Efendi Hazretleri 3. Sohbet
Sohbet:3 MAİDE 65-69
İZZET O’NA TABİ OLMAKTA
(Ders Ayeti)
”Eğer muhakkak olarak o ehli kitap Tevrat ve İncil’i Rablerinden kendilerine indirilen Kuran-ı Azimüşşan’ın ahkamını ikame etseydiler (hakkıyla tatbik etseydiler, üslerindeki (semadan) yağdırmakla, ayaklarının altındaki (yerden bitirmekle) elbette yerlerdi.(Yani çok bolluk olurdu).Onlardan muktesid ümmet (orta halli insanlar) da vardır.Onlardan bir çoğunun yaptıkları ise ne kadar fenadır”
Mevla Teala Hazretleri bir hadisi kutside buyuruyor ki:
”Kullarım hakkıyla iman etseydi ve vakti zamanında amel-i salihlerini icra etseydiler, geceleyin yağmur yağdırmakla, gündüzleyin güneşi çaldırmakla, o kadar bol mahsul verirdim ki bitmez tükenmezdi.”
Paramız o vakit kıymetlenirdi. Müslümanların parasının aşağı düşmesi, takva ve ameli salihleri ile ilgilidir. Takva azaldı, ameli salih azaldı. Günahlar çoğaldı. Bundan sebep Cenab-ı Hak tam manasıyla yağdırmıyor ve bittirmiyor.
Onun için günden güne para değerini kaybediyor. Nasıl ki bizim değerimiz de isyanımızdan dolayı günbegün kayboluyor. Dünyada müslümanların bir heybeti vardır. Düşmanlara karşı olan o heybetimizde kayboluyor ve bizi bir hiç olarak görüyorlar.
Hâlbuki biz Rasulullah Efendimizin ümmetiyiz. O, şöyle buyuruyor:
Hazreti Cabir (Radıyallahu anh) den rivayete göre Efendimiz şöyle buyuruyor:
”Bana 5 haslet verildi ki benden evvel hiçbir peygambere verilmedi
1-Bir aylık mesafeden (düşmanın benden) korkması ile yardım olundum.
2-Yeryüzü bana hem mescit hemde paklık vasıtası kılındı. Ümmetimden hangi bir adama namaz vakti ulaştı (su ve cami bulamadığı takdirde teyemmüm ile) kılar.
3-Ganimet malları bana helal kılındı, benden evvel kimseye helal olmadı.
4-Şefaat (yani kullara yardım) makamı bana verildi.(şefaat benimle başlayacak)
5-Her peygamber yalnız bir kavme gönderildi, ben ise umum nasa (insanlara) gönderildim.
Bu beş haslet Efendimize kâmil derecede tabi ve varis olanlara da aynıdır. O halde tam olarak Efendimiz’e tabi ve varis olalım ki bu nimete ulaşalım ve dünyaya ışık tutalım.
Mademki böyle alişan bir peygamberin ümmetiyiz bizden de düşmanlar öylece korkmalıdır. Bir milletin değeri peygamberine göredir. Ama eğer ona uyarlarsa. Eğer uymazlarsa onların heybetleri olmaz, kimse onlardan korkmaz, kimse onlara değer vermez, onları kale almaz.
Dünya âleminde hiç kıymeti olmaz. Çok düşük gözükürler ve düşman zanneder ki, bir üfürükte hepsini uçururum.
Yazık değil mi? Böyle bir peygambere ümmet olma şerefiyle müşerref kılınalım da sonra o şerefi kaybedelim, bu rezalete düşelim. Uyanmamız lazım, mütenebbih olmamız lazımdır. Ve yeniden vazifeye başlamamız lazımdır. Bu hususta birbirimizi hiç üşenmeden, yorulmadan uyarmamız lazımdır ki, tekrar bu şerefe nail olalım. Sen tamamıyla bizi uyandır ya Rabbi!
Nefahatu-ül Üns’de görmüştüm. Buyruluyor ki:”Bir salik yani Mevla’ya yürüyücü yirmi sene oyalansa sonra yarım saat ciddiyetini takınsa yirmi senelik boşluğu doldurur”
İşte bizlere anamızdan, babamızdan daha çok acıyan Mevla’nın bizlere muamelesi böyledir. Mevla tarafından fenalık olmaz.
