Efendi Hazretleri 45. Sohbet
SOHBET- 45 EN’AM 12-18
–Ey Türkiyeliler!
–Abdestte israf ve önlük
Efendi Hazretleri 45. Sohbet
EY TÜRKİYELİLER!
Dersimizin ayetlerine başlayalım:
‘’(Habibim) De ki: Göklerde ve yerde olan şeyler kimindir? De ki: Allah (u Teala n) ındır. O kendi zatı üzerine rahmeti yazmıştır. Elbette sizleri kıyamet gününe toplayacaktır. Bunda şüphe yoktur. O kimseler ki, nefislerine ziyankâr olmuşlardır. İşte onlar iman etmezler.’’
Bazıları diyorlar ki:”Hoca Efendi! Bizim akşama kadar oraya buraya gidip gelmekten, telefonlara bakmaktan, telsizlerle konuşmaktan, çalışmaktan koşuşturmaktan anamız ağlıyor, bir de sen başımıza İslamiyeti çıkarıyorsun.’’
Bazıları da:”Biz ilahi buyruklardan sıyrıldık, demokrasiyi kabul ettik’’ diyorlar. Yani ‘’Allah’tan gelen emirlerden kurtulduk, şeytanın emrine girdik’’ demek istiyorlar. Bunu iftiharla söylüyorlar, üstelik herkesi de şahit tutuyorlar. Bunların söylediklerini kâinat duyuyor.
Yarın ahirette Allahu Teala Hazretleri onlara soracak:”Sen böyle böyle söylemiştin. İlahi emirlerden kurtulduğunu sana kim söylemişti?’’ ilahi emirlerden kurtulmak için boğazından aşağı gidenleri, bütün içecekleri sen yaratmalısın; işitmek için kulakları, görmek için gözleri, yürümek için ayakları, tutmak için elleri, konuşmak için ağzı, bedeni ayakta tutmak için ruhu sen yaratmalısın.
Güneşi, ayı, yıldızları, sen yaratmalısın, teneffüs ettiğin havayı sen yaratmalısın, işte o zaman ilahi emirlerden kurtulursun. ‘’Biz ilahi buyruktan kurtulduk, hoca efendi sen başının çaresine bak.’’ Demekle hiçbir şey olmaz. Unutmayalım ki, namaz, hac, oruç, zekât, aynen insanın ruhunu bedeninden ayırmaya gelen Azrail (Aleyhisselam) gibidir.
Kılınması gerektiği zaman da namaz der ki:”Ya beni kılacaksın, ya da benim cezamı alacaksın.’’ Farz olduğu zamanda hac der ki:’’Ya beni eda edeceksin veya benim cezamı alacaksın.’’
Ramazan geldiği vakit oruç der ki:”Ya beni tutacaksın, ya benim cezamı alacaksın.” Zekâtla mükellef kılındığı zaman da, zekât der ki:”Ya beni vereceksin veya benim cezamı alacaksın.’’ Bir hadisi şerifte:”Her kim vakti geçinceye kadar namazı terk ederse, cehennemde 80 sene azab olunmayacaktır.’’ Diye buyrulmuştur.
Şu insanoğlu cehennem de 80 sene yanmayı göze alıyor da, burada bol bol akan sularla abdest alıp, yumuşacık halılar üzerinde namaz kılmağa yanaşmıyor. Bu şimdi kurtuluş mudur? Elbette ki hayır! Ufak bir zahmetten kaçıp, büyük azaplara girmektir.
Hoca efendi! Kadın ve erkek ilişkileri illa nikâh ile mi olacakmış? İki tarafta bir birinden razı olduktan sonra bundan ne çıkar? Diyorlar. Bundan ne çıkacağını orada görecekler. Burada belli olmaz, orada belli olur.
Hoca efendi! ‘’Portakal suyu içmek ile şarap içmek arasında ne fark var? Diyorlar. Böyle söyleyenler cehennemden hiç çıkmayacak, ebediyen orada kalacaklar.
Bizim memleketimizde, evlerimizde kedilerimiz olur. Arada sırada bir fare yakalar, onunla oynar, bırakır, oynar bırakır, zavallı fare de kedi onu görmesin diye gözlerini yumar.
