Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Hızır Aleyhisselam

0 78

Hızır Aleyhisselamın Soyu, İsmi Ve Bazı Faziletleri:
Rivayete göre: Hızır Aleyhisselamın soyu: Belya (veya İlya) b. Milkân, b.Falığ, b.Âbir, b.Salih, b.Erfahşed, b.Sâm b.Nuh Aleyhisselam olup babası, büyük bir´kral-dı.[1]

Kendisinin; Âdem Aleyhisselamın oğlu[2] veya Ays b.İshak Aleyhisselamın oğullarından olduğu[3] veya İbrahim Aleyhisselama iman ve Babil´den, Onunla birlikte hicret edenlerden birisinin, ya da Farslı bir babanın oğlu ol­duğu, kral Efridun ve ibrahim Aleyhisselam devrinde yaşadığı, büyük Zülkarneyn´e Kılavuzluk ettiği, İsrail oğulları krallarından İbn. Emus´un zamanında İsrail oğullarına peygamber olarak gönderildiği, halen, sağ olup her yıl, Hacc Mevsiminde İlyas Aley-hisselamla buluştukları da, rivayet edilir. [4]

Hızır; Hızır Aleyhisselamın asıl ismi olmayıp Künyesi idi. [5]

Eshab´dan Ebû Hüreyre´nin rivayetine göre: Peygamberimiz Muhammed Aleyhis­selam; Hızır Aleyhisselama, Hızır denilmesinin sebebini açıklayarak “Hızır, otsuz, ku­ru bir yere otururdu da, ansızın, o otsuz yer, yeşillenerek onun ardı sıra dalgalanır-dı!” buyurmuştur. [6]

Hızır Aleyhisselama, Allah tarafından; Mûsâ Aleyhisselamın bile, bilmediği özel bir ilim verilmişti ki, Mûsâ Aleyhisselam, onu öğrenmek için, uzun bir yolculuğu, gö­ze almıştı. [7]

Hızır Aleyhisselamın soyu, devri ve hâlen sağ olup olmadığı hakkındaki türlü ihti­lafları ve uzun tartışmaları bir yana bırakarak, Kur´an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerin ver­dikleri kesin bilgilerle yetinmeyi daha uygun ve yararlı buluyoruz.[8]

Mûsâ Aleyhisselamın Hızır Aleyhisselamla Buluşup Arkadaşlık Etmesi:
Abdullah b. Abbas; Mûsâ Aleyhisselamın arkadaşı hakkında, bir gün, Hür b. Kays´la tartışmış “O, Hızır´dır!” demişti.

O sırada, Übeyy b. KâVüT Ensarîye rastlamışlar, İbn.Abbas, Onu, çağırmış[9]´, kendi­sine “Ey Ebüttufeyl! Yanımıza gel! [10]

Ben, Mûsâ Aleyhisselamın, kendisiyle buluşma yolunu aramış olduğu arkadaşı hak­kında şu arkadaşımla tartıştım.

Sen, onun hal ve şanını anlatırken, Resûlullâh Aleyhisselâmdan işittin mi?” dedi.

Übeyy b. Kâb[11]

“Evet! Onun hal ve şanını, anlatırken[12] Resûlullâh Aleyhisselâmdan işittim, şöyle buyuruyordu:

Mûsâ (Aleyhisselâm), İsrail oğullarının ileri gelenlerinden bir topluluk içinde bulundu­ğu sırada, ona, bir adam gelip:

´Senden daha bilgili bir kimse biliyor musun?´ diye sordu.

Mûsâ (Aleyhisselâm) da:

´Hayır! Bilmiyorum!´ dedi.

Bunun üzerine, Yüce Allah, Mûsâ (Aleyhisselâm)´a:

´Hayır! Kulumuz Hızır vardır!´ diye Vahy edince, Mûsâ (Aleyhisselâm), onunla buluş­mak yolunu aradı.

Yüce Allah da, balığı, onun için, bir alâmet ve nişan yaptı.

Kendisine:

´Balığı, kaybettiğin zaman, geri dön! Muhakkak, ona, kavuşursun! denildi.´[13]

Bunun üzerine, Mûsâ (Aleyhisselâm), Yüce Allah´ın dilediği kadar gitti´[14]

Genç adamına:

´Kuşluk yemeğimizi, getir!´ dedi.