Mademki diriyiz, sağız yine tevbe edip Efendimiz’e ittiba edersek, Kitabullah’a sarılırsak, ehadisi nebeviyye’ye ve bunlardan çıkan akaide, fıkha, tasavvufa sarılırsak boşlukları doldurur heybetli oluruz. Sözümüz dinlenmiş olur. Heybeti olmayanın kendisi karanlıkta kime ışık tutacak? Heybet ise kendi başına kazanılmıyor.
Şu ayeti kerime yüksekliğin nereden kazanıldığını bizlere gösteriyor:
”Her kim ululuk, izzet (şeref) istiyorsa (bilsin ki) bütün izzet Allah’ındır. (Fatır Suresi 10dan)
O’nun kapısına dayanmak lazımdır. O’ndan istemek lazımdır. O’nun kapısı da islamiyetin tamamını yaşamaktır.
Mevla Teala Hazretleri ders ayetimizin devamında ehl-i kitaptan iman edenleri, ümmet-i mukteside (tam orta halli ümmet) olduklarını beyanla medh ediyor. Yahudilerin büyük bir alimi olan Abdullah İbn-i Selam (Radıyallahu anh) bunların başında gelir. Hıristiyanlardan da vardır. Ancak mutedil olan ve islamiyetin yüceliğini anlayarak iman eden ehl-i kitabın sayısı azdır.
Onlardan çoğu, peygamberlerinden (Salavatullahi ala nebiyyina ve Aleyhim Ecmain) kitaplarından ve bizim peygamberimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hakikatı öğrendikleri, tenbih olundukları halde, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i tanımamak muamelesi ettiler ve onun için bu belayı buldular.
(Ders Ayeti)
”Ey Resul-i zişan! Rabbinden sana indirileni hakkıyla tebliğ et. Eğer bunu söylemezsen O’nun elçiliğini ulaştırmış olmazsın. Allah, seni insanlardan muhafaza eder. Muhakkak Allah Teala, kâfir kavmi hidayet etmez.”
Mevla Teala Habibine buyuruyor ki:”Rabbin tarafından sana indirilen Kuran’ı Azimüşşan’ı bütün dünyaya duyur. Bütün dünya ancak onunla kurtulabilir. Dünya ve ahiret meşakkatlerinden, dertlerinden Kuran-ı Kerim vasıtasıyla halas olunabilir.
Eğer sen emrolunduğun ahkâmı tebliğ etmezsen, risalet vazifeni de eda etmemiş olursun. Ve ey peygamer-i zişan! Allah’u Teala Hazretleri seni insanlardan korur. Onlara ahkâmı diniyyeyi tebliğden dolayı endişeye düşme. Senin yardımcın senin muhafızın Allah’tır”
Düşünene göre ne büyük bir meseledir. Cenab-ı Hak bu ayeti kerimede Resulunu kâfirlerin şerrinden muhafaza edeceğini müjdeliyor. Bu manayı te’kit eden Kuran’ı Kerim’de birçok ayet vardır. Bunlardan bir kaçını zikredelim:
”Ve eğer sana hile yapmak isterlerse, şüphe yok ki Allah Teala sana kâfidir. O öyle Allah’tır ki seni kendi yardımıyla ve müminlerin yardımıyla kuvvetlendirmiştir.”(Enfal 62)
”Eğer yüz çevirirlerse artık dedi ki:’Allah’u Teala bana kâfidir. Ondan başka mabud yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, pek büyük olan arşın sahibidir.”(Tövbe 129)
”Her kim Allah’a tevekkül ederse Allah ona kâfidir”(Talak 3)
Bu ayetleri niçin okuyoruz? Hiç Allah’ güvenmemek olur mu? Bize O’ndan başka kim yardım edebilir?
Hakiki yardımı yapmaya ancak Allah’u Teala’nın gücü yeter. Bunu ifade eden ayetlerden bazılarını beyan edelim:
”Allah size yardım ederse, artık sizi yenecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size yardım edecek kim vardır? Ve müminler ancak Allah’a tevekkül etsinler.”(Ali imran 160)
”Müminlere yardım etmek bizim üzerimize hak olmuştur.”(Sure-i Rum 47)
”Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında şahitlerin şahitlik edecekleri kıyamet gününde yardım edeceğiz”(Mümin 51)
Tekrar ders ayetimize dönelim:
Bu ayeti celile-i cemile bizlere büyük bir haberi veriyor. İnanmış olarak, halis bir niyetle eğer Kuran’ı Kerimi ve bu din-i mübin-i İslamı tebliğ edersek, kimselerden bir ücret (karşılık) ta beklemezsek aynı müjdeye bizimde nail olacağımız bildiriliyor.