İşte şimdi millet bu fare gibi, gözünü yumuyor, Allah-u Teala kendisini görmez zannediyor. Biz gözümüzü yumuyoruz ama Allahu Teala konuşuyor, emrediyor, nehyediyor.
Ey tembel insan! Alçak himmetli insan! Gel, eline Kur’an-ı Kerimi al, ne gibi ameller yapman lazım hepsi orada yazıyor, gözünü o fare gibi yumma! Bizim asıl vazifemiz, Mevla tela’ya kulluk etmektir. Biz ise sade yeme içme ile meşgulü ve bu halimizden de memnunuz. Bu neye benzer biliyor musunuz?
Adamın biri ailesini bırakıp Almanya’ya gitmiş, orada kazandığı parayı yemiş, tabi simit de yiyor, döner de yiyor, kebap ta yiyor. Bir gün bu hayattan usanıyor geri dönmek istiyor, fakat para alacak kadar bile para biriktirememiş.
Ondan bundan para alıp memleketine öyle gidebiliyor, evine geldikten bir iki saat sonra, hanımına biraz para ver de sigara alayım diyor. Hanımı da her halde bizim efendinin bozuk parası yok, paraları hep büyük para diye düşünüyor.
Ertesi gün hanımı:”Efendi yiyecek alınacak, şeker alınacak, un alınacak, yağ et alınacak biraz para verir misin?’’ diyor. Adam:”Bende para yok’’ diye cevap veriyor. Tabii kadın kızgınlıkla kocasına soruyor:”Peki bunca sene orada ne yaptın?’’
Adam:”Hanım para kazandım, ama kendime baktım, yedim içtim, geldim yetmez mi?’’ diyor. İşte dünyada ibadet etmeyenlerin de hali böyledir. Allah’tan çok korkmalıyız!
Haşr suresinin şu ayetini hatırlayalım:
‘’O, öyle bir ilah ki, ehl-i kitap’tan küfreden şu kimseleri, ilk haşır için yurtlarından çıkardı. Siz onları çıkmaz zannederdiniz ve onlarda kalelerini Allah’tan gelecek olana mani olacak zannetmişlerdi.
Allah (u Teala) onlara hesap etmedikleri yönden geldi de kalplerine korku bıraktı. Hem de onlar evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle harab ettiler. İbret alın ey basiret sahipleri!’’(Haşr suresi:2)
Müminler Ben-i Nadir Yahudilerinin görünen kuvvetlerine bakarak, onların yurtlarından çıkmayacaklarını zannetmişlerdi. Onlar da sığındıkları kalelerin ve istihkâmlarının Allah’tan gelecek azaba mani olacağını zannetmişlerdi.
Fakat onların hesap etmedikleri yönden Allah’ın azabı geldi de onları hemen yakalayı verdi, neye uğradıklarını bilemediler, zaten cesaretleri zayıf insanlardı, alt üst oldular, kalplerine korku düştü, güvenleri sarsıldı, sonsuz bir ye’s içinde kaldılar.
Şiddetli korku ve heyecan içinde titreşip kaldılar. Evlerini kendi elleri ve müminlerin elleri ile yıktılar. Evlerinin müminlere kalmaması için hasetlerinden dolayı, tavanlarını çökerttiler, duvarlarını delik deşik ettiler, onları oturulmaz hale getirdiler, evlerinin süsü olan kapılarını bile söktüler.
Ey Türkiyelikler! Sizler de namazı, orucu, haccı, zekâtı, diğer ibadetleri terk edip; diskotekleri, gazinoları şenlendirir; camileri, tekkeleri boş bırakırsanız bu bela size de gelebilir.
Bela yüz gösterip geliverir de farkına varılmaz. Buzak gibi, alaca dana gibi yatmayalım, Allahu Teala’dan af dileyelim. Yapılan günahlar için ‘’Affet ya rabbi!’’ demek yok, ama yemek var hemde nasıl? İnek bile öyle yemez.
Molla Mahmut’un siyasetle bir işi yoktur, kimseden bir sandalye, bir koltuk istemiyor. Beni bıraksınlar sadece Rabbimin hükümlerini tebliğ edeyim. Kurban keserken, kurbanlığın üç ayağını bağlarlar, fakat bir ayağını tepinmesi için rahat bırakırlar.
