Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

HADİSLERLE GERÇEKLER

0 144
HADİSLERLE GERÇEKLER
KEMAL-İ İSLAM ÇAĞRISI
Allah Teala buyuruyor:
 “De ki; dininizi Allah’a mı öğretmeye kalkışıyorsunuz? Halbuki Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsine vakıftır. Allah herşeyi hakkıyla bilir. (El- Hucurat, 49,16).
“Ey iman edenler, Allah’a, Allah’ın peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim Allah’ı, meleklerini, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse şüphesiz derin bir sapıklığa sapmış gitmiştir:’ (En- Nisa 4,136.)
Bir bu kadarını daha zikredebileceğimiz yukarıdaki nasslar, mü’minlerin dine karşı takınmaları gerekli tavrı ve onların imanlarında aranan bütünlüğü ve tamlığı belirlemekte; islamın iman temeline dayalı tam bir inkıyad yada teslimiyet ile yaşanabileceğini göstermektedir.
Yani bu ayetler, kemal-i İslam çağrısıdır. Gerçek kurtuluş tam teslimiyettedir. Gerçek hürriyet yalnızca Allah’a kulluktadır. Müslüman kafasına göre müslüman değil, İslam’a göre müslüman olmak durumundadır.
HAYAT
El-Bera İbni Azib (ra)’den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: uhud Harbinde Resulullah (sav)’e yüzü demir zırh ile kaplı bir kişi geldi ve
Ya Resulullah, hemen harb edeyim de sonra mı müslüman olayım? diye sordu. Resulullah (sav):
– Önce müslüman ol, sonra savaş! buyurdu.
Adam müslüman oldu, savaştı, sonunda şehit düştü.
Bunun üzerine Hz. Peygamber;
– “Az çalıştı, çok kazandı” buyurdu.
Bu Hadis-i Şerifte en çarpıcı tablo, Uhud savaşında, sıkıntılı anlar yaşadığı hengamda Peygamber Efendimiz (sav)’in harbe hazır birisine “Önce İslam!” fıkrini telkin etmesidir. Demek oluyor ki, İslam’ın mü’minlere kazandırmak istediği dünya görüşü ve öncelik fikri, her hal ü karda “önce İslam” eksenlidir.
Diğer bir nokta da, bir rekat namaz kılmadan, abdest almadan, bir defa dahi secde etmeden cennete giren müslümanın gıpta uyandıran bu hali için Hz. Peygamber(sav), “az çalıştı, çok kazandı” buyurmaktadır.
İslam dünyası yeniden “önce İslam” fikrini yeniden elde ettiği gün az iş yapmış olsa da, çok kazanmış olacaktır.
MÜSLÜMANA ÖNCELÎK VERMEK
Aziz b. Amr (ra)’dan nakledildiğine göre, Resulullah(sav) şöyle buyurmuştur:
“Îslam yücedir, onun önüne geçilmez.”
Bu hadis’in vürud sebebi şöyledir.
Mekke fethinden önceki akşam Ebu Süfyan ile birlikte Aziz b. Amr, Hz. Peygambere (sav) giderler. Bazı sahabeler Hz. Peygambere:
– “Bunlar Aziz b. Amr ve Ebu Süfyan’dır. İslam, (İslam olmayandan) daha izzetlidir. Îslam yücedir, onun önüne geçilmez!” buyurdu.
Bu konunun anlaşılması için Aziz b. Amr’ı tanımak gerekir. Aziz b. Amr, hicretin 6. yılında müslüman olmuş, Rıdvan Beyatında bulunmuştu. Bu olay gerçekleştiğinde Aziz müslümandı. Bazı sahabeler sosyal durumu düşünerek, müşrik olmasına rağmen Ebu Süfyan’ın ismini önce söylemişlerdi.
