193. MEKTUP
MEVZUU : a) Ehl-i sünnet vel-cemaatın görüşüne göre, itikadt düzeltmek..
b) Fıkha dair hükümleri öğrenmek..
c) İslâm’ın garipliğinden şikâyet ve onun tervicine, teyidine (üstün gelip güçlenmesine, yardıma) teşvik..
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Seyyid Feride yazmıştır.
Allah-ü Taâlâ muininiz ve yardımcınız olsun.. Bilhassa, sizin için ayıp sayılacak ve yersiz düşecek işlerde..
Bilmiş olasın ki.
Teklif erbabına (aklı başında buluğ çağma gelenlere) vacib olan işlerin başında: Ehl-i sünnet vel-cemaat ulemasının reyine uygun şekilde itikadı düzeltmek gelir.. Allah-ü Taâlâ, onların çalışmalarını şükrana lâyık eylesin.. Çünkü, necat: O büyüklerin görüşlerine göre hareket etmeye bağlıdır; onlar fırka-i naciyedir. Onlar, Resulûllah’ın ve ashabının yolundadır..
Allah’ın salâtları ve selâmları ona ve diğerlerine olsun..
Kur’an’dan ve hadisten çıkarılan muteber ilimler; ancak o ikisinden bu zatların çıkarıp aldıkları kısımlardır.
Her müptedi ve sapık, fasid akidesini, fasid zannı ile, Kur’an’dan ve hadisten alır. Halbuki, Kur’an ve hadisten alınan her mana mefhumu, muteber değildir.
***
Kıymetli İmam Turpeştî’nin, itikadları tashih için yazdığı risale, cidden münasiptir. Daha kolay anlaşılır. Ancak, anlatılan bu risale, deliller üzerine enine boyuna durmuştur. Bunun için, ondan bir mesele çıkarabilmek zordur. Sırf itikada dair meseleleri tazammun eden bir başka risale olsa daha uygun ve daha münasib olur.
***
Bu arada hatırıma şöyle bir şey geldi: Bu babda bir risale yazayım. Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadını tazammum etsin. Ondan bir şey almak dahi kolay olsun. Eğer böyle bir şey yapmak müyesser olursa yazdıktan sonra, emrinize yollayacağım.
***
İtikadı, anlatıldığı biçimde tashih ettikten sonra, mutlaka lâzımdır ki: Helâl, haram, farz, vacib, sünnet, mendup, mekruh ve fıkıh ilminin mükellef kıldığı diğer ilimleri öğrenesin. Aynı şekilde, bunları öğrenip muktazasına göre amel etmek dahi zarurîdir.
Uygun düşer ki: Talebelerden bazılarına, Farisi ibarelerle yazılan bazı fıkıh kitaplarını okumak emri verile.. Meselâ: Mecmua-i Hani ve Umdet’ül-İslâm gibi..
Allah korusun, zaruri sayılan itikada dair meselelerden birine halel gelirse., ebedi necattan mahrumiyet taHakkuk eder.. Ama ameli işler böyle değildir. Onlarda bir yanlışlık olursa., tevbe edilmemiş olsa dahi, affolunup geçilmesi mümkündür. İsterse, onlarla muaheze olunsun.. Zira. işin sonunda, necat taHakkuk edecektir. İşin aslı itikadı düzeltmektir.
Hazret-i Hace Ahrar’dan naklen şöyle dediği anlatıldı:
— Bize hallerin ve vecidlerin tümü verilse., hakikatimiz dahi, ehl-i sünnet vel-cemaat akidesi ile temiz ve müzeyyen olmayınca; o halleri ve vecidleri hizlandan başka bir şey yerine koymayız.. Eğer bizde kusur ve noksanlık olsa; hakikatimiz dahi, ehl-i sünnet vel-cemaat itikadına uygun olsa., böyle bir ş’eyde hiç beis görmeyiz..
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, bizi ve sizi onların hoşnut olunan yolunda sabit kılsın. Ona ve âline salât ve selâm..
***
Lahor tarafından bir derviş geldi; şöyle anlattı:
— Şeyh Ciyo, cuma namazına eski Nuhhas mescidine gitmiş.
Daha sonra dedi ki:
— Meyan Refiüddin, Şeyh’e iltifat ettikten sonra, Şeyh Ciyo için evinin yakınma bir büyük bir mescid yaptırmış..
Bunun için Allah’a hamd ettim. Allah-ü Taâlâ, ihsan buyurduğu başarısını artırsın.. Bu gibi sevindirici haberleri duyunca, gayet sürür hâsıl oluyor. Sen derece seviniyoruz.
***
Ey seyyid,
Bu zamanda İslâm, cidden gariptir, islâm’ın takviyesi için bunda bir fülüs sarf etmek, altından ve gümüşten binlercesinin sarfı yerine geçerce saadetti rki, bu devlete erenin nasibi olur!. Dinin takviyesi; her zaman ve bütün insanlar tarafından yapması her nekadar güzel ise de, bu İslâm’ın garip kaldığı zamanlarda sizin gibi mürüvvet, himmet, fütüvvet, ehl-i beyt-i nübüvvet sahibi kimselerden gelmesi daha güzel ve daha iyi olur.. Zira, bu devlet, izin taife-i aliyyenizden yayılmaktadır. Böyle bir şey, sizde zatîdir; şirin dışınızdakilerde anz’dir. Veraset-i nebeviyyenin hakikati ise., bu büyük işin tahsilidir.
