Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Efendi Hazretleri 29. Sohbet

0 71

SOHBET-29 HAKKA 18-52
–Kitabını sağından ve solundan alanlar
–Cennete ağaç dikmek

Efendi Hazretleri 29. Sohbet
KİTABI SAĞ VE SOL ELİNDEN VERİLENLER
Bize anamızdan babamızdan çok acıyan Allahımız daima uyanık olmamız için böyle açık açık ayetleriyle bizlere vaaz ediyor. Şimdi vaktimiz varken tedbirlerimizi alalım. Ahiret için gerekli vazifelerimizi yoluna koyalım. Sonra özür dilemenin faidesi olmadığı günde özür dileme mecburiyetinde kalmayalım. Allah’u Teala Hazretleri buyuruyor ki:
 
(Ders ayeti)
”O gün (hesap için) arz olunursunuz hiç bir şey gizli kalmaz.”
Kime arz olunacaksınız, gösterileceksiniz? Sure-i Kehf’in şu ayeti kerimesi bunu açıklar:
”Onlar, saf halinde Rabbine arz edilmişlerdir.(Sonra onlara denilir): Yemin olsun ki sizi ilk önce yarattığımız gibi (çıplak olarak) bize geldiniz. Belki zannettiniz ki sizin için hiç bir mevı’d (cem olmak için vaad olunacak yer) teyin etmeyeceğiz.”(Kehf 48)
 
Hazreti Aişe (radıyallahu anha) buyuruyor: Resul (Aleyhisselam) a sordum: Ya Resulullah! İnsanlar kıyamet gününde nasıl haşrolacaklar?
Buyurdu ki:”Çıplak ve sünnetsiz olarak.” O zaman ben dedim:“Kadınlarda mı çıplak olacak?”“Evet”buyurdu.
Bunun üzerine ben:“Ama Ya Resulullah biz kadınlar utanırız” deyince:“Ya Aişe iş bundan şiddetlidir, kimse kimseye bakacak durumda değildir.” diye cevap verdi.
 
Gelen haberlere göre insanlar mahşerde beş saf olacak; peygamberler, Evliyalar, Mü’minler, Kafirler, Münafıklar.
Mahşerde insanlar Mevla Teala’ya arz olunduklarında herkesin kitabı kendi önüne koyulacak;
“Amel defterleri önlerine konulmuştur. Artık o mücrimleri göreceksiniz ki (defterlerinde yazılı) günahlardan korkmuşlar ve şöyle diyorlar: “Eyvah bize! Bu deftere ne olmuş (günahlarımızdan) küçük büyük bırakmayıp hepsini toplamış” Onlar, bütün yaptıklarını (defterlerinde) hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin, hiç kimseye zulmatmez.” (Kehf sr:49)
 
Cenab-ı Hak herkesin amellerini bildiği halde o günde amellerin arzolunmasındaki hikmet; herkesin kendi ameline muttali olarak adaleti ilahiyeyi görüp bir diyeceği kalmaması içindir. Herkesin amellerini kendilerine göstermekle iyileri sevindirip, kötüleri mahcup etmektir. Allah-u Teala Hazretleri gizli aşikâr herşeyi bildirdiği için muhasebeye ihtiyacı yoktur.
Tarık suresinde:
“O günde bütün sırlar açılacak (gizli iller meydana çıkarılacak). Artık insan için ne bir kuvvet nede bir yardımcı bulunmayacak.” buyuruluyor.
 
Şimdi dersimize gelelim, ayetimize devam edelim:
“Artık kime ki kitabı sağ tarafından verilmiş olur. Der ki: Alınız kitabımı, okuyunuz”
Kitabı kendisine sağ tarafından verilen kimse defterini okuduğunda kurtuluşta olduğunu bilecek. O kadar çok sevinecek o kadar çok memnun olacak ki bunu başkalarına bildirmek ve onlarıda kendi sevincine ortak etmek için akraba-i taallukatını ve dostlarını, arkadaşlarını çağıracak. “Gelin şu defterimi birde siz okuyun, sevinin” diyecek. Öyle olduğu gün insan için ne sevimli gündür. Y Erhamerrahimin! Fazlı keremin ile bizi de o kullarından eyle! Amin!
 
