SOHBET- 31 KIYAME 20-40
–Dünyanın çocukları kimlerdir?
–‘Allah gibi yaratırım’ dedi!
Efendi Hazretleri 31. Sohbet
DÜNYANIN ÇOCUKLARI KİMLERDİR?
Ders Ayetlerimize Başlayalım:
”Hayır! Hayır! Doğrusu siz peşin olanı (dünya zevklerini) seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz (onu kazanmak için çalışmıyorsunuz).”(Ayet 20-21)
Bu günkü dersimizde Mevla Teala’dan bizlere sitem var.Dünya hayatını seven, ahirete hazırlanmayı bırakmıştır. Dünyayı sevmek nasıl olur?
Mesela: Bir adam ticaretle uğraşıyor veya tarla kazıyor, ekip çiftçilik yapıyorsa, fakat bununla beraber dini vazifelerini ihmal etmiyor, Rabbisini unutmuyorsa, böyle bir adama dünyacı denilebilir mi? Tabii ki hayır, neden? Zira Mevla Teala buyuruyor:
”(O kandil) o mescitlerde (yakılır ki), onların yüce tanınmasına ve içlerinde isminin anılmasına Allah(-u Teala) izin vermiş (emretmiş) tir.Buralarda sabah akşam (beş vakit) Allah’ı tesbih eder (namaz kılar) lar.Öyle adamlar (vardır ki), ne bir ticaret, ne de bir alışveriş, Allah’ı anmaktan (ona ibadet etmekten ve emirlerine bağlanmaktan), namazı gereği gibi kılmaktan ve zekat vermekten kendilerini alıkoymaz.Onlar, bir günden (kıyametten) korkarlar ki, o günde kalpler ve gözler korkudan halden hale döner, kıvranır.”(Nur 36-37)
Şu halde, bu şekilde alış veriş edenler, ticaretle uğraşanlar dünyacı değillerdir.Dünyayı sevenler, dünyacı olanlar o kimselerdir ki: Onlar iş yerlerinde alış veriş ederken, o esnada ezan okunmuş olsa :”Şimdi alış verişi bırakıp camiye gidemem, namazımı biraz sonra şurada kılarım” diyenlerdir.
Ya da evinde ezan otururken ezan okunmuştur, hiçbir manisi olmadığı halde, cemaate katılmak için kalkıp camiye gitmeyenlerdir.Camide yapılan vaazu nasihat cemiyetlerine katılmayanlarda dünyacıdır.Nefislerinin kötü arzularını yerine getirmekten kurtulamıyanlarda dünyacıdır, onlar dünyanın çocuklarıdır.
Altmış yaşına da gelse, bir kimse nefsinin hevasından kurtulamamışsa, Mevla Teala’nın katında çocuktur.
Erzurum’da dinine sadık bir bakırcı varmış, bir gün önemli bir müşterisi gelmiş, tam ona satış yapacakken, o anda ezan sesini duymuş, hemen satışı bırakıp camiye gitmiş, cemaate yetişmiş. Namazını kılıp dükkanına döndüğünde bir de ne görsün, tartarken bıraktığı bakırlar, terazinin kefesinde altın olmuş.
Sizlerden biri derse ki, ”Öyleyse ben de ezan okunur okunmaz alış verişi bırakayım, camiye namaz kılmaya gideyim. Bakalım dükkanıma döndüğümde o bakırcı gibi altın bulabilecekmiyim.”
Biz deriz ki: Evet, kazan dolusu altın bereketi bulacaktır. Hem dünyada hem ahirette. Mevla Teala bazılarına bakırcıya verdiği gibi aşikar verir, diğerleri ondan ders alsın için.
İzmirden bir hoca kızımız telefon etti ve dedi ki:”Burada hocalık yapan arkadaşlar, cemaatlerine önce ilahi okuyorlar sonra vaaz-u nasihatte bulunuyorlar.” İlahi söylemekle islamı getireceklerini zannediyorlarsa yanılıyorlar. Zira şeriatsizlik ile şeriat gelmez, bilakis şeriatı yaşamakla şeriat gelir.