Mûsâ (Aleyhisselâm), kuşluk yemeğini istediği zaman, Mûsâ (Aleyhisselâm)´ın genç adamı[15] Mûsâ (Aleyhisselâm)´a:

´Bak hele! Kayanın dibinde barındığımız sırada, ben, balığın gittiğini haber vermeyi, unutmuşum.

Onu, haber vermemi, bana unutturan da, şeytandan başkası değildir!´ dedi.

Mûsâ (Aleyhisselâm):

´Zâten, bizim istediğimiz de, bu idi!´ dedi.

Hemen, izlerine basa basa geri dönüp Hızır Aleyhisselâmı buldular.

Yüce Allah´ın Kitabında anlatmış olduğu da, onlann hal ve şanlarından ibarettir!” dedi. [16]

Saîd b. Cübeyr der ki:

“Ben, Ibn. Abbas´a:

´Nevfelbikâlî, israil oğullarının Sahibi olan Mûsâ Aleyhisselâm, Hızır Aleyhisselâ-mın arkadaşı olan Mûsâ[17] değildir. [18] O, başka bir Musa´dır[19] diye iddia ediyor!?´ dedim.

Ibn. Abbas: ´Yalan söylüyor Allah düşmanı! [20]

Bana, Übeyy b. Kâ´b rivayet edip dedi ki[21]

Ben, Resûlullâh Aleyhisselâmdan, şöyle buyurduğunu işittim. [22]

“Mûsâ Aleyhisselâm, kavmi içinde, onlara, Allah´ın nimet ve imtihan günlerini andı­ğı, hatırlattığı[23] gözlerinden yaşlar boşandığı ve kalbler rikkata geldiği bir sırada, bir adam:

´Ey Allah´ın Resulü! Yer yüzünde, senden daha âlim bir kimse var mı?´ diye sormuştu.”

Oda: Yoktur! demişti´. [24]

Diğer rivayete göre:

Mûsâ Aleyhisselâm, İsrail oğullan içinde hutbe irâd etmeğe kalktığı sırada, kendisine:

tnsanlann en bilgilisi, hangisidir? diye sorulmuştu.

Mûsâ Aleyhisselâm da:

Ben´im! demişti.

Bu hususu, Allah, daha iyi bilir! diyerek Allah´a havale etmediği için, Yüce Allah, ona hitab etmiş;

Senden daha bilgili vardır! buyrulmuştu.[25] Mûsâ Aleyhisselâm

“Yâ Rab! Nerededir o?” diye sordu. [26] Yüce Allah:

“İki denizin bitiştiği yerde kullarımdan biri vardır ki: o senden daha bilgilidir?” diye vahyetti.

Mûsâ Aleyhisselâm:

“Yâ Rab! Ona, nasıl bir yol bulayım?” diye sordu. [27]

“Azıklık, tuzlanmış[28] ölü[29] bir balık al! [30] Onu, bir zenbilin içine koy! [31] zenbil içinde yanında taşı. [32]

Ona, nerede can verilirse[33], onu, nerede kaybedersen işte, o kulum, oradadır!” bu-yuruldu. [34]

Mûsâ Aleyhisselâm, bir balık alıp zenbilin içine koydu. [35]

Genç adamı, Yûşa´ b.Nûn´a:

“Seni, ancak, balık, nerede yanından aynlırsa, onu, bana haber vermekle görevlen­diriyorum!” dedi. [36]

Mûsâ Aleyhisselâm, gitti.

Hizmetini gören genci, Yûşa´ b. Nûn´u da, yanında götürdü.

İki denizin bitiştiği yerdeki kayanın yanına vanp ulaşınca, başlarını, yere koyup uyu­dular. [37]

Yûşa´ b. Nûn, uyanıp kayanın gölgesinde oturduğu, Mûsâ Aleyhisselâm da uyuduğu sırada, tuzlu balık, kımıldamağa başladı.

Yûşa´ b. Nûn, kendi kendine:

“Uyanıncaya kadar, onu, uyandırmayayım!” dedi ve ona, haber vermeyi unuttu[38]

Balık; kımıldayarak, zenbilden sıçrayıp çıktı ve denize düştü!