(Ders ayeti)
“Muhakkak ben dünyada bilmiştim ki muhakkak hesabıma kavuşacağım”
Mevla’nın fazlı keremine dayanarak çalıştım bu nimete mazhar oldum.
Şu dışarıda yağan karları görüyorsunuz değil mi? Nasıl yağıyor sonrada eriyip gidiyor, dünyada kalış da böyledir.
“Dünya bir saattir sen onu taat yap”
 
(Ders ayeti)
“Şimdi o hoşnut olduğu, razı olucu bir yaşayıştadır.”
Yani sahibini o kadar razı ediyor o kadar memnun oluyor ki sanki o hayat rızanın kendisi oluyor. İşte Cenab-ı Hak ahireti gözümüzün önüne açıkça koydu. İki tarafıda koydu hangisini seçerseniz seçin.
 
(Ders aytei)
“Yüksek cennet içinde”
Dünya gibi elem ve ızdıraplarla dolu meşakkatlerle karışık değil her tarafı saadet heryeri hayat ve zevkle dolu bir cennette.
 
(Ders ayeti)
“Meyveleri yakın”
Mümin onları toplarken hiç zahmet çekmeyecektir. Ayak üzerinde olsun, yaslanırken olsun onları rahatça elde edebileceklerdir.
 
Dünya meyveleri öyle değildir. Onları toplamak için bazen merdiven kullanılır. Bazen ağaca çıkılır. “Ha düştüm, ha düşeceğim” denilir. Velhasıl çeşitli zorluklarla onlara kavuşulur.
Cennet sadık bir makamdır. Sure-i Kamer’in şu ayetler bunu izah ederler:
“Muhakkak ki muttakiler cennetlerde ve ırmaklardadırlar. Bir doğruluk ikametgahında gayet kudret sahibi bir hükümdarın huzurunda bulunacaklardır.”
 
Dersimize gelelim:
“Geçmiş günlerde takdim etmiş olduğunuz şeylerin mükafatı olarak afiyetle yiyiniz ve içiniz.”
 
Siz dünyada geçen günlerinizde işlemiş olduğunuz güzel amelleriniz sebebiyle: “Cennetin meyvelerinden yiyin, meşrubatlarından için, afiyet olsun.” Öyle yemekler ki insanı midesini şişirmez, onlardan dışarı çıkma ihtiyacı hâsıl olmaz, ağırlık vermezler, ağız ekşimesi yapmazlar.
Bu vaazları kulağımıza küpe yapalım hem de kalbimizin kulağına hiç unutmamak için bunlardan bahsedelim. Bunları yaratan Allah-u Teala Hazretlerinden bahsedelim ve O’ndan utanalım. O Mevla her an mekândan münezzeh olduğu halde bizimle beraberdir.
Sure-i Hadid’de buyurduğu üzere:
“Ve O, her nerede olursanız sizinle beraberdir.”(Hadid sr:4)
Hadis-i Şerif:
“Kişinin imanının en efdal derecesi nerede olursa olsun Mevla’nın kendisiyle olduğunu bilmekliğidir.”
 
Böyle olan bir kimse gözleriyle bir harama bakacakken hemen hatırlar ki Mevla beni görüyor, yanlış ölçecek iken, yanlış tartacak iken hatırına geliyor ki Mevla beni görüyor.
Mevla insanın kalbini biliyor. Mecliste, tenhada, karanlıkta, aydınlıkta, uçakta, trende, otobüste, yatarken, yorgan altında bütün hallerimizden durumlarımızdan Mevlamız haberdardır. Bizimle beraberdir. Çirkin ayıp şeyler yapamayız.
 
