Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

5. Nefs-i Râziyye

0 167

Eğer nefis, bütün muradlarından ve makamlardan tecerrüd ederek tam bir teveccüh ile Allah’ın rızası yoluna sîreten yönelmiş ise râzıyedir.

Ehlullah buyurmuşlardır ki:

Nefis bütün arzu ve isteklerinden tecerrüd ederek her vechile Hakk’a ve teveccüh-i tam ile Rahman’a yöneldiğinde ve bila-fasila daima Rahim ile olmak şuuruna erdiğinde Allah’ tan, hikmetine ve hükmüne ram olarak razı olmuş olur.

Cenab-ı Hak söyle buyurmustur:

“Ey itminana ermiş nefis! Sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olarak Cennet’ime gir!448

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hazretleri: ”Ben ancak mekarim-i ahlaki tamamlamak için gönderildim” 449 buyurmuştur.

Nefs-i natıka her halinde rıza ile sıfatlandığından ismi, raziyye(razı olan) olmuştur. Nitekim Hak Teala bu nefse: “Rabbinden razı olmuş ve razı olunmuş olarak dön!” kelamıyla hitap etmiştir.

Bu makamda nefs-i raziyyenin seyri fillah (Allah için)dır. Alemi,alem-i lahut’tur. Mahalli (yeri) sırrın sırrıdır. Hali, fani olmaktır. Lakin bu makamda bildirilen fani değildir. Bu iki fani arasındaki fark şöyledir ki, önce fena-i vasat derecedeki salikin hali olup hislerin duyarlılığından geçmiştir.
Bu fani ise sülukun sonunda bulunup beka ile müşerref olunan haldir. Beşerin sıfatların mahvolup gitmesidir. Salik bekaya hazır olup, ona kavuşmuştur. Zira beka bu fenayla aynı olup diğer fena ondan sonra gelir. O ise “Hakke’l-yakin” olup bu makamda ele geçer. Bu radiye nefsin varidi yoktur. Zira varid ancak beka sıfatları ile olur.
Halbuki bu kamilin beseri sıfatları öyle zail olmuştur ki eseri bile kalmamıştır. Onun için bu makamda kamil olup nefsiyle bakidir. Bundan önce makamlarda olduğu gibi ne Rabbi ile bekadır, ne de diğer makamda olacak olan gibidir. O halde bu öyle bir haldir ki ancak zevk ile tadarak anlaşılır.

Bu nefse ikram için verilen sıfatlar vera, hulus, muhabbet, nush, huzur, keramet, terk, masivayı unutmak, kemal üzere teslim ve rızadır.

Zira bu kamil, Cenab-i Mutlak’in şühudunda müstağrak olur. O halde alemde meydana gelen herşeyi itirazsiz gönül hosluğuyla kabul edip haz alır. Hiçbir musibeti kendinden gidermek için Hakk’a iltica etmeyip herseye razi olur. Bu halde iken bile insanlara nasihatla emr ü nehy edebilir.

Bu hal onu Allah’ın kullarina irşaddan alıkoymayıp tebliğe devam eder. Sözünü duyan ondan istifade eder. Bütün bunlarla beraber bu kamil sırrın sırrıyla alem-i lahutu bulur. Bu makamın sahibi Hakk’in huzuru ile edep deryasına dalar. Duasi redd olunmaz.
 Lakin edep ve hayasi galip olduğundan bir sey isteyemez. Çaresiz kalsa dua eder ve duası kabul olur biiznillah. Bu veli HakTeala’nin katında aziz ve mükerremdir. İleri gelenler ve avam arasında muhteremdir.
Allah celle celaluhu insanlarin kalbine o sadikkuluna karsi muhabbet vermistir, bu kamil insan da Allah’in kullarina hüsn-i zan eder. Zalimlere hiç meyletmez. Ihtiyaç sahibi olmasa da kendisine verilen hediyeyi reddetmez, muhtaç olan garib ve fakirlere infak eder; ihtiyaç sahibi olsa da kimseden bir sey istemez.Rabbi ile mesgul olur.
 Bu veli batin aleminde öyle bir sultanlığa kavuşmuştur ki zahirdekilerin yani dünya saltanatların hepsi onun hükmü altında kalır. O halde o tebasindan bazısına nasıl tenezzül edip meyl ve itibar edebilir?

Bu makamda ehlullah “Hayy” ismiyle meşgul olur, “Hayy” virdine devam eder. Böylece fani olup “Hayy” ismi ile beka bulur; Hakk’ın menziline gider. Bu isim ile meşgul oldukça fenadan çıkıp bekaya erip Hayy sıfatı ile muttasıf olur.

