Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Mevlid Kandili

0 301

Ger dilersiz bulasız oddan necat

Aşk ile derd ile eydin es-salât

Şemsuddin Sivâsînin mevlidinde:

Olmak istersen habîbe âşinâ

Ver salâtı bul onunla rûşenâ

Türkçe’ye Arapça’dan girmiş olan “Mevlid” kelimesi: “Doğum, doğum yeri ve doğum zamanı” gibi anlamlara gelir. “Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum günü, bununla ilgili yapılan merasimler, yazılan eserler” anlamında da kullanılır. Bazen “Mevlîd-i Nebî” diye de ifade edilir.

Mevlid: İslâm edebiyatında Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum yıl dönümünde yapılan törenlere verilen isim; bu törenlerde makam ve usul ile okunmak üzere yazılmış eserlerin de ortak adıdır.

Edebî bir terim olarak “Mevlîd”, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğumunu, hayatından kısa pasajları, mucizelerini anlatan mesnevi tarzındaki metinlerin tümüne verilen isim olmakla beraber, İslâm edebiyâtında bir edebî türdür. Günümüzde Türkiye’de bu türün en tanınan örneği, Süleyman Çelebi’nin 15. Yüzyıl tarihli “Vesîletün-Necât” yani “Kurtuluş Vesilesi” ismini taşıyan manzum, Türkçe eseridir. Bu nedenle “mevlîd” kelimesi ile kastedilen çoğunlukla Süleyman Çelebi’nin sözkonusu eseridir.

Mevlid ile ilgili eserlerde genellikle Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğumu üzerinde durulmakta, ardından mi’racı ele alınmakta, çeşitli mucizeleri anlatılmakta, daha sonra vefatından bahsedilmektedir. Bu eserlerin hemen hepsi Ehl-i sünnet inancı doğrultusunda kaleme alınmış, yer yer âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden iktibaslarla, telmihlerle desteklenmiş, birtakım iddiaların aksine çoğunda bid’at denebilecek fikirlere yer verilmemiştir. “Vesîletün-necât”ın ve diğer bazı mevlidlerin sonundaki “Hikâye-i Deve, Hikâye-i Geyik, Hikâye-i Güvercin” gibi Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize nisbet edilen bazı mucizevî olaylara dair hikâyeler eserlere sonradan ilâve edilen destanî manzumelerdir ve bunların asıl mevlid metinleriyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Mevlidler umumiyetle tevhid, münâcât ve na’t ile bazılarında ashâb-ı kirama, çehâr-ı yâr-ı güzîne methiye ile başlamakta, kâinatın zuhur kaynağı olan nûr-ı Muhammedi’den bahsedilerek Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğumuna geçilmekte, O’nun mi’racı ve diğer mucizelerinin anlatılmasının ardından vefatı konusuna yer verilmekte, en sonunda Resûlullah (S.A.V.) efendimiz ve ashabı başta olmak üzere eseri yazan, okuyan ve dinleyenler için bir dua ile sona ermektedir. Hemen her faslın bitiminde içinde Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize salâtın da bulunduğu tekrar beyitleri yer almaktadır. Bu beyitler “Vesîletün-Necat”ta:

“Ger dilersiz bulasız oddan necat

Aşk ile derd ile eydin es-salât”

Şemsuddin Sivâsî’nin mevlidinde:

“Olmak istersen habîbe âşinâ

Ver salâtı bul onunla rûşenâ” şeklindedir.

Mevlid, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize duyulan muhabbet ve hürmetin bir tezahürü olarak zengin ve köklü mirasımızdan bugüne kadar ulaşan önemli bir merasim ve edebî türün de adı olmuştur. Mevlid, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin sevgisinin dile gelmesidir.

Mevlid olayı edebiyatımızda da önemli bir yer tutar. Bu milletin şair ve edipleri, “Mevlid” diye bir edebi tür icad etmişler, yüzlerce mevlid, binlerce kaside yazmışlar. Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizi bağırlarına basmışlar, ruhlarına sindirmişler ve halka mal etmişler. Bunlar içinde Süleyman Çelebi’nin yazdığı mevlid, Osmanlı’dan beri halen ülkemizde değişik vesilelerle sevinçli ve kederli günlerde, gerek mevlid gerek diğer mübarek gün ve geceler münasebetiyle camilerde, evlerde ibadet âdabı içinde Kur’ân-ı Kerîm, Süleyman Çelebi’nin mevlidi, kaside ve ilâhiler coşkuyla, bir ibadet atmosferi içerisinde okunmakta ve dinlenmektedir.

Esasen Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin doğum yıldönümünü kutlama maksadıyla başlayan mevlid töreni giderek, Regaib, Mîrac, Berat ve Kadir gecelerinde veya doğum, sünnet, evlenme, ölüm ve deprem gibi önemli olaylar vesilesiyle yapılmaya başlanmış ve toplumsal geleneğimizde yer alan önemli bir dinî-kültürel öğe olmuştur.

Mesela milletimiz yeni doğan çocuğun sevincini Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum sevinciyle dile getirir. Sünnet olunca, okulu başarıyla bitirince, vatan borcunu ödeyip sağ salim eve dönünce, hacılar hacdan gelince, yeni ev alınınca ve daha birçok hayırlı iş vesilesiyle hep mevlid okutulur. Ölüm acısını Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum sevinciyle dindirmek için ölenin ardından mevlid okutur. Velhasıl sevinçler, mevlidle ikiye katlanır, acılar yine onunla dindirilir. İslâm toplumlarında asırlardır icra edilen mevlid merasimleri, inananların birbirleriyle kaynaşmalarına, geleneklerini yaşamalarına, yeni bilgiler edinmelerine ve özellikle durumu iyi olanların fakirlere yardım etmelerine vesile olmaktadır. Her mevlidde okunan Kur’an-ı Kerim, sanki orada bulunan cemaat için bir kere daha nazil oluyormuş gibi gönülleri aydınlatır, ruhları serinletir.

Dolayısıyla Mevlid, dinî ve millî bir terbiye müessesesidir. Sessiz sedasız kendi halinde işleyip duran bir millî birlik mertebesi, zarif ve samimî dindarlığının estetik bir formudur.

Mevlid geleneğinin bizim kültürümüzde gerçekten çok önemli bir yeri var. Bu kesin. Milletimiz, Rebîulevvel ayını mevlid ayı olarak bilir. Meselâ bu ayda doğan çocuklara, Mevlüt, Mevlüde adı konulur.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.