Peygamber (sav) Efendimiz bunu düzeltti. İslamın yüce olduğunu, öncelik hakkına sahip olduğunu öğretti.Hadisimiz takdimde, tercihte, protokolde, hiyerarşide islamı ve müslümanı daima önde ve ileride tutmak lazım geldiğini, müslümanı müslüman olmayanlardan sonra anmak gibi bir hataya düşmemek gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
İSLAM KİMLİĞİ
Ebu Hureyre (ra) dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
hiç şüphesiz Allah, sizin üç şeyi yapmanızdan hoşnut olur; üç şeyi işlemenize de gazab eder: Hiç bir şeyi ortak koşmaksızın yalnızca kendisine kulluk etmeniz, topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılmanız, Allah’ın, yönetiminizi uhdesine tevdi ettiği kişiler hakkında samimi ve hayırhah davranmanızdan hoşnud olur (ve bunların yapılmasını size emreder.)
Dedi-kodu, mal zayii ve çok sual sormaktan hoşlanmaz (ve bunların yapılmasından sizi nehyeder.)
Gerek ferd, gerekse toplum olarak İslam kimliğinin teşekkülü ve tahakkuku her şeyden önce tevhid inancına bağlıdır.
Bu sebeple, Allah Teala’nın razı olup emrettiği üç fıilin ilki, “hiç bir şeyi ortak tutmaksızın yalnızca Allah’a kulluk etmek” olarak ilan edilmiştir. Allah rızasını kazanmanın ilk ve temel şartı Tevhid’dir.
Çünkü Tevhid, İslam kimliğinin alameti-farikasıdır.
“Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak” İslam kimliğinin korunmasını sağlayacak temel prensiptir. Nitekim Allah Teala, Hz. Peygambere şu gerçeği ilan etmesini emretmiştir:
“De ki; eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun!”
Efendimiz de Îslam kimliğini ve çizgisini sürdürebilmenin, Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetine sımsıkı sarılmakla sağlanabileceğini açıklamıştır.
DİN-DÜNYA AYRILMAZLIĞI
Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Resulullah(sav)şöyle buyurmuştur:
 “Îman yetmiş (veya altmış) küsur şu’be (haslet) dir. En yükseği “Allah’tan başka ilah yoktur.”
demek; en aşağısı ise yoldan, eziyet veren şeyleri gidermektir. utanmak da, imanın bir şu’besi (birimi) dir.Dinin aslı iman, imanın aslı da kalpteki tasdik yani kabuldür, “Tasdik” ten ibaret olan iman, nicelik ve nitelik olarak İslam bilginleri tarafından asırlar boyu ayet ve hadisler esas alınmak suretiyle enine boyuna tartışılmıştır.
Hadisimizdeki şube kelimesi, dal, haslet, ünite, birim, demektir. İmanın şu’beleri de imanın dalları hasletleri demektir. Îmanın asıl yapısı kalp ile tasdiktir, onun uzantıları, dalları da olduğu anlaşılmaktadır.
İmanın şu’beleri ile ilgili genel çerçevesi, “Lailahe illallah” demekten, yoldaki eziyet verici şeyleri gidermeye kadar uzanır. Kalpteki tevhid inancının sözlü ifadesi demek olan “Allah’tan başka ilah yoktur”ikrarının, iman tezahürlerinin en yükseği ve en üstünü olduğunu, tezahürününde “yoldan, eziyet verici şeyleri gidermek” olduğunu beyan etmektedir.
İSLAM HİDAYETİ
Abdullah b. Mesud (ra)’dan nakledildiğine göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Prensib ve pratik olarak din (ilmini) öğreniniz, insanlara öğretiniz. Feraiz (ilmini) öğreniniz, halka öğretiniz. Kur’an’ı öğreniniz, halka öğretiniz. Çünkü ben ölümlü bir insanım. İlim de ortadan kaldırılacaktır, (büyük) fitneler zuhur edecektir. O kadar ki, bir feraize (kesin hüküm) hakkında ihtilaf eden iki müslüman, davalarını halledecek bir tek kişi bile bulamayacaklardır.
Bu hadisin senedine yönelik bazı tenkitler söz konusu olmakla beraber bir çok sahabi tarafından rivayet edilmiştir. Bu hadis yaygın bilgilendirmeyi ve bilgilenmeyi teşvik etmekte, aksi halde yaygın ölçüde cehaletin baş göstereceğine dikkati çekmektedir.
