Efendi Hazretleri 4. Sohbet
Sohbet: 4 ALİ İMRAN 149-153
YAHUDİ’NİN ŞİİRİNİ DİNLEMEK BİLE…
Bu günkü ders cidden çok muazzam bir derstir. Muazzam olduğuna inanmak suretiyle dinleyelim ve belleyelim. Ve Rabbul Âlemin ve Tekaddes hazretlerinden mucibince tatbikini dileyelim.
”Ey iman edenler! Eğer kâfir olanlara itaat ederseniz sizi gerisin geriye çevirirler. Artık büyük zararlara uğramış olduğunuz halde geri dönmüş olursunuz.”
Mevla Teala buyuruyor ki:”Ey iman etmiş kullar! Size benden ziyade kimse acımaz ve sizi zararlardan haberdar ederek kimse kaçındırmaya çalışmaz. Ve karlarınıza delalet edip, karlarınıza sizi sevk etmeye kimse uğraşmaz.” Mevla: ”Ancak Ben” buyuruyor.
Eğer beni dinlerseniz ve benim sevgili habibimi dinlerseniz ve onun varislerini dinlerseniz dünyada ve ahirette hiç zorlanmadan meşakkatsiz bir hayat yaşarsınız. Ama bana muhalefet ederseniz, O’nun varislerine de muhalefet ederseniz, nelerle karşılaşacağınızı bu günkü ders size gösterecektir.
Erhamürrahimin olan Allah’ımız bizi hem kendisine, hem habibine hemde varislerine mutı’ kullardan eylesin. Ve onlardan ayırmasın. Âmin.
Abdullah İbn-i Mubarek buyuruyor ki:
”Allah’a isyan ederken O’nu sevdiğini açıklarsın bu ise yemin ederim ki şaşılacak işlerdendir.
Eğer sevgin doğru olsaydı O’na itaat ederdin. Çünkü seven sevdiğine itaat eder…
Sevgiden doğan itaati, mahalline sarf edelim. O da Mevla’dır, sevgili habibi ve varisleridir. Mevla Teala her ne kadar mahal değildir, mahal olmaz ama itaat O’na yapılmalıdır. Çünkü itaat büyük şeydir. Büyük şeyler Allah’u Teala Hazretlerine ve O’nun taraftarlarına layıktır.
Fakat Allah’u Teala Hazretlerini tanımayan ve bilmeyen ve O’na boyun eğmeyenlere, teslim olmayanlara itaat edilirse çok yazık olur, çok ceza çekilir, hem dünyada hem ahirette kurtulunamayacak cezalara düşülür.
Mevla Teala buyuruyor ki:”Eğer kâfirlere itaat ederseniz sizi ökçelerinizin üzerine eski delaletinize çevirirler sizi kendileri gibi din bakımından iflas ettirirler, dünya ve ahiretinizi kaybedersiniz”
Münafıklar ne zaman ki Uhud muharebesinde ki mağlubiyeti gördüler, müminlere şöyle hitab ettiler: ”Eğer bu hak olsaydı mağlub edilmezdi. Dönün ondan.” İşte o zaman bu ayeti celile nazil oldu.
Şu ayeti kerime de buna benzerdir:
”Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilmiş olanlardan herhengi bir güruha itaat ederseniz sizi imanınızdan sonra küfrediciliğe çevirirler:”(Ali İmran 100)
İslamiyetten sonra Ensar lakabıyla anılan Medine halkı, iki büyük kabile idi. Cehiliyye devrinde İslamiyetken çok önce Yemen’den Evs ve Hazreç adlarında iki kardeş gelip Medine’ye yerleştiler. Zaman geçtikçe bunların torunları çoğaldı. İki büyük kabile halini aldılar. Babalarının adlarına izafeten bunlardan birisine:”Evs kabilesi” diğerine de ”Hazreç kabilesi” denildi.
Önceleri kardeş gibi geçinen bu iki kabile arasında Yahudilerin ifsadıyla sonradan bir husumet meydana geldi. Birbirlerinin amansız düşmanı oldular. Aralarında kavgalar başladı. Daha sonra bu iki kabile arasında düşmanlık o kadar şiddetlendi ki büyük savaşlar halini aldı. Her iki tarafta da takat kalmadı, kabilelerin büyükleri ve elemanları bu muharebelerde telef oldu.
