SOHBET- 51 BAKARA 200-203
–Hac bütün günahları temizler
–Ah biz nankör kullar!
Efendi Hazretleri 51. Sohbet
HAC BÜTÜN GÜNAHLARI TEMİZLER
Kimin kelamını okuyacağız? Yüce Allahımızın. Kim buyuracak? Mevlamız. Onun için çok dikkatli dinleyelim.
(Ders Ayeti)
“Sonra menasikinizi (hacca ait ibadetlerinizi) bitirince (şeytan taşlayıp farz tavafı yaparak, Mina’da yerleştikten sonra cahiliyet devrinde) babalarınızı (böbürlenerek) andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla (daha şevk ve heyecanla) Allah’ı zikredin (anın, asıl onun yüceliğini, kudret ve azametini, sizlere verdiği nimetleri yad edin, ondan dünyevi ve uhrevi hayırlar isteyin). Artık o insanlardan kimi: “Ey Rabbimiz! Bize (nasibimizi) dünyada ver.” der ki, onun (gibi dünyaya düşkün olanlar) için ahirette bir nasip yoktur.”(Ayet 200)
Ayet-i celilede geçen (kaza) kelimesi eda etmek manasına geldiği gibi, emir takdir, beyan eylemek, ahdini yerine getirmek, hükmetmek manalarına da gelir. Bu kelime sure-i İsra’nın 4. ayet-i celilesinde de geçer şöyle ki:
“Ve İsrail oğullarına kitapta hükmettik ki, muhakkak siz yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız. Ve muhakkak ki, büyük bir yükselişle (kafa kaldırışla) yükseleceksiniz.”
Yahudilerin yeryüzünü ilk fesatları Tevrat’ın hükümlerine aykırı hareket etmişleri, Allah(-u Teala) nın haram kıldığı şeyleri helal saymaları ile başladı. Pek çok âlimi, hatta peygamberleri öldürdüler. Nitekim buna dair Sure-i Maide’de şöyle bir ayet-i celile vardır:
“Elbette muhakkak biz, İsrail oğullarının misakını aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Her ne vakit onların nefislerinin hevasına uymayan bir hüküm ile onlara peygamber geldiyse, onlardan bir kısmını tekzip ettiler, bir kısmını da öldürdüler.”
“İki fesattan ilk (fesatlarının ceza) vade (si) gelince, üzerinize bizim çok şiddetli kuvvet sahibi olan kullarımızdan gönderdik. Onlar evlerin aralarına kadar girip (sizi) araştırdılar (bu) yerine getirilmiş bir vaad idi”(İsra 5)
İsrail oğullarına hükmolunan birinci vaidin zamanı geldiğinde, Mevla Teala onların üzerine çok şiddetli kuvvet sahibi, savaşçı kulları (Buhtun Nassar ve adamlarını) musallat etti.
Bu savaşçı kavim bütün kuvvetleri ve şiddetleriyle Yahudilerin üzerine saldırdılar. Onları korkunç bir yenilgiye uğrattılar, Kudüs’e girdiler, bütün âlimleri kılıçtan geçirdiler.
Beyt-i Makdis’i tahrip ettiler. Sonra da, halktan rast geldikleri Yahudileri öldürdüler. Yetmiş binden fazla kişiyi esir aldılar. Bunlar da yetinmeyip evlerin arasında dolaşarak arama yaptılar, karşılarına çıkan Yahudileri öldürdüler, kadınları ve çocukları esir ettiler.
Bu umumi katilden kurtulan ve kendilerine inen bu ikabdan ibret alan İsrail oğulları, akıllarını başlarına aldılar, fesattan vazgeçtiler, tövbe ve istiğfar ile Allah’a dönerek hallerini ıslah ettiler. Rahman ve Rahim olan Allah-u Teala Hazretleri de onların tövbelerini kabul etti. Onlara yeniden lütuf ve ihsanda bulundu. Nitekim bu hususta Mevla Teala şöyle buyuruyor:
“Sonra da onların üzerine tekrar size bi galibiyet verdik ve size mallar ile oğullar ile imdad (yardım) ettik ve sizi aşiretçe (olduğunuzdan) daha ziyade kıldık. Eğer iyilik ederseniz kendi nefisleriniz için iyilik etmiş olursunuz ve eğer fenalık ederseniz kendi nefislerinize fenalık etmiş olursunuz.”(isra sr.6 ce 7 den)
Bir zaman sonra Yahudilerin düşmanı olan Buhtun Nassar ördürüldü. İsrailoğulları esirlikten kurtuldu, mallarına ve mülklerine yeniden sahip oldular. Aradan bir müddet geçtikten sonra, Yahudilerin Hazreti İsa (Aleyhisselam) ı öldürmeğe teşebbüs etmeleri, Zekeriyya ve Yahya (Aleyhisselam)ı öldürmeleriyle arz yeniden ifsat oldu ve ikinci vaid de tahakkuk etti.