Rivayete göre Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine-i Münevvere’ye muhacir olarak gelince yahudiler önüne çıktılar ve dediler ki:’‘Ya Muhammed bizim sayımız çok, kuvvetimiz de var, eğer bu yola devam edersen seni öldürürüz. Ama geri dönersen sana azık veririz, sana ikram ederiz”
Efendimiz’e yahudiler tarafından bir tehlike gelmesin için, ensardan ve muhacirlerden yüz kişi korurlardı. Bunlar Efendimizin yanında geceler ve onunla beraber gezerlerdi.
Bu ayeti kerime nazil olunca Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yahudilerin ve diğer müşriklerin hilelerinden Cenab-ı Hakkın kendisini muhafaza edeceğini bildi ve ensar ile muhacirlere dedi ki:”Artık evlerinize dönün. Rabbim bana söz verdi, beni yahudilerden koruyacak.” Bundan sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine koruyucu almadı.
Hakikaten Mevla Teala onu müşriklerin, Yahudilerin, putperestlerin ve münafıkların her türlü şerlerinden muhafaza etti. Gerek yahudiler, gerek Mekke müşrikleri her türlü kötülüğe teşebbüs ettilerse de, Allah’ın Resulüne hiçbir zarar veremediler.
Mevla Teala Ayeti Kerime’nin sonunda:
”Allah, kâfir olan kavmi hidayete erdirmez.” buyurmaktadır. Yani onları maksatlarına ulaştırmaz. Bundan sebep Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e en ufak bir kötülük yapmaya kadir olamazlar.
Mevla Teala bu hususta birde şöyle buyuruyor:
”Muhakkak ki onlar hilelerini işlediler(yeraltı faaliyetlerini noksan etmediler).Onların hilelerinin karşılığı Mevla’nın yanındadır. Her ne kadar hileleri büyük dağları oynatacak oldu ise de” (İbrahim 46)
Yalnız unutmayalım ki Rabbimizin bu yardımlarına nail olabilmek için islamiyeti tam manasıyla yaşamamız lazımdır. Cenab-ı Hakka hıyanet etmemek lazımdır.
Nitekim bir ayeti kerime de buyruldu ki:
”Ey iman edenler! Allah ve Rasulune hiyanetlik etmeyiniz” (Enfal 27) Hıyanetlik ediliyor ki böyle buyuruldu.
TENHADA VE AÇIKTA NEFSE MUHALEFET
Eğer biz O’na itaat ve O’nun dinine hakkıyla riayet edersek, mutlaka matlubumuz olan rızaullaha ve milleti de Allah’ın izniyle cehenneme gitmekten kurtarırız. Bu arada kendimizi de hem dünyevi hem uhrevi belalara düşmekten kurtarırız.
Cenab-ı Hakka iyi söz verelim. Dinimizin farzlarına, vaciplerine, sünnetlerine, müstehaplarına, edeplerine dikkat edelim. Haramlardan mekruhlardan da kaçınalım. Bu yolda sebat edelim. Göreceğiz ki dünyamız huzur içinde olacak.
Bize belalar Allah’a layık olamadığımızdan geliyor. Bir defa dünyaya rağbet etmemeliyiz. Koltukta, sandalyede gözümüz olmamalı. Keyf, rahat, zevk, sefa asla düşünülmemeli. Gayemiz yalnız Mevla’nın dinini yaşamak ve yaşatmak olsun. Millet ne zannederse zannetsin. Mevla bizim niyetimizi iyi biliyor.İnsanın kendisini methetmesi doğru değildir ve etmiyoruz da.
Mevla Teala şu ayeti kerimelerde buyuruyor ki:
”Sizden hayra davet eder, iyiliği emredip nehyeder bir cemaat bulunsun. İşte ancak onlar felaha kavuşanlardır.”(Ali imran 104)
Ancak böyle bir ümmet felaha kavuşur. Dünya ve ahiret belalarından kurtulur. Bunun üstündeki ayeti kerime de bunu beyan etmektedir:
”Hepiniz Allah’ın habl-i metini (olan Kuran-ı Kerimi) ne sarılınız ve birbirinizden ayrılmayınız. Allah’ın üzerinizde olan nimetini hatırlayınız ki, siz birbirinize düşmanlar iken sonra Allah kalplerinizi birleştirdi ve O’nun nimetiyle hakiki kardeş oldunuz. Bundan evvel siz ateşten bir kuyunun kenarında iken sizi o kuyuya düşmekten kurtardı. İşte böylece Allah ayetlerini size beyan ediyor, ta ki (bu ayetleri öğrenip gereğince amel etmekle) hidayete erebilesiniz.(Ali imran 103)
Bir ana ve babadan olmak bizi hakkıyla kardeş edemez. İslam bizi kardeş eder. Kardeşliği islamda arayalım, samimiyeti islamda arayalım. Bir millet bu şekilde Kuran-ı Kerime sarılırsa böylece islamiyeti bağrına basarsa aralarında hudut, kan, namus, benlik davası olur mu? Birbirlerini kayırmaktan başka birşey bilmezler. Böyle olmaya çalışalım, yiğitlik budur.
