Efendi Hazretleri 7. Sohbet
BİR BARDAK SÜTTE TEFEKKÜR
Bir adam İmam-ı Rabbani Hazretlerine kendisini şikâyet ediyor:”Kuran-ı kerim’den her manayı anlayamıyorum” diyor. İmam-ı Rabbani Hazretleri o zaman buyuruyor ki:”Anlayamayınca ben acizim, bilmiyorum deyiniz.”
Ben yetmişe yaklaşıyorum (90 lı yıllar), daha anlamadığım şeyler var. Kuran-ı kerimin başına senelerce otur kalk, otur kalk şimdi anlamaya başladım. Efendimiz bir hurma dikti hemen oldu. Mevla Teala dilerse hepimizi böyle yapar ama bize teenni (acele etmemeyi) öğretiyor.
İnsan, Allah’ın kapısını tek başına kendisi çalsa olmuyor. Bir mürşid bulup onun vasıtasıyla Mevla’ya vasıl olmak lazım.
Şimdi okuyacağımız ayeti kerimeyi Ali Haydar (Kuddise Sirrahu) Efendi Hazretleri bize 40 sene boyunca sık sık okudu fakat biz ancak lügat manasını anlayabiliyorduk. Demek batıni manasını anlamak için daha çok seneler lazımdı.
”Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır. Size onların karnındaki işkembe pisliği ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazından afiyetle geçer.”
Ayette geçen (Ve inne leküm) ”Muhakkak sizin için vardır” diyoruz. ”Vardır” kelimesi nereden çıktı? (küm) lafzının başında bulunan (lam) harfi cerdir. Her harfi cerrin de mutlaka alakalı olduğu (bağlı bulunduğu) bir fiil vardır ki, buna müteallak denir.
İşte bu müteallak, (kane, hasale, sebete, istegarra, vega’a, vecede) umumi fiillerden olup mahfuz ise car ve mecrura ”zarfı müstekar” ismi verilir. Bu kelimedeki (lam) harfi cerinin müteallakı da gizli olan (kane) fiilidir ki, ”vardır” manası ondan çıkar.
Bunları Allah için bilmek büyük şeydir. Gurur için bilmenin ise hiçbir faidesi yoktur. Şeytanda neler biliyordu.
Ya Rabbi! Bizi, senin rızan için ilim taleb edenlerden eyle.Amin!.
Düşünmek lazım. Kim düşünür? İnsan. Kim düşünmez? Değirmen harkı! İnsan bir bardak süt içeceği zaman da ”bunu kim, nerede yarattı” diye düşünür. İnsanın boğazını değirmen harkı gibi olmaktan ayıranda işte bu tefekkürdür.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hira dağındaki mağarada ibadet ederken Cebrail (aleyhisselam) kendi suretinde olduğu gibi ona göründü. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz büyük bir dehşete kapıldı.
Cibril-i Emin kendisine:’‘Oku!” dedi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :”Ben okuyucu değilim” buyurdu. Bunun üzerine Cibril-i Emin onu sıktı ve tekrar ”Oku!” dedi. Bu olay üç defa tekerrür etti.
Tabiinden birisi, buradan, gerektiğinde Hocanın talebesine biraz sertçe muamele edebileceği manasını çıkartmıştır. Tabii aşırıya kaçmamak şartı ile.
Bu zamanda dayağın yerini yalvarmak almalıdır. Amma talebe içinden hocasına:
Hoştur bana senden gelen
Ya gonca, gül yahut diken
Yahut hil’at yahut kefen
Lütfun da hoş kahrında hoş
Musa (aleyhisselam) ile Hızır (aleyhisselam) arasında geçen kıssada geminin tahtasının koparılması güzeldi, çocuğun ölmesi güzeldi. Fakat ulülazim bir peygamber bile buna sabretmeye dayanamadı. Sabretmek kolay değil.
Ayeti kerimedeki (en’am) kelimesi, (nea’m ) kelimesinin cemisidir ki sağmal hayvan olan deve, koyun, keçi ve ineklere denir.
İslami ilimlere çalışmaya başlayan yavaş yavaş bunlara alışır. Mevla onu mahrum etmez. Birbirinizin ilim tahsiline sebep olun. Bir kişi ilme kanca gibi takıldımı devam eder.”Kim sebat ederse, biter” ibaresinin gereğince devam ederse muhakkak bir şey hâsıl olur.
Allah-u Teala, insanlara sağmal ineğin karnından çıkan sütü içirir ki, o süt, kan ile hayvanın karnındaki fena şeylerin arasından geldiği halde ne kanın renginden, ne de fena şeylerin kokusundan bir eser görülmez. Berrak halis ve içenlere hazmı gayet kolay, boğazdan geçmesinde de asla güçlük olmaz.Halbuki bu hayvanların yedikleri ot, yonca, yulaf vs.. idi.