Mevla Teala, onların üzerine yine kuvvetli bir kavmi musallat etti. Buhtun Nassar ölmüştü ama Buhtun Nassar bir tane değil ki! Buhtun Nassar’ın öldürülmesi değil onların kendi nefislerini öldürmeleri gerekiyordu.
Nitekim bir beyitte şöyle gelir:
“Adavet kılma kimseye, Kendi nefsin yeter sana
Ki, asla senden ayrılmaz. Umur ahir oluncaya dek.”
Nefsi emmare (kötülüğü emreden nefis) yenilirse, insan dünyada da ahirette de efendi olur. Bizler nefislerimizle harbetmezsek, Rusla harbetmeğe mecbur oluruz.
Yahudilere musallat edilen kavim Kudüs’ü Yahudilerden aldı ve tahrip etti. Beyt-i Mukaddes’i yaktı… Birkaç milyondan fazla Yahudi öldürdüler. Nitekim Mevla Teala bu hususta şöyle buyuruyor:
“Artık ikinci va’de gelince yüzlerini çirkinleştirsinler için ve evvelce girdikleri gibi yine Mescid-i Aksa’ya girsinler için ve galebe ettikleri şeyler helak eylesinler diye (düşmanlarınızı yine size musallat ettik).”
Ders ayetimizde geçen (menasik), (menseke) kelimesinin cemisi olup, Hacla ilgili ibadetler, vazifeler manasına gelir.
Hacca gitmeden Hac vazifelerini iyice öğrenmeli ki, yapılan Hac kabule şayan olabilsin. Hac’da: İhram’a girmek, Beytullahı tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa’y etmek, Mina’ya gidip orada Arefe gününün sabah namazını kılıncaya kadar durmak, sonra Arafat’a gitmek, o gün güneş batınca Müzdelife’de kılmayıp, yatsı namazıyla beraber imama uyarak Müzdelife’de kılmak, var.
MÜzdelife’deki “Meşari Haram” denilen mevkiye gidip orada biraz durmak, Meş’ari Haram’da iekn fecr tamam aydınlanınca, daha güneş doğmadan, Mina tarafına vakar ve sekinetle yönelmek, var. Mina’da cemretül Akabe denilen taş kümesine yedi tane küçük taş atmak vs. var. Bunların hepsi menasik (hac vazifeleri)dir.
Hac yapan kimse bunları yaptıktan sonra, kurban keser, sonra da tıraş olur veya açlarının uçlarından parmak uçları kadar bir şey kırpar. İşte bundan sonra, Mevla Teala kendisini zikretmemizi emrediyor. buradaki zikir emri Allah, Allah demek suretiyle olan bir zikir midir? Hayır! Peki ya nasıl? Bunu ayet-i celilenin devamında anlıyoruz şöyle ki:
İnsan ecdadını nasıl anar? Baba-baba, dede-dede diyerek mi? Hayır! Peki, nasıl anar? “İşte benim babam veya dedem şöyle kahramandı, böyle cesaretliydi, şöyle cömertti, şöyle âlimdi vs. diyerek.
Mevla Teala’yı da bunun gibi hatta daha kuvvetli bir anışla O’nun yüceliğinden, kudretinden, azametinden, iyiliklerinden bahsetmek suretiyle zikir(anmak) kastedilmektedir.
Bu ayetin sebeb-i nüzulu hakkında şöyle rivayet edilir: Ehl-i cehalet, Hac’dan sonra Mina’da, mescitle dağ arasında otururlar, saatlerce birbirlerine iftiharla ecdatlarının menkıbelerine anlatırlardı. Her biri anlattıklarıyla kendisinin akran(arkadaşlar)ı arsında daha şerefli bilinmesini isterdi.
Bunun üzerine Mevla Teala dersimizin bu ayet-i kerimesini inzal buyurarak, bu işten onları nehyyeti. Onlara ecdadını anmaları yerine kendisini zikretmelerini ve kendisine tazim ve senada bulunmalarını emretti. Zira bütün bu hayırlar O’nun tarafındandır. Ecdadı, babaları Mevla Teala’nın kullarıdır. Onlar bütün bu kavuştuklarına Allah’ın fazl-ı keremiyle kavuşmuşlardır. Binaen aleyh her şeyden çok O’nu anmaları, O’na tazimde bulunmaları gereklidir.