Yüce Allah; ondan, denizin akışını tuttu da, denizin içinde, su künkü gibi bir boşluk ve böylece, balık için, bir yol meydana geldi.

Deniz içinde, böyle bir yolun açılması, Mûsâ Aleyhisselâm ile hizmetini görene, şaşı­lacak bir hâdise oldu.

Uyandıktan sonra, o günlerinin kalanı ile bütün gece gittiler.

Sabah olunca, Mûsâ Aleyhisselâm, genç arkadaşına:

“Kuşluk yemeğimizi getir!

Bu yolculuğumuzdan, yorgunluk duymağa başladık!” dedi.

?Halbuki, Mûsâ Aleyhisselâm, Allah tarafından, kendisine emrolunan yerin ötesine geçmedikçe, yorgunluk duymamıştı.

Genç yoldaşı, Mûsâ Aleyhisselâma:

“Bak hele! Kayanın dibinde barındığımız zaman, balığın çıkıp gittiğini haber vermeyi unutmuşum.

Onu haber vermemi bana unutturan da, şeytandan başkası değildir.

Balık, şaşılacak bir surette deniz içinde yolunu tutup gitti!” dedi.

Mûsâ Aleyhisselâm:

“Zaten, arayacağımız da, bu, idi!” dedi.

İzlerinin üzerinde gerisin geri döndüler.

Kayanın yanına varınca, baktılar ki:

Elbisesine, bürünmüş[39] elbisesinin bir tarafını, ayaklannın altna, bir tarafını da, ba­şının altına sermiş, arkasının üzerine dümdüz yatmış, orada, Hızır Aleyhisselâm, duru-yordu. [40]

Mûsâ Aleyhisselâm, ona:

“Esselâmü aleyküm = Sizin üzerinize selâm olsun!” diyerek selâm verdi. [41]

Hızır Aleyhisselâm, yüzünden, örtüyü açıp[42]

“Selâm bilmeyen şu yerde, bu selâm, nereden geliyor? [43]

Ve Aleykümüsselâm = Sizin üzerinize de, selâm olsun!” dedi. [44]

“Kimsin sen?” diye sordu.

Mûsâ Aleyhisselâm:

“Ben, Musa´yım!” dedi.

Hızır Aleyhisselâm:

“Kimin Musa´sı´[45] İsrail oğullarının Mûsâsı mı?” diye sordu.

Mûsâ Aleyhisselâm:

“Evet[46] İsrail oğullannın Mûsâ´sıyım!” dedi. [47]

Hızır Aleyhisselâm;

“Seni, buraya getiren, nedir? [48] Hal´ü sânın, nedir?” diye sordu. [49]

Mûsâ Aleyhisselâm:

“Sende bir ilim bulunduğu, bana haber verildi. Sana arkadaş olmak istiyorum. [50] Sana, öğretilen rüşd´ü hidâyetten bana da, öğretmen için, geldim.” dedi. [51] Hızır Aleyhisselâm: “Elinde Tevrat´ın bulunması ve kendine vahiy gelip durması, sana, yetmiyor mu?! [52]

Ey Mûsâ! Sende, Allah´ın Kendi ilminden, sana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki: ben, onu, bilemem!

Bende de, Allah´ın, Kendi ilminden bana verdiği öyle bir ilim vardır ki, sen de onu bilemezsin!

Hem sen, benimle arkadaşlık etmeğe hiç dayanamazsın! [53]

Ey Mûsâ! Bende bir ilim var ki, onu, sana öğretmem, lâyık değildir.

Sende de, bir ilim vardır ki, onu da, benim öğrenmem lâyık değildir! [54]

Haberini, ihata edemediğim şeye[55] iç yüzünü kavrayamadığın, görünüşü, hoşa git­meyen şeyleri görmeğe´[56]sen, nasıl sabredebilir, dayanabilirsin?” dedi. [57]

Mûsâ Aleyhisselâm:

“Senin buyruğunu, yerine getireceğim! [58]

İnşâallâh, beni sabırlı bulacaksın!

Sana, hiç bir işinde de, karşı gelmeyeceğim!” dedi.

