Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Efendi Hazretleri 11. Sohbet

0 128

RIZIK ENDİŞESİNİ BIRAKIN
Hadisi şerifte şöyle buyuruluyor:
”Kim Allah için ilim taleb ederse Mevla Teala onun rızkına ummadığı yerden kefil olur.”

Böyle bir müjdeden sonra rızık endişesini bırakalım. Derdimiz, dinimiz olsun. Bizi yaratanı razı etmek olsun. Her birerinizin yüz milyar maaşı olsa Allah gökten yağdırmasa, yerden bitirmese paranız ne işe yarar? Mevla Teala Kuran’ı Kerim’in yüzü suyu hürmetine yağdırıyor.

Geçenlerde tefsir de gördüm. Mevla Teala iman edenlerin sayesinde iman etmeyenleri helak etmiyor. Zekat verenlerin sayesinde vermeyenleri, oruç tutanların sayesinde de oruç tutmayanları helak etmiyor. Zikredenlerin sayesinde zikretmeyenleri, namaz kılanlar sayesinde de namaz kılmayanları helak etmiyor.

Şimdi dersimizin ayetine gelelim: Yüce Allah buyuruyor ki;

”O kıyamet günü hüküm ve saltanat yanlız Allah’ındır. O, müminler ile kâfirler arasında hükmünü verir. Artık iman edip salih amel işleyenler Naim cennetlerinde dir.”

Mevla Teala Kahhar ve Cebbar olduğunu anlamaları için o günde tasarrufatını açar ve kullar anlarlar ki Mevla’nın kahhariyeti ve cebbariyeti karşısında hiçbir yardımcıları yoktur.
Dünyada istedikleri gibi konuşmaları dilediklerini yapmalarına izin verilmişti. Ama o günde hiçbir şeye müsaade yoktur. Özür dilemelerine dahi… Nitekim Ayeti kerimede şöyle buyruluyor:

”Bugün dilleri tutulacak gündür.-Kendilerine izin verilmez ki özür dilesinler.”(Mürselat 34-35)

Çare yok! Hüküm Mevla’nın elindedir. Dünyada birbirinizi kırdınız durdunuz. Ama insan kalbini kırmak hüner değildir, düzeltmek hünerdir. En büyük hünerde islamı koruyup Din-i Mübin-i İslamı yaşamaktır. Allah o hüneri versin.

Mevla Teala insanı yaptığı zulüm mukabilinde cehenneme koyacak. Koyar mı? Koyar. Bunun için insan hiçbir canlıya zulmetmemelidir. Velev ki kedi olsun. Efendimiz bu hususta şöyle buyurmakta:

”Bir kadın açlıktan ölünceye kadar hapsettiği kedi yüzünden cehenneme girdi, azap gördü.”

”Allahın öldürülmüş kulu ol da, öldürücü olma.”

Dersimize dönelim, Mevla ne buyurdu:”Kullarının arasın da hükmedeceğini, iman edip salih amel işleyenleri na’im cennetlerine koyacağını.” Peki ya diğerlerine ne hükmedecek? Onu da açıklıyor:

(Ders ayeti)
”Küfredip de ayetlerimizi inkar edenler, işte bunlara horluk içinde bırakılacakları azab vardır.”

Yani Allah Teala buyurmuş şöyle buyuruyor demektir: ”Ey iman edip salih amel işleyenler! Siz cennete, Ey küfredip te yalanlayanlar! Siz de cehenneme. ”İşte Mevla Teala böyle hükmeder. Cehennemlikler bu hükme razı olmayıp orada konuşup dursalar neye yarar?
Bize Tevhid etmekten başka, sohbet etmekten başka, hakkı düşünmekten başka bir şey yakışmaz. Mahşer gününde hiç kimsenin sesi çıkmayacak. Ayet-i Celile de buyurulduğu üzere:

”O kıyamet gününde sür’a üfleyen İsrafil (Aleyhisselam) ın çağrısına uyup sağa, sola sapmadan koşacaklar. Öyyle ki, Rahman’ın azametinden sesler kısılmıştır. Artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsin.”(Taha 108)

Hani o dünyada ki gürültüler, patırtılar. Orada yüzümüzü ak et Ya Rabbi! Amma aklık buradan alınıyor. Yardım et bize Ya Rabbi!

