Şeyhülislam Ebu İshak İsmail Efendi
İsmail Ağa Cami Hakkında
ŞEYHÜLİSLAM EBÛ İSHAK İSMAİL EFENDİ
(Ö. 1137/1725)
1645’te İstanbul Çarşamba’da doğdu. Birçok şeyhülislâm, kazasker, kadı, müderris, âlim ve şair yetiştiren bir aileye mensuptur. Babası Alâiye’den (Alanya) İstanbul’a gelip medrese tahsilinden sonra müderrislik ve kadılıklarda bulunan, 1657’de Kahire kadı nâibliği yapan Kara İbrahim Efendi’dir.
Tahsilini tamamladıktan sonra Kazasker Kara Kadri Efendi’den mülâzım oldu; ardından İstanbul’un çeşitli medreselerinde müderrislik yaptı. 1662’de Cafer Paşa Medresesi’ne, buradan 1673’te ibtidâ-i hâriç derecesiyle Yûsuf Paşa, 167S’te de Abdullah Ağa medreselerine tayin edildi. Müderrisliği sırasında mektupçuluk, tezkirecilik ve kassâmlık görevlerinde de bulundu. 1676’da ibtidâ-i dâhi! derecesiyle Şah Hûban Medresesi’ne geçti, oradan da 1678’de hareketi dâhil derecesiyle İmâdzâde Esseyyid Mehmed Ebüs-suûd Efendi’nin yerine Beşiktaş’ta Sinan Paşa Medresesi’ne getirildi.
1681’de müsıle-i Sahn derecesiyle yine Beşiktaş’taki Hayreddin Paşa Medresesi müderrisliğine yükseltildi. 1683’te Sahn-ı Semân medreselerinin birine müderris olduktan sonra kendisine ibtidâ-i altmışlı derecesi lâyık görülerek Önce Kılıç Ali Paşa Medresesi’ne, dört yıl sonra da mûsıle-i Süleymâniyye rütbesiyle Mahmud Paşa Medresesi’ne tayin edildi. Aynı derece ile 1689’da Eyüp’teki İsmihan Sultan ve Ebû Eyyûb el-Ensârî Medresesi’nde bu görevine devam etti. Bir yıl sonra hâmis-i Süleymâniyye derecesiyle Galata Medresesi müderrisi, 1691’de ise müderrisliğin en yüksek derecesi olan Süleymaniye Dârülhadisi müderrisliğine yükselerek reîsü’l-müderrisin oldu.
1692’de kadılık mesleğine geçen İsmail Efendi önce Halep’e gitti; buradaki görevinden sonra 1698’de Mekke-i Mükerreme pâyesiyle taltif edildi; ardından Kahire, 1706’da da Mekke kadılığı görevine getirildi. Ertesi yıl kendisine Edirne payesi, Bolu ve Edincik kadılıkları ihsan edilerek İstanbul’a döndü; 1708′-de İstanbul kadısı oldu. 1710’da Anadolu payesini elde eden İsmail Efendi bir yıl sonra Anadolu kazaskerliği.
Ocak 1712’de de Rumeli kazaskerliği görevlerine getirildi. Aynı yıl azledilerek üç yıl sonra tekrar Rumeli kazaskeri oldu. 1716’da selefi Menteşzâde Abdürrahim Efendi’nin azliyle boşalan şeyhülislâmlığa tayin edildi. Yaklaşık bir buçuk yıl şeyhülislâmlık makamında kalan İsmail Efendi’nin azil ve tayin işlerine karışması gibi sebepler gözden düşmesine yol açtı; 1718’de şeyhülislâmlıktan azledilip Sinop’a sürüldü. Üç yıl sonra affedilerek İstanbul’a döndü ve Bebek ile Rumelihisarı arasındaki yalısında oturmasına izin verildi. Burada vaktini ilim ve ibadetle geçiren İsmail Efendi 1723’te hastalandı ve 28 Zilkade 1137[509] tarihinde vefat etti. Ertesi günü, İstanbul-Çarşamba’da inşası bir yıl önce tamamlanan kendi yaptırdığı caminin hazîresine defnedildi.
İsmail Efendi’nin, şeyhülislâmlıktan azledildiği sırada yaptırdığı ve bugün de kendi adıyla anılan bu cami Kabe’nin ölçülerine göre inşa edilmiştir. Mescidin kapısı üstünde oğlu Ebûishakzâde Mehmed Esad Efendi’nin bir tarih manzumesi bulunmaktadır. Caminin batısındaki medrese ile doğusundaki dârülhadis oğlu Esad Efendi tarafından yaptırılmıştır. İsmail Efendi bu camiyi inşa ettirirken doğduğu hücrenin yerini kendisine mezar olarak seçmişti. Oğulları olan Şeyhülislâm İshak, Şeyhülislâm Mehmed Esad, Lutfullah, Şeyh Mehmed ve Mesud efendilerin mezarları da buradadır.
Kaynaklar İsmail Efendi’nin ilim ve fazilet sahibi, güler yüzlü, hoşsohbet bir kimse olduğunu; hak ve hukuka düşkün, dalkavukluktan uzak bir şahsiyete sahip bulunduğunu kaydederler. Naîm mahlasıyla şiirleri de bulunan İsmail Efendi’nin bazı önemli ve nâdir meseleleri izah eden bir mecmua bıraktığı kaydedilmektedir.
İSMAİLAĞA CAMİİ MİMARİ YAPISI
Çarşamba, Manyasızade Caddesinde bulunan İsmail Ağa Camii, H.1136/M.1723 tarihinde Rumeli Kadılarından Alaiyeli İbrahim Efendi’nin oğlu Şeyh’ülislam İsmail Efendi tarafından kendi adına ve kendi evi yerine fevkani olarak yaptırılmıştır.
Camii, kagir ve kubbelidir. Ana kubbenin iki yanında üçer küçük kubbe daha vardır. En, boy ve yükseklik bakımından Beyti Şerif’in ölçüleri alınarak, ona göre yapılmıştır. Fevkani olduğundan merdivenle çıkılmaktadır. 1984 yılında İstanbul’da meydana gelen büyük depremlerden birinde harap olmuş ve minaresi de yıkılmıştır. 1952 yılında vakıfların gözetimi altında halkın yardımlarıyla aslına sadık kalınarak tamir edilip ibadete açılmıştır.