Resulûllah S.A. efendimiz, bu manada ashaba şöyle buyurdu:
«Siz, öyle bir zamandasınız ki, emredilenin onda birini biri terk etse, helak olur. Sizden sonra bir zaman gelecek; o zaman, bunların onda biri ile amel eden necat bulacak..»
İşbu vakit. Resulûllah S.A efendimizin anlattığı vakittir; bu kavim ise, geleceği anlatılan kavimdir.
Bir şiir:
Geliniz ey kahramanlar toptan bu yana; Ganimet var, müdafii yok andan yana..
***
Bu sıralarda, Guyenduval kâfir lâinin katledilmesi iyi oldu. Onun katli hangi niyetle olursa olsun; merdud Hinduların kırılmasına sebeb olmuştur. Ama helak edilmesi hangi garaza mebni olursa olsun. Küffarın bu şekilde açık düşürülmesi, Müslümanların zamandan kazandıklarıdır.
Fakir, o kâfirin katlinden önce rüyada gördüm: Bu zamanın sultanı, şirk ehli reisinin başını koparıyordu. Gerçek olan şu ki: Bu katledilen kâfir, şirk ehlinin reisi ve küfür ehlinin önde gideni idi.. Allah onları hizlana uğratsın.
Resulûllah S.A. efendimiz, şirk ehline şu ibare ile beddua etmiştir:
— «Allahım, onların topluluklarını dağıt, cemiyetlerini böl; binalarını harab et; onların güçlü kuvvetlilerini al..»
İslâm’ın ve Müslümanların izzeti, ancak kâfirlerin ve küfrün açık düşürülmesindedir. Cizye almaktan dahi gaye: Küffarı açık düşürmek ve onları alçaltmaktır.
İslâm ehlinin düşkünlüğü, kâfirlerin üstünlüğü kadar olur. Bu iş üzrinde iyi uyanık olmak gerek. Çokları bu manayı zay etti. Şumluğundan dinini harab etti. Onu toz duman edip savurdu. Halbuki Allah-ü Taâlâ’nın emri şudur:
— «Ey Nebi, kâfirlerle, münafıklarla cihad eyle; onlara sert çık.» (9/73)
Bu manadan Ötürü, küffarla cihad etmek ve onlara sert davranmak, dinî zaruretler arasındadır.
Geçen asırlarda çıkan kâfir âdetlerinin kalıntısı, cidden Müslümanların kalblerine ağır gelmektedir. Halbuki bu zamanda, zamanın sultanının küfür ehline bir teveccühü kalmamıştır. Bu durumda Müslümanlara gereken, ama gücü yeten Müslümanlara., bu şerlilerin âdetlerindeki kötülükleri sultana bildirmektir. Onların def edilip giderilmesi için çabalamaktır. Onların öyle kalması; ihtimal ki, onların kötü olduklarını sultan bilmemektedir. Bu durumda İslâm ulemasına uygun düşer ki: Gideler ve bu küfür ehli âdetlerinin şenaatini bildiler. Zira, şer’î hükümlerin tebliği için, harikulade işler göstermeye ve kerametler izhar etmeye hacet yoktur.
Kıyamet günü; şeriat hükümlerini tebliğ etmeden oturmak, bu manada bir tasarrufta bulunmamak özrü kıyamet günü kabul edilmeyecektir.
Peygamberler, mevcudatın en faziletlileri oldukları halde, şer’i hükümleri tebliğ ettiler. Kendilerinden bir mucize ve âyet taleb edildiği zaman, şöyle dediler:
— Ayetler ve mucizeler ancak Allah katındadır. Bize düşen vazife ancak açıktan tebliğdir.
Ancak, Allah-ü Taâlâ, dilerse., bu sıralarda bu cemaatın hakikatına uygun bir hadise yaratır.. (Yani: Mucize veya keramet kabilinden.)
Her hal ü kârda, şer’i meselelerin hakikatına muttali olmak zaruridir. Eğer bu işte bir ihmal vaki olursa., bu işin ahdi ulemanın ve sultana yakın olanların boynunda borç olarak kalır.
Bu işlerin İfası sırasında, dedikodu mahiyetinde eziyet hâsıl olursa, bunu büyük bir saadet bilmelidir. Görmez misin peygamberler ne kadar eziyete dayandılar ve ne kadar mihnet taşıdılar.. Hatta onların en faziletlisi olan Resulûllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:
— «Bana eziyet olunduğu gibi, hiç bir peygambere eziyet olunmamıştır.»
Bir Şiir:
Ömrüm bitti, söz vecdim bitmez saymakla;
Gece sona erdi, yetin bu kadarla..
Vesselam vel-ikram..