Hızır Aleyhisselâm:

“Eğer, sen bana, bu suretle tâbi olursan, artık, ben, sana anıp söyleyinceye kadar, bana, hiç bir şey sorma!” dedi. [59]

Mûsâ Aleyhisselâm:

“Olur dedi. [60] Gemileri, olmadığı için[61], Hızır Aleyhisselâmla Mûsâ Aleyhisselâm, deniz kıyısında yürüyerek gittiler:

Bir gemiye rastladılar. Kendilerini, gemiye alsınlar diye gemicilerle konuştular.

Gerniciler, Hızır Aleyhisselâmı tanıyıp[62]

“Allah´ın, Salih kulu!” dediler. [63]

Onları, gemilerine, ücretsiz aldılar. [64]

Gemiye bindikleri zaman[65], bir serçe, geminin kenarına konup[66]´denizden, bir yu­tum su aldı.

Hızır Aleyhisselâm:

“Ey Mûsâ! Benim ilmim ile senin ilmin, Allah´ın ilmini, şu serçenin denizden aldığı bir yudum su kadar bile eksiltmez! [67]

Vallahi[68], senin ilmin, benim ilmim[69] ve bütün yaratıklann ilmi[70], Allah´ın ilminin içinde şu serçenin gagasıyla aldığı damla kadar hiç kalır!” dedi. [71]

Sonra da, el atıp gemi tahtalarından birini, söktü!

Mûsâ Aleyhisselâm:

“Şu kavim, bizi, gemilerine, ücretsiz bindirmişlerken, sen, onların gemilerine kasde-dip içindekileri batırmak için mi, gemiyi deliyorsun?! [72]

Doğrusu, sen, çok büyük bir şey, bir suç işledin!?” dedi[73]

Hızır Aleyhisselâm:

“Ben, sana, benimle arkadaşlık yapmağa dayanamazsın?” demedim miydi?” dedi.

Mûsâ Aleyhesselâm:

“Şu unuttuğum şeyden dolayı, beni, sorumlu tutma ve bana, güçlük gösterme?” de­di. [74]

Gerçekten de, Mûsâ Aleyhisselâmın, ona karşı, bu ilk davranışı, bir dalgınlık ve unutkanlık eseri idi. [75]

Gemiden çıktılar.

Deniz sahilinde yürüyüp gittikleri sırada, bir de baktılar ki, bir oğlan çocuğu[76], başka oğlan çocuklan ile birlikte oynuyor.

Hızır Aleyhisselâm, hemen, oğlanın başını, eliyle tutup kopardı ve onu, öldürdü![77]

Mûsâ Aleyhisselâma onun yanında, son derecede bir korku ve dehşet duydu. [78]

Hızır Aleyhisselâma:

“Sen, günahsız, masum bir canı, hiç bir can karşılığında olmaksızın öldürdün hâ!?” dedi.

Hızır Aleyhisselâm:

“Ben, sana benimle arkadaşlık yapmağa dayanamazsın! demedim miydi? Bu, birincisinden de, ağırdır!” dedi. [79] Mûsâ Aleyhisselâm:

“Eğer, bundan sonra, sana, bir şey sorarsam,benimle arkadaşlık yapma! Arkadaşlık yapmamakta, benim yönümden bir özre erişmişsindir. mâzursundur.” dedi. Yine, gittiler.

Nihayet, bir kariye halkının yanına vardılar. [80] Onlann, bütün Meclislerini dolaştılar. [81] Onlardan, yemek istediler. Ahali, bunları, konuklamaktan kaçındılar. [82] Mûsâ Aleyhisselâm, çok acıktı. Onları, konuklamadılar. [83]

Orada, yıkılmağa yüz tutmuş[84] eğilmiş[85] bir duvar buldular. [86] Hızır Aleyhisselâm, eliyle mesh ederek[87] onu, doğrulttu. [88] Mûsâ Aleyhisselâm:

“Bunlar, öyle bir kavimdir ki, yanlarına geldiğimiz halde, bizi, ne konakladılar, ne de, bize yemek verdiler. [89]

İsteseydin, hiç olmazsa, şu hizmetine karşılık, onlardan, bir ücret alabilirdin!?” de­yince, Hızır Aleyhisselâm:

“İşte, bu, benimle senin ayrılışındır!” dedi. [90]

