdi de ben bu kadar zenginlikle nasıl vermeyeyim? Her ikinizde cennetime girin.”

Ben bunu niçin anlattım size?
Subhanallah niçin demiyorsunuz? Bakın ”Subhanallah” bir kere söylemekle mizanı dolduruyor. Onun için ey müslüman kardeşlerim, daha ne kadar gaflete devam edeceğiz, daha ne kadar lüzumsuz konuşacağız? Konuşmak hayır için olmalıdır. Allah bizi hayırla uyandırsın. Ya Rabbi! Sen bizi kendine layık kul eyle. Amin!…

Sure-i Fatır’da bir ayeti kerime vardır:
”Ey insanlar! Sizler Allah-u Teala’ya muhtaç fakirlersiniz. Allah-u Teala ise O ganidir (ziyade zengindir).Hamiddir (ziyade hamde layık olandır).” (Fatır 15)

Gökler yerler hep onun olduğu halde başkalarına minnet ederiz. Ya Rabbi! Bize hakikati duyurt. Ey insan! O zengin olan Mevla’nın kapısından ayrılma. O, dünya zenginlerine benzemez. Dünya zenginlerini boş verin, onlar kendilerini kurtarmaktan aciz. Süz işi gören zengine, Allah’a bakın…

Sağlam olduğumuz zaman Allah (Celle celaluhu) ya hamd ediyoruz. Hasta olduğumuz zamanda şikayet etmememiz lazımdır. Mesela Kehf suresinde Musa (Aleyhisselam) ile Hızır (Aleyhisselam)’ın karşılaşmalarını ve arkadaşlıklarını anlatan kıssada Hızır (Aleyhisselam) ın geminin tahtasını koparmasını düşünün. Bir tahtanın koparılmasıyla koca gemi kurtuldu. Ne acaip değil mi? Hızır (Aleyhisselam) çocuğu öldürmüştü. Fakat bu, çocuğun anne ve babasının hayrına olmuştu. Perdenin bir tarafını görüyoruz, diğer tarafını hiç düşünmüyoruz.

Görünüşte bela ve musibet olan şeylerin altında, sabredilirse cennet vardır. Bilsek sevineceğiz. Bu sıkıntılara katlanmaktan dolayı Cenab-ı Hak insanlara çok büyük mükâfatlar verecek. Ama insan bilmiyor. Ahirette sevapları görünce: ”Keşke daha fazla hasta olsaydı mı daha çok bela ve musibetlere maruz kalsaydım” denecek.
Şimdi hem nimete karşı hemde belaya karşı hamd caizdir. Niçin? Çünkü kıssada görüldüğü gibi belada nimettir. O halde çok akıllı olalım. Rabbimize gereği gibi hamd edelim.

Ayeti kerimemizde:”Ahirette hamd ona mahsustur” buyuruluyor. Çünkü nasıl ki dünya da sayılmaz, tükenmez nimetleri veren O’dur, ahirette dahi bütün nimetler O’nun tarafından verilecektir. Bütün iyilikleri O yapacaktır. Öyle olunca dünyada olduğu gibi ahirette de hamdler O’na mahsustur.

İşte o Rabbul- Âlemin, Hakim’dir. Her ne yaparsa yerindedir. Kullarına analarından da, babalarından da çok acır. O’nun yaptığı herşey doğrudur. O’nun hakim oluşunu anlatan ayetler çoktur. Bir iki tanesini okuyalım:
”Görmedin mi ki Allah, gökten bir su indirmiş, onu yeryüzündeki gözelere girdirmiş, sonra onunla renkleri muhtelif ekinleri çıkarıyor sonra kuruyor da artık onu sararmış görüyorsun, sonrada onu kupkuru bir kırıntı yapıveriyor. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için bir tenbih vardır.” (Zümer 21)

Allah’u Teala hazretleri yağmuru tane tane indiriyor. Çeşmeden akar gibi yağsaydı bütün meyve sebzeler zarar görür, toprakları da süpürüp götürürdü.
Yağan yağmurların bir kısmı yeryüzünde akarlar. Bir kısmı da toprak içine nüfuz ederler. Sonra birbirleriyle birleşerek toprak altında akarlar. Bunlardan bir kısmı kendilerine yol bularak toprak üstüne çıkar, pınarları, dereleri ve büyük ırmakları meydana getirirler. Bir kısmı da yerin altında kalarak kuyuları, sarnıçları meydana getirirler.
Bakın! Allah-u Teala suyu gökten yağdırdı. Onu menbalara nüfuz ettirdi. Oralardanda sizlere geliyor, çeşmelerinizden akıyor, içiyor ve kullanıyorsunuz.