Rahmetli babam köyümüzden bir hayli uzak olan Rakafol dediğimiz bir tarlada çalışırdı. Ezan vakti geldiğinde işini bırakır, camiye cemaate namaz kılmaya gelirdi, lakin çok kere kendisinden başka hiçbir kimse de gelmezdi.
O da yalnız başına kılar, tekrar tarlaya dönerdi.Her namaz vaktinde o uzak mesafeden, üşenmeden camiye gelirdi.Ama ne yazık ki köy halkından kimse cemaate iştirak etmezdi. Bir gün onlara: ‘Camiyi tamamen bana bıraktınız, Allah razı olmasın sizden” demişti.
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurmuştur ki:
”Mescidin yakınında oturanlar için ancak mescitte namaz kılmak vardır.”
Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan gibi bir çok beldelerin halkı müslümandır. Oralarda hemen hemen 27 bin cami vardı, fakat zamanla müslümanlar camiye gitmez oldular, imamlar namaz kıldıracak cemaat bulamıyorlardı.
Rus hükümeti müslümanlara:”Camilerde görev yapan imamlara maaş veriyoruz, siz ise namaz kılmaya gitmiyorsunuz, gelin namazlarınızı camide kılın! Eğer gelemezseniz camilerinizi ibadete kapatırız.” diyerek ihtarda bulundular.Lakin bu ihtara da kulak verilmedi, sonunda o kadar cami kapandı.
Mescid-i Aksa bugün kimlerin elindedir? Yahudilerin. Neden? Çünkü orada bulunan müslümanların büyük bir çoğunlu Mescid-i Aksa’ya namaza gitmiyorlardı da ondan. Ancak başka ülkelerden ziyaret maksadıyla gelen bir kaç müslüman orada namaz kılardı, Mevla Teala’da ceza mukabilinden müslümanların elinden Mescid-i Aksa’yı aldı.
İslamı, hayatlarına tatbik etmekten üşenen kavim, Bosna Herseğin belasına uğrar. Medreselerde öyle talebeler hocalar var ki sarf, nahiv, tefsir, hadis okuyor fakat namaz kılmıyor; bu olur mu hiç?
Namazlarımızı mutlaka kılacağız, hem de ezan okunur okunmaz. Camideki cemaat namaz kılarken, aynı vakitte evinde namaz kılan hanımlar da erkeklerin almış oldukları sevaba nail oluyorlar.
Hacı Dursun Efendi Hocamız:”Medreseleri gezdiğimizde, hangi medreseyi çok süslü, fiyakalı bulursak, bu medreseden hoca çıkmaz, zira buranın talebeleri dünyalık işlerle aşırı meşgul olmaktan, ahirete hazırlanmaya vakit bulamazlar diye düşünürdük.” derdi.
Bizden önceki talebeler kendilerini ilme, ibadete öyle vermişlerdi ki, yemek pişirmeğe vakit bulamazlardı. Mevla Teala bizlere de o ali himmet sahibi olan büyüklerin yolundan gitmeyi nasibeylesin.. Amin!….
Dersimizin ayeti celilesine dönelim! Mevla Teala ne buyurmuştu:”Hayır! (Yaptığınız doğru değil) Doğrusu siz dünyayı seviyor, ahireti bırakıyorsunuz..”
Televizyon, video seyretmek, evlerde aile fertleri arasında sarfedilen maleyani sözler, gereksiz konuşmalar, dünyayı sevmektir. Gülmeler eğlenmeler dünyacılıktır. Fakat anne ve babaların çocuklarına, onları eğitmek, doğru yola sevketmek için yaptıkları konuşmalar buna girmez, bu dünyacılık değildir. Onlara mümkün mertebe ayet-i kerime ve hadis-i şerifler ışığı altında nasihatte bulunmak lazımdır.