Peygamberimiz Aleyhisselâm, kıssayı, buraya kadar anlattıktan sonra:

“Allah, bize[91] ve Musa´ya rahmet etsin! [92]

Ne kadar isterdim[93] isterdik[94] ki, ne olurdu[95] o, sabretseydi de, ikisi arasında geçen işler, bize, Allah tarafından, haber verilseydi[96] Eğer, o, acele etmemiş olsaydı, muhakkak, daha bir çok şaşılacak şeyler görecekti. [97]

Fakat, onu, arkadaşı tarafından bir kınama tuttu da[98], utandı.” buyurdu. [99]

Mûsâ Aleyhisselâm, Hızır Aleyhisselâmın elbisesinin ucundan tuttu´. [100]

“Haydi, bana, (söyleyeceğini) söyle!” dedi. [101]

Hızır Aleyhisselâm:

“Şimdi, sana, üzerinde sabredemediğin, dayanamadığın şeylerin iç yüzünü, haber vereceğim.[102]

O delmiş olduğum gemi ki, denizde iş yapan yoksullarındı. [103]

Onun için, ben, onu, kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında, her sağlam gemiyi zorla almakta olan´[104] Hüded b. Büded adında bir hükümdar vardı.

Hükümdann, geminin yanına vardığı zaman, onu, kusuru yüzünden geri bırakmasını ve onun yanından geçip gittikleri zaman, onanp ondan yararlanmalannı istedim.

Gemicilerden kimisi:

“Deliği, şişelerle tıkayınız!

Kimisi de:

Deliği, ziftle tıkayınız!” diyordu. [105]

Gemiyi, bedelsiz olarak zabtedecek olan hükümdar, geldiği ve onu delik halde buldu­ğu zaman, bıraktı, zabtetmekten vazgeçti.

Sonra, gemi sahipleri, bu delik gemiyi bir tahta ile onardılar. [106]

Ondan, yararlanmağa devam ettiler.´[107]

Oğlana gelince; o, daha yaratıldığı günden, kâfirlikle tabiatlı, ve damgalı idi. [108]

Onun anası ve babası ise, Mü´min idiler. Oğullan, kâfirdi. [109]

Bu ana ve baba, oğullarının üzerine titremekte idiler.

Şayet, o oğlan çocuğu, olgunluk çağına erişseydi, anasını, babasını azıtacak, onları da, küfre bürüyecekti. [110]

Ona, sevgileri yüzünden, onun dinine tâbi olmalarından korkup[111] istedik ki, onla-nn Rabbi, bunun yerine, kendilerine, dinen ondan daha hayırlısını, ana ve babasına da­ha yakın ve merhametlisini versin. [112]

Duvara gelince; bu duvar, o şehirdeki iki yetim oğlanın olup altında, onlara aid bir define vardı. [113] bu da, altın ve gümüşten ibaretti. [114]

Babalan, iyi bir adamdı. Bunun için, Rabb´in diledi ki: ikisi de, erginlik çağına ersin-ler, definelerini çıkarsınlar.

Bu, Rabb´inden, bir merhamet ve esirgeme idi. Ben, bunlan, kendi rey ve görüşümle yapmadım. İşte, senin, üzerinde sabredemediğin şeylerin iç yüzü!” dedi. [115] Mûsâ Aleyhisselâmın, Hızır Aleyhisselâmla bu arkadaşlığı, on sekiz gün sürmüştür. [116]

Kur´ân-I Kerimin Mûsâ Ve Hızır Aleyhisselamların Buluşmaları Hakkındaki Açıklaması:
Mûsâ Aleyhisselâmla Hızır Aleyhisselâmın buluşmaları ve aralarında geçenler, Kur´ân-ı Kerim´de şöyle açıklanır:

“Bir zaman, Mûsâ, genç adamına şöyle demişti: “Ben, iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp gideceğim. Yahud, (maksadıma erinceye dek) uzun za­manlar geçireceğim!”

Bunun üzerine, onlar, bu iki deniz arasının birlekşik yerine ulaşınca, balıklarını, unuttular. (Balık) denizde bir deliğe doğru yolunu tutmuştu. Vaktâ ki, (Oradan geçip gittiler) Mûsâ, genç (adamına): Kuşluk yemeğimizi getir!