Mevla Teala Maide suresinin 44. ayeti kerimesinde buyuruyor ki:
‘’Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermez ise, işte onlar kâfirlerdir.’’
Şimdi bu ayeti kerimeyi dinleyince, İsviçre kanunlarına göre hüküm veren bir hakim kafir olur mu? Diye sorulabilir.
İsviçre’den alınan bir kanun, hükmü doğrudur, geçerlidir itikadıyla yapılırsa küfre girilir. Fakat ben mecbur olduğum için böyle hükümde bulunuyorum denilirse, kâfir olunmaz. Akaide göre böyledir. Mesela namazın farz olduğuna inanmayan kâfir olur, fakat inanıp ta kılmayan kâfir olmaz.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in doğduğu evi kütüphane yapmışlar. Mekke-i Mükerreme’de iken birisi aldı beni oraya götürdü. Oranın görevlisi meşayıhtan birisiydi, dedi ki:”Oğlum! Burada namaz kılmayan, oruç tutmayanlar var, ama inkâr etmedikleri için kâfir değiller.’’
Hazreti Ömer ve yirmi sahabe:”Bir vakit namazı terk eden kâfirdir.’’ Diye hükmettiler. İmam-ı Azam (Rahimehullah):’’Bir kimse namazın Allah’ın emri olduğunu inkâr etmedikçe kâfir olmaz.’’ Buyurmuştur. Hazreti Ömer ve arkadaşlarının da kastettikleri her halde budur.
Bizlere ‘’başımıza bir de ibadet çıkarıyorsunuz’’ diyenlere, ‘’yeryüzünde geziniz, dolaşınız, ama turist olarak değil ibret alarak, sizden öncekilerin başına gelenleri düşünerek.’’ Diyelim.
Turistler kadın erkek beraber geziyorlar. Kim kimin hanımı belli değil, ormandaki hayvan kanununa göre yaşıyorlar.
Mevlana Celaleddin-i Rumi (kuddise sirrahu) hazretleri demiştir ki: ‘’Zenginlerde çok kusurlar vardır, ama zenginlikleri onları örter.’’ Sakın zenginlik gözlerinize perde olmasın, öyle adamlar vardır ki, beş vakit namazın hiç birisini kılmaz.
O, uzun uykularda iken, namaz kılan bir yakını ‘’haydi sende kal, namazını kıl!’’ dese, sadece ‘’Hı, Hı, Hı!’’ der. Ne çirkin şey! Ne ayıp şey! Allahu Teala, o kişiye namaz kıl diye emrediyor, o, namaz kılması için uyandırılıyor, o sadece ‘’hı, hı, hı’’ diyor.
Birbirimizi uyandırmada yardımcı olalım, bu yardımlaşma bilhassa karı kocaya yakışır. Ağalık taslamayalım, teheccüd namazı kılmaya kalkalım. Bu karanlık gecelerde çok sırlar, çok feyizler vardır. Altınlar, kayaların altında karanlıklar içerisinde gizlidir, o kayaları delmek lazım.
Hanımın birisi dedi ki: ‘’Benim halim çok iyi idi, fakat bir mühendisle evlendikten sonra değiştim. Namazımı kılmama bir şey demiyor fakat kendisiyle beraber televizyon seyretmemi istiyor, bu her gece birlere ikilere kadar sürüyor dambır dambır…, dambır dambır. Sabah namazını kaçırır oldum.’’ Dua edelimde Allahu Teala böyle kocaları uyandırsın.
Böyle kocalık olur mu? Bir namaz vaktinin geçmesine sebep olduktan sonra, tepsi tepsi kadayıf getirse, baklava, börek getirse, o kocanın ne kıymeti olur? Her gün kebap getirse, neye yarar ahiretin kebaplarından seni ayıracaksa.
Şimdi dersimizin ayetlerine başlayalım. Mevla Teala Hazretleri ne buyurmuştur:
‘’(Habibim) De ki: göklerde ve yerde olan şey kimindir?’’ arkasından Mevla Teala kendi cevaplıyor:
‘’(Habibim!) De ki: Allah’ındır.’’