Allah’ın Resulü Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde Ensar’ın durumu bu idi. Çok geçmeden bu iki kabile, münafıklar hariç tamamen islamiyeti kabul ettiler. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunları islam kardeşliği altında birleştirdi, aralarında ki düşmanlığı kaldırdı. Böylece, birbirlerine karşı buz gibi sertleşmiş olan bu Evs ve Hazreç kabileleri su gibi yumuşadılar, birbirlerine karıştılar, bir vücut gibi oldular. İşte islam böyledir.İnsanları bir bütün yapar. Ama o islamı uygulamak lazımdır.
Bir gün bu iki kardeş kabile etrafından bazı kimseler sohbet ederlerken oradan bir genç delikanlı ile Şaş bin Kays adlı ihtiyar bir yahudi geçti. Bunların böyle senli benli konuşmalarına yahudi dayanamadı. Yanındaki delikanlıya: ”Vallahi bunlar böyle dost oldukça bizim bu belde de eğleşmemize imkan yoktur.Onlara git yanlarına otur ve eski zamana, savaşlara ait şiirler oku. ” Genç delikanlı yahudinin sözünü tuttu, ensarın yanına gelip onlarla konuştu, şiirler okudu, hislerini harekete geçirdi. Bu şiirleri duyan iki kabilenin adamları, daha önce bir vücud haline gelen insanlar, kalktılar birbirlerine girdiler hatta ”essilah, essilah!” diyecek kadar ileri gittiler.
Savaşın başlamasına çok az kalmıştı ki durumdan Allah’ın Resulünün haberi oldu. Hemen oraya geldi ve onlara: ”Ey müslümanlar topluluğu! Allah sizi hidayet ettikten, cahiliyyeden kurtardıktan, aranızı te’lif ettikten sonra ve ben aranızda iken de mi cahiliyyet davasında bulunuyorsunuz?Eski küfür halinize mi dönmek istiyorsunuz?”
Ensar, canlarından çok sevdikleri Allah’ın Resulü’nün mübarek sözlerini duyunca hemen kendilerinin bir şeytan tuzağına düştüklerini anladılar, ellerindeki silahları bıraktılar, birbirlerinin boyunlarına sarılıp kucaklaştılar, ağlaştılar. İşte o zaman bu ayeti celile nazil oldu.
Cabir (Radıyallahu anh) Hazretleri: “Önü çok kötü, sonu çok güzel, bu günden başka bir gün daha görmedim.” Demiştir ki hakikaten de öyle olmuştur.
İşte o hainin okuduğu şiiri dinlemek itaat sayıldı. Onun için (in tudı’u) ”eğer itaat ederseniz” buyuruldu. Ve bu hareketin küfre dönmelerine sebep olduğunu beyan ederek:
”Sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir yaparlar” buyuruldu. Arkasından gelen Ayet-i Celilede de:
”Nasıl küfrediyorsunuz, nasıl kendinize yakıştırıyorsunuz ki sizlerin üzerinize Allah-u Tela’nın ayetleri okunuyor. Ve aranızda da Peygamber’i bulunuyor. Artık her kim ki Allah’a sığınırsa muhakkak doğru bir yola çıkarılmış olur”(Ali imran 1001)
İki müslümanın bir birine dalması, böyle mücadele etmesi bu ayet-i celilenin beyanına göre kâfirliktir. Her ne kadar sahibi kâfir değilse de yaptıkları işin kâfirlik işi olduğu anlaşılıyor.
Ve böyle bir tehlikeden halas olmak için de Allah Teala Hazretlerine ve Kitabına sarılma ile ilacı ve tedavisi mümkün oluyor. Onların bir şiirini dinlemek bu kadar zararlara yol açarsa, ya daima onların yüzüne bakmak, onları dinlemek, onlara uymak, şekillerini alıp adetlerini tatbik etmek ve onlarla arkadaşlık etmek, söyleşmek muhabbet etmek bütün bunların insanı nere götüreceğini iyi düşünün. Yapmış olduğumuz her işte onlara benzememeye son derece gayret edeceğiz.
GALİBİYET ÇOKLUK İLE DEĞİL
Kâfirlere meyletmenin ne kadar büyük zararları olduğunu şu ayeti kerime çok açık bir şekilde bize beyan etmektedir:
”Zulmeden kimselere (sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rıza göstermek suretiyle) az dahi meyletmeyiniz sonra size ateş dokunur (cehennemlik olursunuz) Allah’dan başka dostlarınız da yoktur, sonra yardımda olunmazsınız.”(Hud 113)
Şimdi bizim müslümanlar düğünlerini salonlarda icra etmeye çalışmakla onlara benziyorlar. Eğer mümkünse camide erkek cemaatine sohbet verilmeli. Kadınların da düğünü yapabilecekleri büyük geniş yerleri yoksa düğünü evlerinde yapmalı, ne kadar insan alabilecekse onlarda o kadar kişiyi davet ederler.