Bu yolculuğumuzdan, yorgun düştük!” dedi.

Genç: “Bak hele! Kayaya sığındığımız vakit ben, balığı unutmuşum!

Gerçek, onu, söylememi, şeytandan başkası unutturmadı.

O, şaşılacak bir suretle denize (atladı) yolunu, tutup gitti” dedi.

(Mûsâ): “İşte, bizim arayacağımız, bu idi.”dedi.

Hemen, izlerinin üzerinden, gerisin geri döndüler.

Derken, kullarımızdan, (öyle) bir kul buldular ki, biz, ona, tarafımızdan, bir rahmet vermiş, kendisine, nezdimizden (özel) bir ilim öğretmiştik.

Mûsâ, ona: “Sana öğretilen ilimden, bana da, öğretmek üzere, sana, tâbi olayım mı?” dedi.

O da (Musa´ya):

“Doğrusu, sen, benim yanımda, asla sabredemezsin!

(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredebilirsin ?” dedi.

Oda:

Allah, dilerse, beni sabredici bulacaksın.

Sana, hiç bir işde karşı gelmeyeceğimi” dedi.

(O da) bu suretle bana tâbi olursan, artık, ben, sana anıp söyleyinceye kadar, ba­na, hiç bir şey sorma!” dedi.

Bunun üzerine, kalkıp gittiler.

Nihayet, (bir) gemiye bindikleri zaman, o, bunu, deliverdi.

(Mûsâ):

“içindekileri (suda) boğasın diye mi, onu, dektin?I”

“And olsun ki: Sen büyük bir iş işledin!” dedi.

Oda:

“Sen, beraberimde asla sabredemezsin! demedim mi?” dedi.

(Mûsâ):

“Unuttuğum şeyden dolayı, beni sorumlu tutma! Şu arkadaşlığımızda bana, güç­lük yükleme!” dedi.

Yine, gittiler.

Nihayet, bir oğlan çocuğuna rastladıkları zaman, o, hemen, onu öldürdü!

(Mûsâ):

“Sen, tertemiz (masum) bir can (diğer) bir canı karşılığı olmaksızın öldürdün hâl?

And olsun ki: sen çok kötü bir şey yaptın!” dedi.

(O zat):

“Ben, sana: beraberimde asla sabredemezsin!” demedim mi?” dedi.

(Mûsâ):

“Eğer, bundan sonra, sana, bir şey sorarsam, artık, benimle arkadaşlık etme! (o takdirde) tarafından muhakkak bir özre ulaşmışsındır (benden ayrılmakta mâzursun-dur) dedi.

Yine, gittiler.

Nihayet, bir memleket halkına vardılar ki, ora ahâlisinden, yemek istedikleri hade, kendilerinin, konuklamaktan kaçınmışlardı.

Derken, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular.

O, bunu, hemen doğrultuverdi.

(Mûsâ):

“İsteseydin, herhalde, buna karşılık, bir ücret alabilirdin!?” dedi.

O:

“İşte, dedi, bu, benimle senin aynlışımızdır.

Sana, üzerinde asla sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim:

O gemi ki, denizde iş yapan yoksullarındı.

Onun için, ben, onu, kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında, her (sağlam) gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı.

Oğlana gelince; Onun anası da, babası da iman etmiş kimselerdi.

Bunun için, onları, bir azgınlık ve kâfirlik bürümesinden endişe ettik te, istedik ki, onların Rabbi, bunun yerine, kendilerine, temizlikçe daha hayırlısını, merhametçe daha yakınını versin.

Duvara gelince; bu, o şehirde iki yetim oğlancığındı. Altında da, onlara ait bir defi­ne vardı.

Babaları, iyi bir adamdı.

Bunun için, Rabb´in diledi ki, ikisi de, erginlik çağına ersinler, definelerini çıkarsın­lar.

Bu, Rabb´inden bir merhametti.

Ben, bunları kendi rey ve görüşümle yapmadım.

İşte, üzerlerine sabredemediğin şeylerin içyüzü![117]

——————————————————————————–

[1] Taber-i Tarih c.1,s.188, Sâlebi-Arâis s.220,lbn.Asâkir-Tarih c.5, s.144, Ibn.Esir-Kâmil c.1,s.16O Ebülfida-Elbidaye vennihaye el, s.326.