Bu gökler kimindir? Allah’ın. (Celle Celaluhu) Bu yerler kimindir? Allah’ın (Celle Celaluhu), bu kâinat kimindir? Allah’ın (Celle Celaluhu). Peki, kâfirlerin bir kum tanesi var mı? Yok. Şu halde bu büyük Allah’a uymazsınızda gidip gâvurlara uyarsınız?
Allahu Teala bizi fazlı keremiyle cennete koyacak, o zaman O’nun dediğini yapalım. O’nun dediğini yapmazsak, kıyamet gününde, o’nun huzurunda, dostlarının önünde, rezili rüsva olmak vardır.
Ne giyindin? Ne yedin? Ne içtin? Hepsi dosyanda yazılı. Dar mı, kot mu, mini etek mi, manto mu giydin? Hepsi dosyanda; meyve suyu mu yoksa şarap mı içtin? Besmele ile mi yoksa besmelesiz mi et yedin? Kulaklarına şarkı mı dinlettin? İslam dinine göre mi giyindin? Kâfirin dediğine göre mi giyindin? Hepsi dosyanda yazılı.
Bir çevredir, bir muhittir tutturdular. Ne çevresi, ne muhiti? Senin muhitin Allah, Allah seni kuşatmıştır senin haberin yok. Fussilet suresinde.
‘’Dikkat et! Allah her şeyi kuşatandır.’’(Ayet 54) buyrulmuştur.
Senin rızkını veren, seni yediren, seni rahat ettiren Allahu Teala’yı görmüyorsun da, iki tane fasığın, kâfirin muhitini görüyorsun. Ah kardeşlerim! Bu ne felakettir? Allahu Teala bizi uyandırsın.
Dersimizin ikinci ayeti kerimesine gelelim:
Bu ayeti Celilelin sebebi nüzulü hakkında İbn-i Abbas (Radıyallahu Anhuma) şöyle demiştir:
Mekke kâfirleri Allah’ın Resulüne geldiler. ‘Ya Muhammed! Bu uğraşmaların, bu bizi İslama davet etmelerin var ya! Bunların hepsi dünyalığının azlığından, yani ihtiyacından ileri geliyor. Bizler mallarımızın bir kısmını ayıralım, sana verelim, aramızda en zenginimiz sen ol, bu din davasından vaz geç’’ dediler. Bunun üzerine Allahu Teala Hazretleri, bu ayeti celileyi inzal buyurdu:
(Ders Ayeti)
‘’Gecede ve gündüzde sakin olan (barınan) her şey O’nun dur. O her şeyi işiten ve bilendir. (Hiçbir şey O’na kapalı kalmaz.)’’
Gecenin karanlıklarında, gündüzün aydınlığında, kıymetli ,kıymetsiz, canlı, cansız, hareketli, hareketsiz, durur, yürür, ne varsa Allah’ın dır.
Evler, elbiseler, çiftlikler, vasıtalar, altınlar, gümüşler hepsi buraya girer, hepsi Allah’ın dır. Mevla Teala buyurmuş oluyor ki: habibime toplayacağınız para, vereceğiniz mal, eşyada benimdir. Yani paralarım, mallarım, eşyam ile mi peygamberimi kandıracaksınız? Hakikatte veren hep yüce Allah’tır.
Nitekim Risale-i Kudsiyye’de şöyle buyrulur:
SANA VERSE BİRİSİ BİR FULUSİ (para verse)
YAHUT BİR EV ERİP KILSA CULUSİ (seni o evde oturtsa)
VEREN ALLAH’TIR ANLA BU HUSUSİ (özelliği)
ANI VEKİL ETMİŞ, ANLA NUSUSİ (delili anla)
HAKİKAT ANLA GEL Hak’ka gidelim
CEMALİ BA KEMALE SEYREDELİM (sayfa 54)
Birisi sana bir miktar para verse veya biri evi olsa da seni orada oturtsa, anlamalısın ki, hakikatte veren Allah’tır, yüce Allah o adamı sana vekil etmiştir. İnsanoğlu bunu ancak, Allah bizzat kendisi verseydi o zaman anlayacaktı.
