Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

32. Mevlânâ Muhammed Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû)

0 984

Kutbül-evliya Şeyh-ul-meşayih Es-Seyyid Eş-Şeyh Muhammed Mustafa İsmet Garibullah El-Yanyavi El-Nakşibendi El-Halidi El-Müceddidi Hazretleri Silsile-i Zeheb (Altın Silsile) denmekle meşhur veliler zincirinin otuz ikinci ferd-i kâmilidir.

İsmet Efendi bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Yanya’da alem-i dünyayı teşrif edip gençlik yıllarında Yanya Mahkeme-i Şer’iyye’si katipliğinde bulunmuşlardır Risale-i Kudsiyye’lerinde bu konuda şöyle buyururlar:

İlahi Mustafa İsmet ki ismim
Zuhuru Yanya’da oldu bu cismim
Aman garket visal-i bahre resmim
Bu resmim mahvolup Hakk’a gidelim
Cemal-i bakemale seyredelim

Cenab-ı Hakk’ın gönüllerine yerleştirdiği muhabbet ateşi hararetini hissettirmeye başladığında Yanya’dan ayrılarak Mekke-i Mükerreme’ye gitmişler; Mevlana Halid-i Bağdadi Hzleri hulefasından Abdullah-ı Mekki’ye intisab ile Nakşibendi yoluna kudum kılmışlardır Abdullah-ı Mekki Hzleri aslen Erzincan’lı olup; Mekke-i Mükerereme’de mücavir kalarak, Ebu Kubeys Dağındaki tekkelerinde irşad ile meşgul olurlarmış İsmet Efendi, yedi sene içerisinde seyr-ü süluklarını ikmal ve Hilafet-i Nakşibendiyye’yi hak etmişlerdir

Daha sonra şeyhlerinden izin alarak Süleyman Efendi isminde bir zatın refakatınde Taif cihetine doğru yola çıkarlar Çölde giderlerken devesinin çöküp yürümemesi üzerine Süleyman Efendi önde ilerlemekte olan İsmet Efendi’ye hitaben:

– İsmet, İsmet! Şeyhimiz vefat etti Vazifesi de bu fakire verildi Geri dönelim, buyururlar ve dönerler

Gerçekten de Mekke-i Mükerreme’ye vasıl olduklarında Abdullah-ı Mücavir fi Beledillah Hzlerinin alemlerini değiştirdiği haberiyle karşılaşırlar Bunun üzerine Şeyh Süleyman Efendi Mekke-i Mükerreme’deki dergahta irşad postuna cülus eder Risale-i Kudsiyye’de bu zatın ismi şerifi şöyle geçer:

Hususa Mekke’de Eş-Şeyh Süleyman
Oluptur naib-i menab-ı gavs-ı İrfan
Bu gavsın tut elin Hakk’a gidelim
Cemal-i bakemale seyredelim

Risale-i Kudsiyye isimli eserlerini burada iken ilham ile kaleme almışlardır Bu eseri ne niyetle ve nasıl yazdıkları eserin baş ve son kısımlarında gayet açık ifade olunmuştur

İsmet Efendi Edirne’de iken sevgili ihvanlardan ve halifelerinden Hüseyin Kudsi Efendi’nin kerimesi ile izdivaç buyurmuşlardır Bu evlilikten Nimetullah, Hafız, Ferdi, Behaeddin isimlerinde dört oğlu; Nakşiye ve Sıddika isimlerinde iki kızı dünyaya gelmiştir

Cennetmekan Abdülmecid Han devrinde İstanbul’a göçerek bir müddet kayınpederlerinin Koca Mustafa Paşa civarında satın aldıkları evde irşad ile meşgul olmuştur Daha sonra şimdi dergahlarının bulunduğu yeri almak için sahibiyle anlaşmıştır Bu arada Fener Patrikhanesi’nden “Kırmızı Kilise” denilen Rum okulunu buraya yaptırmak için çok yüksek paralar teklif edilmişse de yer sahibi:

“Ben malımı kiliseye vereceğime bedava olarak tekkeye veririm Kıyamete kadar Cenab-ı Hakk’ın şerefli ismi zikredilir” diyerek

ehven fiyatla İsmet Efendi’ye satmıştır Tekkenin inşasından sonra Hz İsmet Yanyavi kaddesallahü sırrahü’l ali:

“Tekkeyi buldunuz galiba şeyhi kaybedeceksiniz” buyurmuşlar

Hakikaten de altı ay geçmeden arkalarında birçok ihvan ve altmış kadar halife bırakarak H 16 Zilhicce 1289 M tarihinde alem-i cemale intikal etmişlerdir Bari Teala Hzleri yüksek himmetlerini üzerimize sayeban eylesin Nisbet-i Kudsiyyeleri ile mensub olduğumuz halde ömrümüzü ikmal edip civarlarına kavuşmayı nasib eylesin Amin

Mustafa İsmet Efendi (KS) yüksek yolları gereği enbiyaların imamı, evliyaların serdarı Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’i kendisine yegane rehber bilmiş, her işte ona uymayı en büyük saadet, onun izinde idrak edilen her anı en büyük kar telakki etmiştir Şeriatsız tarikatın mümkün olamayacağını üzerine basa basa anlatmıştır İlme, irfana büyük ehemmiyyet vermiştir Eserlerinden kendisinin de dini ilimlere ve Arap diline mükemmelen vakıf olduğu anlaşılmaktadır Yegane gayesi kendisini yoktan var eden Allah’ını tanımak, bilmek, layıkı vechile ona kulluk yapabilmek olmuştur Zamanın devlet erkanının, hatta devrin padişahının dahi ihvanları arasında bulunmasına rağmen dünya malı ve mevkiine zerrece itibar etmemiş, baki olan Allah’ının imanıyla doldurduğu gönlünde fani zevklere yer vermemiştir Bu konu ile alakalı şöyle bir hikaye naklederler:

Sultan Mecid Han şeyhini ne zaman saraya yemeğe çağırsa İsmet Efendi yer gibi yaparak ekmekleri koynuna doldururmuş Bunu farkeden müzevvirlerden birinin padişaha tezvir etmesi üzerine sofradan bir ekmek alarak elliyle sıkmış Ekmekten damlayan kanları sultana göstermiş Bununla dünya malının hakikatini, bu alemde yüksek derecelerde bulunanların tehlikelerden uzak kalmayacaklarını, mevki, makam büyüdükçe yüklenilen sorumluluğun da büyüdüğünü anlatmak istemiştir Yoksa Abdülmecid Han’a karşı olan samimi hislerine, derin muhabbetine Risale-i Kudsiyye’leri şehadet etmektedir

Bu gibi zatlar “Yeryüzünde halife yaratacağım” sırrına mazhar oldukları için kendileri daima saltanattan kaçınmışlar, fakat saltanat sahipleri bunların gölgelerinde hareket etmişlerdir Böyle veliler pek tabii olarak zahirde el ayak takımından görünseler bile hakikatte bütün beylerin, paşaların üstünde yer almışlardır

Yine nakledilir ki İsmet Efendi (KS) bir gün berberde traş oluyormuş O esnada bir beyoğlu işlemeli koşumlar koşulmuş doru atıyla çıkagelmiş Beyoğlunun teşrifi üzerine orada bulunanların hepsi ayağa kalkalar selamlamışlar İsmet Efendi ise gelen gidenle alakasız bir halde gözleri kapalı oturuyorlarmış Beyoğlu bir dervişin karşısında pervasızca oturuşundan son derece hiddetlenmiş Yanına gelmiş Eliyle tık tık diye kafasına vurup berabere hitaben: “Bu kabağı mı traş ediyorsun” demiş Malum olunduğu üzre o devirlerde başta devamlı fes, sarık gibi şeyler bulundurulduğundan ustura ile tıraş olmak adet idi Cenab-ı Şeyh’in mübarek başı da henüz tıraştan çıkmış olduğundan ve sabunları da üzerinde durduğundan, tabiri caizse hakikaten kabak gibi parlamaktaymış Zavallı berber Şeyh Efendiyi tanıdığından kızarmış bozarmışsa da sükut etmek mecburiyetinde kalmış İsmet Efendi ise bu yapılan hakaret kendisine değilmişcesine hiçi oralı olmamış Beyoğlu hışımla geri dönüp atına binmek için zıplamış Zıplamasıyla birlikte atın öbür tarafından tepesi üstü yere çakılması bir olmuş Korkudan yuvasından fırlayacakmış gibi irileşmiş gözleriyle bakıp bağırmış:

– Aman berber Ne oluyor?

Berber eliyle İsmet Efendi’yi işaret edip cevaplamış:

– Kabağa sor, kabağa

Hakikat-i Muhammediyye’ye mazhar olan bu gibi zatların vücutları gerçekte aleme rahmettir Belaya sebebiyet vermezler Fakat beyoğlu gibi bela arayanlar onlara çarpıp kendi kendilerini yaralarlar Yoksa onların yanına bir nebze muhabbetle varanlar, yollarında çok cüz’i gayret sarfedenler dahi tarifsiz kazançlara nail olurlar Nitekim İsmet Baba (KS): “Allahım bana vadetti Dergahımın kapısından bir defacık muhabbetle bakanı bile unutmayacak Kıyamet gününde ona şefaat edeceğim” buyurmuş Bunun tezahür etmiş bir örneğini de şöyle hikaye ederler:

Vaktiyle Ortaköy’de oturan bir Arnavut her gün kalkar, yaya olarak tekkeye gelir, bahçede meşgul olur, akşam üzeri gene yaya olarak geri dönermiş Ömrü tamama erip ecel vaki olduğunda kızı bu zatı rüyasında görüp halini sormuş “Merak etme kızım, diye cevaplamış Arnavut “Burada şeyh efendiler beni yanlarına aldılar Rahatım gayet iyidir”

Mevlana İsmet Garibullah Efendimiz Peygamber-i Zişan Hzlerinin (SAV) sünnet-i seniyyelerine uyarak halifelerinden her birine hallerine uygun birer lakap vermişler Mesela Halil Efendi’ye Nurullah, Mehmet Efendi’ye Bahrullah, Hüseyin ve Şerif Efendiler’e Kudsi demişler Kendilerine de Garibullah (Allah’ın Garibi) ismini layık görmüşler

Hz Şeyh Efendi orta boylu, zayıf vücutlu, uzuna yakın yuvarlak ve gayet güzel yüzlü, siyah gözlü, nurani, buğday tenliymiş Mübarek burunları gayet güzel olup, orta yeri bir miktar yüksekçeymiş Vefatlarında henüz beyazlamaya başlamış olan saç ve sakalları siyah ve gür imiş Kaş ve kirpikleri de keza siyah imiş Azalar ve tenasüp mükemmel olup, bir hüsn-ü suretmiş.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.