Efendi Hazretleri 32. Sohbet
SOHBET- 32 FATIR 15-26
–Savaşan ülkeleri görüyoruz
–Kimler korkar?
Efendi Hazretleri 32. Sohbet
SAVAŞAN ÜLKELERİ GÖRÜYORUZ
(Ders Ayeti)
”Ey insanlar! Sizler Allah’a (Celle celaluhu) muhtaç olanlarsınız, Allah(-u Teala) ise hiç bir şeye muhtaç değildir.Bütün hamdler ona mahsustur.”
Allah’u Teala Hazretlerine muhtaç olduğunu anlamamız lazımdır. Muhtaç olduğumuz bütün nimetleri bizlere, O’nun ulaştırdığını bilmeliyiz. Öyle nimetler vardır ki, insan onlarsız olmaz. Mesela; İnsanoğlu yemeden, içmeden durabilir mi? Hayır! Bu imkânsızdır. Eğer Allah’u Teala Hazretleri gökten yağdırmakla, yerden bitirmekle muhtaç olduğumuz buğdayı, arpayı, mısırı, pirinci sayamayacağımız kadar çok gıdalandığımız şeyleri bize göndermeseydi, ulaştırmasaydı ne olurdu? Açlıktan çırpına çırpına ölürdük.
İnsan bedeni dört şeyden yaratıldı; su, hava, toprak, ateş. Bu dört şeyden yaratılan insanoğlu, bütün eşyaya muhtaçtır. Muhtaç olduğumuz bu eşyadan hiç bir şeyi icad etmeye kadir değiliz, her şeye ancak Allah’u Teala Hazretlerinin ihsanıyla ulaşmaktayız, bundan da ne kadar muhtaç olduğumuz anlaşılmaktadır. Mevla Teala’nın yardımı olmasa yaşamak mümkün değil.
Bu bedendeki azaların hepsi, gözler, kulaklar, ağız, eller, ayaklar, iç uzuvlar dahası; duygular, irade-i cüziyye, şuur, akıl, hep Mevla Teala’nın bize verdiği nimetlerdendir. Ama hiçbir zorlama görmeden onlara Cenab-ı Hak tarafından ulaştırıldığımız için hiç kıymetini bilmiyoruz, bunun kıymetini bilmemek çok fena bir şey. Bu, düşünmemekten, tefekkür etmemekten ileri geliyor. Düşünmemekte gafletten ileri gelir.
Tefekkürün kapısı zikrullah’tır, sohbetlerimizde bundan sık sık bahsediyoruz.Ali İmran suresindeki şu ayeti kerimeyi hatırlayalım:
”Gerçekten göklerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, (halis) akıl sahipleri için büyük ibretler vardır.
O akıl sahipleri, öyle kimselerdir ki, ayakta iken, otururlarken ve yatarken daima Allah’ı zikrederler.
Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında, Allah’ın varlığını isbat için tefekkür ederler:-Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın, sen batıl şey yaratmaktan münezzehsin, artık bizi cehennem ataşinden koru.-” (Ali İmran 190-191)
Zikrullah’a devam etmek sebebiyle kalpler uyanır, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında insan tefekkür etmeğe başlar, tefekküre devam etme sebebiyle bütün eşya Allah ile kul arasında perde olmaktan çıkar, ayna olmağa döner ve insan Mevla Teala ile karşı karşıya gelmiş gibi olup:”Ey Rabbimiz! Sen görebildiğimiz ve göremediğimiz ne varsa, hiç bir şeyi boşuna yaratmadın.” der.
Zikrullahı ehlinden öğrenip, ona devam etmeyen insan bunlardan hiçbir şey anlar mı?
Bu gün kafirlere bile sorsanız ”yerleri gökleri kim yarattı?” diye ”Allah” derler.Size de sorulduğunda tabiki sizde ”Allah” diye cevap vereceksiniz amma sizler sorulmadığı halde de bir zerreden tesirleneceksiniz, Mevla Teala’yı sena edecek, övecek, tesbih edeceksiniz.