(Ders ayeti)
”Allah yolunda hicret edip de, sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, elbette Allah onları güzel bir rızıkla rızıklandıracak.”

Çünkü Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Mesela bir memlekette dini yaşayamıyorsun başka bir diyara gittin. İşte muhacir olursun veya memleketinde ilim tahsil etme imkânı yoktur bu sebepten başka bir beldeye hicret edilirse bu da muhacirlik olur.

Okumak için İstanbul’a taa nerelerden gelen talebeler var. Kimisi islamsız bir şekilde erkeklerin arasında üniversite tahsili görür, kimisi de islam uygun yerde ilim tahsili yapar. Arkadaşları, hocaları hanımdır. Na mahreme çıkma durumları yoktur. İşte esas gidilmesi gereken yer buralardır. Hanım hanımdır ve hanımlar pırlanta gibidir.

Eşekler pırlantadan anlamaz, onlar samandan anlar. Hanımların bir pırlanta gibi olduklarını müslümanlar bilir. Ama bu hanım kendi kıymetini bilmeyip te, eşek gibi erkeklerin arasına girerse onu saman gibi yerler ve saman yenildikten sonra ne hale geliyorsa o hale sokarlar.

Mevla bütün kullarına islamı yaşayın buyuruyor. Bir takım kişiler ”anne babamdan kurtulamıyorum ki islamı yaşayayım” diyorlar. Yarın seni anan baban kurtaramayacak. Onlar evlatlarını daha dünya da iken cehenneme atıyorlar. Ne gibi, ”Üniversiteye gideceksin, mezun olup çıkacaksın” diyerek, hocam…”aç mı kalsınlar?” diye bize soru soruyorlar. Allah dostlarını aç bırakmaz.
YUSUF ALEYHİSSELAM
”Doğrusu kim Allah’dan korkar ve düştüğü felakete sabrederse muhakkak ki Allah, bu gibi muhsinlerin mükafatını zayi etmez.” (Yusuf 90 dan)

Okuduğumuz Ayet-i celilenin tahakkukunu Yusuf (Aleyhisselam) ın kıssasında müşahede etmekteyiz. Şöyle ki;

”Nihayet kardeşleri Yusuf’u alıp götürünce onu kuyunun dibine koymaya karar verdiler. Biz de Yusuf’a şöyle vahyettik: Muhakkak sen onlara, hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin.” (Yusuf 15)

Yusuf’u kuyuya atmalarından sonra oradan geçen bir yolcu kafilesi sucularını su almak üzere kuyuya gönderdiler. Sucu kovayı kuyuya saldı bir de baktı ki, kovanın ucuna bir çocuk sarılmış kova ile beraber yukarı doğru geliyor.”Ay müjde! Bu bir erkek çocuk” dedi. Onu satıp ticaret yapmak için gizlediler. Allah ise ne yapacaklarını biliyordu.

Yusuf (Aleyhisselam)’ı takip eden kardeşleri işin farkına varınca ”Bu, bizim kaçak kölemizdir” diye onu değersiz bir fiyat ile bir kaç dirheme (kafileye) sattılar. Onu uzaklaştırmak için hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı.

Sonra Yusuf (Aleyhisselam) Mısır’da bulunan bir aziz tarafından satın alındı. Zeliha velide mağrib sultanının kızı idi ve çok güzeldi. Rüyasında on çok yakışıklı bir genç gösterildi.. ”Kimsin?” diye sordu.”Ben Mısır aziziyim” diye cevap verdi. Onun sevgisine tutuldu. Cariyeler ”bu kızda bir değişiklik görüyoruz” dediyselerde işin aslını anlayamadılar.

Çok kimseler kendisiyle evlenmek istediyse de, o kabul etmedi. Sonra Mısır meliki isteyince rüyasında gördüğü kişi zannedip evlenmeyi kabul etti. Ziynetler ile geldiler. Bir de baktı ki o değil. Çok üzüldü. Bunun üzerine hafiften (konuşanı görmeden dışarıdan bir ses) işitti ki; ”Ya Züleyha!..Mahzun olma. Maksadına bunun vasıtası ile ulaşacaksın.”
Senelerce üzüntülü yaşadı. Aziz, Yusuf (Aleyhisselam) ı satın alıp eve getirdiği zaman birde baktı ki rüyasında gördüğü kişi. Yusuf (Aleyhisselam) bir müddet onların yanında kaldı. Zeliha validenin O’na olan sevgisi daha da şiddetlenmişti.