Hac, insanın bütün günahlarını silen bir vaaz-ı ilahidir. Bizlere çok büyük bir nimettir. Şimdi bu nimet anılmayacak, söylenilmeyecek bir şey midir?
Günah işleyen kimseye, Mevla Teala günahını affettirmeye vesile olacak tövbe etmek, Hac yapmak gibi ibadetleri öğretmeseydi, bu hal çok büyük bir müşkülat olurdu değil mi?
Allah-u Teala, Kur’an-ı Kerimi inzal buyurmasaydı, Onun tercümanı olan Resulullah(Sallallahu aleyhi ve Sellem) i göndermeseydi, dolayısıyla bizler de vazifelerimizi bilmeseydik, bu sebepten cehenneme dâhil olacak kimseler arasında bulunsaydık, halimiz ne olurdu? Bir düşünün, bakınız bu gün hava çok sıcak buna dayanamıyoruz, serinlemek için caminin bütün pencerelerini açıyoruz.
Peki, ahirette ne yapacağız? Güneş bir mızrak boyu yakınlaştığında başımızın üzerinde olacakken…
“Ve o kimseler ki, iman ettiler ve Salih amellerde bulundular. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere, içlerinde ebedi kalmak üzere elbette sokacağız.”
Cennetlerin ırmaklarında tükürük yok, balgam yok, solucan yok, yılan yok. Hatta onların üzerlerine bir yaprak düşmez. Çok süslü, kıyıları bakıldığında insana sürur verecek.
“Onlar için orada pek temiz zevceler vardır.”
Erkek kadın herkes aynı nimet içerisinde bulunabilecek.
“Ve onları koyu bir gölgeye sokacağız.” (İsra suresi:57)
Bu dünyada sıcak bir yaz gününde gölge bir yede durulsa dahi, yine de sıcak hava tesir eder, insan sıcaktan bunalır. Ahirette, cennetteki gölgeliklerde böyle rahatsızlıklar kat’iyyen olmayacaktır. Onun için hepimiz, imanın hakikatine kavuşmaya, Salih ameller işlemeye gayret edelim. Önce nefislerimizle mücadele edelim. Ama Çeçenistan gibi, düşman tarafından saldırıya uğrama durumumuz olursa, tabiî ki vatanımız için hemen savaş edeceğiz.
Rabbimize hamdolsun bizlere ilim verdi. Bu nimete çok şükretmeliyiz, aksi halde başka dünyevi, gereksiz işlerin peşine düşer, onlarla meşgul oluruz. Nitekim Mevla Teala Hazretleri Sure-i İbrahim’de şöyle buyuruyor:
“Ve hatırlayınız ki, Rabbiniz size bildirmişti: Eğer şükrederseniz elbette size artırırım. VE eğer nankörlük ederseniz elbette benim azabım pek şiddetlidir.” (ayet:7)
Hacca gidenler: “Ya Rabbi bize bu mübarek beldeye gelmeyi nasip ettin, sana hamdolsun” diyerek şükür ettiler mi? Yoksa hemen soğuk su aramaya, ferahlanacak bir yer bulmaya mı koştular?
Bir Allah dostu, rüyasında cehennemi gördü. Cehennemi gördü. Cehennem ona dedi ki: “Rabbine dua et de hacıları bende yakmasın.” Bunun üzerine hatiften bir nida geldi: “Hacılar Mina’da, Arafat’ta, Müzdelife’de sıcaktan çok terlediler, yoruldular, bu sebepten Allah-u Teala onları affetti, onlar zaten cehenneme girmeyeceklerdir.”
Bizim Türkiye’den Hicaz’a gidenlerin çoğu hac vazifelerinden bazılarını eksik yapıyorlar. Şöyle ki: tevriye günü (Arefeden bir gün önce) Mina’ya gidip, orad Arefe gününün sabah namazını kılıncaya kadar durmaları, sonra Arafat’a gitmeleri gerekirken, Mina’da hiç durmadan hemen Arafat’a gidiyorlar.
Bir kimse bir yere Perşembe günü davet edilse, o da tutup Çarşamba günü gitse, bu hiç doğru olur mu? İşte bizim hacıların bu işleri de ona benziyor. Mevla Teala buyuruyor: “Ey hacılar sizi Arife günü Arafata çağırıyorum.” Bizimkiler bir gün önce gidiyorlar, bu yakışıksız iş, hiç yapılır mı?