Hiç bir insan, bir hamsiyi, bir böceği, bir sinek yavrusunu dahi yaratamaz.O milyarlarca insanları, hayvanları, dünyadaki küçük büyük denizleri, sayamayacağımız kadar ağaçları, kıtalara yayılmış sebze ve meyve bahçelerini Cenab-ı Hakkın yarattığını düşünmediğimiz vakitte ne kadar cahil, gafil, işe yaramaz bir insan olmuş oluruz. Ya Erhamerrahimin! Kalplerimize senin heybetini duyur, Kuran’ı Azimüşşanın heybetini anlamamıza yardım et.
Bir hadisi şerifte buyuruluyor ki:
”Bir saat tefekkür etmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.”
Bir rivayette de:”Yetmiş senelik ibadetten hayırlıdır.”
Dinden imandan haberi olmayanlar bu nimeti takdir etmediklerinden korkarım bu faziletlerden mahrum kalıyorlar.
Mevla Teala buyuruyor:
“Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (Mülk sr.23′den)
Bu Mevla Teala’nın bir şikayetidir. Cenab-ı Hak tarafından bu kadar iyiliklerle kuşatılmamız bizim saadetimiz içindir. Böyle olduğu halde bu din-i Mübin-i İslamaleyhine konuşuyorlar, yıkmağa çalışıyorlar, kalemleriyle, konuşmalarıyla, mallarıyla, mülkleriyle, çocuklarıyla hep islamiyeti yok etmeğe uğraşıyorlar.
Mevla Teala ise ders ayetimizde buyuruyor:
“Allah(-u Teala Hazretleri) ziyade zengindir, hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Bütün hamdler O’na mahsustur.”
Hamd:İyiliğe karşı yapılan muameledir.
İnsanlardan gelen iyiliklerde, Mevla’nın onlara yaptırmasıyladır. Büyük şeyh efendi İsmet Garibullah (Kuddise sirruhu) Risale-i Kudsiyyesinde şöyle buyurur:
Sana verse biri bir fulusi,
Yahut bir ev verip kılsan culusi
Verin Allahdır anla bu hususi,
Anı etmiş vekil anla bu nususi
Hakikat anla, gel hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim.
Bir kimsenin birine para vermesi, Mevla Teala’nın vermesiyledir. Elbise vermesi, yiyecek vermesi Mevla Teala’nın verdirmesiyledir. Bir ev verilmesi hep Mevla’nın verdirmesiyledir. Bundan dolayı hamd ona mahsustur.
Sen zavallı ise, bir kere olsun O’na hamdetmiyorsun, etsende taklidi olarak miletten duyduğun gibi anlamadan ediyorsun. Bu kadar kafi değil. Niçin? Bakınız Mevla Teala Hazretleri Abese suresinde:
“İnsan yediği yemeğe baksın”(Ayet:24) buyuruyor. Yediği yemeğe baksın ne demek? Yiyecekleerin nasıl ve ne safhalar geçirerek önüne geldiğini tefekkür etsin demektir.
Mevla Teala Hazretleri sonra da şöyle buyuruyor:
“Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık, sonra toprağı bir yarışla yardık. Böylec o toprakta daneler bitirdik. Üzümler, yoncalar, Zeytinlikler, hurmalıklar, Ağaçları göğe doğru yükselen bahçeler. Meyveler ve nice çayırlar, size ve hayvanlarınıza meta olsun için.” (Ayet:25-32)
İşte insan yediği yemeğe baksın demek, bütün bunları düşünsün demektir. Yoksa bildiğimiz gibi yemeğe herkes bakıyor. Tatlı mı var, tuzlu mu? Sofraya konulan baklava mıdır, börek mi? Önce yiyeceğimiz çorba mıdır, pilav mı? diye
Mevla Teala Hazretleri bize bitkilerin en iyi yerlerini yediriyor, hayvanlara ise bizim yiyemediklerimizi.
