Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

NİÇİN EZAN-I MUHAMMEDÎ OKUNDUĞUNDA SUSMALIYIZ?

0 107

Yönümüz kıbleye tevcih edilmeli, sözümüz irfandan tertip edilmeli
O halde güzel kardeşim, artık zamanı gelmedi mi Allahı anmanın en güzel şekli olan ibadete çağrısının önünde canı gönülden kulak kesilmenin söyle?

Ezan, İslam dininde namaz vaktinin geldiğini insanlara bildirmek için yapılan çağrıya verilen isimdir. Ezân-ı Muhammedî olarak da adlandırılır. Sözlük anlamı bildirmek demektir. Aynı zamanda anlam bakımından, İslam ve iman esaslarını içine alarak günde beş defa müslümanları ibadet etmeye yönelik yapılan sesli davettir.

 

Hanefilere göre, ezanı dinlemek ve müezzine icabet etmek vaciptir.(1)
Bir rivayete göre de, “Ezanı işiten kimsenin durup dinlemesi sünnettir.”(2)

 

‘Ezan-ı Muhammedi okundukta İsrafil aleyhi’s-selam Sur’u üfüreyor deyü
ve abdeste kalkarken kabrimden kalkıyorum deyü, camiye giderken mahşer yerine gidiyorum deyü, müezzin kamet edip, cemaat saf saf olurken bu insanlar mahşer yerinde yüz yirmi saf olup seksen safı bizim peygamberimizin ve kırk safı sair peygamberlerin ümmetleri olsa gerektir deyü, imama uyduktan sonra imam Fatiha-yı şerifeyi okurken sağımda Cennet, solumda Cehennem, ensemde Azrail, karşımda Beytullah, önümde kabir, ayağım altında Sırat, acaba benim sualim asan olur mu, ettiğim ibadet ahirette başıma tac ve yanıma yoldaş ve kabrimde çerağ olur mu, yoksa kabul olmayıp eski bez gibi yüzüme vurulur mu deyü tefekkür etmek gerek’.(3)

İşte bu tefekkürün yansımalarını dimağımızda yeniden hatırlamak, din bilgilerimizi günümüze uyarlamak ve tüyler ürperten ilahi çağrının Bilâl-î Habeşî’den günümüze değin bütün makamlarının tüm hücrelerimizi sarmalamasını sağlayarak ruhumuzun özünde duyumsamak ve hatta günahlarımıza da ağlayarak tövbe edercesine susmak gerekmektedir.

Çok şükür ki ezanlar halen ülkemizde;
sabah ezanı: sabâ, dilkeşhâveran
öğle ezanı: rast, hicaz
ikindi ezanı: hicaz
akşam ezanı: segâh
yatsı ezanı: uşşak, bayatî, nevâ makamında okunmaktadır.
Peki, kime okunmaktadır,  ruhumuzda bu eşsiz cennet tınılarının yankıları duyulmakta mıdır?
Sanki duyulmamaktadır…
Yoksa bizler Kuran-ı Kerim’de bahsedilen

“صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ  ”

“Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık Hakka dönmezler.”
Ayeti kerimesinin fehvasınca sağır mı oldukta ezanlar okunurken ruhumuza işlediği beden dilimizin saygı göstergesinden anlaşılmıyor. Birçoğumuz susmuyor, ezana saygının hakkını teslim etmiyoruz. Yoksa tebliğ vazifesi sırasında Peygamber Efendimiz (A.S.)’e, üzün(kulak) diye eziyet edildiğini unuttuğumuz için mi can kulağıyla dinlemiyoruz.