Bu zamanda kendine bir şey veren adamdan çekiniliyor, onun istekleri yerine getiriliyor. Ama bütün mülklerin asıl sahibi olan Mevla Teala unutuluyor. O emretmezse bir yaprak kıpırdamaz, bir dal sallanmaz.
‘’Bu günkü okullarda tahsil yaparsan, başbakan da, kaymakam da, vali de olursun’’ deniliyor. Bütün maneviyattan soyulmuş, cascavlak olarak üniversiteyi bitiriyorlar. Üniversiteden mezun olu8nca maksuda erildi daha bir vazife kalmadı zannediliyor. Hâlbuki daha Subhaneke’nin ‘sin’ini okumamıştır. Yani daha maksada başlanılmış değil, Allahu Teala’nın nimetleri ile bizi kandırıyorlar. Asıl tahsil edeceğin şey şimdi gölgede kaldı.
‘’İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, Kur’an bir vadide, onlar başka bir vadide olacaklar.’’
Dua ediyorum:”Ya Rabbim! Ümmet-i Muhammed’i Kur’anda cem eyle.’’ Diye, yani, Ey Cahil insanlar! Bu zat kimin peygamberidir? Bütün maddiyat ve maneviyat, dünya ve ahiret hapsi elinde olan Allahu Teala’nın peygamberidir.
ABDESTTE İSRAF VE ÖNLÜK
Dersimizin ayetlerine devam edelim:
‘’(Habibim!) De ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim? Hâlbuki O, rızık veriyor, yediriyor ve yedirilmekten, beslenmekten münezzeh bulunuyor. De ki: Bana İslamı kabul edenlerin ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi.’’
Sizin, kandırmak için bana vereceğiniz paraları da yaratıcı, sizin kandırmak için bana vereceğiniz riyaseti de verici olan Allah’ı bırakıp da kimi dost edineceğim? Anlayabilsek bu sözlerin hepsi bizim kafalarımıza tokmaktır, yani kafamıza altından gümüşten tokmak.
Uyan ve düşün ey Mümin! Evinin her şeyini O yarattı, kumları taşları O yarattı, demirleri, kireçleri O yarattı. Taşları kullanılacak hale getiren aletleri O yarattı. Bir zerre yoktur ki, O yaratmasın. Bu ayetler bize okunuyor, bize söyleniyor. Biz ise bize değil başkasına okunuyor diye düşünürüz. Sure-i Ankebut’ta şöyle buyrulur:
‘’Muhakkak ki Mekke kâfirlerine ‘Gökleri ve yeri kim yarattı? Güneşi va ayı kim zelil (emre bağlı) kıldı?’ diye sorarsan, Elbette Allah derler. O halde (Allah’ın birliğini ikrar ettikten sonra) nasıl (tevhidden) çevriliyorlar.’’(Ayet 61)
Demek ki güneşi kim yarattı denildiğinde sadece ‘Allah yarattı’ demek hüner değildir. Mademki bu itikattasın, hani nerede Mevla Teala’ya kulluk yapmak?
Seni iğnenin tepesi kadar ışık keşifleriyle oyalıyor, aldatıyorlar. ‘’Efendim barajlar yapıyorlar, elektrik elde ediyorlar.’’ diyorlar. O barajlara suyu gönderen ise anılmıyor, o barajları inşa etmek için gerekli malzemeyi veren, orada çalışan mühendisleri, işçileri yaratan hiç zikredilmiyor.
Derler ki:’’Acele hırsız ev sahibini bastırır’’ böyle değil mi? Bundan sonra aldanmayacağız inşallah!
Bakınız! Sure-i Yusuf’ta Mevla Teala ne buyuruyor:
‘’Göklerde ve yerde (Allah’ın birliğine, kudret ve azametine delalet eden) ne kadar lanet var ki, insanlar üzerlerinden geçerler de bunlardan ibret almayıp yüz çevirirler.’’(Ayet 105)
Hâlbuki Mevla Teala ne istiyor:
‘’(Habibim!) De ki: Bakınız! Göklerde ve yerde neler var?’’(Yunus 101 den)
Bir beyitte denir ki:
‘’Her şeyde, O’nun birliğine delalet eden bir ayet vardır.’’