Hakim’i anladınız mı şimdi. Sonra toprağın emdiği suyla da çeşitli sebzeler, meyveler, otlar bitiyor. Hepsi aynı suyu alıyor fakat renkleri muhtelif. Dometesin başka, biberin başka, patlıcanın başka, havucun başka, armudun başka, üzümün başka… Sayamayız ki. Şekilleri, tadları farklı. Hakim iyice anlaşılıyor değil mi?

Bir ayette Sure-i Rad’dan okuyalım:
”Ve yeryüzünde birbirlerine yakın kıtalar vardır. Ve üzüm bağları vardır ve ekinler ve asılları muhtelif ve gayri muhtelif (salkımlı salkımsız) hurmalıklar vardır ki hepside bir su ile sulanır. Ve bazısını bazısı üzerine yenmesi hususunda üstün kılıyoruz. Muhakkak ki bunda akilâne düşünen bir kavim için deliller vardır.”(ayet 4)

Peki, bu tadlar nereden çıktı. Ayrı ayrı tadlar, renkler nereden çıktı, şekiller nereden çıktı, kokular nereden çıktı, büyüklük küçüklük nereden çıktı. Bunları iyi düşünmek lazımdır. Melesa elimize bir salkım üzüm alıyoruz. Bunun nereden nasıl geldiğini düşünmemiz lazım. Ağzın aldığı tad düşünülüyor ama bu tadı yaşatan kim? O hiç düşünülmüyor? O en arkada. O en arkada olursa sende en arkada olursun.
İNGİLİZ, SARIĞI HEMEN TAKTI

Tekrar ayetimize dönelim.
Dünyada ve ahirette hamdler kendisine mahsus kılınan Mevla Teala Hazretleri Hakim olduğu gibi Habir’dir. Yani her şeyden ziyade haberdardır. Peygambere karşı yapılanlardan haberdar olmasa, peygamberi muhafaza edebilir miydi?

İmam-ı Rabbani Hazretleri anlatıyor:”Mevla Teala, benden perdeyi açtı ve cin âlemini gösterdi. Baktımki yeryüzünde toplu iğne atacak kadar yer yoktu. Her bir cinin başında da bir melek bir topuzla bekliyor. Birine bir kötülük yapmak istediğinde topuzla onun başına vuruyor. Allah’ın emriyle. Bazısına Allah emir vermiyor. O zaman o kişiye cinler musallat oluyor. Yine Allah’ın izniyle.”

Yani:”Ben kayırıyorum sizi, siz beni değil.” buyuruyor Mevla’mız.

Madem Rabbimiz herşeyden haberdardır. Öyleyse niçin O’na boyun eğilmiyor. Yine bildiğimizi yapıyoruz. Böyle güzel Allah-u Teala’dan sana emirler geliyor ve sen yapmıyorsun. Allah’a güvenmiyorsun.
İbrahim (Aleyhisselam)’ı düşünelim. Müşrikler İbrahim (Aleyhisselam) ı ateşe attıklarında, Cebrail (Aleyhisselam) onu karşılayıp:”Ya İbrahim bir hacetin var mı?” diye sordu. İbrahim (Aleyhisselam) ise cevaben:”Sana ihtiyacım yoktur.” dedi. Cebrail: ”Öyleyse Rabbinden iste.” deyince İbrahim (Aleyhisselam): ”O benim halimi bilir.Bu bana yeter.” cevabını verdi.
İbrahim (Aleyhisselam) ın kuvvetli tevekkülüne karşılık ateş onu yakmadı ve bizzat Mevla Teala ateşe hitaben buyurdu ki: ”Ey ateş! İbrahim üzerine soğuk ve selamette ol.”(Enbiya 69)

İşte böyle Allah’a güvenmek lazımdır. Ancak ve maalesef imanlar tamamlanamadı. Mesela bir erkeğe:”Sakal bırak” diyoruz.”Ben insanların içine nasıl çıkarım” diye cevap veriyor. Bunu kimin buyurduğunu hiç düşünmüyor.