İmam-ı Rabbani (Kuddise sirruhu) mektubatında buyurur ki: “Bir kadının başka bir kadına şehvetle bakması ve tutması hususu yabancı erkek gibidir. Bu manadan olarak kadının kocasından başkasına süslenmesi caiz değildir.
Bu başkası ister kadın olsun, erkeklerin tüysüz delikanlıya şehvet nazarıyla bakmaları ve aynı duygu ile onları okşamaları haram olduğu gibi şehvetle kadının kadınlara bakmaları ve onları okşamaları dahi haramdır.
Birbirimizi seviyoruz bahanesi ile şehvete uymamalıdır. Öyle şeyleri yapmamalıdır. Bunları yapmak ateştir. Öldürücü zehirdir.
“Kadınların aralarında ki sihakı (şehvetle sürtüşmeleri) zinadır.”
 
Şu ahir zamanda Mevla bize böyle ilimleri duyurdu. Bir müslüman böyle duyguya kapılacak olsa nefsinin kafasına yumrukla hatta ayakla vurmalıdır.
Kitabı sağ elinden verilenlerin beyanından sonra şimdi de defteri sol elinden verilenlere gelelim:
 
(Ders ayeti)
“Şimdi o kimse ki kitabı sol tarafından verilmiş olur (o da) der ki: keşke bana verilmemiş olsaydı. Hesabımda ne olduğunu bilmeseydim.”
“Keşke o ölüm benim hayatımı kesip bitirmiş olsaydı.”
İnsan: “Topraklara çevrilseydim de şu günü görmeseydim diyecek. Kul hiç sevmediği hiç arzu etmediği ölümü isteyecek: “Ey ölüm nerdesin gel, gel de beni şu bulunmuş olduğum azaptan kurtar.” diyecek. Onun soğuk kucağın atılıp kurtulmak isteyecek. Heyhat! Orada ne ölüm var ne de onun istediği şekilde kurtuluş…
 
(Ders ayeti)
“Malım benden azabı def edemedi”
Altınlarım, gümüşlerim, kıymetli giyeceklerim, arsalarım, apartmanlarım hiç bir işe yaramadı. Başkalarına yaradı ise dahi ban ancak hasret ve nedameti kaldı.
 
(Ders ayeti)
“Benim saltanatım malikiyetim benden zail olup gitti”
Sure-i İnşikak’ta kitabı sol taraftan verilenler hakkında şöyle buyuruluyor:
“Fakat kime ki, kitabı arkası tarafından verilmiş olur, derhal bir helakı çağırır. Ve bir alevli ateşe yaslanacaktır. Şüphe yok ki, ehli arasında bir sevinçli halde idi. Muhakkak ki o sanmıştı ki elbette dönmeyecektir.” (inşikak sr: 10-14)
Bazı ulema sağ elin boynuna bağlanacağı sol elinde arkasına döndürüleceğini söylemiştir. Bazıları da sol eli böğründen sokulur arkasından çıkarılıp kitabını onunla alır demişlerdir.
Bir de Mevla Teala Hazretlerinden emir gelecek:
 
(Ders ayeti)
“(Ey melekler!) Yakalayın onu. Hemen bukağılayın onu.”
“Sonra onu cehenneme atın”
“Ondan sonra uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincir içerisinde olarak onu sevkedin.”
İnsanı zincirle sarılıp kuşatıyorlar. Artık onun ne eli hareket ediyor ne de ayağı. Hiç kıpırdanamıyor dahi. Bir tilki tuzakla yakalandığı zaman nasıl oluyorsa öyle.
Bunlar niçin başına geldi, biliyor musunuz?
 
(Ders ayeti)
“Muhakkak bu adam ziyade büyük olan Allah’a (celle celalühü) iman etmiyordu.”
“Fakirleri yedirmeye teşvik etmiyordu.”
Görüyorsunuz değil mi? Burada ne kadar büyük bir tehdid var. Yetmiş arşın zincire vurulan o kafir, azim olan Allah’a iman etmemişti. Bu adam fakirleri gözetmiyor, onlara yardım etmiyor onlara, kendisi fakirlere yardım etmediği gibi fakirlerin yemeğinede tenezzül etmiyor, saltanat için halkı eziyor, korunmalarını düşünmüyordu.
Öyle olunca;
 
(Ders ayeti)
“O gün, onu arada koruyacak bir dost olmaz.”
 