Sonraları Yusuf (Aleyhisselam) Zeliha valide ile aralarında geçen bir iftira sebebiyle hapse düştü. Onunla beraber iki gençte girdi. Bunlardan hükümdarın şarapçısı olan genç dedi ki: ”Ben rüyamda şarap sıkarken gördüm.” Hükümdarın aşçısı olan diğeride: ”Ben de kendimi gördüm ki, başımın üstüne bir ekmek tabbesi yükleniyordum. Ondan kuşlar yiyordu, rüyalarımızın te’vilini yapar mısınız?” dediler.

Yusuf (Aleyhisselam) da; şarap sıkana: ”Sen eski vazifene döneceksin” diğerine de: ”Sen ise asılacaksın, başının etini kuşlar yiyecek” diye te’vil etti. Rivayete nazaran, bu tabirden endişeye düşen genç:”hakikaten biz böyle bir rüya görmedik, ancak bir şaka olmak üzere böyle söyledik” demiş. Hazret-i Yusuf da: ”İşte Hakkında fetva istediğiniz emir (iş) tamam olmuştur” dedi.

Mısır taraflarından olan bir takım kimseler hükümdarı öldürmek istemişlerdi. Bunun için de bu iki köleye çok mal vererek melikin suyuna ve yemeğine zehir katmayı düşünmüşler, sucu önce razı olduğu halde sonra vazgeçti. Ekmekçi ise rüşveti aldı yemeği zehirleyerek melikin önüne koydu. Sucunun ihbarı üzerine melik yemeği yemedi. Gazaplanarak her ikisini de zindana attırdı.

Yapan kendine yapar
Söven kendine söver
Döven kendini döver

Bir daha gelin olursam oturup kalkmasını bilirim deme zira herkesi iki kere gelin etmezler.

Melik bir rüya gördü. Onun tabirini istedi. Sihirbazlar ve kahinler bir mana veremediler. Sucu Melik’in önüne gelerek ”Ey Melik!…Zindan da rüya tabir eden bir alim var. Beni ona gönder” dedi. Bunun üzerine melik onu zindana gönderdi. Yusuf (aleyhisselam) bu rüyayı tabir etti ve dedi ki:
”Rüyada gördüğün yedi yağlı inek ve yedi yeşil başak 7 bolluk seneye işaret; yedi arık inek ve yedi kuru başak ta yedi kıtlık (zayıf) seneye işarettir. Bunun için siz ziraattaki âdetiniz üzere yedi sene ekin ekersiniz. Biçtiğiniz ekinlerin bozulmaması ve uzun müddet dayanabilmesi için başaklarında bırakırsınız. Yiyeceğiniz bir miktar hariç. Yemeniz için ihtiyacınız kadarını ayırır, döversiniz. Bundan sonra o yedi bolluk senenin ardından yedi şiddetli sene gelecek ki, bunlar şiddetli kıtlık seneleridir. Bu yedi kıtlık sene, takdim ettiğiniz gıdaları yer, bitirirsiniz.
Sonraki 7 senede hıfz edip sakladığınız hariç o yedi senede tohumluk olarak sakladıklarınız kalacak. Bundan sonra, o kıtlık senesinin ardından bir yıl gelecek ki Nas orada sulanacak. Çok yağmur yağacak bolluk bir sene olacak; o senede halk üzümleri sıkarak şarap yapacaklar, zeytin tanelerinden zeytinyağı çıkaracaklar, susamlardan da yağ çıkaracaklar. Nas üzerine hayır ve ni’met bol olacak, kıtlık şiddetinden ve sıkıntılardan kurtulacaklar.”