Biliyorsunuz koca bir yangın kibrit ateşiyle başlar. Başlangıçta bir damla suyla söner ama sonra denizi döksen sönmez. Desinler, demesinleri çıkaralım aradan…
Bakınız Mevla ne buyuruyor?
”Allah yolunda mücadele ederler. Levmedicinin (kınayanın) korkmazlar. İşte bu haslet Allah’ın fazlıdır. Onu dilediği kimseye verir. Allah, genişlik sahibi ve her şeyi bilendir.”
Üstadımız Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirrahu) Hazretlerinden duymuştum ki: Kâfirle mümin, birbirlerinin ateşini dahi görmesinler. Onu görmekle onun ahlakından ona sıçrar.
Bizim müslümanlar onlara uydukları hususlarda dahada ileri gitmeye kalkıyorlar. Gururları, kibirleri, dünyacılıkları bırakalım. Rabbimizin sevdiği üzere yaşayalım.
Mevla Teala ders ayetimizde Uhud muharebesinde mağlub olduktan sonra münafıkların telkinlerine kapılan müminleri uyarıyor: ”Yolunuzda sebat edin. Netice sizindir. Buradaki mağlubiyetiniz, içinizden bazı kimselerin sevgili Peygamberimin tenbihini tutmadıklarından başınıza geldi. Dünya yıkılıncaya kadar basiret sahiplerine ibret ve vaaz olsun için galibiyetiniz mağlubiyete döndü. Yoksa mağlubiyetiniz kuvvetsizliğinizden değil. Ya! Bu tenbihlere ihtiyacınız vardı, onu aldınız, yükseleceksiniz.” O halde ey müminler kâfirlere itaat etmeyin.
(Ders Ayeti)
”Doğrusu Allah, sizin Mevlanızdır ve yardım edicilerin en hayırlısıdır”
O’nun yardım ettiği mağlub olmaz. Olursa tenbih içindir. Yıkılmak için değil, bitmek tükenmek için değil.
”Hakkında Allah’ın hiçbir hüccet indirmemiş olduğu şeyleri, O’na ortak tanıdıklarından dolayı kâfirlerin kalplerine yakında korku atacağız. Onların gidecekleri yer cehennemdir. O zalimlerin duracakları yer ne fenadır”
Asla ve kat’a ortağı olmayan Allah-u Teala Hazretleri’ne şirk koşmanın bedeli, o kimsenin kalbine korku atılmasıdır. Bir kimsenin kalbine korku atıldı mı ebediyen iflah olmaz.
Huneyn muharebesinde İslam ordusu müşriklerden sayıca daha fazla olduklarını görünce kendilerini beğendiler de ”bu gün azlığımızdan dolayı müşriklere elbette yenilmeyiz” dediler. Bu ise doğru bir söz değildi. Zira bu zamana kadar kazanılan savaşlar çokluktan değil Allah’ın yardımıyla kazanılmıştı.
İslam ordusunun ise bunu unutup çokluğa ve kuvvete güvenmeleri Mevla’nın hoşuna gitmedi ve Cenab-ı Hak onlardan kuvve-i maneviyyelerini aldı. Daha savaşın başında iken, müslümanlar bozuldular, paniğe kapılıp Rasulullah’ı ortada bırakıp kaçtılar.
Bu hadise müslümanlar için bir hikmet dersi oldu. Taki daima Cenab-ı Hakka güvensinler, muvaffakiyeti ancak O’ndan beklesinler, kendi maddi varlıklarına hiçbir zaman aldanmasınlar.
Sahabe-i Kiram ne zamanki hataya düştüklerini anladılar, tekrar kendilerini toplayarak Rasulullah’ın yanına koştular, savaşa başladılar, taksiratlarını telafi ettiler.
”Sonra Allah, Resulü üzerine ve müminler üzerine rahmetini indirdi ve sizin görmediğiniz ordular indirdi ve küfredenlere azab etti. İşte bu, küfredenlerin cezasıdır.”(Tövbe 26)
Kâfirler daima mağlub olmaya mahkûmdur. Müminlerde islamı muhafaza ederek yaşarlarsa ve her şeyi Mevla’dan bilirlerse onlar için hep galibiyet vardır. Zira:
”Yardım ancak Allah (Celle Celaluhu) tarafındandır.” (Enfal 10)
Mevla’nın düşmanlarına meyletmedikçe yıkılmayız. Onlara meyletmek ve onların halleriyle hallenmekle koca islam âlemi zaafa uğramıştır. Rabbimiz, din-i mübini İslamı yine başımıza tac etmekle eski kuvvetinde daha ala kuvvete kavuştursun..Amin!..