Tefsiri Hazin’de ve Medarik’te beyan olunduğu veçhile hayvanat, yemini yiyip karnında hazmedince üç kısım olur. Binaenaleyh midenin altında yediklerinin tortusu, onun üstünde sütün maddesi ve onun üstünde kan maddesi bulunur. Bundan sonra tortu kazurata ve süt süte mahsus olan damarlar memeye ve kan ciğer vasıtasıyla sair damarlara sevk olunduğu İbn-i Abbas Hazretlerinden mevridir.
Fahreddin-i Razi, hukemadan başka tarifler nakletmiştir. Netice de hayvanın yemiş olduğu yemin midede hazmından sonra bir taksimat muhakkaktır. Ancak o taksimat gerek İbn-i Abbas hazretleri’nin dediği, gerek hukemanın dediği gibi olsun. Her ne suretle olursa olsun sütün kanla mide de kalan tortu halis ve safi olarak ayrılmasında yaratıcı olan Allah’ın kudretine çok deliller vardır. Çünkü süt ve kanla geride kalan tortunun maddesi yem olduğunda şüphe yoltur. Bunların arasından, insanlara faydalı olan sütün saf ve tertemiz olarak nasıl çıktığını beşer idrak etmekten acizdir.
Bakın! Cenab-ı Hak posa ile kan arasından süt çıkarıyor. Aralarında Allah’ın kudretinden perde var ve biri diğerine karışmıyor.
İşte Mevla Teala buyuruyor ki: Ben size posa ile kan arasından halis süt çıkarıyorum. Sizde posa gibi nefis ile kan gibi şeytan arasından halis ibadet çıkarın.
Şeytan insanın kan damarlarında cereyan eder.Buna ait hadisi şerif vardır:
”Muhakkak şeytan, insanın kan damarlarında cereyan eder (dolaşır)”
Şeytan insana bu kadar yakın olabiliyorken, insan ondan nasıl kurtulacak? Bu hususta kula, Allah yardım edecek. Acaba şeytan ile nefis, Allah’a yaptığımız ibadetlere ne karıştırırlar? Riya, kibir, ucub gibi bir sürü şey karıştırırlar.
Allah’ım ellerine düşürmesin. İşte şimdi tarikat ve hakikat lazım oldu. Tarikat, nefis ve şeytanın kalp aynasına atmış oldukları vesveseleri kötü düşünceleri temizliyor. Her Allah dedikçe kalp aynasında, bunlardan bir şey eksilir. Burada hüner bizim değil, söylenilen (Allah – Allah) lafzı celalinindir.
Şeriatın emir ve yasakları hem bedenedir hemde kalbedir. Bu ikisinin şeriata (islama) uyması nefsin temizlenmesine bağlıdır. Nefsin yaradılışında iba (dikleşme), tugyan (haddi aşma), inkâr (kabullenmemek), münazaa (çekişme) vardır. Tarikat ile nefis, bütün bunlardan temizlenmeye çalışır. İşte nefsin tezkiye edilmiş, temizlenmiş ve kalbin tasfiye edilip parlatılmış hali de hakikattir ki, bu halde yapılan ibadetler halisdir. Hakikate kavuşmak en üstün gayedir.
Bazıları tasavvuf vazifelerini gevşetiyorlar. Alırken hevesli oluyorlar sonrada alaca dana gibi yan gelip yatıyorlar. Bununla hiç yatmayın denmek istenmiyor lakin yatmak yatmayı, zikir de zikri celbeder (çeker)…
Nefis seni yatmaya teşvik ettiği zaman da al eline tesbihi ve ona:”İşte yatmak” de.Nefis sana ibadet etmemen için;”ah çok fenayım, hastayım, ölüyorum” dediği zaman otur seccadeye ”huu” de.İşte nefse ölüm!…
Nefse lüzumu kadar yedireceğiz, içireceğiz, isteklerini gerektiği kadar yapacağız. Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirrahu) buyuruyor ki;
Taam ve nevm ve kelamı eyle kıllet
Ki çok yemekle kalp ölür, bu zillet
Dahi çok durma aç, olur bu illet
Aziz her şeyde eyle istikamet
Edep üzere olup hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim
Tekrar ediyorum. Yatmanın yatmayı celb ettiğini unutmayın. Bunu unutursanız harab olursunuz. Ya Rabbi! Sen bizi kayır. Kan ile posa arasında halis süt çıkaran Mevlam, bize de halis ibadet nesib et.