Bu tabiri duyan hükümdar: ”Onu bana getirin” dedi. Bunun üzerine kendisini davet için elçi gelince, Yusuf (Aleyhisselam) ona şöyle dedi:
”Efendine dön de ellerini kesen kadınların hali neydi, kendinden sor. Muhakkak ki, benim Rabbim, onların hilelerini bilendir.”(Yusuf 50 den)

Hükümdar o kadınları toplayıp kendilerine sordu:
”Yusuf’un nefsine yaklaşmak istediğiniz zaman ne halde idiniz?’ Kadınlar:’ Hâşâ Allah için, biz onun aleyhinde bir fenalık bilmiyoruz’ dediler.”Şimdi hak meydana çıktı. Onun nefsine yaklaşmak isteyen ben idim. O ise hakikaten sadıklardandır.” (Yusuf 51)

Yusuf (Aleyhisselam) zindandan neden hemen çıkmadı? Suçsuzluğunun tam olarak isbatlanmasını istedi. Melik, ” Onu benim yanımda şeref sahibi yapacağım” dedi ve ileri gelenlerin huzurunda kılıcını ve devlet mührünü ona verdi. Aziz ise o günlerde ölmüştü. Yusuf (Aleyhisselam) Zeliha Valide ile evlendi ve Azizin yerine onun görevi olan maliye nazırlığına getirildi.
Yusuf (aleyhisselam) maliye nazırı olunca rüyanın tabirine göre hareket ederek mali tedbirini aldı.

Bu kıtlık yılları şiddetlendi ve bütün beldeleri kapladı. Şam beldelerine de geldi. Bütün insanlar yiyecek almak için Mısır’a akın etmeye başladılar. Nitekim bu şiddetli kıtlık Yakup (aleyhisselam) ın beldesine de ulaştı. Yakup (aleyhisselam) yiyecek getirmek için oğullarını Mısır’a gönderdi. Yusuf (aleyhisselam) onlara yardım etti bir dahaki sefere erkek kardeşinizi de getirin dedi.

Mevla neler yapar, neler yapar. Hırs her ne kadar herşeyi kapar amma, Mevla neler yapar neler.

Kardeşler babalarına gittiler durumu anlattılar. İkinci gelişlerinde Bünyamini de beraberlerinde aldılar.
Yusuf (aleyhisselam) Bünyamin’e uygun bir zaman da gizlice kendisinin kardeşi olduğunu söyledi ve Bünyamin’i kendi yanında eylemek için ölçek kabını kardeşlerinin haberi olmadan Bünyamin’in yüküne koydurdu. Onlar yola çıktıktan sonra arkalarından adamlar gönderip onların kafilelerini durdurttular ve padişahın su kabını aradıklarını söylediler. Onlar da ”biz hırsız değiliz” dediler. Melik’in adamları sordular: ”Siz bu sözlerinizde yalana çıkarsanız sizce hırsızın cezası nedir?” Kardeşler dediler ki;”Yakub (aleyhisselam) ın şeriatında hırsızın cezası çaldığı mal yerine çalan kimse alınır. Bir müddetle mal sahibinin kölesi olur.

Arama yapıldı. Bünyamin’in yükünden çıktı. Çok utandılar. Başlarını öne eğdiler. Ellerinden yapacak bir şey gelmeyince Bünyamin’i yanlarına alıp gitmekten ümitlerini kesip kendi başlarına babalarının yanına dönmek zorunda kaldılar.
Memleketlerine vardıklarında durumu babalarına izah ettiler. Babaları:”Hayır, size nefisleriniz bir iş bezeyip yaptırmıştır. Artık benim işim güzel bir sabırdır. Allah’ın bana hepsini bir getirmesi yakındır.Gerçekten o Alim’dir, Hakimdir” diyerek oğullarını Mısıra gönderdi.Bunun üzerine Yakup (aleyhisselam) ın huzuruna varınca şöyle dediler:

”Ey vezir!.. Bize ve ehlimize zaruret ve ihtiyaç çöktü; çok kıymetsiz bir sermaye ile geldik.Yine bize tam ölçek zahire ver.Ayrıca sadaka da ihsan et.Şüphe yok ki Allah, sadaka verenleri mükafatlandırır”(Yusuf 88)
”Yusuf (aleyhisselam) onlara dedi ki: ”Siz henüz cahil kimseler iken Yusuf’a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?”(Yusuf 89)
”Onlar: Yoksa sen Yusuf musun? dediler. O da: Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşim. Gerçekten Allah bize lutfetti. Doğrusu kim Allah’tan korkar ve düştüğü felakete sabrederse muhakkak ki Allah bu gibi muhsinlerin mükâfatını zayetmez.”’(Yusuf 90)

Bak bak! Yusuf (Aleyhisselam) ın gösterdiği büyüklüğe bak.
SELMAN-I FARİSİ
Dersimizin ayetinde Mevla Teala ne buyurmuş idi:
”Küfre varıp ta ayetlerimizi inkâr edenler işte bunlara horluk içinde bırakılacakları bir azap vardır.”