O samanlarla, otlarla ve yapraklarla beslenen hayvanları yine bizim istifade edeceğimiz hale getiriyor da süt elde ediyoruz. Ondan yoğurt, peynir, ekşimik, lor yapıyoruz.
O hayvanları kesip taze etlerini yiyoruz, derilerinden istifade ediyoruz. Denizler dolusu teşekkürler dahi bu nimetlerin yanında damla sayılmaz. İnsan bunca nimetlere mazhar olsun sonrada bu dünyada şükürsüz yaşasın hiç olur mu?
Savaşmakta olan ülkeleri görüyoruz, evlerinde yemek yiyemez, yatamaz, sokaklarda yürüyemez oldular. Bir füze geliyor herşeyin altını üstüne getiriyor, devamlı korku içindeler. Neden? Bu nimetlerin kıymetlerini bilmediklerinden ve bilme muamelesi olan şükrü ve hamdi yapmadıklarından Mevla Teala onların kulaklarını çekiyor.
Bizimde kulaklarımız çekiliyor amma haberimiz yok. Biz zannediyoruz ki bize bir şey olmaz. Bu topraklar ne muharebeler gördü. Bu toprakların üzerinden ne kanlar akmıştır. Bu topraklarda ne insanlar ölmüş, ne insanlar kaybolmuştur.
Bizde insan olduğumuza göre bu belaların aynısı veya benzeri bizimde başımıza gelebilir. Bu nimetleri hakkıyla düşünüp, nimetlerin hakiki sahibi olan Allah-u Tealaya gereken kulluğu ifa edersek, ancak o takdirde bunlardan kurtuluruz, başka kurtuluş aramayın.
Bir hayat ki, sonu azaptır, ne olur ondan… Bir zahmet ki, sonu rahmettir; ne çıkar o zahmetten…
Cenab-ı Hak celle ve ala Hazretleri fazl-ı keremiyle bu ayat-ı beyyinatı bize duyuruyor. Bu sebepten hamdetmemiz, daha ziyade uyanık olmamız lazımdır. Mevla Teala’nın huzurunda edeple müeddep olmamız lazımdır, yinede bi edep (edepsiz) olduğumuzu itiraf etmemiz gerekir.
“Yine bil bi edepsin gel gidelim, Cemali ba kemale seyredelim”
Şimdi dersimizin ikinci ayet-i kerimesine gelelim. Bu ayet-i kerime ne demektir biliyormusunuz? Eğer bu kafayla devam ederseniz helak ederim sizi demektir.
KİMLER KORKAR
(Ders ayeti)
“Dilerse sizi yok eder ve yepyeni bir halk getirir”
İnançları ehl-i sünnet inancı, amelleri ehl-i sünnet ameli, takvası ehl-i sünnet takvası olan yeni bir topluluk yaratır. Hulasa bizler büyük bir hakikat nida ediliyor. Bütün insanların Allah-u Teala Hazretlerine ziyade muhtaç olduğu bildiriliyor. Allah-u Teala’nın ise hiç bir şeye muhtaç olmadığı, bütün hamdlerin ancak O’na layık olduğu beyan ediliyor.
Bu tenbih ile mütenebbih olunmazsa Mevla Teala halkları, toplulukları memleketlerinden siler süpürür, onların yerine dilerse imanlı, mükellef olduğu amelleri ifa eden, çok güzel ahlaklı insanları getirir.
(Ders ayeti)
“Bu iş (sizi yok edip yerinize yerinize başka bir topluluk getirme işi) Allah’a zor değildir.
Yani dünya kurulduğundan beri gelen insanlar şimdi neredeler? Sizlerde aynı durumun ağzındasınız.
Ya Erhamerrahimin! Bizi bu tembihlerle mütenebbih (tambihe kulak verici) eyle, Sana layık kulluk nasibeyle, bütün afattan, dünyevi ve uhrevi belalardan bizleri koru! Amin…
(Ders ayeti)
“Günah işleyen bir kimse, başkasının günahını çekmez, günah yükü ağır gelen bir kimse, günahlarından bir kısmının taşınmasına başkasını çağırsa da yükünden bir şey yüklenilmez. İsterse (çağırılan ana babası gibi) bir yakını olsun.