Mecburuz, bir kum tanesine dahi bakacağız ve:”bunu kim yarattı?’’ diyeceğiz. Bir kum tanesini kim yaratabilir? Ancak yüce Allah. Bu hüner sizde var mı? Parmak kaldırın! Hiç biriniz kaldıramıyorsunuz değil mi? Mademki Allah’ın indinde yüksek olmaya talibiz, o halde yüzlerimizi tam olarak Cenab-ı Hak’ka döndürmeliyiz. O’nun kapısı sıdk ile beklemiyoruz.
Abdest alırken, namaz kılarken neler düşünülüyor, çeşit çeşit tezgâhlar dokunuyor. Abdest alırken Mevla Teala bana bakıyor diye düşüneceksiniz ve abdest almaya şu dua ile başlanır:
‘’Elhamdülillahillezi ce’alel ma e tahuran ve ce’alel islame nura’’
‘’Bütün hamdler, suyu temizleyici ve İslamı nur kılan Allahu Teala’ya mahsustur.’’
Okuduğunuz dua sebebiyle ağzınız bu tezgahtadır ama, kalbiniz başka bir tezgahtadır. Doğru söyleyiniz böyle değil mi? Kendimiz büyük adamlar olmuş biliyoruz ama kalbimiz öbür tezgâhlarda. Hatalı olduğumuz birazcık olsun anladık, Abdest alırken Rabbimiz bize bakıyor, suyu fazla mı döküyoruz az mı döküyoruz? Önümüze bir önlük alıyor muyuz? Hapsini görüyor.
Önünüze önlük koymadan abdest almayınız. Şeyhim Ali Haydar Efendi (kuddise sirrahu) bunun üzerinde çok dururdu. Ben olurda abdest alırken önüme koymaya bir şey bulamazsam mendil takıyorum.
Sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra kafamızı şöyle bir yere koyalım, biliyorsunuz bu sünnettir. Halebî okumuyorsunuz, ben ne edeyim? Onda o kadar tat vardır ki, hükümlerini hep ayeti kerime ve hadis-i şeriflerden almıştır.
Halebî’de geçer ki: abdestin adabından biri de:”Suyu israf etmemektir.’’
Sa’d (Radıyallahu anh) abdest alırken, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu gördü ve buyurdu ki:
‘’Ya Sa’d! Nedir bu israf?’’
Sa’d (Radıyallahu anh) dedi ki:
‘’Abdest’te israf var mıdır?’’ O zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu:
‘’Evet, akan bir nehrin kenarında olsan bile.’’
Peki, Mevla Teala israf edeni sevmiyorum diyor. Yani israf edersen seni Mevla Teala sevmeyecek. Bundan daha ağır ne olabilir* nitekim sure-i Araf’ta buyruluyor:
‘’Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz, zira Allahu Teala israf edenleri sevmez.’’(Ayet 31)
Birde abdest alırken ihsan üzere olmalı, ihsan ne demekti?
‘’İhsan, Allah’a O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Eğer Onu görüyor olmazsan muhakkak O seni görüyor.’’
Abdestimizi bu hadisi şerif üzere alıyor muyuz? Namazımızı tam ve doğru olarak kılıyor muyuz? Öteki tezgâhları kapatıyor muyuz?
Ayet-i Kerime’mizde ne buyruluyordu?
‘’Gökleri ve yeri yaratan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim?’’
Bu kadar büyük kâinatın sahibinden beni ayıracaksınız, beni para ile kandıracaksınız öylemi? Şuna benziyor:’’bir sivrisinek geliyor, gel ben seni götüreyim.’’ Diyor. Onun neresine binilir. Bir beyit okuyalım:
‘’Arif’in kadrini yine ol arif olan bilir,
Ehli ilmin rütbesini bilmez ehl-i inhitat (düşük adamlar)’’
La keyfi (şekilsiz) olan Mevla Teala’yı, la keyfiyet aleminden nasibi olan bilir. Mevlana Celaleddin-i Rumi (Kuddise Sirrahu) ne buyuruyor:
‘’Dost ayrılığından paramparça olmuş bir gönül isterim, ta ki ona aşk derdinin şehrini söyleyeyim.’’