(Hamimün) kelimesi lügat itibariyle bir çok anlama gelir.
 
1-Dost ve yakın tanıdık anlamına gelir. Dostlukta iki kişinin birbirini himaye etmesi, koruması vardır. Müfessirlerin çoğu bu ayet-i kerimedeki (Hamimün) kelimesini tek anlam ile tefsir etmişlerdir. Yani o gün Allah’a ibadet etmeyen fakirleri yemeğe teşvik etmeyen o zalim kafiri koruyacak ve himaye edecek yoktur.
 
2-Sure-i Rahman’ın 44. ayet-i kerimesinde geçen (Hamimin aan) ise; sıcaklığı son dereceyi bulmuş su anlamındadır. Bunun için cehennemin sıcak suyunada (Hamimün) denilmiştir. Ayet-i kerimemizdeki (Hamimün) buradaki bu anlamda değildir.
 
3- Kamus tercümesinde açıklandığı üzere (Hamimün) soğuk su manasınada gelir. Sure-i Şura’da şöyle buyurulur;
“Artık bizim için ne şefaatçi var, ne de yakın bir dost.”
 
Bu ayet-i celilenin tefsirinde Ruhu’l- Beyan’da şöyle buyuruluyor:“Bir kul kıyamet gününde hesaba çekilir, iyilikleri ve kötülükleri müsavi gelir. Bir tek sevaba ihtiyacı olur. Allah’u Teala Hazretleri:”Ey kulum! cennete girebilmen için bir hasenen daha olması gerek, insanlara bir bak ve onlardan bu bir haseneyi talep et, belki onlardan biri sana bu bir sevabı verir.”
Kul gider babasından, annesinden, kardeşlerinden kendisine lazım olan bu bir sevabı ister. Fakat onlardan hiçbiri icabet etmez. Hatta derler ki:”Bizim de bir haseneye ihtiyacımız var.” Kul eski yerine döner.
Mevla Teala sorar:“Ne ile geldin?” Kul der ki:“Ya rabbi! hiç kimse hasenelerinden bir hasene vermedi. Mevla buyurur: “Kulum! senin, benim yolumda bir dostun yok mu?” Kul böyle bir dostu olduğunu hatırlar. Ona gider ve bir sevap ondan ister. O zaman arkadaşı: Ben da senin gibiyim. Ama ikimizde cehenneme gitmektense sana bir sevap vereyim de hiç olmazsa sen cennete git” der.
Böylece o kişi dönüp Mevla’ya vaziyeti anlatır. Mevla Teala sorar:” Onun sevabı çok muydu ki sana verdi?” o kişi:”yok Ya Rabbi! o da benim gibi çok fakirdi bana acıdı ve senin hatırın için verdi.” Mevla Teala buyurur:”O fakir olduğu halde benim için verdi. Ya ben bu kadar zenginliğimle onu nasıl cehenneme sokarım, ikinizde cennetime girin.”
 
Onun için size tenbih ediyorum. Bir mümin kardeşinize kızdığınız, kırıldığınız, incindiğiniz zaman hemen ondan uzaklaşmayın. Ne malum yarın ahirette onun sizin elinizden tutup cehennemden kurtarmayacağı. Bu sebeple istisnasız hak yolunda onları seveceğiz.
Ama sizler kolay kolay kimseyi beğenmezsiniz. Aynanın karşısına geçer, kendinize bakar ”benim gibi yok” dersiniz. Vaz geçin bunlardan.
CENNETE NASIL AĞAÇ DİKİLİR
(Ders ayeti)
”Cehennemliklerin kan ve irininden başka yiyecek yoktur”
Gislin: Cehennem ehlinin, cehennemin sıcaklığından dolayı vücudundan akan irin ve kandır.
Cehennemliklerin yanmalarında hasıl olan şeye taam denmesi kafirleri istihza içindir. Çünkü taam yemek için hazırlanan şeydir.Sarı su ve irin ise yenilmeyen şeydir.
 
