Efendi Hazretleri 34. Sohbet
SOHBET- 34 A.İMRAN 118-120
–Bunu yapan haindir…
–Modaya uyan talebeler!
Efendi Hazretleri 34. Sohbet
BUNU YAPANLAR HAİNDİR!
(Ders ayeti)
“Ey iman edenler! Kendi (din kardeş)lerinizden başkasını (dost ve) sırdaş edinmeyin. (Çünkü) Onlar size fesat (kötülük yapmak) da hiç kusur etmezler. Sizin meşakkatinizi (size sıkıntı verecek şeyleri) arzu ederler.
Şüphesiz onların buğuz (kin ve düşmanlık)ları ağızlarından (çıkan sözlerinden) belli olmuştur. İçlerinde gizlemekte oldukları kinleri ise daha büyüktür. Muhakkak biz, size ayetlerimizi apaçık beyan ettik, eğer anlıyorsanız (düşmanlarınızla dostluk etmekten vazgeçin).”
Ayet-i Kerimede geçen (Ya eyyühellezine amenü) deki: (Ya) harf-i nidadır, aynı zamanda dostun dosta olan tenbihidir. (ellezine amenü) ism-i mevsul ve sılasıdır. Dostun dostunun imanına şahitlik etmesidir.
Mevla Teala, ayet-i celilede dostun dosta olan nidasıyla nida buyurdu. Dostun dostuna olan tenbihi ile tenbih buyurdu. Dostun, dostunun imanına şahitliği ile şahitlikte bulundu.Bu ne büyük bir nimettir.
Rabbimiz bize dostluk nidasıyla nida buyuruyor, bizler ise gidiyor O’nun düşmanları olan kafirleri dost ediniyoruz. Halbuki dostluk muamelesi neyi gerektirir? Dost edindiğin kimsenin düşmanı ile dostluk etmemeyi gerektirir.
Mevla Teala, iman edenleri, kendine dost edindi. Fakat müslümanlar bu dostluğu muhafaza edemeyip kafir ile dostluk yaptıklarında, Allah-u Teala ceza olarak onları müslümanlara musallat eder. Bosna Hersek’te olduğu gibi. Boşnaklar sırplara kızlarını vermeğe, onlar gibi yaşamağa başlamışlardı.
Siz misiniz Mevlayı bırakıp onları dost edinen? Bakın şimdi ne kadar perişan durumdalar. Şuda var ki, Mevla Teala ateşe “Yakma!” buyursa yakmayacağı gibi, onların saldırmamalarını, vurmamalarını hükmetse, düşmanlık edemezler. Her şey Mevla Teala’nın kudret elindedir.
Nitekim Mevla Teala hadis-i kudside şöyle buyurmaktadır:
“Ben Allah’m! Meliklerin melikiyim. Bütün meliklerin kalpleri ve perçemleri benim (kudret) elimdedir. Eğer kullar bana itaat ederse, o melikleri onlara rahmet (acıyıcı) kılarım.
Eğer kullar bana asi olurlarsa, o melikeleri onlara azab (vesilesi) kılarım (öyleyse) padişahları kötülemek ile meşgul olmayın, lakin bana tövbe edin (ta ki) onları sizin üzerinize merhamet edici kılayım.”
Bir hadis-i şerifte de şöyle varittir:
“Sünnetime sıkıca sarılmaya devam ettiğiniz müddetçe, düşmanınız üzerine galipsinizdir. Eğer sünnetimden (tatbik etmekten) çıkarsanız, Allah sizi korkutan birisini üzerinize musallat kılar. Bu korku kalplerinizden çıkmaz ta ki sünnetime (tatbik etmeye) dönünceye kadar.”
Bunları yazın ve ezberleyin, zira:
“İlim okumak ile sayd olur (avlanır),
Yazmak ile o say da kaydolur
Hane-i dilde (kalpte) hıfz eyle ki,
Etmeye firar.”