Resulullah(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mina’da durmuş sonra gitmiş. Onlar ise Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in bu fiiline uymayıp hemen Arafat’a gidiyorlar. Böyle bir hareketle Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in önüne geçmiş olur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in önüne geçmek, Allah’ın önüne geçmek demektir. Nitekim Sure-i Hucurat ta şöyle buyrulur:
“Ey iman etmiş olanlar! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyiniz..” (ayet:1)
Hâsılı kelam haccetmek öyle bir ibadettir ki, orada herkes af olunur. Hatta kitaplarda şöyle geçer. “En büyük günahkâr kimdir? Hicaza gidip, hac yapıp geldiği halde, Acaba günahlarım af olundu mu, olunmadı mı?” diye düşünendir.
Böyle müjdeleyici haberler almakla beraber, çoğu kimse tarafından hac vazifeleri şeriata uygun olarak tatbik edilmiyor. Çok karışıklıklar olabiliyor hanımlar gidiyor erkeklerin önünde namaza durabiliyor. Hiç böyle şey olur mu?
AH BİZ NANKÖR KULLAR!
Ya Rabbi! Sen bizlere Kur’an-ı Kerim’de: “Bütün cinleri ve insanları kendine ibadet için yarattığını”haber verdin. Rusya, Avrupa, Amerika bunu kabul etmiyorlar.
Çeçenliler ise, canları pahasına da olsa şeriatı ilan etti. Kâfirler Rusya’ya aşikar yardım ediyor, biz ise Çeçenistan’da ki Müslüman kardeşlerimize gizliden olsun yardım etmiyoruz İşleri kaldı Ya Rabbi!
Şeriat mulga (geçerlilikten kaldırılmış) diyorlar, kim şeraite mulga diyorsa, onun kendisi mulgadır.Ya Rabbi! Şeriatı bize ver, bizleri evladımızla, akrabamızla, Müslüman kardeşlerimizle beraber, Kur’an-ı Azimüşşan’a, Şeriat-ı Garra’ya, Tarikat-ı Aliyye’ye, Hakikat-i İlahiyye’ye, Marifet-i İlahiyye’ye hizmetkâr eyle! Âmin.
Mevla Tela’yı hiçbir yerse unutmamalıyız onu devamlı anmalıyız.
“DERMAN ARARSAN DERDE
HAKKI ZİKRET HER YERDE
KALMAZ ARADA PERDE
MEVLA GÖRELİM NEYLER
NEYLERSE GÜZEL EYLER”
Ah biz nankör kullar! Niçin Allah’ımızı zikretmeliyiz? Mevla Teala bir kavme, bir millete yardım etmezse, onların topları tüfekleri bir işe yaramaz. Eğer yarayacak olsaydı, Rusya’nın işine yarardı.
Rus ordusu 7 aydan bu yana Çeçenistan ile uğraşıyor. Ruslar, Rus işgaline, Çeçenlerin baş eğmeyeceğini hesap edemediler. Rusya, Afganistan’da 10 yılda verdiği zayiattan daha fazlasını Çeçenistan’da kaybettiğini kendisi söyledi.
Bir sohbetimizde de söylemiştik. Alnında “La ilahe illallah” bir band bulunan şanlı mücahid Şamil Basayev, bir avuç gönüllü kahramanla Rusya içine dalıp Budennovsk şehrinde binbeşyüzün üzerinde rehin alarak Rus idarecilere baş eğdirdi.
Şamil kardeşimiz şöyle demiştir: “Aslında Moskova’ya kadar gidip Kremlin’dekileri esir alabilirdik, ama paramız bittiğinden buraya kadar gelebildik, zira yol boyunca Rus askerlere rüşvet vererek geçip geldik.” Bir tarafta kelime-i tevhidi başına tac etmiş bir avuç Müslüman, diğer tarafta paraya, nefse kul olmuş çapulcular sürüsü.
Mevla Teala bize yardım edecek, lakin bizler sopalık, nankör bir milletiz, “Allah” demekten utanıyoruz.
“Ey iman edenler! Bir taife ile karşılaştığınız vakit artık sebat edin ve Allah (u Tealay)ı zikrediniz, taki felah bulasınız.”(Enfal 45)
Savaş zamanı bile zikretmek gerekirken, şimdi zikretmek zamanı değil midir? Anlayın, iyi düşünün!