Ey Resülüm! Sen ancak Allah’ın azabını görmemişken Rablerinden korkanları, namazı gerği üzere kılanları sakındırırsın. Kim temizlenirse (durumunu düzeltir hayır işlerse) ancak kendi nefsini temizler (sevabı kendisine olur), sonunda dönüş Allah’adır.”
Oğul-kızı, anası-babsı, karsı-kocası kimi olursa olsun, kimse kimsenin yükünü yüklenemeyecektir. Bir suç sahibi, başka bir suç sahibinin suçunu , günah yükünü sırtlayamaz. Ahirette ağır bir günah yükü bulunan kimse yükünün ağırlığından zorlanarak biraz hafifletilmesini istese, kimse onun yükünü alamaz. Buna davet olunan insan yakınlık sahibi dahi olsa.
Öyleyse dünaydayken günahları tahfif etmeğe (azaltmaya) çalışalım. Peki günahlar neyle tahfif olur? Bir kaç ayet-i kerime okuyalım:
“Eğer siz nehyolunduğunuz (günahlar) ın büyüklerinden sakınırsanız, sizden bütün günahlarınızı siler, gayet kerim bir mevkia (cennete) sizi idhal eder (sokar) ız.” (Nisa suresi 31′den)
“İman edip amel-i salih işleyen kullarımızdan bütün günahlarını mahveder ve işledikleri amellerin en güzeli ile onları mükafatlandırırız.” (Ankebut sr:7)
“Şüphe yok ki Ben, tövbe eden, iman edip amel-i salih işleyen, sonrada hak yolda sebat gösteren kimse için Gaffar’ım, çok bağışlayıcıyım.” (Taha sr:82)
Bu müjdeler dünyada olanlar içindir. Kişi ahirette cezaya yakalanırsa ne kadar yalvarsada kendisinden azap tahfif edilmez.
Bu hususta sure-i Fatırda şöyle buyuruluyor:
” Kafir olanlara gelince; onlara cehennem ateşi var (ikinci defa haklarında hüküm verilip) öldürülmezler ki, ölsünler(de rahata kavuşsunlar). Onlardan cehennemin azabı da hafifletilmez. İşte (Allah’ın nimetlerini inkar eden) her nankörü böyle cezalandırırız.” (Ayet:36)
Yakayı ele verdin mi? Bitti artık. Yakayı ele vermeyecek imanla yaşayalım, tövbeyle yaşayalım, istiğfarla yaşayalım, bir daha asla günaha yaklaşmamaya gayret edelim.
Yani sen ne kadar vaaz etsende ancak Rabbisinden gayben korkan kimseleri korkutabilirsin, bir de namazı hakkıyla kılanları korkutabilirsin. Her kim iman ve amel-i salihe devam ederse kendi nefsi içindir. Günahından temizlenirse, kendi nefsi için temizlenmiş olur.
Ey bize anamızdan babamızdan çok acıyan Allah’ımız! Bu işleri bizden makbul eyle! Amin…
Yanlış ve kötü niyetlerle birşey kazanılmaz, riyadan ucuptan birşey çıkmaz. Allah’ yalvaralım, sevmediği ahlaktan kurtulmamızda bize yardımcı olsun!
Mavla Teala Hazretleri bizi insafla düşünmeğe delalet buyurmuş oluyor. Kulluk uhdesinden gelmemizi emir buyuruyor. Uyanmak isteyen uyansın, hakikat bilmek isteyen bilsin. Bundan sonra Cenab-ı Hak şu ayetleri ve tenbihleri bize misallerel açıklayacak.
(Ders ayeti)
“Görenle görmeyen bir olmaz.”
Nasıl ki görenle görmeyen bir değildir, vermiş olduğumuz nimetlerin kıymetlerini bilerek şükreden kimse ile etmeyen kimse de bir değildir.
