Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

64. MEKTUP

0 72
  1. Mektup

 

 

 

  • Seyyid Nakip Şeyh Ferid’ e göndermiştir.
  • Cismani ve ruhani acı ve lezzetin beyanı, cismani acılara katlanmaya teşvik

 

İnsanların ve cinlerin efendisi olan Peygamberimiz’ in hürmetine Allah sizlere her iki alemde de selamet ve afiyet versin.

Bilmelisin ki, dünyanın lezzet ve elemi iki çeşittir; cismanî ve ruhanî. Cisme lezzet veren her şeyde ruh için elem, cisme elem veren her şeyde de ruh için lezzet vardır. Bu bakımdan ruhla cisim birbirlerine zıttır. Ruh, cismin makamına inip onunla irtibat kurduğu bu dünyada cismin hükmünü almıştır. Böylece ruh cismin lezzet duymasıyla lezzet duyar, acı duymasıyla da acı duyar hale gelmiştir.

Bu mertebe adeta hayvanlar gibi olan sıradan insanların mertebesidir. “Sonra onu (insanı) aşağıların aşağısına çevirdik.”228 ayeti de bunlar hakkındadır. Eğer ruh bu durumdan kurtulamaz ve asıl vatanına dönemezse ona bin defa yazıklar olsun!

İnsanın mertebesi yaratılanların en arkasındadır.
Bu sebeple o yüce huzurdan geri kalmıştır.

Eğer bu uzaklık ve gurbetten dönemezse,
Yaratılanlar içinde insan gibi bahtsız bulunmaz.

Ruh, hastalığı sebebiyle çektiği elemi lezzet, aldığı lezzeti de elem zannediyor. Tıpkı safralı kimse gibi. Safralı kimse de safrası nedeniyle tatlı şeyleri acı hisseder. Bu hastalığın giderilmesi için akıllı kimsenin tefekkür etmesi gerekir. Ta ki cismani elem ve musibetlerden lezzet duyabilsin.

Manevi yaşantı ve neşve için,
Elemleri aşmak gerekir, ey genç!

İyi düşünüldüğünde ortaya çıkacaktır ki, eğer dünyada elem, musibet ve hastalık bulunmasa onun arpa tanesi kadar kıymeti olmazdı. Bir takım musibet ve belalar sayesinde dünyanın karanlığı bir nebze olsun kalkmaktadır. Belaların acılığı tıpkı hastalığa iyi gelen faydalı ilaçların acı olması gibidir.

Bu fakir şunu hissetti ki, çoğu insan davet ettiği insanlar için yemekler hazırlıyor. Fakat niyetini (Allah rızası doğrultusunda) düzeltip desinler-duysunlar gibi gösterişe dayalı bir takım duygulardan kurtulamıyor. Böyle olunca yemeğe katılanlardan bir gurup ev sahibini yadırgamaya ve onun eksiklerini dile getirmeye başlıyor. Bu durum karşısında ev sahibi onlara alınıp üzülüyor. İşte bu üzüntü sebebiyle içine bozuk niyetin bulanıklığı karışan bu yemek billurlaşarak Allah’ın kabulüne erişiyor. Eğer yemeğe katılan misafirlerin şikayetleri olmasaydı ev sahibi üzülmeyecek, hal böyle olunca da yaptığı bu iyilik gösteriş bulanıklığından kurtulamayacaktı. Gösteriş bulunduğu sürece Allah katında söz konusu davetin kabul edilmesi nasıl düşünülebilir ki! O halde işin özü, yaptığımız iyilikler üzerine boyun büküklüğü, acziyet ve muhtaçlık duygusuna varır.

Bu iş bizim gibi terbiye ehline ve iyi geçim arayışında olanlara gayet çetin görünmektedir. “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.229 ayeti bu konuyu açıkça ortaya koymaktadır. Zira ibadet Allah’a karşı tevazu ve boyun bükmeden ibarettir. İnsanın yaratılışından maksat alçak gönüllülüktür. Özellikle Müslüman ve dindar olan kimselerin buna riayet etmesi gerekir. Çünkü dünya onların zindanıdır. Zindanda iyi bir geçim aramak akla-mantığa sığmaz. O halde mutlaka insanın mihnet ve meşakkatlere göğüs germesi gerekir. Onun bundan başka bir çaresi yoktur. Allah şerefli ceddiniz hatırına bizlere bu hususta istikamet versin.

 

228 Tin, 5.

229 Zariyat, 56.

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.