Sure-i İnşakak’ta Mevla Teala şöyle buyuruyor:
”Fakat kitabı (amel defteri) arka tarafından (sol eline) verilenartık ‘Helak’ diye bağırır (ölümü ister9 ve cehenneme girer. Çünkü o (dünyadaki) evinde keyifli ve sevinçli idi.” (İnşikak 10-13)
İmam-ı Masum (Kuddise sirrahu): ”Alie büyükleri, çocukların arasına fazla karışmamalı.Baba, anne, çocuklar, her biri evlerinin bir bölümünde ibadetle meşgul olmalıdırlar.” buyurmaktadır.
Mevla Teala Sure-i Dehr’de dünyayı sevenler hakkında şöyle buyurmaktadır:
”Çünkü bunlar (kafirler) peşini (çabucak geçen dünyayı) severler ve önlerindeki ağır bir günü (ahireti) ihmal eder (bırakır) lar.”(Dehr 27)
Bunlar dünyayı, yemeği, içmeği, süslenmeyi, ütülü elbise giymeyi seviyorlar. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr-i Sıddık (Radıyallahu anh), İmam-ı Rabbani (Kuddise sirrahu) ve diğer büyük insanlar, Allah dostları elbiselerini ütüledirler mi? Nereden çıktı bu ütü meselesi? Bir elbise ütüleyinceye kadar belki on rekat namaz kılınır.(Efendi Hazretleri burada işi abartıp ütü ile çok meşgul olanları kastediyor)
Mesela: yarın öleceğinizi bilseniz ütü yapar mısınız? Zamanınızı onunla geçirirmisiniz? Halbuki ölüm size yarından daha yakın farkında değilsiniz.
Dünya, bütün kainatın sahibi olan Mevla Teala’ya ulaştımak için sizlere basamak olsun.O dünyaya basın, Mevla’ya ulaşın.
Dersimizin ayeti celilelerine devam edelim:
”O günde bir takım yüzler parlayıcıdır, Rablerine nazar edicidir.”
Mevla Teala bu ayeti celilede, dünyayı bırakıp ahirete çalışanların cennetteçok güzel yüzlü oldukları halde Rablerine bakacaklarını bildirerek, bizleri onlar gibi olmaya teşvik etmiş bulunuyor.
Dünya satılıyor, ahirette satılıyor hangisini alacağız? Tabiiki ahireti.Ahiretinde iki tarafı vardır; biri huri, gılman, köşk, saray diğeri ise Mevla Teala’nın cemali, hangisini isteyeceğiz? Tabiiki Mevla’nın cemalini.
Şah-ı Nakşibendi Muhammed Bahauddin (kuddise sirrahu) vefat edip defnedildiğinde, ehli keşfiten olan bir zat tarafından görüldü ki:çok güzel suretli cennet hurileri, Muhammed Bahauddin (kuddise sirrahu) Hazretlerinin yanına geldiler, uzun süreden beri kendisini beklediklerini söylediler. Şah-ı Nakşibendi (kuddise sirrahu) de onlara şöyle dedi:”Ben Rabbime, manevi evlatlarımı (ondan sonra bu yola bağlanan bütün dervişleri) cennetteki yerlerine yerleştirmedikçe ve Rabbimin cemalini görmedikçe, kimsenin tarafına bakmayacağıma söz verdim.”
İşte Mevla Teala’nın sure-i Nur’da överek bahsettiği ricallerden biri de Nakşibendi Hazretleri’dir.O, ahireti dünyaya tercih ettiğinden büyük şahsiyetlerden oldu.
Onun gibi büyük zatlar başta olmak üzere, ahiret hayatını, dünya hayatına tercih eden müminlerin yüzleri ahirette parlayıcı halde Mevla Teala’ya bakacak. Bunun aksien olarak ta:
(Ders Ayeti)
”Bir takım yüzlerde, o gün pek asık bir haldedir.Bilir ki: Ona (bel kemiklerini kırıp, hurdahaş eden) en büyük azap yapılacaktır.”
Ayet-i celilede bahsedildiği üzere, o gün bir çok yüzler ekşi bir hal alacak, asık surat olacaktır. Kendilerine ulu bir azabın geleceğini bilecekleridir. Bunlar ahireti bırakıp, dünyayı alan ve onu seven kimselerdir. Demek ki dünyayı sevmek, ahirette yüzün güzel olmasına ve Mevla Teala’nın cemalini görmeye mani oluyor.
