Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Efendi Hazretleri 2. Sohbet

0 258
Sohbet: 2 ARAF 1-10
ZOR GEÇİTLER KURAN İLE GEÇİLİR!
Muhterem Müslümanlar!
Okuyacağımız Ayet-i Kerimeler Allah’u Teala ve tekaddes Hazretleri’nin beyyinatıdır. Açıklamaları bu niyet ile dinlemelidir.
Yerleri, gökleri, arşı ve kürs’yü yaratan, bunların hepsini direksiz ayakta tutan, semayı yıldızlarla süsleyen, ay ve güneşle parlatan, bu kadar nebatatı, bütün canlıları ve hepimizi yaratan ve yaşatan Allah’ın kelamıdır…
İnsan bunları böyle düşünmezse, çok az anlar. Belki de hiç anlamaz.Ama böyle düşünerek dinlerse o vakit daha iyi anlar ve yükselir.KURAN’IN BÜYÜKLÜĞÜ ANCAK ALLAH’IN ÖLÇÜLERİ İLE BİLİNİR
(Sure başı: “elif lam mim sad” ayeti ile başlıyor)
Hurufu Mukataat; müteşabih ayetlerdendir. Allah Teala ve tekaddes Hazretleri’nin bu harflerden maksadının ne olduğunu kendi bilir. Bunlar Kuran’ı Kerim’in sırrıdır. Bunların zahirine inanır, onlar hakkındaki batıni ilmi Allah’a bırakırız.
Sure-i Ali İmran’da bu ayetler hakkında şöyle buyrulmaktadır:
”Biz bu ayetlere iman ettik. Her birerleri rabbimiz tarafından indirilmiştir”.(Ali İmran 7 den)

(Ders ayeti)
”(Bu, öyle) büyük bir kitaptır ki, bununla korkutasın diye ve müminlere bir mevize (öğüt) olmak üzere sana indirilmişti. Artık bundan (sen onu duyururken kâfirlerin yalanlayacaklarından) dolayı senin göğsünde (kalbinde) sakın bir sıkıntı olmasın.”

Kuran’ı Kerim büyük bir kitaptır. Büyüklüğü ancak Allah-u Teala’nın ölçüleri ile bilinir. Mahlukatın ölçüleri onun büyüklüğünü bildiremez.

Cenab-ı Hak (Celle ve Ala) Hazretleri bu ayet-i celilesinde bu kitabın kendisi tarafından Habibine indirilmiş son derece büyük bir kitap olduğunu beyan ettikten sonra Habibine (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hitaben: ”Ya Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu kitabın hükümlerini insanlara tebliğ ettiğinde sakın senin kalbinde insanlar kabul etmezler, karşı gelirleri feryad ederler diye bir zorluk, bir sıkıntı olmasın” buyuruyor.

Ayetimizde geçen (Haracun) kelimesi ”şüphe” anlamındadır. Ayrıca ”zorluk” manasında da kullanılır. Zira insan şüphelendi mi zorlanır.
Allah, cümlemizin kalbini Kuran-ı Azimüşşan ile ferahlanan, onu okuyunca huzur duyan, rahatlık duyan, sevinç duyan kalplerden eylesin.

İnsan, kâinatı yoktan var eden, kullarına anlarından babalarından çok acıyan Allah-u Teala’nın kitabından zorluk duyarsa, başka zorluk duymadığı hiçbir şey kalmaz. Eğer insan, Allah-u Teala Hazretlerini hakkıyla bilse ve bildiği gibi inansa ve ona teslim olsa; ne çetinlik kalır, ne darlık kalır, ne de bir güçlük kalır.
Kalplerin darlanmaması, hatta huzura kavuşması için zikrullaha çok devam etmek lazımdır.
Şu ayeti kerime bu manaya işaret etmektedir:
”Öyle kimseler ki Allah’ iman ettiler ve Allah’ın zikri ile kalpleri mutmain oluyor,(işte bunlar Allah Teala’ya yönelenlerdir. Allah Teala Hazretlerine yönelmek evvela iman, sonra zikrullaha devam etmek iledir).Agah olunuz (biliniz) ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur (sükunet bulur).”(Rad Suresi 28)

İnsanla Cenab-ı Hak arasında hiç münasebet yoktur. Toprakla Rab arasında ne münasebet olabilir. Yalnız, zikreden insan zikrettikçe Mevla ile arasında bir münasebet bir alaka hasıl oluyor. O münasebet ve alakadan sevgi doğuyor. Münasebet arttıkça sevgide artıyor. Ne zaman ki, sevgi zikredeni kaplıyor işte bu kişi kemal derecesine yükseliyor. İtmi’nan (kalbin huzura kavuşması) hasıl oluyor.