Tekkeleri, camileri, medreseleri kapatma kabahatinin evvelini ararsak, asıl kabahatin o medreselerde, tekkelerde okurken kötülük edenlerde olduğunu görürüz. Kabahatin başı bizim, kötü adamları daha kötü, gâvurları daha gâvur ettik.
Ders ayetimizin devamında Mevla Teala: “Kendisinden, sadece dünya lezzetlerini, bol parayı, rahatlığı, zenginliği isteyenlerin, ahirette hiçbir nasip alamayacaklarını” buyurmuştu.
Bunlar ahirete gidildiğinde, değil havz-ı Kevser’den, Selsebil, Zencebil ırmaklarından içmek; dünyada bir eşeğin yağışlı havada ayağını basması suretiyle meydana gelen küçük bir çukurun içinde birikmiş bulanık, kirli çamurlu su dahi içemeyeceklerdir. Nitekim Kehf suresinde de şöyle buyruluyor:
“Eğer onlar (susuzluktan) feryad ve istimdad ederler (yardım isterler) se, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir suyla imdad (yardım) olunacaklardır.(Ayet 29 dan)
Cehennemde bulunan bir kimse öyle bir hararet (susuzluk) hissedecek ki, kendisine verilecek erimiş maden gibi yüzü kavuran, kıpkırmızı bir suyu dahi içmek isteyecek. İçmek üzere ağzına yaklaştırdığında onun hararetinin şiddetinden yüzündeki etler kopacak, içtiğinde ise organları parçalanacak.
Dünyada iken Mevla Teala dan sadece dünyayı isteyenlere, ahireti istemeyenlere, rabbimiz ahiretten iğne tepesi kadar dahi bir nimet vermeyeceğini beyan buyurmuş oldu, bunun sebebi nedir? Mevla Teala’nın sevdiği ahireti istemeyip, dünyayı istemeleridir.
Efendi Babam (Kuddise sirrahu) derdi: “Oğlum Mahmud! Yapmış olduğun ibadetler Mevla Teala’nın huzuruna layık oluyor mu? Hayır diyeceksindir. Ama şunu düşün bu ibadetlerini bir puta yapsaydın ne olurdu? Bütün kâinat alt üst olurdu, küfre giderdin değil mi? Öyleyse ümitsiz olmayalım.
Dersimize devam edelim:
(Ders Ayeti)
“Ve onlardan bazısı da: ey rabbimiz! Bize dünyada da hasene (iyilik) ver, ahirette de hasene ver ve bizi ateş (cehennem) azabından koru.”
(Arapça ‘Âti’) ne kelimedir? Emri hazır. Bunu bilen bir kimse ufak bir şey mi biliyordur? Doğru söyleyin büyük bir şey biliyor değil mi? kâinat bu ilimler üzerine kurulmuşken, gittiler yunan felsefesine, daha başka felsefelere saplanıp kaldılar. Bütün milleti de ona davet ediyorlar.
Felsefeler milletin nefislerinin hoşuna gidiyor, ona meylediyorlar, hâlbuki biz bu dünyaya Mevla’nın kelamını öğrenip, icazetname almak için geldik. Ahirette Mevla Teala sizlere: “İcazetnameniz nerede?” diye sorduğunda icazetname yerine diploma aldığınızı söylerseniz size kızar ve Seni utanmaz! Benim Kuranımı kenarlarda, köşelerde, karanlıklarda bıraktın, okumamak suretiyle onu ağlattın, amel etmemekle onu inlettin, Avrupalıların felsefesini güldürdün ha… diye hitap eder.
Ayeti celilede geçen (Haseneten) kelimesinden murat: Dünya ve ahiret hususundaki bütün hayırlardır.
İmam-ı Hasen (Rahimehullah) a göre: İlim ve ibadet
İmam-ı Süddi (Rahimehullah) a göre: Salih (iyi, helal) mal,
İbn-i Ömer (Radıyallahu Anhuma) hazretlerine göre: Hayırlı evlat ve mahlûkatın medh-ü senası,
Hazreti Ali (Radıyallahu anh) a göre: Saliha bir ailedir. Hanım Salih olursa, erkek de Salih olur.
Meymune validemiz, manada hanımlara efendilerini muhafaza etmelerini tenbih etti. Hanımlar efendilerine hoş muamele etmeli, güleç yüzlü olmalıdırlar. İşe giderken efendilerini kapıya kadar geçirmeli, ayakkabılarını önüne koymalı, arkalarından hayır dua etmelidirler.