Yine, eğitim-öğretimin durdurulacağına, özellikle din eğitiminin sekteye uğratılacağına ve dini bilen alimlerin kalmayacağı dönemlere işaret etmektedir. Din ancak şu üç hususun yerine getirilmesiyle korunabilir.
* Yaşamak,
*Kurum ve kuruluşlarını kurmak, kurdurmak,
*Eğitim-öğretimini yapmak, yaptırmak
İSLAMI GÜZEL YAŞAMAK
Ebu Hureyre’den (ra), rivayet edildiğine göre Nebi (sav) şöyle buyurmuştur:
“Îçinizden, müslümanlığını (ihlas üzere yaşayıp) güzelleştirenin işlediği her iyilik, on mislinden yediyüze kadar katlanmış olarak yazılır. İşlediği her kötülük de sadece misli ile yazılır. Allah’a kavuştuğu zamana kadar bu böyledir.”
İslam’ı yaşamadaki güzellik, hiç şüphesiz, her şeyden önce gönül dürüstlüğü, niyet bütünlüğü, ihlas ve samimiyetle ilgilidir. Bu sebeple Hz. Peygamber
 “İhsan’ı” “Allah’a onu görüyormuşçasına”, değilse “O’nun gördüğü şuuru içinde kulluk etmek”diye tarif buyurmuştur.
 İslam’ı güzel yaşamak için onu samimiyetle benimsemiş olmanın yanında, doğru anlamış olmak da lazımdır. Yanlış veya eksik bir bilgi ve anlayış üzerine tam ve mükemmel bir hayat bina etmek· mümkün değildir. Hadisimiz, “iyilik işleyene on katı iyilik” ölçüsünün, İslam’ı ihlas üzere güzel, tertemiz yaşamaya niyet ve gayret edenler için yediyüz katına kadar arttırılarak uygulanacağını bildirmektedir. Bu, müslümanlıkta “İhsan”a ulaşma gayretlerine getirilen teşviktir.
KULLUKTA BÜYÜME MUTLULUĞU
Ebu Hureyre‘den (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah(sav)şöyle buyurmuştur:
 “Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi (sınıf insanı (arş’ının) gölgesinde barındıracaktır: Adil devlet reisi. Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç..:’
Gençlik yıllarında kulluk görevini dikkatle yerine getiren, yani Allaha ibadetle büyüyen, yasaklardan uzak kalmak suretiyle bu güzel çizgisini daha da güzelleştiren genç, tam bir tercih kahramanıdır. Gençlik, harçlık, boşluk, üçlüsünün oluşturduğu tehlike ortamını Allaha kulluk şuur ve uygulamasıyla aşmayı başaran genç parlak bir geleceğe yönelmiş demektir.
GÜNÜ İSLAM İLE YAŞAMAK
Ebu Malik Haris b. Asım El-Eş’ari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
 “Her insan (her gün) sabah kalkıp (pazara çıkar), nefsini satışa arzeder. Kimi onu azad, kimi de helak eder.”
Dünyada zaman gün denilen yirmidört saatlik kesitler halinde yaşanmakta ve değerlendirilmektedir. Bu günler aynı zamanda bizim ömrümüzün kesitleridir. Gerçekten her yeni gün herkes için yeni bir pazardır. Bu pazarda aslında ahiret ve dünya alınıp satılmaktadır. Bize göre insan ahiretini dünyada kazanır. Bunun için dünya hayatı iyi değerlendirilmelidir.
DOĞRU VE GÜZEL ANLATIM
Ebü’d-Derya‘dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resulullah bize hitabetti ve şöyle buyurdu. Bizden bir hadis işitip belledikten sonra işittiği gibi başkasına ulaştıranın Allah yüzünü ağartsın”
İslamın güzel ve doğru bir şekilde anlatılması gerekir. Bu durum eğitimden geçmektedir. Eğitilmişlik, ilim ve üslup meselesidir.
