Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Efendi Hazretleri 10. Sohbet

0 90

KAFİRLER İSTEMESE DE
ALLAH, NURUNU TAMAMLAYACAKTIR
Şimdi ders ayetimize başlayalım:

”Onlar (o düşmanlar, kâfirler) Allah (-u Teala)’nın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler, Allah (-u Teala) ise nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz. Velevki kafirler hoşlanmasınlar.”

Kimler bu kafirler? Onlar öyle kimseler ki, bila istisna hepsi murad ediyorlar, arzu ediyorlar, canlarını ve mallarını batıl yol için sarf ediyorlar. Biz hak yol için ufacık bir paramızı sarf edemiyoruz, bizim halimiz nice olur?

Mevla Teala Hazretleri bu ayeti celilede gerek kitap ehlinden, gerekse müşriklerden olan bütün kafirlerin bu düşmanlıklarına, bu arzu ve isteklerine rağmen ”Halbuki Allah Teala, nurunu mutlaka tamamlayacaktır. İsterse kâfirler hoşlanmasınlar.” buyurarak: “Ey müşrikler! Hala nefsinizin hevası uğrunda bu büyük zararı görmemeye devam edecek misiniz?” diye kâfirleri ikaz ediyor.

Bu ayeti te’kid eden çok ayetler vardır. Bunlardan birisi şu ayeti kerimedir:

”Onlar arzu etmişlerdir, sevmişlerdir ki kendilerinin küfrettikleri gibi sizde küfredip onlar ile müsavi olasınız”(Nisa 89 dan)

İşte kâfirlerin sevdikleri budur. Az mı nail oldular bu arzularına? Az mı uzaklaştırdılar bu milleti dininden? Küfür bulaşıkları hemen hemen bütün islam memleketlerini istila etti.
Birde Bakara Suresinden okuyacağım size ama gözü açmadıktan sonra okumak neye yarar? Hala Avrupa’nın modası peşindeyiz. Bu modaları icad edenler Allah’a inanmayanlardır.
Allah’a inanmayanlara uymak insanın başına büyük bela getirir. Yarın ahirette, Allah’ın huzurunda insanı rüsvay eder.Görüyorsunuz milletin halini.İşte Yunanistan’ın hali.. Dost gibi görünmeye çalışır fakat düşmandır.

”Onlar muktedir olabilseler sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaştan geri durmazlar. Sizden de her kim dininden dönüpte kâfir olarak ölürse artık onların bütün amelleri dünyada da ahirette de mahvolur. Ve onlar artık cehennem ehlidir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.”(Bakara 217)

Mevla Teala buyuruyor ki; ”Niçin düşmanlarınıza uydunuz da, onların düşmanlığını anlamadınız? Kötülüklerini sezmediniz, avlanan balıkçının kancasına yakalanan bir balık gibi sizlerde onların kancalarına takıldınız.” Mevla Teala Hazretleri bizleri uyandırıyor ama uyanan kimdir, dostun tembihinden anlayan kimdir?

Dünyada iken arzu ve istekleri din-i mübin-i islamı ortadan kaldırmak olan kâfirlerin ahirette temennileri değişecek: ”Ah ne olaydı! biz de Müslüman olsaydı.” diyecekler. Fakat Müslüman olma zamanı geçtiğinden temennileri fayda vermeyecek.

Mevla Teala, kâfirlerin ”müslüman olsaydık” arzusunu ayetinde beyan buyurmaktadır.
”Kâfirler çok kere arzu edeceklerdir ki keşke müslüman olsadılar”(Hicr 2)

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Kıyamet gününde kâfirlerin hepsi ve müslümanların günahkarları cehenneme girip orada toplandıkları zaman kafirler müslümanlara: “Siz müslüman değil miydiniz?” diye sorarlar.
Müslümanlar: ” Evet biz müslüman idik” derler. Kafirler: “Gördünüz mü? Sizin müslümanlığınız size bir kar sağlamadı, siz de bizimle beraber cehennemdesiniz” derler.
Müslümanlar ise: “Hayır! Öyle değil. Biz dünyadayken işlediğimiz bir takım günahlar sebebiyle burdayız” derler.
Bu konuşmaları dinleyen Mevla Teala kafirlere gadap eder ve fazl-ı keremiyle cehennemde bulunan bütün müslümanların cehennemden çıkarılmasını emreder ve müslümanlar cehennemden çıkarlar o zaman kafirler “Ah keşke bizde müslüman olsaydık şimdi müslümanlar çıkarıldığı gibi bizde çıkardık” diye hasret çekerler.