Bir insan anasının rahmine düştüğünde bir toplu iğnenin başından daha küçüktür. O anne 50 kg., 60 kg. kaldırır, çeşitli hareketler yapar ama yinede çocuk düşmez. Onu, Hakim olan Allah muhafaza eder. Dünyaya geldiğinde çocuk kendi başına yiyemez, içemez, soğuktan ve sıcaktan korunamaz. Ana, baba veya diğer bakıcıları sebep kılıp yine onu Allah muhafaza eder.

Onun için güvenelim Allah’ımıza. Çarşaf giymekle, sakal bırakmakla insanlara önder olmuş oluyoruz. Hakkında konuşanlar oluyor fakat mani olamıyorlar. Öylelerine yakınlık göstermek lazım. Bizim yardımcımız Allah’tır. Her hususta olduğu gibi bu hususta da O’na güvenmeliyiz. Şimdiye kadar hangi tehlikeyi başımıza getirdi. Şimdiye kadar Mevla bizi hep muhafaza etti. Onun için iyilikte önder olalım. Rehberlik yapalım.

Furkan Suresi’nin şu ayeti kerimesini unutmayalım:
”Onlar (öyle kullarım var) ki, Ey Rabbimiz bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizi aydın edecek iyi kimseler ihsan et. Ve bizi takva sahiplerine önder yap, derler.”(Ayet 74)

Ne demek bu? Yani bizi takva da öyle ilerlet ki herkese önder olalım. Bakın, bu kibir olmuyor ve iyiliklerde örnek olunmak isteniyor. Çarşaf giyiyorsunuz kaç kişinin de giymesine sebep oluyorsunuz. Giymeyenler olsa da, onlarda doğru kıyafetin bu olduğuna inanıyorlar.

Geçenlerde İngiltere’den birisi geldi. Bir çok haberler verdi.17 yaşında bir çocuk müslüman olmuş ve sarığı görmüş: ”Bu ne?” diye sorup öğrenince hemen bir tane sarık sarmış kafasına. Fakat bizim müslümanlara 50 sene anlatırsın korkusundan saramaz, hemde inandığı halde. Bu demektir ki inanmıyorlar. Tam güvenmek lazımdır.

Resulullah Efendimizin buyurmuş olduğu hadis-i şerife dikkat edelim:
”Her kim güzel bir sünnet (bir iş) tesis ederse onun için sünnetin ecri ve ondan sonra o sünnet ile amel edenlerin ecri, onların ecirlerinden bir şey noksan olmaksızın vardır. Bir kimsede kötü bir sünnet (bir iş) tesis ederse, o sünnet günahı ve ondan sonra o sünnet ile amel eden kimselerin günahı, onlarından günahlarından bir şey noksan olmaksızın onun üzerine olur.”

Bu hadiste güzel işlerde önder olmaya teşvik vardır.

Ders ayetimize devam edelim:
”(Allah-u Teala hazretleri) yere ne giriyor ve yerden ne çıkıyor, gökten ne iniyor ve göğe ne yükseliyor hepsini biliyor. O, ziyade merhamet sahibidir. Ziyade mağfiret sahibidir.”