Dikkat ediyormusunuz? Resulullah’ın sünnetini yaşayıp başkalarına da yaşatma çabası içerisinde bulunanların, az dahi olsa artması sebebiyle müslümanlar dinlerini eskisine nazaran daha rahat icra edebiliyorlar.
Geçmiş senelerde iki kişi Kur’an-ı Kerim ilmi tahsil etmek için bir araya gelemezdi. İslamiyetin yaşanması istenmiyordu. Bunun gibi bir tutum halen Rusya’da bulunan müslüman kardeşlerimize uygulanmaktadır. Orada namaz kılmak yasak, müslümanlığın icab ettirdiği her fiil yasak..
Müslümanlar göz hapsine alınmış, namazlarını kıyam, rüku ile aşikar kılamıyorlar. Ancak müslümanlığın en büyük rüknu olan namzlarını terk etmiyorlar, ima ile kılıyorlar, yinede kılıyorlar. Bu durumun farkına varan ruslar anlıyorlar ki müslümanları islamiyetten ayıramayacaklar.
Şu caminin halkı sünnet-i Resulullaha sımsıkı sarılıp, amel ettiğii takdirde, Allah’ın izniyle müslümanlar galiptir.
Sure-i Muhammed’de Mevla Teala şöyle buyuruyor:
“Allah dileseydi, o kafirlerden (savaş yapmaksızın) intikamını alırdı. Fakat sizi birbirinizle imtihan etmek için (size savaşı emrediyor). Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların amellerini Allah boşa çıkarmaz.
(Allah) onları hidayete erdirir ve hallerini güzelleştirir, onları (dünyada) kendilerine tanıtmış olduğu cennete koyar.
Ey iman edenler! Eğer Alllah’a (dinine) yardım ederseniz, O’da size yardım eder (zafer verir) ve ayaklarınızı kaydırmaz.” (Ayet 4′den 5-7)
Ayet-i celilelerinin manalarına vakıf olmak yüzbin sene Dolmabahçe sarayında yaşamaktan daha lezzetlidir.
Evet! Dersimizin ayet-i kerimesinde Mevla Teala iman eden kullarına nida ederek buyurmuş oluyor ki: “Ey iman eden kullar! Düşmanlarımdan ne zaman elinizi çekicekseniz” aleyhinize konuşurlar, size tükürürler, mukaddesatınızı çiğnerler yine onları seversiniz.
İmam-ı Masum (kuddise sirruhu) kendi mektubatından bir mektubunda buyuruyor ki: “Bir müridin yanında şeyhi hakkında kötü konuşulur, mürid şeyhini savunmaz, ses çıkarmadan onları dinlerse köpekten daha aşağı duruma düşer, zira köpek, sahibi onu bıraksa dahi, sahibini düşmandan muhafaza eder.”
Peki! Şeyh düşmanına karşı müdafaa edilmediğinde insan bu kadar aşağı oluyor ise, ya Mevla Teala ve onun dinine yapılan taarruzlara karşı çıkmayan, dini müdafaa etmeyen müslümanların hali nice olur.
Bir takım müslümanlar, Ashab-ı kiram’a, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in zevcelerine, hatta hatta Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) e sövme cüretinde bulunan Şiileri kendilerine dost ediniyorlar bu nasıl şeydir?
Avrupaya mastır yapacağız diye gidiyorlar, mason olup geliyorlar. Böyle büyük bir tehlikeye düşmemeleri için: “Bu sebepten Avrupa’ya gitmeyin” dediğimizde bizlere: “Siz bilmiyorsunuz, biz onlarla dışmızdan iş birliği yapıyoruz, kalbimizle değil. Yüksek mevkilere getirilmemiz için böyle yapmak zorundayız” diyorlar.
Yahu size Kur’an-ı Kerim’in verdiği mevki, Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem), Kur’an-ı Kerim’in halifesi olmak yetmiyor mu? En yüksek makam budur. Bizleri kafirler hezimete uğratmamıştır, bilakis içimizde bulunan Avrupa yanlısı müslümanlar yıkmıştır.
