Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

62. MEKTUP

0 73
62. Mektup
·         Mirza Hüsamettin Ahmed’ e yazmıştır
·         Seyr u sülûkten önce baş gösteren cezbenin asıl maksat olmadığı, cezbenin seyr u sülük basamaklarını çıkmayı kolaylaştırdığı; asıl cezbenin seyr u sülükten sonraki cezbe olduğu
                Hamd Allah’a ve selam onun seçtiği kullara…
                Bilmelisin ki, Hakka kavuşma yolu iki aşamalıdır. Cezbe ve sülûk. Diğer bir ifadeyle tasfiye ve tezkiye.
                Seyr u sülûke hazırlık sadedinde oluşan cezbe amacı yansıtmaz. Bunun gibi tezkiyeden önce olan tasfiye de maksadı yansıtmamaktadır. Asıl amacı ifade eden cezbe ve tasfiye, seyr u sülûk ve seyr-i fillahtan ibaret olan tezkiyenin tamamlanmasından sonra sağlanan cezbe ve tasfiyedir. Sülûk ve tezkiyeden önce gerçekleşen tasfiye ve cezbe ancak sülûk yollarını kolaylaştırmaktan ibarettir. Yoksa bu iş seyr u sülûksüz olmaz. Arzu edilen Allah’ın cemali seyr u sülûk basamakları çıkılmadan tecelli etmez.
                Birinci cezbe ikinci cezbenin görünüş olarak benzeri yerinde olup gerçekte aralarında bunun dışında bir münasebet yoktur. Yüce Nakşi silsilesinin şeyhlerinden sadır olan “indirâcü’n-nihâye fi’l bidâye” (son mertebenin ilk mertebeye indirilmesi) ifadesi sonun suretinin başa girdirilmesi anlamındadır. Yoksa baş taraf son tarafın hakikatini içeremez. Son ile baş arasında bir münasebet yoktur. Cezbe ve sülûkün hakikat ve mahiyetini konu edindiğim risalede ve benzeri risalelerimde bu konuyu etraflıca tetkik ettim.
                Sonuç şu ki, suretten hakikate geçmek zorunludur. Hakikati bırakıp suretle yetinmek mahrumiyettir. Allah Subhânehû, seçilmiş peygamber ve onun salih ehli hürmetine, bizleri asıl hakikatke hakikatlenme ve batıl olan suretten uzak durma nimetini nasip etsin.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.