Yani ya müebbed, yada muvakkat olmak üzere yanmak var. Bazı günahkâr müslümanlar onlarla beraber yanacaklar. Ancak maalesef düşünüpte ibret alan çok az insan var. Küçük bir kız dahi bakıyoruz ki çeşitli arzu ve isteklerin içerisinde: “Ben şu olacağım, bu olacağım” diyor. Cehennem hiç hatırına gelmiyor. Din, iman umurunda değil. Çünkü ana baba bozuk. Başlarına bir bela geldi mi de pişmanlık içerisinde ağlarlar.

Kul Allah’ı bilirse Allah da ona düşmanlarını tanıttırır. Kul Allah’tan korkarsa Allah da düşmanlarını ondan korkutur. Ne gibi? Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimizden müşriklerin korktukları gibi. Zira Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Bir aylık mesafede bulunan düşman benim ismimi işitse onun kalbine korku düşer.”

Şimdi zararın neresinden dönersek kardır. Sorarım size, Türkiye’deki insanların kaçı doğru yoldadır? Muhakkak ki bunun gerçek cevabı verilse mümin olanlar çok üzülecektir. Kur’an-ı Azimüşşan başımızın üzerinde güneş gibi parladığı, açık bir lisanla beyan buyurulduğu halde bu duruma gelindi.

Hiç olamazsa biz bu kadar hakikatleri konuşuyoruz, dinliyoruz; biz doğru yolda olalım. Keyifleri bırakalım. Şu zalim nefis keyfe çok düşkündür. Dünya yansa onun umurunda olmaz. Düşman istilasına uğradığı zaman da dayanamaz inim inim inler. Ya Erhamer Rahimin! Bizi kendi başımıza bırakma. Amin!…

Bakın düşman silahlanalım diyor. İlk hedefi Türkiye’yi almak. Tarihe baktığımızda birçok defalar Türkiye’nin düşman saldırılarına maruz kaldığını görürüz. Neyimize güveniyoruz. Mevla bizden yardımı keserse onlara yeniliriz. Onun için dikkatli olalım. Şimdi bize çok uyanık olmak düşüyor.

Şimdi ayetimize dönelim. Mevla bizi uyandırıyor ama uyanmak isteyen yok denecek kadar az. İnsanlar çok derin bir uykuda. Neler oluyor? Bu millet Avrupa’nın sinemasına, tiyatrosuna, kulübüne, maçına, haçına her şeyine aşık olup Allah’a baş düşman olmuşlar.

Onu için Mevla Teala buyuruyor: “(O âşık olduğunuz, hayran kaldığınız kâfirler var ya) Allah’ın (Celle Celaluhu) nurunu, Kuran’ını, ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah Teala ise nurunu tamamlamaktan başka bir şey murad etmez. İsterse kâfirler bundan hoşlanmasınlar.”

Şimdi bundan şu işareti anlıyorum âcizane Rabbimizin izniyle. Onlar ne kadar büyük silahlarla, ne kadar kalabalık ordularla, ne kadar fazla kuvvetlerle Kur’an’ı söndürmeye çalışır olsalar da Mevlanın nurunu söndürmeye uğraşmaları, Kürre-i arzdan Mevlanın güneşine üflemeye benzer. Ancak bunu yapabilirler. Dünya’dan güneşe üflemekle birşey olurmu? Olmaz. İşte en büyük güçleriyle Kur’an’ı söndürmeye çalışanlar da hiç bir şeye nail olamazlar.

Fakat! Bir fakat var oda nedir?

Eğer müslümanlar Kuar’an-ı Kerime sahip çıkmazlarsa o zaman kafirler muradlarına erer. Mesela müslümanlar kesilmeyi bekleyen bir buzağı gibi yere yatarlarsa kafirlerin çizmesi altınd ezilirler. Ne kadar acıdır ki günümüzdeki müslümanların çoğu böyledir.
Kuar’an-ı Kerim’e, ilme, medreselere, sünnete sahip olsaydık şimdi nerelerdeydik. Fakat bu güne kadar bunlara gereken önem verilmedi. İnşaallah şu kadar çarşaf giyenlerin hürmetine Mevla Teala memleketimizi düşmanların eline vermez. Sizler buna inanın. Ancak arada sırada öyle haberler geliyor ki, çarşaflı bir hanımın Avrupa modasına meyyel olduğunu ve benimsediğini duyuyoruz. Olur mu böyle şey?