Allah-u Teala bir adamın kalbine mühür basarsa o, ortalığı ifsad eder, Ahmed, Mahmud ona ne yapabilir? İşte bizim Din-i Mübin-i İslam’a gerktiği gibi sahip çıkmayıp, Avrupa yanlılarına göstermiş olduğumuz müsamahalardan sebeptir ki, Taksim meydanında rahatlıkla: “Şeriat kahrolsun” diye bağırabildiler.
Hazreti Ebu Bekir (radıyallahu anhu) Resulullah(sallallahu aleyhi ve sellem) in en yakın dostu nasıl olabildi? Din-i Mübin-i İslam’a sahip çıkıp hiçbir zaman müsamahakar davranmadığından. Kendisi şöyle buyurdu:
“Biz hayatta iken, dinimizden bir şey noksan olur mu?
Bir şahıs çocuğu ile Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık (radıyallahu anh) ın yanına gitmişti. Çocuğun saçları yahudilerin adeti üzere perçem bırakılarak kesilmişti. Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık (radıyallahu anh) buna çok kızdı: “Yahudi şiarı olan perçemi kesiniz” buyurdu ve çocuğun perçemini kestiler.
Din-i Mübin-i İslamı beklemek lazımdır. Bir kişi dahi dini beklese o kişinin arkasında Allah-u Teala vardır.
Moda diye elbiselerinde islami ölçülere uymayan değişikler yapanlar haindirler.
MODAYA UYAN TALEBELER!
Medereselerimizde islami ilim okutan hocalarımız bizim gözümüzün bebeğidir. Onları bekleyeceğiz, kendilerini herhangi bir kötülüğe maruz bırakmadan koruyacağız. Tek bir hoca kızımız, bana bütün dünyadan daha sevgilidir. Ama Din-i Mübin-i İslam’a ters bir harekette bulunursa benim sevgimin ona ne faydası olur?
Büyükleri, hoca kızlarımıza: “Yavrum, kızım! Bu yolda beraberiz, madem ki gayemiz aynı , gördüğümüz bir takım hataları sizlere duyurmamız lazım. Kafirlerin adetlerinden, giyiniş tarzlarından, sizlerde iğnenin tepesi kadar nişan olmasın. Zira Allah-u Teala, mahlukatı içerisinde sadece Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) i sever, bir de kimin üzerinde O’nun nişanı var ise, o kimseyi sever.” diye nasihat etmeleriyle görevlendiriyorum. Yalnız nasihatlerinizi sert yapmayın.
Hataları olsa da onlar din düşmanlarının içinden çıkıp geldiler. Onlara ana, baba, dede, nine gibi olalım. Düşmanlıkla değil, dostluk ile muamele edelim.
Avrupanın giyim tarzına özenen, onun modalarını takip etmeye çalışan talebelerimize soruyorum: Bosna Hersek gibi olmak mı zor? Avrupanın modasını terk etmek mi zor? Bosna Herseğin bu hale gelmesine sebep, hiç şüphesiz dinlerinden bir çok şeyi terk edip Avrupavi bir hayat yaşamalarındandır.
Ah müslüman kardeşim! Kötülükler yaparsın yaparsın, günahlarını yığarsın, sonra Mevla Teala da sana, buna karşı ceza verdiğinde şaşırır kalırsın. Sana kim: “Kötülük yap, şarkılar söyle, eğlen, oyna , televizyon, video seyret” dedi. Senin Allah-u Teala’ye olan dostluğun nerede kaldı?
Senin gibilerin yüzünde, üzerinde, başında hiç bir dostluk nişanı yok, dostluktan hiç bir şey kalmamış. Video seyredeceksin de ne göreceksin orada? Bir köpeğin bir köpek ile ne yaptığını, belki daha kaba ve günah şeyleri seyredeceksin işte.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Ashab-ı Kiram (Radıyallahu anhum) Medine-i Münevvere’ye olan hicretlerinden sonra, Mekke-i Mükerreme’nin fethi için hazırlıklarda bulunmaya başladılar. Bunu halktan gizli tutuyorlardı. Fakat bazı müminlere, Mekke-i Mükerreme’yi fethetmeye gidileceği bir sır olarak, gizlice söyleniyordu.