Cehennem de susuzluktan yanarken, cehennem kazanından içecekleri şeyleri görecekler. Çok sıcak olduğunu bildikleri halde öyle susamışlar ki, içecek şey olsun da ne olursa olsun razılar. Hâlbuki içilmesi değil ona yüzü yaklaştırmak bile mümkün değil. İşte bunun için devamlı, dikenlikte gezer gibi dikkatli yaşayalım ki, o tehlikelerden korunmuş olalım.

Benim şahsen Rabbimden isteyeceğim bir şey kalmadı, çok şükür hepsini verdi. Ancak bütün amelleri kendisinin razı olacağı şekilde yapmayı nasib etsin.

”İlim rütbesi rütbelerin en büyüğüdür”

Peki en büyük ilim kimin? Allah’ın… En büyük kitab kimin? Allah’ındır. Lakin çoğu kimseler bunu hakkıyla fehmedemezler. Nitekim bir beyitte buyurulduğu üzere;
”Allah’ı seven; dünyada gariptir
Hâlbuki O’nun nuru ve çok acaip sırları vardır.
İnsanların yanında yamalıklı elbise ile örtünmüştür
Manada ise Allah’a en yakındır.”

Bu beyiti ezberleyin. Bir şey buldunuz mu ilim torbasına atın. Zamanı ve yeri gelir, lazım olur.

Dersimizin ayet-i kerimesinde Allah-u Teala: ”Allah yolunda hicret edip de, sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, elbette Allah onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır.Çünkü Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır” buyurmuş idi.

Günümüzde Kuran ilmini tahsil etmek için evinden çıkan bir talebeye sordular: ”Nereye gidiyorsun?” ”Dinimi beklemeye”… Dinini nasıl bekleyeceksin diyorlar ”Rabbimin kitabını anlayıp anlatacağım, halka vaaz edeceğim inşaallah” diyor. Bunun üzerine talebeye beyninin yıkandığını söylüyorlar. Tayini sebebiyle evinden çıkan bir hemşirecik olsa, el şaklatarak gönderirler.

Selman-ı Farisi çocukken ilim adamlarını çok severdi, sık sık onların yanına kaçardı. Ailesi varır, bulur döver… O yine fırsat buldukça onların yanına giderdi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e peygamberlik verilince bir ticaret kafilesi ile beraber Medine’ye geldi. Selmani Farisi Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i buldu. Bir gün çalıştı ve aldığı ücretle hurma alıp Resulullah’a getirdi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sordu: ”Bu getirdiğiniz sadaka mıdır, hediye mi?” Selman-ı Farisi ”sadakadır” deyince almadı.

Ertesi gün yine teklif etti.”Sadaka” deyince almadı. Üçüncü gün ” hediyedir” dedi. Bunun üzerine kabul etti. Efendimize bağlandı. Sonra kendisine, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)”Selman, bizdendir” buyurdu.

Bu gün mukabeleyi para karşılığı okuyana ”aferin” diyorlar. Ama dünya menfaatini gözetmeksizin, Allah rızası için okuyana ise: ”Dangalak” diyorlar.
Allah rızası için ilim taleb etmek üzere yola çıkan çocuğa otobüs parası bile vermiyorlar.
Allah-u Teala kendi yolunda hicret edenleri bu hal üzere iken ölenleri veya öldürülenleri kendisinin güzel bir rızık ile rızıklandıracağını buyururken ayet-i kerime de: (le yerzugannehum) burada lam ve nun harfleri geçmiştir. Bu harfler te’kid için kullanılır. Bakın!.. Ben vereceğim rızkını buyuruyor. Kazanacaklar demiyor. Hemde misli olmayan rızık ile. Bu gibi kimselere Allah Teala nasıl ikramda bulunacak?

(Ders ayeti)
”Allah onları hoşnud olacakları bir yere (cennete) elbette koyacaktır. Çünkü Allah Âlimdir. (iyiliklerini bilir), Halim’dir (günahların cezasını geciktirir).”