”Öyle kimseler ki iman ettiler ve salih amel işlediler onlar için güzel bir hayat ve güzel bir makam vardır.”(Rad 29)

ZOR GEÇİTLER KURAN İLE GEÇİLİR
Allah-u Teala Hazretleri sohbet ayetimizde Kuran’ın indirilişine sebep olarak (li tünzira bihi) buyuruyor. Yani ”Onun (Kuran’ın) vasıtasıyla korkutasın için” sana indirilmiştir.
İnzar: Mutlak korkutmak anlamında olmayıp, bir şeyin sonundaki tehlikeyi güzelce anlatmak ve o tehlikeye dikkat çekmek demektir.

Allah-u Teala Hazretleri, Kuran ve peygamberimiz vasıtasıyla kullarının önünde tehlikeli ve zor geçitler olduğunu haber vermiş, korkup o tehlikeli geçitleri rahat aşabilmeleri için tedbir almalarını yani Kuran’ın emrettiği iman, amel-i salih ve ihlası kazanmalarını murad etmiştir. O zaman dar geçitler ve zorluklar hep genişliğe ve kolaylığa tebeddül eder (dönüşür).

Bir de ne için indirildi Kuran-ı Azimüşşan? ”Müminlere vaaz olsun için”
Kuran’ı okuyup manasını düşünen ve onunla amel eden ve yasak ettiği şeylerden kaçanlar davayı kazanacak, pişman olmayacak, çok memnun olacaklar. Şu ayeti celile-i cemile’nin manasına kavuşacaklar:
”Diyecekler ki: Hamd olsun o Allah’a ki bize olan va’dini yerine getirdi ve bizi cennet arzına varis kıldı.Cennetten dilediğimiz yerde yerleşiyoruz.İşte amel edenlerin mükafatı ne güzeldir!” (Zümer 74)

Bu insanların bu kelamlarından anlaşılıyor ki, zorluk görmeden cennetlere yerleştiler. Eğer zorluk görseydiler böyle derler miydi? Cenab-ı Allah bizleri de o kullar arasına katsın. Âmin.

Çok müjdeler vardır. Cenab-ı Hakkın Kuran-ı Azimüşşan ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vasıtasıyla bizleri korkutması bizlere büyük rahmettir. Bizi uyandırıyor, tedbir aldırıyor, iyiliklerle uğraştırıyor, kötülüklerden uzaklaştırıyor. Böylece saadeti ebediyeye kavuşturuyor.

Bütün ayeti kerimelerden anlaşılıyor ki, insan okuyacak, Kuran’ın manasını bilecek ve onu düşünecek, onunla amel edecek, eğlencelerden hiçbirine yaklaşmayacak.
Müslümanın eğlenceye vakti yoktur.

Dünyada çoluk çocuğunun nafakasını helalinden temin edip, ahiret vazifelerini yerine getirmek çok vakit istiyor. İğnenin ucu kadar eğlenceye vakit bırakmıyor. Ama sen aklını çalıştırmazsan, eğlenceye çok vakit bulursun, aranması lazım gelen şeyleri de kaybedersin.
DOST VE DÜŞMAN KURAN İLE ANLAŞILIR
(Ders Ayeti)
”Rabbinizden size indirilen (Kuran’ı Kerim)e tabi olun (uyun) ve ondan (Allah’dan) başkalarını veliler (dostlar) edinip de kendilerine uymayın. Ne kadar az düşünüyor (az öğüt tutuyor) sunuz.”