Hatıb bin Beltea adındaki sahabi, bundan haberdar olunca, Mekke müşriklerine hitaben bir mektup yazdı. Müşrike bir kadına on dinar verip mektubu teslim etti onu iyice gizlemesini ve Mekke halkına ulaştırmasını tanbih etti.
Mektup şöyleydi: “Bu name Haatıb bini Ebi Beltea’dan Mekke halkınadır. Allah Resulü, size gece bir ordu ile gelecek, ordu sel gibi akacak, Allah’a yemin ederim ki, Resulullah size yalnız başına gelse, Allah O’na yardım eder. Çünkü Allah-u Teala vaadettiğini yerine getirir.”
Müşrike kadın mektubu aldı ve Medine-i Münevvereden çıktı. Bu esnada Cibril-i Emin Allah’ın Resulüne geldi ve Heatıb ibni Beltea’nın yaptıklarını haber verdi.
Bunun üzerine, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazreti Ali (radıyallahu anh) da içlerinde olamk üzere 3-4 sahabiye atlarına binerek kadının ardından gitmelerini istedi.
Ravza-i Hahd’ya varınca, orada kadını Hevdec içinde bulacaklarını, yanındaki Haatıb bini Beltea’dan Mekke müşriklerine yazılmış mektubu almalarını ve kadını serbest bırakmalarını emretti. Onlarda bu talimat üzere hareket ettiler, kadını buldular ve mektup nerede? diye sordular.
Kadın yanında mektup bulunmadığına dair yemin etti. Bunlar hayvanlarından indiler, kadının eşyelerını iyice aradılar mektubu bulamadılar, dönmek üzereyken, Hazreti Ali (radıyallahu anh) kadına: “Vallahi bizler yalan söylemeyiz, Allah Resulüde yalan söylemez.” dedi ve kılıcını çekip kadının üzerine yürüdü ve ona: “Mektubu çıkar, mektup sende. Yoksa boynunu vururum” dedi
Kadın korktu, saç bağının arasından mektubu çıkarıp Hazreti Ali (radıyallahu anh) a verdi. Sahabiler kadına hiçbirşey demediler ve onu serbest bıraktılar, mektubu alarak Resullah’a döndüler, mektubu ona teslim ettiler.
Resulullah(sallallahu aleyhi ve sellem) Haatıb’ı çağırdı. Ona: “Bu mektubu biliyormusun?” dedi. Haatıb “Evet” cevabını verdi.
Resulullah(sallallahu aleyhi ve sellem) : “Bu mektubu yazmaya seni zorlayan şey nedir?” buyurudu.
Haatıb: “Ey Allahın Resulü! Müslüman olduğumdan beri vallahi küfretmedim. Sana söz verdikten beri vallahi seni aldatmadım. Müşriklerden ayrlalı beri olara asla muhabbet etmedim. Lakin bütün muhacirlerin Mekkede müşriklerin kötülüklerini kendilerinden men edecek akrabaları var. Benim ise, onların kötülüğünü benden men edecek kimsem yok, garbim, ehlim ise onların içinde bulunuyor, onlara bir kötülük yapmalarından korkuyorum. Aralarında bir dayanağım olsun diye bunu yaptım. Muhakkak bildim ki Allah onlara şiddetini inzal edecek, benim mektubum ise, onlara bir fayda temin etmeyecektir.” dedi.
Haatıb’ın kendini müdafaası üzerine, Allah’n Resulü onun özrünü kabul etti.
Hazreti Ömer (Radıyallahu anh), Haatıbı kastederek: “Ey Allah’ın Resulü! Bana müsade buyurda şu münafığın buyur da, şu münafığın boynunu vurayım” dedi.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ” Bilmez misin? Allah-u Teala Bedir savaşına katılan sahabi için. ‘Dilediğinizi yapın! Muhakkak ben, sizi mağfiret ettim’ buyurdu ki, bu zat da bedir’e iştirak etmiştir” buyurdu.