UHUD SAVAŞI VE ALINAN DERSLER
Ayet-i Kerimede beyan olunduğu üzere kâfirlerin kalplerine korku, küfürleri ve şirkleri sebebiyle atılıyor. Allah azze ve celle şirke bir hüccet indirmediği halde onlar delilsiz olarak, evhama kapılarak, bu Mevla’nın ortağıdır diyerek iddiaya düştüler. Kendi elleriyle ağaçtan ve taştan yaptıkları putları Allah’a ortak ettiler. Böylece rahmet-i ilahiyyeden uzak oldular. Mağlubiyet daima kâfirlerin kendilerinden ayrılmayan halleri oldu.
Uhud muharebesinde Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hazretleri İslam ordusunu mevzilerine yerleştirdi. Sonra ordunun arkasında bulunan birazcık yüksek bir dağa, Abdullah İbn-i Cübeyr isimli bir kumandanın beraberinde 50 kişiyi de okçu olarak tayin etti ve buyurdu ki:
”Sizin vazifeniz, burada, bizim arkamızdan gelen düşmana ok atmak. Savaş bizim ister lehimize ister aleyhimize olsun ben haber gönderinceye kadar yerinizden ayrılmayacaksınız. Size söz veriyorum, benim emrimi tutarsanız harbi kazanacağız.”
Ondan sonra harb ateşlendi. Allah Teala, müminlere cesaret, kuvvet ve fedakârlık verdi, kâfirlerin cesaretini aldı. Kâfirler mağlubiyete doğru, müminler galibiyete doğru ilerleyince islam ordusu işi bitirdikleri, savaşı kazandıkları zannıyla ganimet mallarını almak için teşebbüse geçtiler.
Arkadaki okçular bunları görünce:”Arkadaşlarımız ganimet alıyor, biz ne duruyoruz?” diye ganimete gitmek istediler. Kumandanları olan Abdullah İbn-i Cübeyr: ”Durun, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize ‘buradan ayrılmayın’ buyurdu. O’nun emrine muhalefet edemeyiz.” Deyince onlar: ”Bu emir harp bitinceye kadardı” dediler.
Ve ganimete koşmaya başladılar. Sadece Abdullah İbn-i Cübeyr ve 7 okçu kaldı. Müşrik ordusu okçuların azaldığını görünce arkadan hücuma geçti. Önce Abdullah İbn-i Cübeyr ve 7 arkadaşını şehid ettiler. Sonra ordunun ardından girip önünden çıktılar. Bütün islam ordusu tarumar oldu, dağıldı.
Müşriklerden birisi Rasulullah’ın yüzünü yaraladı mübarek dişini parçaladı. Musab bin Umeyr’i şehid eden İbn-i Kumey isimli müşrik O’nu Rasulullah zannederek: ”Muhammed’i öldürdüm” diye bağırdı. Şeytan’da insan suretine girerek ”Dikkat edin Muhammed öldürüldü” diye bağırdı. Böylece islam ordusunun kuvve-i maneviyyesi tamamen kırıldı. Ümidsizliğe kapılarak dağıldılar.
Bu esnada Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ”Bana gelin ey Allah’ın kulları” Nedir bu hezimet, nereye kaçıyorsunuz? diye ashabı ikinci bir cihada çağırdı. Rasulullah’ın bu daveti üzerine 30 kadar sahabe toplandı ve müşrikler dağılıncaya kadar onu himaye ettiler. Uhud savaşından sonra ashab-ı kiram Medine-i Münevvere’ye döndüğü zaman müminlerden bir kısmı ”Bu hal bize neden isabet etti. Hâlbuki Allah Teala bize nusret vaad buyurmuştu” dediler. Bunun üzerine Allah azze ve celle hazretleri şu ayeti indirdi:
(Ders Ayeti)
”Andolsun ki, siz onun (Allah’ın) izniyle onları öldürürken, Allah size olan vaadini (Uhud muharebesinde sizi galip kılacağına dair sözünü) ta ki siz ( düşmana karşı) korkaklık (ve yılgınlık) gösterip (peygamberin verdiği) emir (hususun) da çekişerek, size sevdiğiniz (galibiyet ganimet)i gördükten sonra, isyan et(menize kadar düşmanlarınızı kolayca katlet)tiniz.