Tebliğ yapılırken ne duyulmuşsa onu aktarmak gerekir. Hadislerin aktarılmasında daha da dikkat etmemiz gerekir.
EĞİTÎMDE MABED MEKTEB BERABERLİĞİ
Ebu Hureyre (ra) demiştir ki:
“Resulullah (sav)’i şöyle buyururken dinledim”:
 “Öğreneceği veya öğreteceği bir hayr (ilim ve amel) için benim şu mescidime gelen, Allah yolunda cihad eden mücahid hükmündedir. Bunun dışında bir şey için gelen ise, başkasına ait eşyaya bakıp duran kişi (seyirci) durumundadır.”
Peygamber, insanlığın ilk öğretmenleridir. Onların eğitim ve öğretimleri de dinidir. Vahyi anlatan peygamberler aynı zamanda ümmetlerine belli bir “hayat görüşü”nü de öğretiyorlar. Yani pratik bir din eğitimi veriyorlar. Bu yönüyle din eğitimi, gerekli ve faydalıdır.
Peygamber Efendimiz (sav) bu eğitimi mescidde geniş kitlelere yapıyordu. Bu yaygın ve başarılı eğitim ve öğretim sayesinde kısa zamanda bedevi Arap toplumu, İslam medeniyetinin çekirdeğini oluşturacak bir millet olmuştur.
Medeniyetler iyi eğitilmiş insan gücünün eseridirler. Eğitim ve öğretimi dinden tecrit etmek anarşi ve sapmalara yol açar. Bunun hiç bir topluma faydası yoktur.
ÜMMETÎN SINAVI
Ka’b b. İyad (ra) demiştir ki; Ben Resulullahı (sav) şöyle buyururken duydum.
Her ümmetin bir büyük fitnesi (imtihan vesilesi) vardır. Benim ümmetimin baş fitnesi (sıkıntı sebebi) de maldır. (Ekonomik değerlerdir.)
Bu Hadis-i Şerifte Efendimiz, ümmeti için yokluktan çok varlığın, yani ekonomik değerlerin en büyük sıkıntı odağını oluşturacağına dikkat çekmektedir.
Böylece ümmet hayatında en hassas noktayı da belirlemiş olmaktadır. Burada malın varlığı kadar yokluğunun da fitne olduğu akla geliyor ancak asıl vurgulanmak istenen malın çokluğu ile İslamdan uzaklaşmaktır. Mal, “İmtihan vesilesi” “Dünya hayatının süsüdür:’ Malın ve servetin harcanmasında titizlikle hareket etmek gerekir.
KALBİMÎZÎ KAYDIRMA
Ümmü Seleme (rah) validemizden nakledildiğine göre Peygamber (sav) Efendimiz şöyle dua ederdi:
“Ey kalpleri halden hale değiştiren (Allahım), benim kalbimi dinin üzere sabit kıl !”
Hz. Peygamberin en çok yaptığı bir dua olarak hadisimiz en temel meselede hem bilgi, hem de Allahu Teala’dan ne isteneceğine dair misal vermektedir.
Allah Teala’nın irade ve hükmüne karşı çıkacak hiç bir varlık söz konusu olamaz. İman ise, insan kalbinin en temel işi ve sahibinin bütün hareketlerini etkileyen gücüdür.
 Böyle olunca kalbin hak din üzere sabit olması, mü’minin iman çizgisinde devamının tek şartı ve imkanıdır. Her türlü olumsuzluk kalpteki yanlış kabullerin yada inkarın sonucudur.
Müslümanlığın esası ve vazgeçilmez rüknü kalbi istikamet ve tatmindir. Karmaşık dünyamızda müslümanlığımız ve tabii ahirette mutluluğumuz buna bağlıdır. O halde duamız da hep aynı olmalıdır.
“Ey kalpleri halden hale (renkten renge, şekilden şekile) çeviren Allahım, bizim kalbimizi dinin üzere sabit kıl !”
Yazar: İ. Lütfi ÇAKAN

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.