Ömer bin Abdulaziz vefat ettiğinde, üzerinde biraz kirlenmiş, eski bir gömleği bulunuyordu.Onun bu durumunu farkedenlerden biri cariyesine:”Efendine niçin güzel bakmadın? üzerindeki gömleğin kirli olduğunu görmedin mi?” dedi.
Cariye:”Ben ne yapayım, efendim onu çıkardığı takdirde başka giyecek gömleği olmadığından yıkayamadım.” diye cevap verdi.Bakınız koca halifenin bir tek gömleği var, bizlerin ise bir çok gömleği var.Ağalıkla kulluk bir arada olmaz.
Dünya hayatını, ahiret hayatına tercih eden, dün aleyhine konuşan, dine zararları dokunan kimseler elleri bağlı olarak ateşe arzolunacaklar, yüzleri çevirerek ateşten korunmaya çalışacaklar am ne faide…
Nitekim Mevla Teala Sure-i Zümer’de şöyle buyuruyor:
”Kıyamet günü, o şiddetli azaptan kaçındıran (bu suretle kendini ateşten sakındırmak isteyen) kimse, hiç o azaptan emin olan kimse gibi olur mu? O zalim (kafir) lere şöyle denir:Tadın bakalım dünyada yaptıklarınızın cezasını” (Zümer 24)
Kendimize, bizi bu gibi rezil hallere düşürecek dünya hayatını seçmeyelim.
‘ALLAH GİBİ YARATIRIM’ DEDİ!
Ders Ayeti)
”Hayır öyle değil (yaptığınız doğru değil dünyayı ahirete tercih etmeyin ey kullar!) can hulkuma(köprücük kemiklerine) geldiği zamanda, okuyucu, ilaç edici kim? denir.”
Okuyucu, ilaç edici kim? sözü Allah-u Teala’nın azameti ve celalinden kullarına bir ferman anlamını ifade edebileceği gibi, hastanın başında bulunanların son bir çare olarak birbirlerine:”Filan hocaya gidilsin” veya ”Filan doktor getirilsin, belki bir faidesi olur.” demeleri de olabilir.
Ölüm halinde olan bir insanın yanında doktor olsa bir şey yapamaz, hoca olsa bir şey yapamaz, ana-baba-kardeş olsa hiç bir şey yapamaz. Zira emir büyük yerden gelmiştir. Kurtulmanın çaresi yoktur, işte o anda o kimse:
(Ders ayeti)
”Ve anlar ki ayrılıktır”
Ruhu köprücük kemiklerine (boğazına dayanan kimse anlar ki, dünyadan, malından, ehlinden, çocuklarından ve sevdiklerinden tam bir ayrılık zamanı içindedir.
(Ders ayeti)
”Ayak ayağa dolaşır”
Vefat zamanında insan ölüm acısıyla ayaklarını birbirine vurur, incikleri birbirine dolaşır.
(Ders Ayeti)
”Sevk, o günde ancak Rablerinedir.”
Böyle olduğu gün kulların aralarını fasledilmek (hüküm verilmek) üzere olan dönüşleri Allah’adır.
(El mesagu) kelimesi sevk manasında mimli masdardır. O gün kullar başka birine değil ancak Allah’a sevkedilirler. Ya Rabbi! Ne yüzle geleceğiz huzuruna, boynumuzda asılı olan amel defterimiz günahlarla dolu.
Bir Gün Resulullah Efendimiz, Ebu Cehl’e rastladı ve elbisesinden tutarak:”Helak senin içindir, tekrar senin içindir. Sonra helak senin içindir, yine senin içindir.” dedi.
Bunun üzerine Ebu Cehil Efendimiz’e ”Ey Muhammed beni tehdit mi ediyorsun sen ve senin Rabbin bana hiç bir şey yapmağa kadir değilsiniz! Ben bu vadinin en ulusuyum ve en kuvvetlisiyim.” dedi sonra hemen süratle dönüp gitti. Sonra Mevla Teala nebisinin Ebu Cehl’e söylemiş olduğu sözleri ayetler olarak inzal buyurdu:
(Ders ayeti)
”Tasdik etmedi, namaz da kılmadı velakin yalanladı ve geri döndü. Sonra salına salına (gerine gerine) ehline gitti.”