Peygamber Efendimiz Kutsi Hadiste buyuruyor ki: “Kulum bana nafilelerle o kadar yaklaşır ki ben onu severim ve ben onu sevince işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.” 450

Aziz ve Celil olan Allah buyurmuştur: “(Cennette) salih olan kullarım için hiçbir gözün görmediği hiçbir işitmediği beşer kalbine (hatır ve hayaline) gelmeyen şeyler hazırladım.” 451

Nefs-i radiye sahibi olan veli bu makamın sonlarında fiillerin tecellilerini geçip isim ve sıfatların tecellilerine gelip başka makama gelir. Böylece “İlme’l-Yakin”den “Ayne’l-Yakin” mertebesine gelir.Oradan bir cezbe ile başka bir makama girip o makamda kendisine “Hakke’I-Yakın” hasıla olur. Hak Teala’nın kendi sıfatlarından biri kulun kalbine münkeşif olur.

Bir kulun bütün sıfatları fenaya kavuşursa Hak Teala onun kalbine kendi sıfatlarından bir sıfatla tecelli eder. O sıfatın bazı eserleri Allahu Teala’nın ihsani ile fani olan kulda zahir olur. Mesela Hak Teala ona Semi, işitici sıfatı ile tecelli edince o cemadatın zikrini bile işitip anlayabilir.
Çünkü o fani kul ilme’l-yakin ve ayne’l-yakin mertebelerinden geçip hakke’l-yakin mertebesini bulmus olur.

Ehlullah buyurmuslardir ki: Salik-i sadık ilme’l-yakin mertebesini geçip ayne’l-yakln mertebesine gelince Hakk’in cezbesiyle hakke’l-kin mertebesini bulur.

İlme’l-yakin: Akli delillerden hasıl olan ilimdir.

Ayne’l-yakin: Müşahade ile hasil olan ilimdir.

Hakke’l-yakin: Kulun sıfatlarının Hakk’ın sıfatlarında fani olması O’nunla ilmen, şuhuden ve halen beka bulmasıdır.

Hakikatta kulun sıfatları fani olup zatı da fena bulmayınca bekaya eremez. Bu salike sülukunde faydali olan vahdet-i vücudu şuhuddur. Yalnız marifet, faydalı olmaz. Çünkü eksiktir. Şuhud ise, izdirar-i hal olup mücahede ile hasıl olur. Zül ve iftikar ile vücuda gelir.

Zira müşahede ancak mücahededen doğup kuvvet bulur. Bu müşahede hali, şeriata uyulur ve güzel ahlak sahibi olursa faydalı olur. Yoksa sonu hüsrandır.

Hz. Ali radiyallahu anh buyurmustur ki: “Yaninda Allah’ın, Rasulullah’ın ve evliyanın sünneti olmayan kimsenin elinde hiçbir sey yok demektir.” Ona denildi ki: “Ya Ali! Allah’ın sünneti nedir?”buyurdu ki: “Sırrı gizlemektir.” “Rasulün sünneti nedir?” buyurdu ki: “Güzel ahlak sahibi olmak ve insanlarla iyi geçinmektir.” “Evliyanın sünneti nedir?” “İnsanlardan gelen eziyete sabretmektir.”

Bir gönül ki masivadan geçip yükselmiştir ve yakınlık rayihasini teneffüs etmiştir. Üns ve huzur meclisine kavuşmustur. O gönül Hakk’tan nasil gafil olur.

Ey salik susmak ilimlerin üstünüdür. Hayy ve Kayyum’un hikmetidir. Dil konuşsa gönül susar. Dil sussa gönül hikmet söyler. Konuşmak gümüş olsa, susmak altın olur. Çok konuşanlar pişman olur.

Her susan salim olur. Susmak, konuşmayı terk etmektir. Kalbin susması itiraz ve yüz dönmeyi terk etmektir. Kalbin susması hayreti getirir.Hayret ise varidat ve keşfe sebeptir. Arif susarsa, malik olur.Aşık susarsa sadık olur. Susmak müminin üstün hasletidir.

Çoğu afiyetler ondadır. Bela konuşma içindedir. Susmakla kalp gözü açılır.Akil artar ve rahatlar ve kalpte yakin hali zuhur eder. Dilini tut ki onun isyani, tuğyanı (azması) diğer uzuvlardan çok ve büyüktür.Sukut et ki, onun fesadi diğer bütün azalardan fazladır. Demek ki dilini korumak herşeyden önemli ve elzemdir. Çünkü dilini korumakta diğer azaları korumak da vardır.

Sonra safi muhabbet hasıldır. Ne benlik ne de ikilik kalır. O halde halis muhabbet, hulletten daha yüksek ve daha saf olur. Nitekim Hz.Habib-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, Halilullah aleyhisselamın menzil ve derecesine kavuşup oradan Kabe Kavseyn’ e yükselip, “ev edna” makamına ulaşmıştır.

Zira Halil İbrahim aleyhisselam Allahu Teala’nın sıfatlariyla O’na tevessül etmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ise sıfatlar ile kalmayıp, zat-i pak ile durmuştur. Muhabbet saf olur ve sahibinin hali bilinirse ona mekarim denir. İşte mekarim saf muhabbet sahibinin halidir.

448 Fecr Suresi, Ayet 27-30

449 Hadisi Buhari

450 Hadis, Buhari

451Hadis-i Kutsi, Müslim

Kaynak: Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye Sayfa (305-306-307-308-309-313)

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.