İşte (Rabbinden sana indirileni tebliğ et) ayetinin manası şudur ki:”Kuran-ı Kerim’i tebliğ edecek insanlar yetişsin. Bu yetiştirdiğimiz insanlara ihlâsı, dünyayı sevmemeyi öğretmeliyiz. Zira dünya sevgisi hakkında hadisi şerifte buyuruluyor ki:
”Dünya sevgisi bütün hataların başıdır”
”Dünya melundur, içindekilerde melundur. Allah’ın zikri ve zikredenler müstesna (onlar makbuldür).”
Mel’unu mu seveceksin? Ahiret merzidir (razı olunandır). Allah’ın razı olduğu yerdir. Dünya megdup tur (gadap edilendir). Sahabeyi kiram bu ayeti kerimenin beyanı üzere yetiştiler ve bütün dünyaya ışık tuttular, bütün dünyanın manevi hastalıklarına ilaç oldular. Dünyayı yabanilikten kurtarıp dine ve medeniyete ulaştırdılar.
Ders ayetimize devam ediyoruz:
Ruhul Beyan tefsirinde İsmail Hakkı Bursevi (Kuddise Sirrahu) Hazretleri bu ayet hakkında şöyle buyurur:
“Bu ayette Cenab-ı Hak Celle ve ala Hazretleri Efendimizi (Sallallahu aleyhi ve Sellem ) ve Ebu Bekir (Radıyallahu anh) Hazretlerini hicret zamanında müşriklerin şerlerinden mağarada nasıl koruduysa, aynen bunun gibi kendi emrine imtisal eden herkesi mahlukatın zararlarından koruyacağına işaret vardır.”
Bursevi Hazretleri bir de kıssa nakleder:
“Efendimizin bir evlatlığı vardı. İsmi Sefine idi. Bir muharebede orduyu kaybetmiş bir türlü bulamıyordu. Öteden beri büyük bir aslan geldi. Sefine ona dediki: “Ya ebel Harise Ene Sefinetü mevla Rasülillah. Yani ben Resulullah’ın kölesi sefineyim. Arkadaşlarla sefere çıkmıştık. Ben onları kaybettim. Şimdi onlara ulaşmak istiyorum.” deyince, kedi bir insana nasıl yan yan yaklaşırsa aslan da aynı şekilde başını öne eğip sürtünerek geldi. Nerede bir ses duyduysa o tarafa yöneldi böylece Sefine’yi orduya ulaştırdı.”
Bakın bir aslan Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hatırını sayıyor da “Ahsen-i takvim” üzere yaratılan insan Resulullah’ın hatırını saymak şöyle dursun, O’nun adamısın; sünnetini işliyorsun diye sana düşmanlık ediyor. Şu hale bak!
“Habibim! Söyle ki: Ey ehli kitap, Tevratı (şerifi), İncili(şerifi) ve Rabbinden size inen (Kur’an-ı Kerim)i ikame etmedikçe,(yerine getirmedikçe) hiçbir şey üzerinde değilsiniz. Yani Haktan hiçbir yol üzere değilsiniz. (Habibim!) Rabbinden Sana indirilen (Kur’an-ı Azimüşşan) onlardan çoğunu tuğyan azgınlık ve küfür bakımından elbette ziyade ediyor. Yani azgınlıklarını ve küfürlerini artırıyor. Kâfir kavim üzerine mahzun ve müteessir olma.”
Bu ayet-i celile-i cemile de anlayana göre çok mana var. Yani bu kitapları ve bütün kütüb-ü semaviyyeyi ikame edinceye kadar hiçbir hakikat üzere değilsiniz, insanlığınız toz kadar bile değil. İnsan, insanlığa, Rabbisini tanımakla ulaşır. Başka birşeyle ulaşmaz. Bizim derdimiz bu olsun. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’le amel etmedikçe insanı insan saymıyor. Ne buyuruyor onlar hakkında?