Bu sözlerden kimler tesirlenir? Bu manalardan nasibi olanlar, arif olanlar, la keyfiyet aleminden renk alanlar tesirlenir. Adamda bu zevk yok ki tesirlensin, midesi safra dolu, sen ona baklavadan bahsediyorsun, onun istifra edesi geliyor.
Sure-i Zümer’de şöyle buyruluyor:
‘’Allah anıldığı vakit, ahirete iman etmeyenlerin yürekleri tiksinirde, O’ndan başka putlar anıldığı vakit yüzleri güler.’’(Ayet 54)
Hakikaten acemiler gibiyiz. Yani biz onlardan daha kabahatliyiz, onlar hiçbir şey bilmeyerek, bizler ise bildiğimiz halde şimdiye kadar kusur işledik. ‘İşte fen ilerledi de su evimize kadar geldi, biz de rahat ediyoruz.’ Diyorlar. Kardeşlerim bunların hepsinin aslı kime mahsus bilmez misiniz?
Mevla Teala yağmur yağdırmasa, senin motorunun da, borularının da ne faydası var? Motor da kalır, boru da kalır, petrol bitiverse tayyaren de, gemin de bir işe yaramaz. Mevla Teala, insana ruhu vermezse, o beden neye yarar? Hiçbir şeye…
Her şeyi Cenab-ı Hak çalıştırıyor, bütün iyilikler onundur, siz beni neyle kandırmaya çalışıyorsunuz? Ben bütün kainatı yoktan var eden Allah’ın adamıyım, beni kimin adamı etmek istiyorsunuz? Rabbim bana öyle bir rütbe verdi ki, ondan hayırlı rütbe yoktur. Siz beni hangi rütbeyle kandırmak istiyorsunuz?
Sure-i Müminun’da şöyle buyruluyor:
‘’Eğer Allah (Celle Celaluhu) onların keyiflerine tabi olsaydı, göklerle, yer ve bunlarda bulunan kimseler fesada uğrardı (alem bozulurdu).’’(Ayet 71)
Müşrikler, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) e kabilelerden topladıklar paraları verecekelrdi, halbuıki kainatın hepsi onun.
‘’Ben sana aşık olunca ey şerif, Senin olmaz mı dü alem ay latif!’’
Ben seni sevdikten sonra, Ey Habibim! Dünya ve ahiret senin olmaz mı?
Kendisine:”Ben seni sevdikten sonra, Habibim dünya ve ahiret senin olmaz mı?’’ denilen Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) e birkaç kabile aralarında para toplayıp getirecekler! Bunlar ne kadar düşüğk adamlar!
İnsan Mevla Teala tarafından terbiye edilmezse odundan daha aşağı olur.
‘’İlim Mevla Teala’dan vasıtasız olarak gelmez ise,
Tarakçının süsü gibi devam etmez.(bozulur)’’
Ayet-i Kerimemize devam edelim:
‘’O (Mevla Teala) yedirir, kendisi yedirilmez.’’
Cenab-ı Hak seni yedirir, sen O’nu yediremezsin. Sen O’nun yemeğine muhtaçsındır. O sana muhtaç değil. Böyle Zat-ı Pak-i Sübhaniyenin kapısında, O’nun memuru olan Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimizi birkaç kuruş ile satın alacaksın.
Mevla Teala yağmurları yağdırmayıp yerde bir şey bitmeseydi, sizin vereceğiniz paralar neye yarayacaktı? Altını altın eden Allah’tır, her şeye değer veren Allah’tır. Yediren, içiren yüce Allah, yaratan yaşatan yüce Allah….
24 saate, yirmi dört bin nefes alınıyor, her bir nefes bir dünyadan daha kıymetlidir. Gözün görmesi, kulakların işitmesi, dilin söylemesi, elin tutması, ayağın yürümesi hep O Mevla’dan; sebzeler, meyveler, sular, ağaçlar, hava hep O’ndan O’nun nimetleri saymakla bitmez.