Rivayet edildi ki İbrahim (Aleyhisselam) bir asinin günah işlediğini gördü. Bunun üzerine ona beddua ederek:”Ey Allahım! Onu helak et” dedi. Sonra onun 2. 3. ve 4. defa görüp yine ona beddua etti. Bunun üzerine Allah Teala buyurdu ki: ”Biz her isyan eden kulu, helak etseydik ancak az kişiler kalırdı. Fakat biz bir kul isyan edince ona mühlet veririz, eğer tövbe ederse kabul ederiz. Affını isterse azabı tehir ederiz. Çünkü biliyoruz ki, o bizim mülkümüzden çıkamaz.”

Şu müjdeleri görüyor musunuz?

(Ders ayeti)
”Sana anlattığımız Allah’ın hükmü böyledir. Müminlerden kim, kendisine yapılan cezaya aynı ile mukabele eder de sonra yine aleyhine tecavüz edilirse muhakkak ki Allah ona yardım eder. (Gerçekten Allah ona yardım eder) Gerçekten Allah, ziyade affedicidir, çok bağışlayıcıdır.”

Din yıpratıldı da yıpratıldı. (Le yensurannehullah) ayeti kerimesinin gereği tahakkuk etti: Allah-u Teala yine mü’minlere o nimetleri ihsan etti. (sümme buğiye aleyhi) ”Sonra yine aleyhine tecavüz olunursa” Mevla yine yardım eder.

Allah Teala hepinize verdi. Bir taneniz inkar edemezsiniz.

(Ders ayeti)
”(Mazluma Allah’ın yardım edişi) şundan:Çünkü Allah (dilediğine kadirdir) geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar.Gerçekten Allah, semi’dir (her şeyi işitir), Basir’dir (her şeyi görür).”

Amerika ancak kızların, kadınların başını açar. Yıldırımlar yağmağa başlayınca şeytan gibi kaçar…

Açmayın başınızı!!!

Mevla Teala bu ayet-i celilede ferman buyuruyor: ”Var mıdır benim gibi geceyi gündüze girdirecek” Etmeyin! Nankörlüğü bırakın, takdir edin Mevla’yı.
Gece ve gündüzlerin belli zamanlarda kısalmaları ve uzamaları ne Azamet… Ya Rabbi hayret, heyret, hayret…

Tahayyurle gerek bulup Hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim

(Ders ayeti)
”Bu (kâmil kudret) şundandır: Çünkü Allah varlığı kendinden olan Hak’dır. Onların (müşriklerin) Allah’ı bırakıp da tapındıkları putlar ise, hep batıldır. Şüphesiz Allah her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.”

Niçin o putlar batıldır? Zerre kadar bir yeri aydınlık veya karanlık yapamazlar da ondan.

(Ders ayeti)
“Görmedin mi, Allah gökten bir yağmur indirmekle yeryüzü yemyeşil oluveriyor? Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır.”

Mevla kendisinin çok lütufkâr olduğunu buyurdu ki Hazreti Allah’ın latif isminin diğer bir anlamı da, göze görünmeyen gizli demektir. Şimdi biz bunu biraz açıklamaya çalışalım; varlığın üç mertebesi vardır şöyle ki;

1. His ve vehim mertebesi; misal: Taş, toprak. Bunlar kesif (kalın, katı) bir varlığa sahip olanlar.
2. Nefsel Emir mertebesi; Ruhların cennet ve cehenneminin varlığı bu mertebeye dâhildir.
3. Hariç mertebesi; muhiti esma sıfat, merkezi zati paki sübuhaniyyedir.

Taş, toprak (v.b) bildiğimiz gibi kesif yani katılardır. Baktığımızda onun sadece dışını görürüz.
Bir tas içindeki berrak bir sıvı madde olan suya baktığımızda dibini görüyoruz. Çünkü su latif bir maddedir, kendisi göründüğü gibi dibini de gösterir. Hava ondan daha latiftir. Ruh ise ondan daha latiftir. Ruhtan daha latifte Mevla’nın esma ve sıfatlarıdır. Hepsinden daha latifte Mevla’nın zatıdır.

Allah-u Teala müminlere ahirette kendisini görme kuvveti verecek o zaman Mevla’nın cemalini görecekler.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.