Ayet-i Celilede kainatı yoktan var eden sevgili Rabbimiz tarafından indirilen, dünyevi-uhrevi muhtaç olduğumuz her şeyi kazandırmaya vesile olan bu büyük kitaba uyup, ondan başka hiçbir şeye tabi olmamamız bize emrolunuyor. O halde çok dikkat edelim. Yüce Rabbimiz ahir zaman peygamberi Muhammed (Aleyhisselam) vasıtasıyla Kuran’ı Azimüşşan’ın bütün inceliklerini bizlere beyan etmiştir. Buna uyacağız. Amel edeceğimiz kitap bu kitaptır. Seveceğimiz, bu kitabı indiren Allah-u Teala ve onun dostlarıdır. O halde Mevla ile alakası olmayan kimseleri dost edinmeyelim.Onlar kendilerini kurtaramıyorlar. Sana ne karları olabilir?
Ya Erhamerrahimin! Bizi kendi başımıza bırakma. Elimizden tut. Vazifelerimizi hakkıyla yaptır.Sevmediğin işlerden uzak eyle.Amin!..

Dışı kıpkırmızı elma ama içi kurt dolu. Görünüşte müslüman ama içi müslüman değil. Böyle olmaya kim razıdır? Önümüzde ahiret vardır, Cennet vardır.
Ben kısa konuşayım, siz uzun anlayın. Hep Avrupa’nın ahlaktan mahrum olan gençlerine benzemeye çalışıyorsunuz. Eğer bilseydiniz kimlere benzemeye çalıştığınızı kendinizden nefret ederdiniz. Bu ayette büyük mana vardır. Dostumuzu düşmanımızı iyi bilelim.

DOST DÜŞMAN KURAN İLE BİLİNİR
Mevla Teala buyuruyor:
”Zulmeden kimselere meyletmeyiniz, yoksa size ateş dokunur. Sizin için Allah’tan başka dostlar yoktur. Sonra yardım olunmazsınız.”(Hud 113)

Unuttunuz mu? Yunanlılar İzmir’den defolup giderken kadınlarımıza neler etti? Neden? Çünkü anlara benzemek istedik. Allah’da o kâfirleri bizlere musallat etti. İnsan kendi başına bu kadar felaketi getirir mi?
Rabbul Âlemin bu tenbihleri verdikten sonra, bu tanbihleri yerine getirmeyenlerin akıbetlerini beyanla bize bildiriyor:

(Ders Ayeti)
”Biz nice memleketler ahalisini helak ettik ki onlara azabı mız gece yatarlarken yahut gündüz istirahatında iken gelmişti”

1938 Erzincan zelzelesinde ben memleketim Trabzon’da idim. Köylerin evlerini biliyorsunuz ağaçtandır. O gün dışarıda kar da vardı. Yer öyle bir sallandı ki, anam beşiği kaptığı gibi dışarı fırladı. Babam ise yatağında yata kalmıştı.
Koca Erzincan gitti. Bu faciaya hangimiz dayanabiliriz. Hangi zevktir ki bu kadar büyük bir felaketi bize küçük gösteriyor. Ah bu nefsi emmare var ya, hep onun yanlışlıklarından, sabırsızlığından bu musibetler başımıza geliyor.
Bununla beraber biz Erzincanlıları zemmetmiş olmadık. Ancak bütün kullar bundan ders alsın diye anlattık. Yoksa sadece Erzincan değil bütün şehirler yıkılmaklık. Cenab-ı Hak bazı dostları sebebiyle yıkmıyor.

Bu ayeti celilede Rabbimiz bütün insanları uyanışa davet ediyor. Nice karyeler ahalisini beklemedikleri anda gece uyurlarken veya gündüz istirahat ederlerken yakaladık buyuruyor.
Onlara neden bu azap geldi? Kendilerine Rableri tarafından indirilen kitabın tarafına bakmadıklarından böyle bir azaba uğradılar.