Müslüman bir hanım dininden asla taviz vermemelidir.Bu mülkün Allah’ı (celle celaluhu) vardır.İmansızlar onu saymıyorlar. Demin dediğimiz gibi onlar anlamaz, bizde mi anlamayalım?

Allah (celle celaluhu) nurunu nasıl tamamlıyor biliyor musunuz?
Herkes din-i mübini islamı bir tarafa bırakıp nefse, keyfe ve Avrupa’nın modasına uyduğu vakit o arada, Kuranı anlamaya ve amel etmeye çalışan bir takım insanlar çıkıyor.
Mesela bize İzmit’ten birisi geldi.”Bütün zeytinlerimizde afet var, ağaçlarımız mahsul vermiyor” dedi. O zeytinlikte bir zaman sonra bazı patlamalar olup yeni filizler bitecek. Sonra bir bakacaksınız o filizlerden yeni zeytinler canlanacak.

İşte bir küfrün rüzgarı gelince bütün müminleri kupkuru bir hale getirir. Fakat aradan küçük bir çocuk çıkar. Koca zeytin ağaçlarının kuruyup arasından bir filizin çıkması gibi İslamiyeti canlandırır.
”Ve hüve ala külli şeyin kadiir” O Mevla Teala Hazretleri her şeye kadirdir (gücü yetendir).
Allan’dan ümidi kesmemeliyiz. Onun için sizler kendinizi az olarak görmeyin. Onlar, çok olsalarda muhakkak Allah-u Teala müminlerle beraberdir. Yalnız bizler okuyalım ve amel edelim.
RAHMETLİ ANAM ŞÖYLE ANLATIRDI
Soruyorum size; düşman teyyareleri İstanbul’un üstüne gelse bomba atsa nereye kaçılır? Farz edelim ki kaçtık, kırlara gittik. Orada bakkal mı var, fırın mı var, çeşme mi var, eczane mi var? Hiç biri yok…

Allah’ın dinine karşı nedir bu yapılan zalimlikler. Rahmetli anam şöyle anlatırdı:
”Ben 7-8 yaşlarında iken Ruslar geldiler, bizi memleketten çıkardılar. Sırtlarda un torbası, önümüz de inekler, kucaklarda çocuklar deniz boyunca gidiyoruz.
Rus gemilerinin sahile doğru geldiğini görünce kendimizi bir dağın ardına atıp saklanıyoruz. Arka arkaya bomba atılıyor. Bir defasında ineğimizin kafasına bir şarapnal isabet etti. Öyle gidiyoruz. Ama nereye gidiyoruz belli değil. Akşam oluyor girecek ev yok.”

Düşman insanı böyle rüsvalıklara düşürür. Ahirette uğranılacak cezalar daha büyüktür.

Anam ”Fatsa’ya kadar gittik” diyor.”Köylerine çıktık. Yine bir kere inekleri bekliyoruz. Ermeniler mi, Rumlar mı bilemiyorum birileri geldiler. Ben onları görür görmez ifteri dediğimiz uzun eğrelti otların arasına saklanarak kaçtım. Beni göremediler.” Düşmanlar farketseydiler acaba anamın hali ne olurdu? Bunun gibi daha fazla ne rezaletler olurdu.

Bizi aslında kimse yenemez. Ancak nefis ve şeytan yendirir. Gene söylüyorum. Mevla’ya itaat edelim. İslamiyete sıkıca sarılalım. Bize keyf yok. Bize islamiyeti yaşamak var. Biz Mevla’ya kulluk için yaratıldığımızı hiç unutmamalıyız. Bu ayat-ı beyyinatı görmüyor musunuz, tam zamanına göre ders veriyor bize:

(Der ayeti)
”O Allah, Resulünü hidayet ve hak din ile gönderdi ki o dini bütün dinler üzerine hakim etsin. Velev müşriklerin hoşuna gitmese de”

Allah-u Teala Hazretlerinin helak edici askerleri çoktur. Onlar bizi her yoldan yok edebilir.
İşte mesela Bangladeş’te olanlar… Bangladeş, Bengal Körfezi kıyısında bir devlettir. Zaman zaman büyük yağışlar ve fırtınalar olur. İşte orada son zamanlardaki bir yağış sebebiyle pek çok insan öldü. Arkasından kolera başladı.