[2] İbn. Asakir-Tarih c.5,s.145.

[3] ibn. Asâkir-Tarih c.5,s.144.

[4] Taberi-Tarih c.1,s.188 Sâlebi-Arâis s.220,223,224, İbn. Esir-Kâmil c.1,s.160-161, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.l,s.326-336.

[5] Sâlebi-Arâis s.220, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1 ;s.327

[6] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.312, Buhari-Sahih c. 4.S.129 Tirmizi Sünen c.5,s.313, Taberi-Tarih c.l,s.194, Sâlebi-Arâis s.220.

[7] Kehf: 65, Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5,s.118-119, Buhari-Sahih c.l,s.38 Müslim-Sahih c.4,s. 1847-1848, Tiri-mizî-Sünen C.5.S.309.

[8] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/107.

[9] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buhari-Sahih c.1 ,s.26 27, Müslim-Sahih C.4.S.1853

[10] Müslim-Sahih c.4,s.1853.

[11] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1 ,s.26-27, Müslim-Sahîh c.4,s.1853.

[12] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1 ,s.26-27.

[13] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.116, Buharî-Sahih c.1,s.26-27,Müslim- Sahih C.4.S.1853.

[14] Müslim-Sahîh C.4.S.1853.

[15] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117, Müslim-Sahih c.4,1853

[16] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117,122 Buharî-Sahih c.1,s.27-28, Müslim Sahih c.4,s.1853.

[17] Zamanımızdaki Müslüman Müelliflerinden de, maalesef bu görüşü benimseyerek Tavratta, böyle bir hâdiseden bahsedilmemiş olduğunu, Kılkamış Destanında Mûsâ adındaki bir Balıkçıdan söz edildiğini, Buharînin Sa-hih´inde bulunmadıkça, Müfessirlerin görüşlerini kabul edemeyeceğini ileri sürenler bulunduğu işitildiğinden, hâdiseyi, Sahih-i Buharı ve diğer Hadis Mecmualarından nakil etmeyi uygun gördük.

[18] Buharî-Sahih c.4,s.127, Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.

[19] Buharî-Sahih c.1,s.38.

[20] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.117, Buharî-Sahih c.1,s.38 Müslim-Sahih c.1,s.38 c.4,s.127, Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.

[21] Buharî-Sahih C.5.S.230.

[22] Müslim-Sahih c.4,s.1847, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.

[23] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.121, Müslim-Sahih c.4,s.185O.

[24] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.

[25] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s. 118, Buharî-Sahih c.5,s.234.

[26] Buharî-Sahih c.5,s.232.

[27] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1,s.38, c. 5, s. 230, Müslim-Sahih C.4.S.1847-1848, Tirmi-zi Sünen c.5,s.3O9.

[28] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.119-121, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.

[29] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.120 Buhâri-Sahih C.5.S.232.

[30] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.118-120, Buhâri-Sahih c.5,s. 230, Müslim-Sahih c.4,s.185O.

[31] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.118-120 Buharî-Sahih c.5,s.23O.

[32] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.117, Buharî-Sahih c.1,s.38, c.5,s. 230 Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen c.5,s.3O9.

[33] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.

[34] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih C.1.S.38, c.5,s. 230 Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.309.

[35] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.5.S.117, Buharî-Sahih c.5,s. 230-232.

[36] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.232.

[37] Buharî-Sahih c.1,s.38-39.

[38] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih c.5,s.232.

[39] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.117-118,Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.230-231, Müslim-Sahih c.4,s. 1848-1849,Tirimizî-Sünen c.5,s. 309-310.

[40] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Müslim-Sahih c.4,s.1851.

[41] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1851, Tirimizî-Sünen c.5,s.31O.

[42] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Müslim-Sahih c.4,s.1851.

[43] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.

[44] Müslim-Sahih c.4,s.1851.

[45] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1851.

[46] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s. 120, Buharî-Sahih c.1,s,39, Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.310.

[47] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1848, Tirmizî-Sünen C.5.S.310.

[48] Müslim-Sahih c.4,s.1851.

[49] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s. 233.

[50] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119

[51] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233, Müslim-Sahih c.4,s. 1851.