“Onlar hayvanlar gibidir. Belkide hayvandan da daha delalettedir, daha çok sapıklıktadır.”(Araf suresi:179′dan)
Amma Kur’an-ı Kerime sarılan kimseyi Allah-u Teala büyük adam kabul ediyor. Bunu beyan eden bir ayet okuyalım:
“Onların(Ehli kitabın) hepsi müsavi değildirler. Ehl-i Kitaptan istikamet ve adalet üzere olan bir cemaat vardır ki, gece saatlerinde secde ederek Allah’ın ayetlerini okurlar.”
“Onlar, Allah(-u Teala Hazretleri)ne ve ahiret gününe iman ederler, iyiliği emreder, kötülükten menederler hayırlı işlere koşarlar. İşte bunlar salih kimselerdendirler.”
“Onların hayır cinsinden yaptıkları şeyler karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah(u Teala) takva sahiplerini hakkıyla bilendir”(Al-i imran suresi:113-115)
Gördünüz mü şeref kimindir?
“Ümmetimin en şereflileri Kur’an’ı yüklenenler ve gece ibadet edenlerdir.”
Bu hadis-i şerif de ayetimizi te’yid etmektedir. Demek ki şeref gece, gündüz seferber olarak Kuran’a hizmet edenlerindir. Bu kişi hammal veya hammal kızı süpürgeci veya süpürgeci kızı olsa dahi durum değişmez. İnsan Kur’an ehli olmadıkça hiçbir değeri yoktur.
Nuh (aleyhisselam) ın oğlu hakkında Cenab-ı Hak buyurdu ki:
“Ey Nuh! O muhakkak senin ehlinden değildir. Zira o salih olmayan amel (sahibi) dir.”(Hud suresi:46)
Cenab-ı Hak Celle ve ala salih amel sahibi olmayan oğlunu Nuh (aleyhisselam) ın ehlinden saymadı.
Bu dersteki ayetimizin tefsirinde, Ruhul Beyan da şöyle bir kıssa vardır:
Fudayl bin İyad (Rahimehullah) hazretlerinin bir talebesi vardı. Çok bilgili ve beğendiği bir talebesi idi. Fudayl bin İyad Hazretleri birgün bu talebesinin ölmek üzere bulunduğunun haberini aldı.
Hemen yanına gidip başucuna oturdu ve Yasin okumaya başladı. Talebesi “Ya üstad okuma” dedi. Fudayl Hazretleri sustu bu sefer telkin getirmek için la ilahe illallah dedi. Talebesi yine “La ilahe illallah deme. Zira ben bu kelime-i tevhidden beriyim” deyip o hal üzere öldü.
Fudayl bin İyad Hazretleri evine döndü 40 gün evinden dışarı çıkmadı ve ağladı. Sonra rüyasında gördü ki o talebesi cehenneme atılıyor. Ona sordu: Hangi şey bu marifetin senden soyulmasına sebep oldu oysa ben seni en iyi talebem bilirdim.”
Talebesi dedi ki:3 kabahatim vardı.
Birincisi: Nemmamlık ederdim. Sana dediğimin hilafını arkadaşlarıma derdim.
İkincisi: Arkadaşlarıma hasüdluk (çekememezlik) ederdim.
Üçüncüsü de: Ben de bir hastalık vardı. Doktora gittim. Hastalığımdan sordum. O da bana her sene bir kadeh şarap içmemi, eğer içmezsem bu hastalığın bende baki kalacağını söyledi. Bende bu illet için içtim. Bu üç kabahat benden imanın çıkmasına sebep oldu dedi.” Neuzubillah.
Hocaların, âlimlerin muhalefetleri ufak olmaz. Ufak zannedilir ama değildir. Kur’an-ı Kerim ilmi ile uğraşan hocalarımıza tenbih ediyorum: Onların hiçbir kötü hareket yaptıkları olmamalı ve kötü söz söyledikleri duyulmamalıdır. Nefse muhalefet lazımdır. Nefse muvafakat ettin mi heybetten düşersin.
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem)in ümmetinden olduğumuza göre ona ittiba etmemiz lazımdır. Bir aylık yoldan ismini duyanlar ondan korkuyorlardı. Ümmet kâmil olursa, kâfirler ondanda korkarlar. Eğer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in bugünkü ümmetinden korkmuyorlarsa anlayınız ki ittibada noksanlık vardır.
