Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

23. MEKTUP

0 134
23. Mektup
 
•       Hân-ı Hânân diye bilinen Şeyh Abdurrahim’e göndermiştir
•       Yetersiz kimseden tarikat almanın zararı; kafirlere mahsus lakaplardan sakınmanın gerekliliği
 
                Allah Sübhânehû, siyah-beyaz bütün ırklara gönderilen Beşeriyetin Efendisi hürmetine, hali yansıtmayan kuru sözden, a-melden yoksun ilimden hem bizi hem sizi kurtarsın. Allah Teâlâ “amin” diyen kula rahmet etsin!
                Salih ve sadık kardeşimiz mektubunuzu bize ulaştırdı ve tercüman diliyle zat-ı âlîlerinizden bahsetti. Bunun üzerine ben de şu şiiri söyledim.
                                               Su’da’ya ve elçisine merhaba! Ne kadar güzel,
                                               Bu elçinin yüzü; gönderenden olsa gerek!
                Şahsında kemâlâtın zuhuruna kabiliyeti olan kardeşim! Allah Teâlâ kabiliyetinizi kuvveden fiile çıkarsın! Dünya ahiretin tarlasıdır. Onu ekmeyip verimli toprağı atıl bırakan ve bunca amel tohumlarını zayi eden kimseye yazıklar olsun!
                Toprağın değerlendirilmeyip atıl bırakılması, ya toprağa hiçbir şey ekmemekle veya ona kötü ve bozuk tohum ekmekle olur. İkinci durumun birincisinden daha zararlı olduğunu herkes bilir. Tohumun bozuk ve kötü olması, tarikatı yetersiz bir sâlikten alarak onun yolunu takip etmektir. Zira yetersiz kimse hevasını kendisine öncü yapmış, onun peşinden giden kimsedir,’« Hevasına uyma şaibesi bulunan kimsenin mürid üzerinde bir tesirî olamaz, olsa da hevasına destek olur, ki bu karanlık üstüne karanlık demektir. Yetersiz kimse, Allah Teâla’ya ulaştıran yol ile ulaştırmayan yolu birbirinden ayıramaz. Çünkü henüz kendisi ona ulaşmış değildir. Bunun yanında bu yola girmek isteyenlerde bulunan farklı kabiliyetleri ayırt edemez. Dolayısıyla cezbe yolunu sülûk yolundan ayıramaz. Belki de talip olan kişinin yetenekleri cezbe yoluna uygun olup baştan sülûk yoluna uygun değildir. Bu durumda kendisi saptığı gibi elindeki müridi de yoldan saptırmış olur.
                Yetkin bir şeyh bahsi geçen talipliyi terbiye ve sülûke sokmak istediğinde, önce yetersiz sâlikten ona bulaşan arızaları ve onun yüzünden maruz kaldığı aksaklıkları gidermekle meşgul olur. Sonra taliplinin kabiliyetine göre kaliteli tohumdan onun verimli topraklarına serper ve iyi bir ürün ortaya çıkar.“Kötü kelimenin misali kötü ağaç gibidir; …”114 “Giizel söz güzel bir ağaç gibidir, kökü yerde dallan ise göklerdedir.”115
                Kamil ve mükemmil bir şeyhe bağlanmak kibrit-i ahmerdir. Onun nazarı ilaç, sözleri şifadır. Böyle olmadığı zaman iş o kadar zordur ki, deveye hendek atlatmak bundan çok daha kolaydır. Allah Tealâ bizleri ve sizleri Sevgili Peygamberimizin şeriatı üzerine sabit kılsın. Zira işin özü budur. Kurtuluş ve saadet buna bağlıdır. Şu beyit ne güzeldir!
               Araplardan olan Muhammed iki alemin efendisidir;
                               Onun kapısında toprak olmayana yazıklar olsun.
                Makaleyi peygamberlerin efendisine salat u selam ve tahiyyat ile bitiriyorum.
Not:
                Doğrusu duyunca çok şaşırdım. Sadık kardeşimiz, değerli şair arkadaşları arasından büyük ve değerli kimselerden olmasına rağmen şiirde “Kufrî” (küfre mensup) mahlasıyla anılan birinin olduğunu söyledi. Acaba onu böyle çirkinliği ortada olan bir ismi tercih etmeye iten sebep nedir?!
                Müslüman, yırtıcı aslandan kaçtığı gibi hatta hatta daha şiddetli bir şekilde böyle bir isim seçmekten kaçmalı ve bundan son derece nefret etmelidir. Zira bu ismin kendisi ve manası Allah Teâlâ ve Resûl-i Ekrem katında yerilmektedir. Müslümanlar küfür ehline karşı sert ve düşman olmakla görevlidirler. Bu gibi isimlerden sakınmak vaciptir.
                Bazı şeyhlerin, manevi sarhoşluk esnasında küfre övgü, bele zünnar bağlamaya teşvik ve buna benzer türden sarf ettikleri sözler zahiri manasına yorulmaz. Bunların hepsinin bir tevili vardır. Nitekim sekr halinde bulunanların sözleri akla ilk gelen zahiri manasında anlaşılmayıp yoruma tabi tutulurlar. Çünkü onlar, sekr halinin kendilerini kaplaması nedeniyle bu sakıncalı şeyleri işleme konusunda mazurdur. Üstelik bu yolun büyüklerine göre, hakikat makamında küfür sözlerini söylemek bu makamda İslâmi sözler söylemekten daha düşüktür.116 Ama şurası hem evliya hem de şeriat alimleri nezdinde bilinen bir gerçektir ki, manevi sarhoşluğa kendini kaptırmayan kimseler, bu kimseleri taklit etmeleri durumunda mazur değildir. Çünkü her şeyin olgunluğa erdiği kendine has bir mevsimi vardır. Bu mevsimin dışında o şey çıkarsa bozuk olur. Akıllı kimse bunu diğeriyle kıyasa kalkışmaz.
O kardeşimizden ismini değiştirmesini, onun yerine hayırlı bir isim takmasını ve “İslami” (İslam’a uygun) lâkap kullanmasını benim adıma isteyiniz. Zira bu, müslümanın haline ve sözüne da-ha uygun düşmekte, Yüce Allah ve Resûl ünün razı olduğu islâm dinine mensubiyet ifade etmektedir. Ayrıca bu, Allah Teâlâ’nın sakınmamızı emrettiği töhmetten de kaçınmak anlamına gelir. “Töhmet altında kalacak durumlardan uzak durun.”117 sözü şüphesiz çok doğrudur. Nitekim Allah “Mümin bir köle hür bir müşrikten daha iyidir.”118 buyurmaktadır.
Selam hidayete tabi olanlara olsun…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.