 

Ezan İslâmiyetin alametlerindendir. Ledünnî deryalardan süzülüp gelen üst perdeden dökülen  Rahmanî davettir… Öyleyse bu nasıl icabettir? Beldeleri Allah’ın azabından koruyan manevi kalkandır. Şehirlerin adeta kendi mezarlarından dirilircesine çuş’a gelerek haykıran ve şehadetle yankılanan hal dilidir. Ötelerin ötesinden gürül gürül bizlere seslenmektedir. Sayha sayha yükseldikçe sanki okunduğu minareleri de bulutların üzerine çıkarmaktadır. Dünyevi telaşelerden arınmadır, hücresel yenilenmedir… Ezan okunduğunda bütün hücrelerin sustuğu yani durduğu, atomik düzeyde ise içsel deveranlarıyla beraber zikirlerinden yayılan eşduyumlu kelimeleriyle titreşerek ezana eşzamanlı olarak eşlik ettikleri bilinmektedir. O yüzden ezan okunurken yapılan dünyevî herhangi bir işten bereket hasıl olmaz denilir.
Varlığı alemlere rahmet, yaratılışı hulugul azamet Peygamber Efendimiz (A.S.)
bir hadis-i şeriflerinde,
“Ezan okunurken iş yapmak dinde noksanlıktır” buyurmaktadır.

Öyle ise biz Müslümanların, Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam’ın hangi şartlarla hangi adımlarla hangi bineklerle hangi çöl sıcaklarında bu dini tebliğ etmek için çabaladığını,
Bilal-i Habeşî (R.A)’nın kavurucu çöllerin hararetinde sırt üstü yatırılıp bağrına taş konulduğu halde davasından vaz geçemediğini göz önünde bulundurarak İlâhî çağrı bizi huzura durmanın eşiğine davet ettiğinde murakabeye dalarak ve mührü şerifin kelimeleri olan cennet hazinelerinden sayılan La Havleler çekerek büyük bir saygıyla idrakimizin seviyelerini gök katmanlarına ulaştırmamız lazımdır.

 

Kimbilir belkide her ezan başlamadan az evvel
millî şairimiz olmasının yanı sıra mısralarını terennüm ettirirken,
tıpkı evliyaullah’ın sözleri gibi sarf eden Mehmed Akif Ersoy ’ un dizeleri bir bir yad edilmeli

 

“ Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli…

Yönümüz kıbleye tevcih edilmeli, sözümüz irfandan tertip edilmeli…
O halde güzel kardeşim, artık zamanı gelmedi mi Allah’ı anmanın en güzel şekli olan ibadete çağrısının önünde canı gönülden kulak kesilmenin söyle?
Zamanı gelmedi mi?

Üçler beşler yediler safında
semaların mavileri sırasında
görünmezlerin vadileri arasında
nebatatın bile nasıl çoşkuyla namaz kıldığını bir görebilsen
o ezan okunurken öyle bir susardın ki!…
Musalla taşı bile dinliyor da seni üstüne koyduklarında bu dinlemedi diye inliyor…

Şehitlerin vechesiyle
arşın gölgesiyle
kabrinde kendini kaybetmenin cezbesiyle
secdeye varanların Mevla’nın binbir adını zikretmesiyle ezanlar yeryüzünde yankılanıyor.
Ezanlar yeryüzünü bir olan Allah’a tek yürek secde edelim diye birleştiririyor da sen bu ürperişe nasıl tanıklık ediyorsun?
Bu ezanlar kime okunuyor,
Kime sesleniyorlar acaba?
Kul olduğunu hatırlaman için o çok daldığın dünyalıklarını
hadi verdin diyelim gönül kulağın nerede?
Hayır yine yüreğindeki prangaya bir zincir vuruyorsun
Hakikati bilmiyorsun…
“Ennasü niyamün fe iza mate yenamü…”
“İnsanlar uykudadırlar, öldükleri zaman uyanırlar.” Hz. Ali (R.A)
Sahabe-i Kiram Efendilerimizin rüyaları aracılığıyla bizlere bildirilen,
ezan okunduğunda uyananlardan olabilmek ümidiyle…

kaynak : Z.E. BÜYÜKÇAPAR

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.