(Ders Ayeti)
”Onlara azabımız geldiği vakitte onların sözleri ”Muhakkak biz zulmedicilerden olduk” demekten başka olmamıştır”

Bela geldikten sonra: ”Zalim olduk” demenin faydası yok. Bela gelmeden evvel ”Zulme kaydık, hidayet yoluna gidelim, bu zulüm bizim başımıza çok felaketler getirebilir” diyerek uslanalım, edeplenelim, amel-i salihe devam edelim.
Mevla’nın sevmediği işlerden vazgeçelim. Kulaklarımızı haram dinlemekten, ellerimizi haram tutmaktan, kalplerimizi haram düşünmekten sakındıralım, hepsi Mevlamızın malıdır. Ahirette lehimize şahitlik yapacaklardır.

Şu ayeti kerimeler bize bu manzarayı anlatmaktadır:
”Ne zaman ki onlar (Allah’ın düşmanları) mahşer yerine gelirler, kulakları, gözleri ve derileri (dünyadayken) ne işlemiş olduklarına dair şehadette bulunur.”(Fussilet 20)
”Ve derilerine derler ki:’Niçin bizim aleyhimize şehadet ettiniz”.(onlar da cevap olarak) derler ki:’her şeyi konuşturan Allah bizi konuşturdu (şahitlik etmemek bizim elimizde mi?) (Fussilet 20)
Şu ayeti kerime de bu manayı teyid eder:
”O gün onların ağızları üzerine mühür basarız. Elleri bizimle konuşur ve neler kazanır olduklarına dair ayakları şehadette bulunur.”(Yasin 65)

İşlenilen günahları o kişinin elleri haber verir. Ayakları da dünyada kazanmış oldukları günahlara şehadet eder. Ne büyük muhakemeler var, ne acayip işler var. Kuran-ı Kerim’i sevenlere birşey yok, onlara sevinç var, sürur var.
ANCAK KURAN İLE YÜKSELİRİZ
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
”Muhakkak Allah Teala bu Kuran sebebiyle bir takım kavimleri yüksek edecek, diğerlerini (aksine harekette bulunanları) ise alçak edecek”(Müslim, Salatul Müsafirin:269,(1/559),İbn-i Maca, Muakddime:16)

Mevla’nın, Kuran vasıtasıyla yükselttiği kullar Kuran-ı Kerimin ahlakıyla ve adabıyla edeplenen kullardır. O halde Kuran’ın ahlakyıla ahlaklanıp, Kuran ehli olmaya çalışalım. Zira bir hadisi Şerifte de Resulullah Efendimiz buyuruyor ki:
”Kuran ehli, Allah ehlidir”
Niçin Allah ehli oluyor? Çünkü Kuran ehli Cenab-ı Hakkın kelam sıfatının eseri olan Kuran-ı Azimüşşan’ı okuyup, Kuran’dan öğrenmiş olduğu ahlak ile ahlaklanmıştır. Yani Kuran, Cenab-ı Hakkın ahlakı ve adabı beyan ediyor. Kuran ehli olanda, Kuran ahlakına uymakla Allah ehli olmuş oluyor. Ama Kuran’ı okuyup da onun beyan ettiği ahlak ile ahlaklanmaz ise nasıl ehlullah olsun.

Ya rabbi! Bizi bize bırakma, biz birşey beceremeyiz.Her ne kadar irade ve kudretimiz varsada yinede sen bizi bize bırakma.Dünya da ve ahirette Kuran’ın şefaatine nail eyle.

Kuran neyi öğretiyorsa, hangi edebi ahlakı anlatıyorsa o, Mevla’nın sevdiği edep ve ahlaktır. Bunu kim takınırsa bunun sebebiyle Allah onu sever, dünyada, ahirette yüksek eder.
Ama Kuran’ın tarafına bakmayan, emirlerini yapmayıp, yasaklarından kaçmayan dünyada, ahirette alçak olur. Helak olduktan sonra da ”zalim olduk” demekten birşey çıkmaz.