Ey müminler! Hala bize, bizim dinimize bir şey olmaz diyorsunuz. Halkın yüzde doksandokuzu cahilliğe kapılmış, dininden imanından haberi yok, kötü yollara gidiyor. Neye güvenerek konuşuyorsunuz. Oğlunuzdan mı hayır var, kızınızdan mı hayır var, torununuzdan mı hayır var, ananızdan, babanızdan mı hayır var?

Bir zuhuratta piranımızdan biri tarafından denildi ki: ”Kardeşlerinize söyleyin süsü ve altını bıraksınlar”

Ben sizi süzülmüş altın zannediyorum. Fakat sizler bu iki şeyin (süs ve altın) delisisiniz. Bir evlilik olayında erkek, kız tarafına: ”ne istiyorsunuz?” diye sorunca, istekler sıralanıyor.

Cehennemin 7 kapısı var. Nefsin de 7 kapısı var.
Nefsin kapıları: Göz, kulak, ağız, mide, el, ayak, erkeklik ve dişiliktir. Bu 7 şey varya, cehennemin 7 kapısı gibidir. Her birinden insan cehenneme girer. Ya Rabbi sana sığındık. Bilmeyenlerin ve yaptığımız kötülüklerden dolayı bizi helak etme.

Allah (celle celaluh) eğer sahip çıkan olursa bu dini mübin-i islamı koruyacağına söz veriyor. Mevla Teala, islamı hiç sahibi olmadan da koruyabilir. Ama adetullah böyledir. Hatta yeryüzünde ”Allah” denildiği müddetçe kıyamet kopmaz. Yeryüzünde ”Allah” diyenler eksile eksile bir kişi kalacak. Cenab-ı Hak, o bir kişiyi bekleyecek. Ne zaman ki oda başını ölüm yastığına koyacak o zaman kâinatı alt üst edecek. Onun için bizi uyandırıyor.

FARE GİBİ ÜFLEYE ÜFLEYE HALLETİLER

Bütün düşmanlarımız islamiyeti yıkmaya çalışıyor. Nasıl yapıyorlar biliyor musunuz. Bir misal vereyim.
Çocukluğumda bir buzağımız vardı. Onu syretmek için rahmetli anamla ahıra inerdim. Bir gün gördüm ki ineğin arka tarafı iki parmak sığacak şekilde delinmiş. Anama: ”Bu ne?” diye sorduğumda anam: ”oğlum fare deldi” dedi. Peki, ”bu hayvan bunu hissetmedi mi? Bir sinek konsa kuyruğunu sallıyor” diye sorduğumda anam dedi ki: ”Oğlum, onu üfleye üfleye uyuşturdu, deldi ve yedi”…

İşte bizi de üfleye üfleye, aramıza sokula sokula böyle uyuşturup deldiler. Haberimiz yok. Çocuklarımıza verilecek en önemli şeyin dünyevi bir rütbe olduğu telkin edildi. Çocuklarımıza, eczacı olursan, mühendis olursan çok para kazanırsın, mersedesin olur, evin olur, her şeye sahip olursun denildi.

Evlerde din, iman kalmamış hala islamiyete bir şey olmaz diyorlar. İşte islamiyet böyle yıkılıyor. Ama bu arada bu kadar kurumuş bir ağaç ve odun gibi olmuş anadan babadan bir filiz doğabiliyor. Yorganı atıyor üstlerinden, kalkın diyor, gece namazı kılın diyor.

Medrese hocalarımız! Ali himmet olalım.”Artık bezdik bu talebelerle uğraşılmaz” demeyelim. Bakarsınız ummadığınız bir talebe ortalığa islamın nurunu saçar. Mevla’dan ümid kesilmez, gayret edelim. Ne yapalım, din-i mübin-i islamın ne zaman yüzü güldü ki? Garip geldi, garip gidecek.Ama bu arada ”Gariplere müjdeler olsun” hadisi şerifinin muktezasınca inşallah maksuda ulaşırız.