(Ders ayeti)
“Ve karanlıklarla nur da bir değildir.”
Karanlık ile aydınlık bir olmadığı gibi, bu iki kimsede aynı değildir.
(Ders ayeti)
“Gölge ile sıcaklık (bir değildir)”
“Dirilerle ölülerde bir olmaz, (öyleyse müminlerle kafirler müsavi değildir). Doğrusu Allah dilediği kimseye (hakkı kabul ettirir) işittirir. Sen kabirlerde bulunanlara (kalpleri ölü kafirlere) işittirecek değilsin.”
Cenab-ı Hakkın verdiği nimetleri takdir edip şükreden diridir, etmeyen ölüdür. Bu iki kısım insanın arasında ölülerle diriler kadar fark vardır. Mevlayı bilmeyen insan bedeni mezar gibi, elbisesi kefen gibidir.
Yani ölüyle diri bir ise, iyi ile kötü de birdir. Ölü ile diri bir olmadığı gibi iyi ile kötüde bir değildir. Şu halde iyi isek, iyi isek çok şükredelim, eğer kötü isek, fırsat eldeyken iyi olmaya çalışalım.
Ama ile basir (ziyade gören), karanlıklarla nur, gölge ile hararet bir olmadığı gibi, Din-i Mübin-i İslam’ı tatbik eden ile tatbik etmeyen de bir değildir.
Dirilerle ölüler bir olmadığı gibi , müslümanlarla müslüman olmayanlar bir olmaz. Allah-u Teala dilediğine vaazını işittirir, sen kabirde olanlara işittiremezsin.
Bu bildiğimiz kabirler de olanlara işttirirsin, iman hususunda ölülere işittiremezsin. Eğer diyecek olursan: “Mevla Teala dilediğine işittiriyorsa herkese işittirsin” O, işitmek isteyene işittiriyor, işitmek istemeyene işittirmiyor, Mevla kimseye zarar etmez, zulmetmez. Herkes kendi kendine zarar eder, zulmeder.
(Ders ayeti)
“Sen sadece (azapla) korkutan (bir peygamber)sin. (Eyy Resulüm!) muhakkak ki biz Seni, cennetle müjdeleyici, cehennemle korkutucu (bir peygamber) olarak (Kur’an ile) gönderdik. Hiç bir ümmette yoktur ki, içlerinde cehennem ile korkutucu bir peygamber geçmiş olmasın.”
Yarın ahirette kimse ” Allah-u Teala Hazretleri bana duyurmadı” diyemez, duyurmadıysa zaten azabetmeyeck.
Düşenler kendileri düştü. Kalkanlar ise verilen bütün nimetlerin Rabbisinden olduğunu bilip O’na iman eden, ameli salih işleyip şükrünü ifa edenlerdir.
(Ders ayeti)
“(Ey Resulüm! Üzülme Kureyş) Seni tekzib ediyorlarsa, onlardan öncekilerde (peygamberlerini) tekzib etmişlerdi, onlara peygamberleri mucizelerle, suhuf ile ve nurlu kitap ile (Tevrat ve incil ile) gelmişlerdi.”
Yani Habibim! Seni asrının milleti tekzib ve ziyade inkar ediyorsa , buna üzülme, zira senden evvel geçenlerde, peygamberlerini ziyade tekzib ettiler (yalanladılar). Halbuki o peygamberler onlara, kendilerini yola alıcı, nur saçıcı kitaplarla gelmişlerdi.
(Ders ayeti)
“Sonra (peygamberleri ve kitapları) inkar edenleri yakalayıp cezalandırdım. (Bak imansızların inkarlarına karşı) azabedişim nasıl oldu?”
Ama ne ders! Etrafımızı ateş kuşatmıştır, halen uyanmıyoruz. Akıllı kimse komşusunun ölümünden ibret alandır.
“Düşünün de ibret alın, ey basiret sahipleri” (Haşr sr:2′den)