[52] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih c.5,s.233.

[53] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.118-119, Buharî-Sahih c.1,s. 39, c.5,s. 231, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünenc.5,s.31O.

[54] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.

[55] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.

[56] Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.

[57] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 310.

[58] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119.

[59] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119 c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.31O.

[60] Buharî-Sahih c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 310.

[61] Buharî-Sahih c.1,s. 39.

[62] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119-120 Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849 Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.

[63] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233.

[64] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s. 119-120, Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.

[65] Buharî-Sahih c.5,s.231.

[66] Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.

[67] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1 ,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s. 1850.

[68] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.235.

[69] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.235.

[70] Buharî-Sahih c.5,s.12O

[71] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O Buharî-Sahih c.5,s.235.

[72] Buharî-Sahih c. 1 ,s.39, c.5,s.231 Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.

[73] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.4,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849 Tirmizî-Sünen c.5,s.311.

[74] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119 Buharî-Sahih c.1,s.39c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.

[75] Ahmed b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.231, Müslim-Sahih c.4,s.185O .

[76] İsmi Ceysur idi. A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buhari-Sahih c.5,s.233).

[77] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.235, Müslim-Sahih c.4,s.1850, Tirmizî-Sünen c 5.S.311.

[78] Müslim-Sahih c.4,s. 1851.

[79] A.b. Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1 ,s.39, c.5,s.231 Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen C.5.S.311.

[80] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1 ,s.39, c.5,s. 231-232 Müslim-Sahih c.4,s. 1849. Tirmizî-Sünen c.5.s. 311.

[81] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.121, Müslim-Sahih c.4,s. 1852.

[82] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39 c.5,s. 231, Müslim,Sahih, c.4,s. 1849 Tirmizî-Sünen c.5,s.311.

[83] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119.

[84] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.118, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311

[85] Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen C.5.S.311.

[86] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.1,s.39, Müslim-Sahih c.4,s. 1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.

[87] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.12O, Buharî-Sahih c.5,s.233 Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s.311

[88] A.b.Hanbel-Müsned C.5.S.119, Buharî-Sahih C.1.S.39, Müslim-Sahih c.4,s.1849, Tirmizî-Sünen c.5,s. 311.

[89] Buharî-Sahih c.5,s.31, Müslim-Sahih c.4,s.185O, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.

[90] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s. 118-119, Buharî-Sahih c.1,s.39, c.5,s.23132, Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.

[91] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.121 Müslim-Sahih c.4,s. 1851.

[92] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118-121, Buhârî-Sahih c.1,s.39 Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.312

[93] Buharî-Sahih c.1,s.4O, Müslim-Sahih c.4,s.185O.

[94] Tirmizî-Sünen c.5,s.312.

[95] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.121.

[96] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.118-121, Buharî-Sahih c.1,s.4O, Müslim-Sahih c.4,s. 1850, Tirmizî-Sünen c.5,s.312.

[97] Müslim-Sahih c.4,s. 1851.

[98] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s,1851.

[99] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.

[100] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.

[101] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.

[102] Buharî-Sahih c.5,s.235, Müslim-Sahih c.4,s.1852, Tirmizî-Sünen c.5,s.311.

[103] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.

[104] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.233, Müslim-Sahih c.4,s. 1852.

[105] Buharî-Sahih c.5,s. 233-234.

[106] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119,Müslim-Sahih c.4,s. 1852.

[107] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119.

[108] A.b.Hanbel-Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852, Tirmizî-Sünen c.5,s.312.

[109] Buharî-Sahih C.5.S.234.

[110] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih c.5,s.234, Müslim-Sahih c.4,s.1852.

[111] Buharî-Sahih c.5,s. 234.

[112] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Buharî-Sahih C.5.S.234, Müslim-Sahih c.4,s.1852.

[113] Ahmed b.Hanbel.Müsned C.5.S.119, Müslim-Sahih c.4,s.1852.

[114] Tirmizî-Sünen c.5,s.313.

[115] Ahmed b.Hanbel.Müsned c.5,s.119, Müslim-Sahih C.4.S.1852

[116] Mîr Havend-Ravzatussafa Terceme s.276.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/108-116.

[117] Kehf:60-82.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/116-118.

 

 

 

 

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.