İbrahim suresin’de buyrulduğu gibi:
‘’Eğer Allah’ın bunca nimetlerini tekrar saymaya kalkışsanız, sayamazsınız. Gerçekten insan çok zalimdir, çok nankördür.’’(Ayet 34)
Bakın bu ayet-i celilede Mevla Teala (zalumun) buyurdu, (Zalimun) buyurmadı çünkü (zalumun) sığası mübalağa içindir.(Keffarun) buyurdu,(Kafirun) buyurmadı, (Keffarun) sıgası da mübalağa içindir. Yani insan çok zalimdir, çok nankördür, bu kadar nimetleri görmüyor. Nankör kelimesinde:’’Nan’’ nimet demektir.
Bizi nice nimetler kuşatmıştır, eğer:’’Bu kadar nimetlerin şükrünü ifadan ben aciz kaldım.’’ Denirse, o zaman Mevla Teala kabul buyuruyor.
Dersimizin ayet-i kerimelerine gelelim:
‘’De ki: Eğer ben Rabbime isyan edersem cidden büyük bir günün azabından korkarım.’’
Siz korkuyorum, musunuz? Bütün kâinatın haliki olan Allah-u Teala Hazretleri bana bir vize verdi. Siz diyorsunuz bunu bırak, sana bir vazife vereceğiz onu yap.
Nefis ve şeytan yetmezmiş gibi bir de böyle adamlar ortaya çıkar. Nefis kalenin içinden, şeytandan dışından delmeye bakar. Bu gibilere deli mi dersiniz bilmem. Akıllı olana ne büyük ayet.
(Ders Ayeti)
‘’O gün kimden azap giderilirse, muhakkak ki Allah ona merhamet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.’’
Düşünün şimdi! Tepeden tırnağa kadar çıplak bulunsak, evimiz olmasa, yiyeceğimiz-içeceğimiz olmasa, halimiz ne olur? Biz bu durumda iken bir de üzerimize eritilmiş tunç dökseler, acıkınca yenecek yiyecek dikenli otlar olsa halimiz ne olur? İşte bu cehennemdir.
Ne demiştik? Tezgâhımızın düğmesine bastığımızda, öteki tezgâhları kapatacağız, bundan sonra hep tek bir tezgah kuralım, beton gibi olduk haberimiz yok.
(Ders Ayeti)
‘’Eğer Allah sana bir bela, bir zarar değdirirse, artık onu, O’ndan başka açacak kimse yoktur. Sana herhangi bir hayır değdirirse, yine O, (onu devam ettirmeye ve) her şeye kadirdir.’’
Sana bir dert musallat olsa, ondan kurtulmak için var gücünle çareler arsan, Allahu Teala dilemedikçe kurtulamazsın. Bir nüzul inse, romatizma ağrıları tutsa, ne kadar uğraşsan bir türlü sıhhatine kavuşamazsınız.
Ayet-i kerime’de (İlla hüve) buyruluyor, yani ancak ‘’O açar’’ (Hüve) Mevla’nın öz zatının ismidir. Allah ism-i şerifinin evvelindeki (El) harfi tariftir, Allah denilince hem zatının hem de sıfatlarının ismi olmuş oluyor.(Hüve) bizim bedenimizi yaşatıyor, ruhumuzu ne yaşatıyor (hu) nun manası.
İnsanın bedenini yaşatan (Hu) yu herkes okuyor, 5 dakika (hu) demeden, yani nefes alıp vermeden durun bakayım, duramazsınız. Ruhu yaşatacak (Hu) yu bu tezgâhı kuranlar, Allaha kulluk yapanlar okuyor.
(Ders Ayeti)
‘’O, kullarının üstünde galiptir. O yegane hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.’’
Allah dostlarından birisi (kıraat imamlarından Hamza), Mevla Teala’yı rüyasında müşahede etti. Mevla Teala ona aşır oku diye emir buyurdu. Bunun üzerine O da.
‘’Ve hüvel kahiru fevga ibadihi’’
Ayet-i celilesini okuduğunda, Mevla Teala: ‘’Ya Hamza (‘’Ve hüvel kahiru’’ ‘’O mutasarrıftır.’’ Deme, (Ve entel Kahiru) ‘’Sen sarrıfsın.’’ de, çünkü sen huzurdasın.’’ Buyurdu.
Bakınız ne büyük lütuf!….