Mevla Teala yere girenleri, kaç tane tohum, kaç tane insan girdiğini biliyor. Mesela birisi bir şeyi çalıp bir yere gömse, sen onu bilebilir misin? yok. Ama onu Mevla bilir. Bu kadar büyük Allah’ın emri iğne ucu kadar da olsa kırılır mı? Söyleyin…

Kullarına ziyade merhamet eden ve onları ziyade bağışlayan O’dur. Cenab- Hakkın 100 rahmeti vardır. Bunlardan 99′u ahirete ayırmış bir tanesini dünyada kullarına taksim etmiştir. Mesela bir ana yavrusuna acıyarak, soğukta kalkar, onu emzirir. İşte o rahmettendir.
99′unu siz düşünün artık. Her gün zelzele olabilir, yerler batabilir. Fakat Mevla Teala bizi muhafaza ediyor. Mesela senin kalbinden neler geçtiğini Mevla insanlara haber verse veya kalbini bir kabın içerisine koysalar, bütün düşündüklerini de dışarı çıkarsalar, insanların içine çıkamazsın.
Yarın Mevla Teala kulunu ridasının altına alacak: ”Kulum sen dünyada filan yerde şu günahı yaptın biliyor musun?” diye soracak. Kul da: ”Biliyorum Ya Rabbi” diyecek. Ne zaman ki ona bütün günahlarını ikrar ettirecek ve kabul ettirecek, buyuracak ki:”Kulum! Dünyada kimseye gösterip de seni rezil etmedim. Bu günde seni mağfiret ediyorum.” Düşünün ki ne kusurlarımız vardır. Bunlar yerin ahiret gününde zahir olsa halimiz ne olur?

Ayetimize devam ediyoruz:
”Ve kâfir olanlar dedi ki: bize kıyamet gelmeyecektir.(habibim) deki: Evet! gaybı bilen Rabbime andolsun ki, elbette size gelecektir. Ondan ne göklerde, ne de yerde bir zerre miktarı ve ondan daha küçük ve daha büyük bir şey kaybolmaz. Hepside ancak apaçık gösteren bir kitapta (lehvi mahfuzda) yazılmıştır.”

Ölenin kıyameti kopmuştur. Ama bu kıyamet-i suğra’dır. Kıyameti Kübra yakındır. Ancak biz ona kavuşur muyuz, kavuşamaz mıyız Allah bilir.

Ayetimizde kıyametin geleceğini inkar eden kafirlere bu inkarlarını red ve davalarını iptal etmek üzere Cenab-ı Hak sevgili habibine cevabı talim buyurmuş:”Ve onlara deki Ey kafirler yerde ve gökte bulunan mevcudattan zerre miktarı hiçbir şey ilminden gaip olmayan küçük büyük her şey levh-i mahfuzunda yazılı olan Rabbime yemin ederim ki kıyamet elbette size ve umuma gelecektir.” diyerek kıyametin vaki olacağını beyan etmiştir.Bundan sonra ki ayetlerimizde de kıyametin gelmesinin hikmeti beyan ediliyor.

(Ders ayeti)
”İman edip ameli salih işleyen müminleri mükâfatlandırsın için kıyamet gelecektir. İşte o imanla beraber amel-i salih işleyenler büyük bir ma’firet ve meşakkatsiz güzel bir rızık vardır”

Orada, çapa vurulmayacak, tarla sürülmeyecek, ekim olmayacak.Bağlarla, bahçelerle uğraşılmayacak.Her istenilen kişinin önüne hazır gelecek.Asıl efendilik, hanımlık orada.Siz hanımlığı burada yapmak istiyorsunuz.Ne siz burada hanımlık isteyin ne biz efendilik isteyelim.Bir saniye durmayalım.Durulur mu hiç? Geçmiş büyüklerimiz nerelere yükseldi.

(Ders ayeti)
”Ve o kimseler ki ayetlerimiz hakkında bizi acze düşürmeleri için koşup durmuşlardır. İşte onlar pek fena, pek elem verici bir azap vardır.”

Bu ayeti kerime Kuran ahkâmını iptale çalışanların cezalarının pek şiddetli olacağını bizlere haber vermektedir. Cneab-ı Hak bizi Kuran’ı yıkmaya değil yaşatmya çalışanlardan eylesin. Âmin…

(Ders ayeti)
”Ve kendilerine ilim verilmiş olanlar görürler ki sana Rabbinden indirilmiş olan O Kur’an haktır ve Aziz, Hamid olan Allah’ın yolunu göstermektedir.”

Yani kâfirler ne kadar Kuran’ın ayetlerini iptale çalışılırsa çalışsınlar kendilerine ilim verilenler Kuran’ın hak olduğunu bilirler.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.