Hanımlar efendilerine güleç yüzlü olmaz da, suratlarını asarlarsa, arada gönül kırıklığı olur. Bir hanım ilmi yönden efendisinden üstün olabilir, fakat şunu unutmamalıdır ki, Mevla Teala onlara başka yönden üstünlük vermiştir, rızkı onlar temin ediyorlar.
Ümit ediyorum ki, benim hanım kardeşlerim ahlaki yönden en birinci olacaklar, efendileri de, görüşüp tanıştıkları herkes de, onlardan razı olacaklardır. Geçimsizlik meselesinde sadece hanımlarda değil erkeklerde de kabahat var. Onlarda hanımlarına iyi muamele etmesini beceremiyorlar. Düşünmüyorlar ki, hanımlarının hiçbir güzel tarafı olmasa dahi yalnızca namuslarını muhafaza etmeleri yeter.
Efendi Babam (Kuddise Sirrahu) derdi ki: “Hanımların evde çok ağır işleri vardır, lakin çoğu erkek bunu anlamaz. Erkek hanımı ile iyi geçinir onu memnun ederse, o ağır işler hanıma hafif gelir.
Dersimize devam edelim:
(Ders Ayeti)
“İşte onlar (dünya ve ahireti isteyenler) için kazandıklarından (yaptıkları güzel amellerden) dolayı büyük bir nasip vardır. Ve Allah (U Teala Hazretleri) hisabı pek süratli olandır.”
Ya Rabbi bu ilme gönül kıymetli kardeşlerimin kıymetlerini günden güne artır, ahirette de dereceler nasip buyur.
Cennet geniştir, çok insanı alabilecektir. Lakin insan dünyada iman etmedi, Salih amel ilemediyse, bunun ona ne faydası olabilir? Her ne kadar cennete girmek Allahu Teala’nın fazlıylaysa da, orada derece kazanmak amele göredir. Amel çoksa, derece büyük, amel azsa derece düşük olacaktır.
(Ders Ayeti)
“Ve sayılı günlerde (teşrik günlerinde) Allah’ı zikredin (tekbir ve tehlilde bulunun, namazları müteakip, kurbanları keserken ve taşları atarken tekbir alın) Artık her kim (kuran gününden sonraki) iki günde (işini bitirip Mina’dan ayrılmak hususunda) acele ederse, onun üzerine hiçbir günah yoktur.
Ve herkim geri kalırsa (acele etmeyip üçüncü günü de Mina’da kalırsa) onun üzerine hiçbir günah yoktur. (fakat bu serbestlik, haccını raza-i ilahi için yapıp Allahu Teala’nn yasaklarına yaklaşmaktan) sakınan içindir.
Ve Allah’tan korkun (bütün işlerinizde takvadan ayrılmayın) ve bilin ki, muhakkak sizler, ancak ona (Allahın huzuruna) haşrolunacaksınız.”
Ayeti celilede geçen sayılı günlerden murat kurban bayramının 2-3 ve 4. günleri olan eyyam- teşrik’dir. Bu günlerde Allah’ı zikretmekten maksat farz namazların akabinde, kurbanlar kesilirken ve şeytan taşlanırken getirilen tekbirlerdir.
Farz namazların peşinde alınacak tekbirler, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşlerine göre, Arefe günü sabah namazında başlayarak, bayramın dördüncü günü ikindi namazında bitmek üzere yirmiüç vakittir. Biz de bu görüş üzere amel ediyoruz.
İbrahim (Aleyhisselam), oğlu İsmail (Aleyhisselam) ı emrolunduğu üzere kesmeye kalkışınca, Cebrail (Aleyhisselam) kurban getirmek üzere yola çıktı. Birinci kat semaya varınca, İbrahim (Aleyhisselam) acele ederek İsmail (Aleyhisselam) ı keser de yetişemem diye korktu ve (Allahu Ekber, Allahu Ekber) dedi.
İbrahim (Aleyhisselam) bunu duyunca kesmeyi bırakıp başını kaldırdığında, onun kurban getirdiğini anladı ve (La ilahe İllallahu vAllahu Ekber) dedi. İsmail (Aleyhisselam) da bunu duyunca (Allahu Ekber ve Lillahilhamd) dedi ve bu kıyamete kadar böylece sünnet olarak kaldı.
Teşrik tekbirleri şehirlerde bulunan erkeklerin cemaatle kıldıkları farz namazların peşinde vaciptir. Erkeğe uyan kadınlara, mukime uyan yolculara da uymaları hasebiyle vacip olur.