İçinizden kimi dünyayı (ganimeti) istiyor, sizden kimi de ahireti(n sevabını) diliyordu. Sonra (Allah) sizi imtihan etmek (samimi olanlarla olmayanları meydana çıkarmak) için sizi onlardan (düşmanlarınızdan geri) çevirdi. (de onlara karşı bozguna uğramış bir duruma düştünüz) Andolsun ki yinede sizi bağışladı ve (zaten) Allah(-u Teala) müminlere büyük fazl(-u kerem) sahibidir.”
Bu ayeti kerime de bunu tekid eder:
”Allah ve Resulüne itaat edin birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Muhakkak Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal 46)
UHUD SAVAŞINDAN ALINAN DERSLER
Bu Uhud Muharebesinde büyük manalar vardır. Şöyle ki: Bu muharebenin başkumandanı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), erkânı hulefa-i raşidin, efradı sahabe-i kiramdı. Bunların hiçbirinde kabahat yok. Ancak okçulardan 43 kişi kötü niyetle değil de bir zelle işlediler. Bu muhalefetleri küçük tutulmayarak olan oldu.
Yani Allah Teala, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de sadakat, erkanda sadakat, efratta sadakat görmesine rağmen: ”Kainatta en sevdiğim peygamberim, onun hulefası ve ashabı 43 kişinin yanlışından sebep mağlub edilmez” buyurmadı. Ya ne oldu? Cenab-ı Hak kıyamet kopuncaya kadar bütün ümmete ibret olmak üzere lazım geleni yaptı.
İşte bizde ibret alalım. Demeyelim ki bu kadar müslümanlar benim sünneti terk etmemden, muhalefetimden dolayı zarar görmez. Cenab-ı Hak bir kişi içinde, bin kişi içinde böyle dersler verir. İnsan muvaffakiyeti muvaffakatta aramalı. Düşünün ki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in:”Burada durun” buyurmasına rağmen yapılan bu muhalefet, az kaldı islamın ortadan kalkmasına sebep oluyordu.
Bu kadarcık muhalefet böyle yaptığı vakitte, ya:”Namaz kılın, oruç tutun, hacca gidin, zekât verin.” emirlerine karşı yapılan bu günkü muhalefetler müslümanları ne büyük felaketlere sevk eder.
Peki:”sakal bırakın” emri ile: ”Burada durun” emri arasında ne fark vardır? İşte Cenab-ı Hak Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e muhalefet etmeyen müslümanların her işinin yüzde yüz rast geleceğini ve asla zarar görmeyeceğini bize anlatıyor. İnce anlayışlı olalım.
Ya Rabbi! Bu dersten ders almayı hepimize nasib eyle! Amin. Din-i Mübin-i İslamın emirlerinden ne farz, ne vacip, ne sünnet, ne müstehap ve ne de edep terk edilmez. Edersek zararını görürüz ve görüyoruz. Takva ehli olmak istiyorsak işte kitap, sünnet, icma-i ümmet, kıyas-ı fukaha elimizdedir.
Ecdadımızı Viyana kapılarına kadar ulaştıran, Kuran-ı Kerim bizim elimizdedir. Ancak tatbikine iş kalmıştır.Bunu tatbik ettiğimiz takdirde bütün milleti karanlıklardan nura kavuşturmuş oluruz.
Himmetimizi âli tutalım. Dünyaya meyletmeyelim. Bizim işimiz büyüktür. Boş şeylerle uğraşmaya vaktimiz yoktur. Bir kişi dahi olsa uyandırmaya gayret edelim.
Mevla Teala Hazretleri Uhud gazvesinde emre muhalefet eden okçulardan sebep islam ordusunun maruz kaldığı muhtelif vaziyetleri ve onların affa mazhar oluşlarını beyan etmek üzere buyuruyor ki:
(Ders Ayeti)
”Düşünün’ o zaman ki, O resul (Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)) arkanızdan sizi çıkardığı halde siz,(harp meydanından) boyuna uzaklaşıyor ve hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bunun üzerine (Allah) sizi üzüntü üzerine üzüntü ile cezalandırdı ki (zorluklara sabretmeye alışasınız da) ne sizi fevt edene (elinizden gidene), ne de size isabet edene (başınıza gelene) üzülmeyesiniz ve Allah(-u Teala) yaptıklarınızdan (bütün işlerinizden ve maksatlarınızdan) son derece haberdardır.”
Bu ayeti celilelerde azim bir ders vardır. İnşallah bu dersi alırız ve Rasulullah’a itaatin ne kadar önemli olduğunu anlarız. Rabbim cümlemizi Rasulullah’a ittiba üzere daim kılsın. Amin!