Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Efendi Hazretleri 16. Sohbet

0 112

CİN VE İNSAN ŞEYTANLARI
Dersimizin ayetleri
”Eğer hakikaten biz onlara (diledikleri gibi) melekler indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı, bütün varlıkları karşılarında toplayarak (senin doğruluğuna) şahid ve kefil gönderseydik, Allah dilemedikçe, yine şüphe yok ki, iman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu (bu gerçeği) bilmezler.”

Kureyş kavminden bazıları dediler ki:”Ya Muhammed! (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sen bize haber veriyorsun ki, Musa (Aleyhisselam) ın bir asası vardı, onu taşa vurduğu zaman ondan on iki göze akıyordu. Yine haber veriyorsun ki, İsa (Aleyhisselam) ölüleri diriltiyordu. Ve Salih (Aleyhisselam) kayadan, koca bir deve çıkarmıştı. Sen de bize açık bir mucize getir de seni tasdik edelim ve sana iman edelim” Ve buna yemin ettiler, hemde yeminin te’kidinde çok mübalağa ettiler. Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ”Ne istiyorsunuz?” diye sordu. Onlarda ”Safa dağının altına çevrilmesini istiyoruz.” dediler.
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ”bunu yapsam, bana iman eder misiniz” buyurdular. Onlar: ”Evet! Sana tabi oluruz.” dediler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ellerini kaldırıp dua etmeye başladığı anda Cebrail (Aleyhisselam) geldi de:”Ya Muhammed! Dilersen Safa dağı altın olacak; lakin bir mucize getirir de o mucize tasdik edilmezse azab indirilir, kavmin helak olur. Dilersen, Mevla, tövbe edecek olanları tövbe edinceye kadar tehir edecek.” dedi. Bunun üzerine Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem):”Onları kendi hallerine bırakalım, tevbe edecek olanlar tevbe etsinler.” dedi. Bunun üzerine evvelce okuduğumuz ayeti celile nazil oldu.

Üstadım Al Haydar (Kuddise Sirrahu) bize sordu ki: ”Bu kadar melekler, bütün eşya şahidlik edecek de bunlar hala neden iman etmeyecekler?” Sonra cevabını şöyle verdi: ”Çünkü mucizelere inanıyorlar, Efendimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hak peygamber olduğuna inanmıyorlardı.”

Yani aslında inanmıyorlardı, inanç kabiliyetlerini de kaybetmişlerdi. Lakin inançları olmadığı halde mucizeleri görmek istiyorlardı.

Bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
”Her doğan, islam kabiliyeti üzerine doğar, sonra anne ve babası (yahudi ise) onu yahudi eder. Eğer (hıristiyan iseler) onu hıristiyan ederler. (Mecusi ise) mecusi ederler.

Şu ayeti celile-i cemile de bu hususta açık bir delildir:
”Allah’ın dini ki, insanları onun üzerine yaratmıştır”(Rum 30)

Bütün insanlar Allah’a inanmaya ve dini inancı kabul etmeye elverişli bir yaratılışla dünyaya gelir.

Mevla Teala, insanları iyi ve kötü diye belirleyerek yaratmadı. Herkese ortak olarak ilahi kitap inzal buyurdu. Peygamberler gönderdi. Herkese aynı azaları verdi yani hepsine aynı sermayeyi verdi. Ama insanlardan kimi o sermayeyi Allah’ın istediği yere harcadı, iyi insan oldu. Kimisi de kötü yere harcadı, kötü insan oldu.

Bir insanın beş oğlu olsa hepsine birer milyar verse kimisi kendisine verilen milyarı içki kumar gibi fahiş yerlere harcasa kimisi de cami, tekke, medrese gibi hayır yerlerine harcasa burada babanın suçu olur mu?

Ya Rabbi! Şimdiye kadar sen muhafaza ettin. Bundan sonra da ümidimiz sanadır. İnsan Mevla’ya acziyetini söylemeli.
Üstadım Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirrahu), âcizane şöyle buyururdu:

”Rabbimiz’ Bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma; katından bize rahmet ihsan et! Şüphesiz ki sen, çok çok bağışlayıcısın”(Ali imran 8) ayeti celilesini çok oku, zira imanımız Mevla’nın elinde bir ışık gibi, düğmesine bastımı anında söner.

”Allah-u Teala kulların fiillerini yaratıcıdır. Küfür olsun, iman olsun, taat olsun, isyan olsun”(Ömer Nesefi Akaidinden)

Binaenaleyh Mevla’ya müracaat etmeli. Ondan ayrılmamalı. Velhasıl bu insanlar Allah Teala’ya yalvarmasını yakarmasını, boyun büküp istemesini bilmiyorlar. İnsan Mevla’dan zorla bir şey elde edemez. Kul Mevlasına acziyetini devamlı arz etmeli, yalvarmasını bilmeli.

Dersimizin ayeti ne muazzam bi ayet. Kâinat bir araya gelse, insana iman ettiremez. İnsan, ancak Allah-u Teala isterse iman eder.