(Ders ayeti)
”Onu ancak hata ediciler yer.”
”Gislin” i kasden günah işleyen münkir ve müşrik kimselerden başkası yemez. Ancak o kâfirlerdir ki o pis şeyleri yemek mecburiyetinde kalacaklardır.
 
Sure-i Amme’de şöyle buyuruluyor:
”Orada ne bir serinlik ne de içecek bir şey. Bir kaynar su ve irin içecekler. Bir ceza ki (işledikleri amellere) uygun.”
 
Cenab- Hak ehli imanın ve ehli küfrün kıyamette görülecek hallerini beyandan sonra insanlara ahiretin ahvalini bildiren Kuran-ı Kerim’in azametini bildirmek üzere buyuruyor ki:
 
(Der ayeti)
”Artık kasem ederimi gördüklerinize ve görmediklerinize”
 
Ayeti celilenin başında geçen (lam elif) harfi üç şekilde tefsir edilmiştir.
1-La harfinin sıla olmasıdır ki, zaid demek anlamındadır.Bu tefsire göre mana ”kasem ederim” demektir.
2-La harfinin nafiye olmasıdır ki, Mekke müşriklerinin iftiralarını red için getirilmiştir. Bu tefsire göre de mana:”Hayır iş Mekke müşriklerinin dediği gibi değil. Kasem ederim ki” demek anlamındadır.
3-La lafzı kasemi nefy içindir. Bu durumda da mana şöyle olur:”Şu Kuran-ı Kerim bir Resulün sözüdür. Bu o kadar açıktır ki yeminde ihtiyaç yoktur.”
 
(Der ayeti)
”Muhakkak o Kuran-ı Kerim, kerim olan bir Resulun kavlidir.”
 
Ayeti kerimede geçen Resul ile murad Cebrail (Aleyhisselam) dır diyenler var ise de Resul ile muradın Resulullah olması tercih olunmuştur.
Kuran-ı Kerim Allahu Teala’nın Levh-i mahfuzda izhar buyurduğu cihetle Allah’ın kelamıdır. Levhi mahfuzdan semaya ve semadan yeryüzüne inzal edilmesi Cebrail (Aleyhisselam) vasıtasıyla olmuştur. İnsanlara tebliğ etmesi, imana davet ve insanlara hitaben okunması Peygamber Efendimiz tarafından olmuştur.
 
(Ders ayeti)
”O bir şair sözü değildir. Siz pek az inanıp tasdik ediyorsunuz.”
O bir şairin sözü değildir. Çünkü Kuran-ı Kerim şiir çeşitlerinden hiç birisine uymaz. Hiç bir şiir, o kelamı Rabbanideki belegat ve ulviyati haiz olamaz.
 
(Ders yati)
”Bir kâhin sözüde değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz.”
Kâhinler bir takım müneccimlerdir ki, yıldızlara dayanarak bir takım şeylerden haber verirler. O haberlerin ekserisi doğru değildir. Zanna dayalı, uydurma şeylerden ibarettir. Kuran-ı Kerim ise hakikatin ta kendisidir. Kahin sözü olmaktan münezzehtir. Biraz düşünenler için Kuran’ı Kerimin şiir ve kâhin sözüyle ilgili olmadığı derhal anlaşılır.
 
(Ders ayeti)
”(O kur’anı Kerim) âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.”
Sure-i Şura’da geçen şu ayeti kerime buna münasibtir:
”Bu Kuran muhakkak ve elbette âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Cebrail (Aleyhisselam) korkutuculardan olasın diye açık bir arap lisanı ile senin kalbine indirmiştir.”(Şura 192-195)
 
(Ders ayeti)
”Eğer Muhammed (Aleyhisselam) bazı sözler uydurup bize isnad etmeye kalkışsaydı elbette biz onu kuvvetle yakalar ve ondan intikam alırdık, sonra da muhakkak onun kalp damarlarını keserdik.”
 