Bu açık tebliğ üzerine Hazreti Ömer (radıyallahu anh) ağladı. Allah-u Teala Hazretleri, sure-i Mümtehine’nin şu ayet-i kerimesini inzal buyurdu:
“Ey iman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz, onlara (mektubla bağlılık ve) sevgi yolluyorsunuz. Halbuki onlar, Kur’an dan size geleni inkar ettiler. Rabbiniz olan Allah’a iman ediyorsunuz diye, sizi ve peygamberinizi (Mekke’den) çıkarıyorlardı.
Eğer sizler, benim yolumda ve rızam uğrunda cihad için (Mekke’den Medine’ye) çıktınızsa, (düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin) siz sevgi göstererek onlara sır veriyorsunuz; Halbuki ben sizin gizlediklerinizi de, açıkladıklarınızı da hep bilirim. Sizden kim bunu yaparsa , artık hak yolun ortasından sapmıştır (kendini felakete sürüklemiştir).” (ayet:1)
Bu insanoğlu ne olsa yapar. Mevla Teala insanın şerrinden hepimizi muhafaza etsin. Amin…
Mevla Teala, kafirleri niçin dost edinmememizi buyurdu? Onlar fesatlık bakımından hiçbir şeyi noksan etmezler. Bizim maddi-manevi bataklığa düşmemizi, mağlup olmamızı isterler. Hiç bir zaman müslümanların galip olmasını istemezler.
Türkiye bugün kafirlerin fesatlıklarına maruz kalmaktadır. PKK vasıtasıyla bizleri arkadan vuruyorlar. Aleyhimize onlara silah yardımı yapıyorlar, hatta devletin ileri gelenlerine emrediyorlar.:”PKK’yı ellemeyin” Bunlar Türkiyeyi ne kadar ahmak görüyorlar.
(Ders ayeti)
“(Ey Müslümanlar!) İşte siz (kafirlerle dostluk etme hususunda) öyle (hatalı) kimselersiniz ki (aranızda olan akrabalık ve vatandaşlık gibi sebeplerden dolayı) onları (o kafirleri) seversiniz.
Onlar ise (aranızdaki din ayrılığından dolayı) sizi sevmezler. Halbu ki siz kitab (lar) ın hepsine inanırsınız (onlar ise sizin kitabınız olan Kur’an-ı Kerim’e inanmazlar,artık nasıl olurda böyle din düşmanlarınızı seversiniz). Ve (o münafıklar) sizinle karşılaştıklarında ‘inandık’ derler. Kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar.
(Habibim! O münafıklara) De ki:” Kininizle ölün” (ölünceye kadar bu kininiz devam etsin, beklediğinizi bulamayın) şüphesiz ki Allah(-u Teala) göğüslerde bulunanı (kalplerdeki her şeyi) hakkıyla bilendir.”
Sevecek başka kimseyi bulamadınızda Kur’anınıza, peygamberinize inanmayın, sizleri sevmeyen, fesadınıza koşanları mı seviyorsunuz? En büyük avanaklık seni sevmiyeni sevmektir.
(Ders ayeti)
“Eğer size bir iyilik dokunur (nasibolur) sa, (bu) onları üzer. Şayet size bir kötülük isabet eder (başınıza gelirse) onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah-u Teala’dan korkarsanız , onalrın hileleri size hiç bir zarar vermez. Şüpesiz ki Allah(-u Teala) onların yaptıklarını (ilmiyle çepeçevre) kuşatıcıdır.”
Kafirler bize böylesine düşmanlık ederler de, yine onların yamalarını giyinmekten gurur duyan müslümanlar vardır.
Dünyada, dini islam olmayan bütün ülkeler bizim düşmanımızdır. Bizlere kötülük, hezimet, mağlubiyet gelmesini gözetir dururlar. Bu durum karşısında biz ne yapmalıyız?
Ayet-i Celile’den anlaşıldığına göre katiyen onları sevmeyen takva sahibi ve sabredeciler olmalıyız. Bu takdirde onların hileleri bize zarar vermez Biiznillah…