181. MEKTUP
MEVZUU: Meşayihten bazılarının, kendi makamlarından daha yüksekte; bazılarının ise, kendi makamlarının altında olmaları sebebinin sorulması..
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Hazret-i Mahdumzade Meyan Muhammed Sadık a yazmıştır.
***
Rüşdünü pek bulmuş oğlum Muhammed Sadık şu hususları sormaktadır:
a) Meşayihten bir taife, yüksek derece olan zühd, tevekkül, terk, sabır, rıza makamında bulunmaktadır. Halbuki ben onları, görüp müşahede ediyorum ki kurb-u ilâhi mertebelerinin edna derecesindeler..
b) Meşayihten bir başka taife ise., süfli derecede görülmektedir. Meselâ: Zühd, tevekkül ve benzeri diğer makamlarda.. Halbuki bunlar, kurb-ü ilâhî makamının âlâ derecesinde görülmektedirler.
Burada mukarrer bir durum var; o dahi şudur: Bu makamların ekmeliyeti, yakin makamının etemmiyeti itibarına göredir. Yakinin etemmiyeti ise., şanı yüce Haklan kudsiyetine yakınlık sebebi ile ölçülüdür.
Makam dahi, şu işlerin birinden hali değildir:
a) Hata işi, görüşte kalır ki; o zaman bakan yakını uzak, uzağı dahi yakın görür.
b) Bu makamların ekmeliyeti, yakinin dahi ötesinde bir iştir.
c) Yakinin gelişi, kurb üzerine değildir.
Bu durumların cevabını şöyle verebilirim:
– Yakin makamının terettübü, kurb derecesine göredir. Buna göre; eğer kurb ekseriyeti varsa., yakin de, o nisbette ziyade ve çok olur.’Bu makamların ekmeliyeti dahi, aynı şekilde yakinin tamamlanmış olmasına göredir: Başka olmaz. Keşfe dayalı nazar dahi sahihtir.
Bu babda esas görüş şudur: Kurbün husulü ancak eltaf-ı letaif içindir. Yakin dahi aynı şekilde onun nasibidir.
Makamların ekmeliyeti, yakinin ettemmiyetine terettüb ettiğine göre, ekmeliyet dahi aynı nisbette hâsıl olur.
Şöyle bir şey mümkündür ki: Büyüklerden bir zat, eltaf-i letaif makamlarından birinde; yakınlık derecesi az olmasına rağmen, kensisine bir ikamet yeri hâsıl olur. Letaif in pek kesif olduğu yere henüz dönmemiş olabilir.. Bu durum ile o, anlatılan makamlarda, ziyade yakınlığı bulunan birinde daha kemalli olur. Ama latifelerin pek kesafet, bulduğu bu kalıba dönünce de, o yakinden bir nasibi olmaz. Zira, bu kalıbın latifesi, bu yakınlıktan mahrumdur. Bu durumu ile; kalıp latifesinin, o makamların ekmeliyetinden nasıl nasibi olur?.
O kimse ki, bu kalıp latifesine dönmüştür; onun hükmüne girer.
Daha önce kendisine (yani: O kimsenin letaif ine) hâsıl olan letaif yakiniyatı bu kere kapanır. Ama, bu kalıba dönmeyenin durumu böyle değildir. Bu kimsenin hükmü, eltaf-ı letaifin hükmüdür. Kurbu ve yakini dahi, onun Hakkında kemal üzeredir; henüz perdelenmemişlerdir. Bu durumda, hiç şüphe yok ki, anlatılan makamlarda ekmel ve tamamdır.
Lâkin şunun da bilinmesi gerekir ki, bu kalıp letaifine dönüş yapan bir kimse, yakın ve kurb makamında ekmel olduğu gibi, makamlarda dahi ekmeldir. Ama, bu kemalâtı onu gizlemiştir. Bu durumda, onun zahiri, umum insanların zahiri gibidir. Ta ki, halkla arasında bir münasebet husule gelsin. İşbu münasebet, faydalanma sebebidir. Bu durumu ile o kimse, halkı Hakka davet etmeye hak kazanır.
İşbu anlatılan son makam, asaleten resul olarak gönderilen peygamberlerin makamıdır. Onlara salât ve selâm olsun..
Anlatılan manadan ötürüdür ki, İbrahim a.s. peygamber, kaib itminanı taleb etti. Yakin husulüne ihtiyaç duydu. Bilhassa, avam insanlar gibi bakıp görmek istedi..
Üzeyir peygamber dahi şöyle dedi:
— «Öldükten sonra, Allah bunu nasıl diriltecek?.» (2/259)
Üstte anlatılan manada bir dönüşe sahib olmayan, yakin durumunu şöyle anlattı:
— Eğer perde açılaydı; yakinim artmazdı..
Bu kelâmın suduru, eğer Hazret-i Ali’den r.a. geldiği sabit bir durumda ise., dönüş husulünden evvel söylediğine hamledilir. Zira, dönüşü olan kimse, yakin husulü işinde delillere ve burhanlara muhtaçtır. Yani: Dönüşten sonra.. Tıpkı sair insanlar gibi..
Bu Derviş’e (ÎMAM-I RABBANİ Hz. kendisini kasd ediyor) anlatılan mana üzerine bir dönüş olmadan evvel, bütün mesail-i kelâmiye açık bir şekilde duruyordu. Onlara karşı yakin derecesini, bu hisse dayalı şeylerden daha iyi buluyordum. Ama dönüş vukuu olduktan sonra, bu yakin perdelendi. Sair insanlar gibi, delillere ve burhanlara muhtaç bir duruma geldim.
Bir mısra:
Terbiyemi ettikleri kadardır yükselmem..
Vesselam..