(Ders ayeti)
”Ey iman etmiş olanlar! Yahudi âlimlerinden ve hıristiyan rahiplerinden çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve (insanları) Allah yolundan çevirirler. Ve o kimseler ki altını ve gümüşü toplarlar da onları Allah yolunda sarf etmezler. Artık onları acıklı bir azapla müjdele.”

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
” Beni israil ne yaptı ne yaptıysa, benim ümmetimde aynısını yapacak.”
Bu haber kulaklarımızı çınlatsın. Tek derdimiz din-i mübin-i islamı yaşamak olsun.
Bakın! Yahudi ve Hıristiyan âlimleri, sadece insanların mallarını haksız sebeplerle yemekle kalmıyorlar, bir de dinsiz ol diyorlar. Yani dünyan da gitsin, ahiretinde… Böyle şey olur mu?

Tefsir diyor ki:
Altına ”zeheb” dendi. Gidici olduğundan, yani elden gidicidir.
Gümüşe ”fızza” dendi. Dağılıcı olduğundan.
Altını gümüşü sevmeyelim. Böyle şeylere değer verip de neden Allah’ın (celle celaluh) nazarından düşelim, cehenneme gidelim. Peki, ne yapalım? Altınları, gümüşleri Kuran Kurslarında ki masraflara kullanalım. O zaman Mevla Teala bizlere ahiret bilezikleri, altınları verir.

İşte bu ayeti kerime de Mevla böyle buyuruyor:
”(Onlar) cennette altından bileziklerle ve incilerle donanacaklar (bezenecekler) orada giyecekleri de ipeklerdir.”(Hac 25)

Yani insan gözünü dünyadan yummalı, ahirete açmalı. İnsan hayatını bu yola vakfetmelidir. Ciddi söylüyorum, caiz değildir. Bir çocuk medresede aç, susuz dururken bileziklerin kollarda şıkır şıkır etmesi doğru değildir. Sandıkta, kasada, bankada yan yatması doğru değildir. Bakın, Rabbimiz bunun cezasını bize haber veriyor:

(Ders ayeti)
”O günde, bu biriktirilen zekatı verilmeyen (biriktirilmiş altın, gümüş, mallar, paralar) altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılıp onunla alınları, yanları ve arkaları dağlanır. İşte bu kendi şahıslarınız için hazine haline getirdiğinizdir, artık toplayıp biriktirdiğinizin tadını tadınız denilir”

Hanımlar! Zekâtı verilmesi gereken gizli şeyleriniz vardır, çıkarın şimdi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cemaatle namaz kılarken selam verir vermez süratle tesbihlerini çekerek hücre-i saadetlerine gittiler, evlerinde bulunan zekat malını dağıtıp geldiler. Sorulduğunda buyurdular ki:
”Evde zekât malı vardı. Bir an dursa Mevla beni hapseder diye korktum”

Zekat, saati geldimi verilecek. Diyelim Ramazan-ı şerifin 15′inde verdin. Öbür sene 15′i gelince o malın kırkta biri senin olmaktan çıkar. Fakirin hakkıdır artık. Hemen o saat ayrılacak o para. Daha çalıştırılmayacak. Aksi halde malına haram katmış olursun. Maalesef zenginlerimiz böyle vermiyor.
96 gr altın ve onun karşılığı para oldu mu üzerinden de bir sene geçtiyse onun zekâtının verilmesi lazımdır. Eğer verilmezse, insan ayet-i kerimede beyan buyurulan cezaya müstehak olur.
Allah-u Teala Hazretleri:”O gün cehennem ateşinde, o zekatı verilmeyen paralar, demirden levha gibi kızdırılıp alnına, yanına ve sırtına yapıştırılacak” buyuruyor.

Niçin biliyor musunuz? Zengin olan mal sahibine, bir fakir gelip bir şey istediğinde bu onun hoşuna gitmez ve bunun eseri ilk önce yüzünde görülür. Alnı kırışır, kaşları çatılır sonra ona yanını çevirir ve arkasını döner gider. İşte bundan dolayıdır ki kıyamet gününde azab, bu üç aza (uzuv) da cereyan eder.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.