Karanlıkta, mecliste, tenhada, meydanda Mevla’ya muhalefet etmeyeceğiz. Ben Allah’ın ehliyim. O’nun hatırını sayacağım. Bu Kitab’ı muhafaza edeceğim demeli. Bunu hem yaşayacağım, hem yaşatacağım, hem seveceğim, hem sevdireceğim, hem öğreneceğim, hem öğreteceğim demeliyiz.
Her talebe böyle karar vermeli. Kız olsun, erkek olsun. Zayıf olsun, kuvvetli olsun. Nefsi bir fenalık emredince hemen akıla gelmelidir ki, biz Rasulullah’ı temsil ediyoruz.”Bu iş bana yakışmaz” demeli ve nefsin bu isteğini defetmeli.
Nefis, her nerede bir farz, vacip, sünnet, müstehap, edep, terk edilmesini isterse, olmaz! ”Ben kendim küçüğüm ama büyük yerde bulunuyorum. İslamın yüz karası olmamalııym” demeli. Hemen nefsin bu kararından dönmeli. Ya Rabbi! Bütün talebelerimizi ve hocalarımızı bu şerefe nail eyle. Âmin.
Nefisten bir muhalefet geldiğinde muhalefet kapısını kapatmalı. Her bir müslüman böyle düşünmeli”Evet ben aciz biriyim ama benim temsil ettiğim müslümanlık büyüktür” diyerek daima islamın şanını yüceltecek işlerde ve yerlerde bulunmalı.
İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani (Kuddise sirrahu) Hazretleri’nin Mektubatında 1/261. mektubunda bir şiir vardır.
Dostum, efendim (yani Rabbim) Makamımı yüksek etti,
Ben onun yüksek etmesi sebebiyle yıldızları ve ayı geçtim,
Sanki ben kendinde ilkbahar bulutu bulunan bir münbit araziyim,
Ki o bulut, safi su yağdırıyor,
Eğer benim için bir lisan olsa ve ben o lisan ile Rabbimi övsem
Utanmaktan gayri bir şeyim artmaz.
İşte bu beytin manasınca kim olursak olalım,”ben bir kadınım benden ne çıkar” demeyelim. Zira kemalat Mevla’ya aittir. İslam dininin mensupları olduğumuz için düşük işleri yapmak bize yakışmaz. Gizli, aşikâr her ne olsa duyulur…
Gelelim son ayetimize:
”Muhakkak o kullar ki iman ettiler ve o kullar ki yahudi oldular ve o kimseler ki sabiinden (hıristiyanlardan olup kalpleri cehalete meyletti) ve (diğer) hıristiyanlar (bu dört sınıf arasından) her kim (ehli sünnet vel cemaat mezhebi üzere) Allah’a ve ahiret gününe iman etti ve salih amelde bulundu ise onların üzerine hiçbir korku yoktur ve mahzun da olmayacaklardır.
Ruhul Beyan’da bu ayetin tefsirinde şöyle buyrulmuştur. İbrahim Hevvas (Kuddise Sirrahu) buyuruyorlar ki:
Kalbin devası yani ilacı beş tir.
1-Düşünerek Kuran-ı Kerim okumak
2-Midenin yemekten hali olması yani az yemek
3-Gece ibadet için kalkmak
4-Seher vakti Cenab-ı Hakka tazarru yani yalvarmak
5-Salihlerin meclisine devam etmek
Ruhul Beyan sahibinin şeyhi Hudayi (Kuddise Sirrahu) buyuruyor ki:”Hakikatte ıslah edici düzeltici Allah Teala Hazretleridir. Ve lakin tesir bakımından eşyanın en tesirlisi zikirdir.”
Hazreti Ali Efendimiz şöyle buyuruyor:
”İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki islamdan, ismindan başka birşey kalmayacak. Kuran’ı Kerimden birşey kalmayacak ancak resmi kalacak. Camileri tamir edecek süsleyecekler. Hâlbuki zikrullahtan boş olacak. O zamanların en şerlisi âlimlerdir. Fitne onlardan çıkacak ve yine onlara dönecek.”
Bu dersimiz bize çok büyük vazife yükledi. Durmadan milleti hakka davet etmek lazım. Vazifemiz önemlidir. Küçük işlere tenezzül etmemeliyiz. Dünya makamına kıymet vermemeliyiz. Derslerimizi tamamıyla yapalım.Bu gevşeklik bu donukluk nedir? Bir kimse ben dersimi yapacağı der ve azimli olursa Allah ona yardım eder vazifesini yaptırır. Mevla yüklediği vazifeyi kuluna kolay eder…
Rabbim yolundan ayırmasın