Tasarruf Hakkındır Hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim
Mevla mutasarrıfdır ne demek? Bütün işleri o yapıyor demek. İnsan halifedir ne demek? Allah’ın yapacağı işleri üzerine aldığı için. Arapça kelimeleri kaldırıyorlar yerine öyle kelimeler koyuyorlar ki kediler bile buna güler. Latin harfleri ile okumayı ve yazmayı getirmekle müslümanlar, İslami bilgilerden alıkonuldu. Zira islam eserleri hep Arapça idi.
Herkes başının çaresine baksın! Okuyunuz! İsteyen, öğrenmenin yolunu bulur.
Dikkat edin! Bütün şerlerden kurtulunur, nefsin şerrinden kurtulunmaz. Kendimiz de kabahat yüklenelim.
Tasavvufa iyi çalışmak, Risale-i Kudsiyeyi, Mektubatı iyi düşünmek, her şeyin fani olduğunu bilmek lazımdır. Mevla ”Benden başka ilah yoktur” buyuruyor. Sen ise her şeye daim gözüyle bakıyorsun. Mevla’nın varlığını dahi hatırlamıyorsun.
ALLAH, ŞARABI NİÇİN YARATTI?
(Ders Ayeti)
”Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden de içki ve güzel bir rızık edinirsiniz. Muhakkak ki bunda aklı olup düşünen kavim için bir alamet vardır”
Peki, şarap olmasaydı da sadece sirke, pekmez, şeker olsaydı olmaz mıydı? Mevla onu niçin yarattı? İmtihan için. Mevla istese idi domuzu da haram etmezdi. Fakat etti niçin? O da imtihan için. Öyle ise Allah-u Teala neye ”yaklaş” buyurdu ise ona yaklaşmalı, neden ”kaç” buyurdu ise ondan kaçalım.
”Ey Ademoğulları!..Çirkin yerlerini kendilerine göstermek için ebeveyninizin (Adem ile Havva’nın) elbiselerini soyarak, şeytan onları nasıl cennetten çıkardıysa, sakın sizede bir bela yapmasın ”(Araf 27)
Allah-u Teala Âdem babamız ile Havva validemize, bir ağaç hariç diğer bütün meyvelerden yemelerine müsaade etmişti. Bizlere de koyun, inek, deve, keçi, tavuk, kuş eti gibi hayvanların etlerini besmele ile kesilince yememizi helal kıldı, domuz etini yememiz ise haram kılındı. Meyve suyu, ayran, süt, şerbet içmemiz helal iken, şarap içilmesi haram kılındı.
Eğer ”Allah Kerimdir” diyerek haram edilenlere yaklaşmaya kalksak olmaz. Milletin için de insanları kandıranlar çok olur. Dini meseleler seyrediliyor ve dinleniyor diye televizyona bakılır derler. Eğer bu fakir sizleri uyarmasa hepiniz ona yönelir, bu kıymetli şeriat ilimlerini tahsil etmeyi bırakırdınız.
Televizyona ben bakıyor muyum? Bakmıyorum. Devamlı vaaz dinleyen bir müslüman rüyasında Resulullah Efendimizi görmüş. Beraberinde çok az hoca varmış. Yanında ki arkadaşına hocaların neden bu kadar az olduğunu sormuş. O da cemaat içinde bulunan Ali Haydar Efendiyi göstermiş ” O’na sor” demiş. Sorduğunda Ali Haydar (kuddise sirrahu) hazretleri gencin sualine şöyle cevap vermiş ”Hocaların çoğu TV aldılar” Demek ki TV alan hoca, Rasulullah’ın yanında bulunamıyor.
Mevla Teala dersimizin ayeti kerimesinde ”Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden da içki ve güzel bir rızık edinirsiniz. Muhakkak ki bunda aklı olup düşünen bir topluluk için (Allah’ın kudretine delalet eden) bir alamet var”. buyurarak bizleri tefekküre davet buyurmuş idi.
Değirmen harkından tonlarca su geçer anlamaz. İşte insanda boğazından geçenleri düşünmezse değirmen harkı gibidir. Elhamdülillah sizler anlıyorsunuz.
Ya Rabbi! Bizleri sadece anlayışta bırakma. Anladığımız gibi amel etmek ve bu ameli de senin rızan için yapmayı nasib et.
ALLAH ARIYA VAHYETTİ
Cennete girmek Cenab-ı Hakkın fazlı keremi iledir. Bu fazlı kerem de kimedir? İman edip ameli salih işleyenleredir.
Gelelim dersimizin Ayeti Celilesine:
”Senin Rabbin bal arısına da şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanları kuracakları kovanlardan kendine evler edin”
Vahiy: İşaret, gizli söz, ilham ve bir şeyi gizli ve süratli bir şekilde bildirmek demektir. İstılahta ki manası ise; Allah’u Teala’nın insanlar arasından Peygamber olarak seçtiği kullarına manevi bir yol ile dilediğini bildirmesidir. Peygamberlere olan vahy, velilere olana ilham demek daha doğru olur ama ikisine de vahiy denilebilir.