(Ders ayeti)
”Böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. O şeytanlar, aldatmak için birbirlerine sözün yaldızlısını telkin ederler. Eğer Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurmakta oldukları yalanlarıyla baş başa bırak.”

Yani Mevla buyuruyor; Habibim senin için düşmanlar kıldığımız gibi, yarattığımız gibi ve o düşmanlar sebebiyle imtihanlara maruz kaldığın gibi, bütün peygamberlere de düşmanlar kıldık. Bu eziyetler yalnız sana olmadı, bütün peygamberlere oldu. Sende onların arkadaşısın ama. Sen onların en üstünüsün.

Bir Hadisi şerif:
”Benim eziyet ve imtihan olunduğum gibi hiçbir nebi eziyet ve imtihan olunmadı” Buna binaen İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirrahu) buyurdu;
”İşte bunun için âlemlere rahmet kılındı”

Şu ayeti celilede buna benzer:
”İşte (Ey resulüm sana Mekke müşriklerini) böylece düşman yaptığımız gibi senden önce de her peygamber için mücrimlerden bir düşman yaptık. Bununla beraber (düşmanların kahrından) koruyucu (onlara karşı) zafer verici olarak Rabbin sana yeter.”(Furkan 31)

Dersimizin ayetinde;”İnsan ve cin şeytanlarını yani iki fırkanın serkeşlerinden düşman kıldık” buyrulmuş idi. Bu nasıl tahakkuk eder. İzah etmeye çalışalım; Cin şeytanı bir mümini yoldan çıkarmaya ve onu yenmeye çalışır.
Bunu yapamazsa bu defa kötü bir insana gider onu içine düşmanlık atmak suretiyle uğraştığı müslümana onu musallat eder. Ne kadar acıdır ki, cin şeytanı kendi yapamadığını insana yaptırıyor.

Malik Bin Dinar (Rahimehullah) buyuruyor ki;”İnsan şeytanları benim üzerime cin şeytanlarından daha şiddetlidir. Çünkü cin şeytanları Allah’a (Celle Celaluhu) sığındığım vakitte benden gidiyor. İnsan şeytanı ise aşikâre bana geliyor göz göre göre beni kötülüğe sevkediyor.

Cin şeytanı ise insana asılmaz. Ama insan şeytanı, bir çok güçler kullanabilir. İnsana kötülük yaptırmak için, parada verir, mal da verir bir çok şey verir.
Cin şeytanı cin şeytanına, insan şeytanı insan şeytanına veya cin şeytanı insan şeytanına aldatmak için yaldızlı söz vahyeder. (Vahy; gizli kelama ve süratli atılan söze denir). Tabi bunu Mevla diliyor da yapıyorlar.
Mevla’nın dilediğinden kurtuluş var mı? Şu da var ki Mevla, şeytana insanlarla uğraşmasına müsaade etmiştir ama diğer taraftan da insanı muhafaza eder. Sana verilen irade-i cüziyyeyi Allah (Celle Celaluhu) yolunda sarf edersen seni muhafaza eder.
DİNİMİZE SAHİP ÇIKALIM

Hazreti Hamzayı parça parça şehit ettiler ona ne oldu? Kazandı. Onu bu kötülüğü yapanlar kaybettiler. İnsanları aldatmak için bazıları yaldızlı ve aldatıcı nefsin hoşuna gidecek sözler sarf ederler. Bunlar Allah’ın izniyle oluyor.

Onların kötülük yapmalarına Mevla izin veriyor fakat m’minlerin de kötülüklerinden ve şerlerden korunmaları için Mevla tarafından büyük yardımlar, manevi ilaçlar vardır. Bu da islam dinidir.

Yukarıdaki ayet-i celilede geçen:”Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak” kavlinde hikmetler vardır.

Bir ana evladına kötülük diler mi? Dilemez. Himmeti, sana kötülük dokunmamasıdır. Ama onu becerir ya da beceremez. Mevla Teala bize anamızdan babamızdan daha merhametlidir. Her şeyin en iyisini bilir ve dilediğini yapmak onun kudret elindedir.

İnsan dünyayı, rütbeyi, siyaseti sevmemeli, derdi sadece Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. İnsan o zaman muvaffak olur. Buna dair bir misal irad edebiliriz.
Büyüklerden birisinin müridleri geldiler. Ona şeytanın vesvesesinden şikayetlendiler. O da onlara nasihat etti. Biraz sonra şeytan-ı lain geldi.”Şeyh efendi müridlerinden kurtulamıyorum. Bunlara bir şey söyle” dedi. Bunun üzerine şeyh efendi ”Ne yapıyorlar” diye sordu. O da:”Dünyayı elimden alıyorlar” dedi.

Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) İnsanları islam’a davet ederken kâfirlerin canı sıkılıp bundan hoşlanmadılar. Toplanıp dediler ki; Bunun maksadı nedir? Paramı dır? Gayesi bu ise aramızda para toplayalım ona verelim. Hepimizden çok parası olsun. Eğer arzusu evlenmek ise ona en güzel kızlarımızı verelim. Hepimizden çok karısı olsun. Eğer riyaset diliyorsa bizlere reis olsun. Peygamber Efendimiz’e gelip bu teklifi yaptılar.

Resulullah’da buyurdu; ”Ben bunların hiçbirini istemek için gönderilmedim. (La ilahe illallah) Kelime-i tevhidini kabul ettirip yerleştirmek için gönderildim.”

İşte ey cemaati müslimin! Hazreti Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi ve Sellem) madem bizim peygamberimizdir ve biz ona ümmet olduk, ona uymamız ve onun gibi amel etmemiz lazımdır.

Biz dinimize sahip çıkarsak ne zararımız olur? Hiç….Eğer din sebebiyle Allah’tan bir şey kazanırsak başkalarına da hiçbir zararımız olmaz.Ne oldu?.. Efendimiz tek başına selamete çıktı, zafere ulaştı. Dünyaya karşı haris olmamalıyız. Sadece Allah’ın rızasını gözetmeliyiz. Ve hiçbir zaman da büyük konuşmamalıyız.

Dersimize gelelim şeytanlar daha niçin birbirlerine vahyediyor (sesleniyor) lar?

”Bir de o yaldızlı söze ahirete inanmayanların kalpleri meyletsin, ondan hoşlansınlar ve kazanmakta oldukları günahı onlarda kazansınlar diye öyle yaparlar (şeytanlar vesvese verirler).”

Bu ayet-i celilede işaret vardır ki bu belalar Allah-u Teala ya ulaşmak için bir nevi bineklerdir. Bunların en şiddetlisi de düşmanların gülmesidir.

Peygamberlerin rütbesi çok yüksek olduğu için kâfirlerin onlara olan düşmanlıkları da çok şiddetli olmuştur. O zatlar için bu belalarda terakkiler ve tecelliler vardır.

Arap müşrikleri zor işlerinin halli için kâhinlerden birinin hükmüne müracaat etmeyi adet edinmişlerdi. Bir gün toplanıp Peygamberimize geldiler ve:
“Biz Senin hak üzere olduğunu bilmiyoruz. Dilersen seninle yahudi âlimlerinden veya nasara piskoposlarından birine gidelim; o aramızda hakem olsun da hak üzere olup olmadığını onlara soralım. Onlar senin hakkında kitaplarında bir şey biliyorlarsa bize haber versinler!” dediler. Bunun üzerine Allah-u Teala müşriklere red olmak üzere bu ayet-i celileleri inzal buyurdu;

“Size mufassal kitap indirir dururken o Allah’ı bırakıp ta onun gayrı hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verilen şu kimseler, o kitabın Rabbi tarafından hak ile indirildiğini bilip duruyorlar. Öyle olunca şüphe edenlerden olma!”

Bize başka hakem ne lazım Mevladan gayrı hakem olur mu? Kur’an-ı Kerim hakkı mültebis (giyinici, takınıcı) olduğu halde indirilmiştir. Nasıl biz onun hakemliğini bırakacağız da başkasını hakem tayin edeceğiz.

Mevla “Habibim! Sakın şüphe edicilerden olma!” buyurdu. Yani onların bu Kur’anın hak olduğunu bildiklerinde şüphe edici olma. Bundan sebeple de onlarda inandıklarına dair bir belirti yok. İnadlarına yapıyorlar. Yazıklar olsun. Aman Allah’ım sana sığındık.

“Rabbinin, kelimesi doğruluk ve adaletle tamam oldu. Onun kelimelerini tebdil eden yoktur. İşte o işitici ve bilicidir.”

“Rabbinin kelimesi tamam oldu.” cümlesinin manası, kıyamet kopuncaya kadar mükelleflerin ilmen ve amelen muhtaç oldukları şeyi beyanda kâfi olmakta nihayete ermiş (tamamlanmış) tır. Sıdk (doğru) ve adil olamsında da nihayete ermiştir. Haberlerini vermekte, vaadleri bildirmekte de…

Mesela Mevla’nın Zat-ı paki sübhaniyesinden, sıfatı subutiyesinden, sıfatı selbiyesinden haber vermesi gibi. Vaad (müjdeleyici haber), vaid (korkutucu haber) hakkında sevab ve ikab hakkında, haber vermek gibi. Geçmiş haberlerinin hallerini, gelecek gaybları da haber vermek gibi.

Hükümlerde adalet bakımından, mükelleflerle alaklı hükümler bakımından (namaz, oruç, hac sair gibi şer’i teklifler) her şeyi haber vermekte nihayet ermiştir. Yani Kur’an kâfidir. Başka bir şey istemez. Mevla’yı bildirmek bakımından, ileride bilinmeyen şeyleri haber vermek bakımından her şeye kâfidir.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.