Mekke müşrikleri Allah’ın Resulü hakkında:”Muhammed bir şairdir, Kuran onun söylediği şiirlerdir, O bir kâhindir söylediği sözlerle kâhinlik yapıyor.” demeleri üzerine bu ayeti celileler nazil olmuştur. Kuran-ı Kerim’in bir şair, bir kâhin, bir mecnun sözü olmayıp kelamı ilahiye olduğu Hazreti Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) yalan söylemeye tenezzül etmeyeceği kati olarak beyan buyurulmuştur.
Eğer Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vahyetmediğimiz bir şeyle üzerimize yalan uydurmuş olsaydı biz onu şiddetle yakalar sonra da onu helak ederdik de:
 
(Ders ayeti)
”Artık sizden kimse de yoktur ki, ondan men ediciler olabilsinler.”
 
Hazreti Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) kendi nefsinden bir şey söyleseydi yahut kendisine vahyolunandan bir harf noksan etse idi insanların en kerimi olduğu halde ona böyle azab edileceği buyrulduğundan gaye, ya kasdi olarak kitabullahtan bir şey değiştirmek isteyenlerin yahut Mevla Teala buyurmadığı halde kendi nefsinden bir takım görüşler öne serip Allah’a atfedenlerin göreceği azab nice olur?
 
(Ders ayeti)
”Ve şüphe yok ki O Kuran-ı Mübin muttakiler için elbette bir vaazdır.”
 
Bu Kuran-ı Kerim şirkden ve dünya sevgisinden sakınanlara vaazdır. Onlar bundan faidelenirler. Allah-u Teala’ya şerik ittihaz edenler ve dünyaya olan sevgilerinin fazlalığından dolayı dünyaya meyledenler ise, bu Kuran’ı yalanlarlar ve ondan faidelenemezler. Mevla Teala’nın buyurduğu üzere:
 
(Ders ayeti)
”Ve muhakkak biz elbette biliriz. Şüphe yok ki sizden tekzib edenler vardır. – Ve muhakkak ki O (Kuran) elbette kafirlerin üzerine bir nasihattir.”
 
Kafirler ahirette müminlerin nail oldukları ecirleri gördükleri zaman, onu tasdik edip iman etmediklerine öyle nadim, öyle pişman olacaklar ki, bu onlar üzerine büyük bir hasret olacaktır.
 
(Ders ayeti)
”Ve şüphe yok ki o, bila şek gerçek bir hakikattir. – Habibim Rabbini azim simiyle tesbih et.”
 
Rabbin seni vahyinle ehil kıldığı için ona şükür olmak üzere Rabbini büyük isim ile tesbih et.Yani Allah’ı azim olan ”Sübhanallah” lafzı şerifi ile tesbih et.
 
Bir hadisi şerifte:
”Sübhanallah mizanı doldurur, Sübhanallahi velhamdülillahi yer ile gök arasını doldurur.”
 
Sübhanallahi ve bihamdihi zikri hakkında Efendimiz şöyle buyurur:
”İki kelime vardır ki lisan üzerine çok hafif, mizan üzerinde çok ağır, Allah’a çok sevgili.”
 
Sure-i Saffat’da şöyle buyrulur:
”Eğer o, çokça tesbih edenlerden olmasa idi, elbette ki onun (balığın) karnında, tekrar dirilecekleri güne kadar kalırdı.”
 
Yunus (aleyhisselam) çok tesbih edenlerden olmasa idi balığın karnı ona kabir olacaktı. Bakınız tesbih nasıl faideler veriyor.
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem):”Cennetinize ağaç dikiniz” buyurdu. Sordular:”Ya Resulallah! Cennetimize nasıl ağaç dikebiliriz?” Efendimiz buyurdu:”Subhannallahi velhamdülillahi ve la İlahe illallahu vallahuekber diyerek tesbih etmekle” buyurdu.
 
Çekilen tesbih dünya harf ve ses halinde ahirette ise ağaç sıfatındadır. Öyleyse hakiki hayat yaşamak cennettedir. Vesselam.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.