Zalim kimdir daha güzel anlamak istiyorsak şu ayeti kerimeye kulak verelim:
”(Mucizeleri) Ayetleri göndermekten bizi ancak öncekilerin yalanlamaları menetti. Semud kavmine dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik.(Milletin gözü önünde taşın içinden çıktı)Onlar ise ona zulmettiler (de deveyi kestiler).Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.”(İsra 59)

Bir gün Mekke müşrikleri toplanıp Allah’ın Resulüne geldiler, Safa tepesini altın yapmasını istediler. Müşriklerin bu isteklerine cevaben Mevla Teala bu ayeti kerimeyi indirdi. Daha önceki kavimlerin de peygamberlerinden bu tür mucizeler istediklerini, istedikleri bu mucizeler gerçekleştikten sonra da iman etmedikleri için onları helak ettiğini beyan buyurdu.
Bir ayetin dediğini tutmazsan o ayet sebebiyle zulmetmiş olursun. Bir ayetin nehyettiğinden kaçmazsan gene o ayete muhalefet sebebiyle nefsine zulmetmiş olursun.

ALLAH ELÇİ GÖNDERMEDEN YARGILAMAZ

(Ders Ayeti)
”Kendilerine peygamber gönderilmiş olan kimselere elbette soracağız.(peygamberlere karşı nasıl hareket ettiniz?) Ve gönderilen peygamberlere de soracağız.(ümmetleriniz sizi nasıl karşıladılar?)

Şu ayet-i kerime de bu manayı ifade eder:
”O ahiret gününde Allah(-u Teala Hazretleri) peygamberleri toplayacak. Size verilen cevap ne idi?(nasıl karşılandınız?)diyecek. Onlarda: ”Bizim için ilim olmadı (biz birşey bilmiyoruz).Muhakkak ki sen gaybı en iyi bilensin.’ (sen daha iyi biliyorsun nasıl karşılandığımızı) diyecekler” (Maide 109)

Bu ayetler nedir? Duyuyor musunuz? Mevla Teala böyle bekliyor bizi. Alıp verdiğiniz tek bir nefesiniz dahi yoktur ki, Rabbimiz bizden haberdar olmasın. Onun huzurunda bu kadar çanaklar kırmak, bu kadar sütler dökmek yakışıyor mu? Mevla’nın huzurunda onun sevmediği işleri yapmak ister genç ol, ister ihtiyar, ister zengin ol, ister fakir yakışmaz! O’nun ihsanı olan yiyecekleri ye, elbiseleri giy, sularını iç, topraklarında gez, onun dünyasında rahat et, sonra ona isyan et. Bu olacak şey mi?

(Ders Ayeti)
”Elbette o peygamberlere ümmetlerinin nasıl hareket ettiğini ilim ile beyan edeceğiz ve biz onlardan gaibler olmadık”

Allah’a insanların hallerinden ve amellerinden hiç birşey gizli değildir. Mevla buyuruyor ki, ”gaib değil hazırız. Kâinatın her zerresiyle hazırız (beraberiz).” Mevla Teala meleklerle beraberdir, insanlarla beraberdir, aynı anda her zerre ile beraberdir.
Ya Rabbi! Huzuruna layık edeple edeplendir bizi.

GÜNAHLAR VE SEVAPLAR TARTILACAK
(Ders Ayeti)
”Ahiret gününde, kulların sevabını tartacak mizan haktır.(Yani kulların iyi ve kötü amellerini tartacak olan mizan ahiret gününde olacaktır).Kimin tartısı ağır gelecek ise işte onlar, felaha kavuşacaklardır.
”Her kiminde tartısı hafif gelirse işte onlar, ayetlerimize zulm eder olmaları sebebiyle nefislerini hüsrana düşürmüş kimselerdir.”

Bu kadar müslüman millet, bu nefsi emmareyi memnun etme telaşesi içinde, mizanı da unuttu, sıratı da unuttu. Şu insanın gafletine bakın. Hâlbuki insan hep kazanabilir, mizanı doldurabilir.
Bu gün böyle amel etmek elimizdeyken, mümkün iken, yarın Mevla’nın huzuruna elimiz boş olarak çıkarsak yüzümüz kara olmaz mı? O zaman orada: ”Ben anlamadım, kendi nefsime zulmettim” demek hiçbir şey ifade etmez. O halde fırsat varken rabbimize yönelelim. Mizanımızın ağır gelebilmesinin çarelerine bakalım. Cenab-ı Allah’tan ümidimizi kesmeyelim. İnsanı ancak O, uyandırır- O, heves verir. O, sevgi verir- O, yapar. Başka kimse yapamaz…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.