Geçtiğimiz akşam gencin biri, bir arkadaşıyla beraber camide yanıma geldi, arkadaşının dinsiz olduğunu, görüşlerinin yanlış olduğunu hiç kimsenin onu ikna edemediğini ve son çare olarak kendisini bana getirdiğini söyledi.
Geçenlerde de bir üniversiteli geldi, medresede arapça okuyan bir kardeşinin olduğunu söyledi. Kardeşi kendisine arapça öğretmek istiyormuş, fakat o kabul etmiyormuş. Ona:”Neden arapça öğrenmek istemiyorsun?” dedim. Bunun üzerine üniversiteli genç ne dese beğenirsiniz:”Üniversitedeki adamlar bizi öyle bir şüpheye düşürdü ki, bin defa okusak bize fayda vermez.”
Dinsiz imansız oluyorlarda hala oraya gidiyorlar, bu ne gaflet ve ne beladır Ya Rabbi!
Ebu Cehil’in, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in tebliğini kabul etmeyip sallanarak eve gitmesi üzerine Mevla Teala:
(Ders ayeti)
”(Ey insan!) Helak senin içindir, tekrar senin içindir, sonra helak senin içindir, yine senin içindir.”buyurdu.
Sabah yediğimiz taze yumuşak ekmekleri, reçelleri, içtiğimiz sütleri, yaktığımız ateşleri, teneffüs ettiğimiz havayı hep Mevla Teala yarattı.
Bir üniversiteli dedi ki:”Ben de Allah gibi yaratırım, toprağı kavanoza koyarım, havasız kalır böcek olur.” Ben de:”Toprağı kim yarattı?” diye sordum. O zaman:”Doğrusu orası aklıma gelmedi.” dedi.
(Ders ayeti)
”Sanır mı insan başıboş bırakılacak?”
İnek, koyun, keçi gibi hayvanlar, sahiplerinin otlaklarından başka otlaklarda, önerine gelen her yere girerler. Biz her yere giremeyiz, çünkü hayvan değiliz. İnsanı hayvandan ayıran şeriattır.
İnsanoğlu hiçbir şeyle emrolunmayacağını, hiçbir şeyden nehyolunmayacağını, sorgu, hesap, ceza ve mükâfat görmeyeceğini mi sanıyor? Buna mı inanıyor? Öldükten sonra dirilmeyi kendi aklınca uzak görüyor, ilk yaradılışını hiç düşünmüyor. Hâlbuki:
(Ders ayeti)
”Dökülen meniden bir nutfe değilmiydi? sonra meniden bir kan pıhtısı olmuş da, Allah onu yarattı, derken (insan) biçimine koydu, nihayet o meniden erkek ve dişi eş yarattı.”
Bakın insan neden yaratıldı. Bir insanın bunu yapması mümkün mü? Değil, öyleyse bunu yapana, Rabbimize kullukta bulunalım ki büyük adam olalım. Ona kullukta bulunmadan büyük adam olur musun zannediyorsun? Hayır, asla! Ancak olsa olsa kulakların büyük olur.
(Ders ayeti)
”Bunları yaratan, ölüleri diriltmeye kadir değil mi?”
İslam memleketi olan ülkemizde öyle acayip kitaplar okutuyorlar ki, o kitapları okuyup ta imansız olmamanın çaresi yok. Televizyon seyredilmemeli, ben size doğruyu söylüyorum. Sözümü tutarsanız kazanırsınız, tutmazsanız benim vazifem sadece tebliğ etmektir.
Nitekim Sure-i Şura’da Mevla Teala şöyle buyuruyor:
”Yine (iman etmekten) yüz çevirirlerse, biz de seni üzerlerine (amellerini gözetecek) bir bekçi olarak göndermedik ya! Sana düşen ancak tebliğdir.”(Şura 48 den)