77. MEKTUP
77. MEKTUP
· Cebbâri Hân’a yazılmıştır
· Allahu Teâlâ’ya ibadet etmenin ne zaman mümkün ve kolay olacağı vb. meseleler
Allah’a hamd ve seçtiği kutlarına da selam olsun.
Bâtıldır yapılan ibadetler Allah’tan başkasına
Kim bâtılı seçerse yazıklar olsun ona!
Benzeri olmayan Allah’a ibadet, ancak kulun O’nun dışındakilerin etkisinden tamamen kurtulmasıyla mümkün olur. Ve Zât-ı Ehadiyyet olan Allah Teâlâ’dan başka yöneldiği bir kıblesi kalmamalıdır.
Bu teveccühün doğruluğunun göstergesi, Allah Teâlâ’dan gelen nimetleri de sıkıntıları da aynı karşılamaktır. Hatta bu makamın başlangıcında sıkıntılara nimetlerden daha fazla rağbet olur. Sonunda iş tefviz haline dönerse Allah’tan gelen şey her ne olursa olsun makbul, evlâ ve uygun görülür. Nimete nail olma arzusu ve azap korkusu ile yapılan ibadet gerçekte nefse kulluk etmektir. Çünkü bu ibadetin amacı nefsi sevindirmek ve onun kurtuluşunu sağlamaktır.
*Dostum değil mi ki sen nefsine meftûn oldun
Senin aşk iddian yalan bir iddiadır.*
Sözünü ettiğimiz bu teveccüh devletine ulaşmak mutlak fenâ ile olur. Bu teveccüh özellikle Zât’ a olan aşkın neticesi ve Velâyet-i Muhammedi’nin zuhurunun başlangıcıdır. Bu büyük nimete ulaşmak şeriata tam olarak uymaya bağlıdır, Allah Sübhânehû peygamberlik yoluyla her peygambere, velâyetine uygun bir şeriat ihsan etmiştir. Velâyette külli anlamda teveccüh Hakka yöneliktir. Eğer Allah Sübhânehû ‘nun izni ile nübüvvet makamına inerse bu nur vasıtasıyla iner ve bu üstünlük halka teveccüh ile cem olur. Nübüvvet makamının kemâlâtını elde etmenin sebebi yine bu nurdur. Bundan dolayı, peygamberin velayetinin nübüvvetinden üstün olduğu söylenmiştir.
Şüphesiz her peygamberin şeriatı velâyetine uygundur. Bu Şeriata tâbi olmak ise bu velâyete ulaşmayı gerekli kılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) şeriatına tâbi olan bazı insanların onun velayetinden nasibi olmadığı ve belki de diğer bir peygamberin basamağında olup onlar’ dan birinin velâyetinden nasibi olabileceği söylenirse şöyle deriz:
Efendimiz Resûlullah’ın (s.a.v.) şeriatı, bütün şeriatları kuşatıcıdır ve O’na indirilen kitap diğer tüm semavî kitapları kapsayıcıdır. Dolayısıyla bu şeriata tâbi olmak, bütün şeriatlara tâbi olmak gibidir. Allah’ın peygamberlerinden bir peygamberle ilişkisi olan, kabiliyeti ölçüsünde onun velâyetinden nasibini alır. Bunda bir mahzur yoktur. Şunu bile söyleyebiliriz: Resûlullah’ın (s.a.v.) velâyeti, tüm diğer peygamberlerin velayetini kuşatıcıdır. Onlardan birinin velâyetine ulaşmak o özel velâyetin (Efendimizin velayetinin) cüzlerinden bir cüze ulaşmak sayılır.
Bu velâyete ulaşamamanın sebebi O’na tam manasıyla tabi olmaktaki eksikliktir. Bu eksikliklerin de dereceleri vardır. Şüphesiz velayet dereceleri de farklılık arz eder. Efendimize tâbi olma, tam manasıyla olursa bu velâyete ulaşmak da mümkün olur.
Bu noktada diğer peygamberlerin tâbilerinin, Velâyet-î Muhammedi’yi elde etmeleri durumunda bir itiraz vaki olabilir fakat böyle bir şeyin gerçekleşmesi söz konusu olmadığı için böyle bir itirazın da anlamı yoktur.
Bize nimetler ihsan eden, doğru yola ve sahih dîne ulaştıran Allah Teâlâ’ya hamd u senalar olsun. Sırât-ı Müstakim, apaçık şeriattan ve bu sağlam tarikattan ibarettir. “Kuşkusuz sen gönderilmiş elçilerdensin. Dosdoğru bir yol üzerindesin.” (Yasin: 2-3) âyetleri de bu mânânın delilidir.
Allah Sübhânehû Teâlâ O’na tam anlamıyla tâbi olanların ve büyük dostlarının hürmetine size ve bize Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’ in şeriatına hakkıyla uyma nimetini ihsan eylesin. Amîn.
Bu dua, mektubunun taşıyan kişinin sefer için o taraflara yönelmesi bu kelimeleri yazmama ve böylece muhabbet bağının tazelenmesine sebep oldu.
Allahu Teâlâ’nın selamı üzerinize olsun ve O’nun rahmeti hep yanı başınızda bulunsun.
1 Aclûnî, Keşfu’I-Hafâ’da Sağânî’nin bu hadisin mevzu olduğunu belirttiğini zikretmektedir. Makâsıd’da mânâsının sahih olduğu, sûfîlere göre vatan ile Allah Teâlâ’ya dönmenin kastedildiğini belirtmektedir. Kârî, Masnû’da hadis hafızları indinde bu hadisin aslının olmadığını belirtmektedir. Bk. EI-Masnû’, nr. 106.