Risale-i Kudsiyyenin şu beyti;
Anın çün zevk alıp gitsün hicabı
Aziz ilham olup her bir hitabı
”Görünmem bulmuşum sırrı kubabı” okunurken bir genç dedi ki: ”Bu bir peygamber mi ki ona ilham olundu? Al sana bir cahillik örneği. Kendi rezaletini duyuruyor millete.
Allah’u Teala ve Tekaddes hazretleri;
”Musa’nın anasına şöyle ilham ettik: ”Bu çocuğu (Musa’yı) emzir; sonra ölmesinden korktuğun zaman, onu denize (Nil nehrine) bırakıver. Çünkü biz, O’nu sana geri vereceğiz ve kendisini peygamberlerden yapacağız.” (Kasas 7)
Peki, Musa (aleyhisselam) ın annesi Peygamber miydi? Hayır. Demek peygamber olmayana da vahiy edilebiliyor. Arıya vahy ediliyor da Allah, veli kuluna etmez mi? Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e vahiy ile verilen şeyler Ebu Bekr’e (Radıyallahu anh) ilham yoluyla verilmiştir. Ama iyi düşünelim.
Düşün şimdi Rabbi Teala arıya nasıl vahyetti? Ne acayip şey. Arı bir şeyden anlamaz. Ama milletin aklı tv’de, videoda. Bu incelikleri değiştiriyorlar.
Arıların binlerce çeşidi vardır. Onların bir kısmı vahşidir ki; dağlarda, mağaralar da, meşelikler de yaşarlar. Bunların bir takımına eşek arıları da denir. Bal arıları da insanlar tarafından beslenmeden evvel, taş, ağaç kovuklarında barınırlardı. İlk defa olarak Mısır’da arı yetiştirme usulü meydana gelmiş ve o tarihten beri ehil arılar türemeye başlamıştır.
Arılar büyük bir sanat eseri gösterirler. Peteklerini muntazam bir altıgen şeklinde yaparlar. Bu suretle boş yer bırakmamış olurlar. En muktedir mühendisler dahi, bir takım aletlere edevata müracaat etmeksizin öyle mükemmel bir şey vücuda getiremezler. Mevla Teala arıya olan diğer vahyini bildirerek buyuruyor:
(Ders Ayeti)
”Sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin kolayca olan yollarına git.(o arıların) İçlerinden renkleri muhtelif bir şerbet çıkar, onda nas için bir şifa vardır. Şüphesiz ki, bunda tefekkür eden bir kavim için elbette bir ibret vardır.”
Arı balın özünü ağzından çıkarıyor. Bu da bizim için iyiliktir. Ya arkasından çıkarsaydı? Arıların balları, yedikleri meyvelere, çiçek özlerine ve yaşlarına göre farklı olur. Genç arıların balı beyaz, orta yaşlıların kırmızı, yaşlı olanların ise koyudur.
Bal birçok ağrıların giderilmesine sebep olur. Birçok hastalık için de macun mahiyetinde olur. Sair bazı marazlar için de diğer maddelere karıştırmak sureti ile bir şifa vesilesi teşkil eder.
Zayıf ve küçük bir hayvancık olan arıların çok ince bilgilere dayanan bir san’at göstermeleri, acaip fiillere kadir olmaları, o kadar faideli maddeyi vücuda getirmeleri, Allah’ın varlığına büyük bir delildir. Fakat bu, değirmen harkı olmaktan çıkmış olan insanlar içindir.
Dersimizin son ayet-i kerimesi’ne gelelim:
”Allah sizi yarattı, sonra da sizi öldürecek, içinizden kimini de en düşük ömre kadar (ihtiyarlığa) çevrilir ki, bilgi sahibi olduktan sonra bilmez olsun. Gerçekten Allah, ziyade bilici, ziyade kudret sahibidir.”
Cenab-ı Hak insanları yaratır, eceli gelince de öldürür. Kiminin eceli daha geç veya orta yaşta iken gelir. Kimi de vardır ki çok yaşar. Kişi birçok şeye vakıf iken bilahare bir şey bilmez olur. İlimden cahilliğe, kuvvetten zayıflığa, zekilikten unutkanlığa red edilir.
Çocukluk haline benzer bir hale düşer.Genç iken çok defa aynalara bakar, nice insanların bakışlarını kendine celbeder, nice kalpleri yerinden oynatır.Ama ihtiyarlayınca insan, yere çakılır….