Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Efendi Hazretleri 47. Sohbet

0 232

SOHBET- 47 HUCURAT 13-17
–Eller buğday ben saman
–Misafir gaflete düşünce

Efendi Hazretleri 47. Sohbet
ELLER BUĞDAY BEN SAMAN
(Ders Ayeti)
”Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Hem de sizi şubelere ve kabilelere ayırdık ki birbirinizi tanıyasınız. Biliniz ki, Allah katında en iyi olanınız takvası en ziyade olanınızdır. Şüphe yok ki Allah(u Teala) Ali (her şeyi bilen) dir, Habir (her şeyden haberdar) dır.” (Ayet 13)
 
Sebebi Nüzul bilinmedikçe, ayeti kerimelerin manaları tam anlaşılmıyor. Bu ayet-i kerimenin sebeb-i nüzulu hakkında Mukatil (Radıyallahu anh) dan şöyle bir rivayet vardır.
 
Mekke-i Mükerreme fethedildiği vakitte, Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bilal-i Habeşi (Radıyallahu Anh) a, Kâbe-i Muazzamı’nın üzerinde ezan okumasını emretti. Bilal-i Habeşi (Radıyallahu Anh) Kâbe’nin üzerine çıkıp ezan okumaya başlayınca, Mekke-i Mükerreme’de bulunan birkaç kişi kendi aralarında şöyle konuştular;
Attab İbn-i Üseyd:
”İyi ki babam öldü de bu günü görmedi.” Dedi.
Hars İbn-i Haşim de:
”Resulullah bu kara kargadan başka müezzin yapacak kimseyi bulamadı mı sanki?” dedi.
Ebu Sufyan, Bilal-i Habeşi’nin ezan okuduğunu duyduğunda:
”Bu hususta ben katiyen bir şey söylemem, göklerin Rabbinin ona haber vermesinden korkarım.”Dedi.
 
Bu hadise üzerine Allahu Teala Hazretleri, bu ayeti kerimeyi inzal buyurdu da, onları nesepleriyle, mallarının çokluğu ile övünmekten ve fakirleri hor ve hakir görmekten menetti.
 
Ey insanlar! Her ne surette olursa olsun, birinizin diğeri üzerine üstünlük hakkı yoktur. Erkek olsun, kadın olsun, zengin olsun, fakir olsun, ağa olsun, köle olsun,kuvvetli olsun, zayıf olsun, şehirli olsun, köylü olsun, Arap olsun, acem olsun, Allahu Teala’nın indinde hepiniz birsiniz.
 
Sen mi kendini beyaz atin? Sen mi kendini kırmızı ettin? Sen mi kendini kuvvetli ettin? Sen mi kendini zayıf ettin? Hayır, değil mi? Seninle benim elimde bir şey yoktur.
 
Ashab-ı Kiram bir defasında, Bilal-i Habeşi (Radıyallahu Anh) hakkında:”Ya Resulullah! Bu ‘şın‘a ‘sin‘ diyor.” Demişlerdi. O zaman Efendimiz:
”Bilal’ın ‘sin’i sizin ‘şın’ınızden daha hayırlıdır.” Buyurdu.
 
Ebu Cehil ve diğer müşrikler, Ebu Hureyre, Ammar, Suheyb, Habbab, Bilal, Yasir, Selman (Radıyallahu Anhum) gibi fakir Müslümanları gördükçe onlarla eğlenir: ”Bunlar şerli kimselerdir.”Derlerdi.
Zamanımızda da onların görüşünde olanlar var. Fakir Müslümanlar eşek leşinden daha aşağı geliyor bu gibilere. Fakat cehenneme girince ne diyecekler? Esteizübillah:
”(O cehennemdeki azgın elebaşılar müminleri kastederek) Diyecekler:’Kendilerini şerli kimseler saydığımız bir takım kimseleri niye görmüyoruz? Biz onları eğlenceye alırdık, yoksa gözlerimiz onlardan kaydı (da mı kendilerini göremiyoruz).” (Sad 62-63)
 
Ebu Cehil ve diğer müşrikler cehennemde bakınacaklar; ”Hani Ebu Hureyre? Hani Bilal? Hani öteki Müslümanlar?” diyecekler. Onları göremeyince:”Eyvah! Onlar ahyar (en hayırlılar) imiş, esas eşrar (en şerliler) bizmişiz.” diyecekler.
 
Kimse için sakın şu kötü, bu iyi, şu güzel, şu çirkin demeyin. Nice insanın yüzü güzeldir, ama ruhu akrep olmuştur. Şeyhim Hacı Ali Haydar (Kuddise Sirrahu) Efendi Hazretleri bazı kimseleri lağım faresi gibi görürdü.
 
İşlerin iç yüzünü bilmediğimizden, bizden aşağı kimse yoktur demeliyiz, ihtiyatlı hareket etmeliyiz. Bakarsının senin hor gördüğün insan senden hayırlı olur.
 
”Harabat ehline hor bakma şakir,
Defineye malik viraneler var.”
 
Bir konak düşünelim, her tarafı parıl parıl parlıyor. Bir başka konak ta gözümüzün önüne getirelim ki, kapıları kopmuş, pencereleri yıkılmış, fakat temellerinde altın, gümüş gömülü. İkisinden hangisi kıymetlidir? Tebiiki temelinde altın gömülü olan. Çok, çok ihtiyatlı olalım, asla kibirli olmayalım, ucuba kapılmayalım.
 
”Eller iyi ben yaman,
Eller buğday ben saman.”
 
Ve bunu gösterir zaman. Bu zaman göstermesi de ilerde olacak. Bütün insanlar Adem (Aleyhisselam) ile Havva validemizin neslindendir. Öyle ise ana-baba itibarı ile kimse kimseden üstün değildir. Şerefi buralarda aramayın. Eğer anadan-babadan doğmakla şerefli olunsaydı Nuh (Aleyhisselam) ın oğlu şerefli olurdu.
 
Karı kocalıkta da şeref aramayın, eğer bir kimsenin karısı yâda kocası olmakla şerefli olunsaydı, Nuh ve Lut (Aleyhisselam) ın karıları şerefli olurlardı. Onlar biri Nuh (Aleyhisselam) diğeri de Lut (Aleyhisselam) ın karısı olduğu halde ne oldular? Kâfir oldular. Sure-i Tahrim’de Mevla Teala ne buyuruyor:
”Allah, kâfirlere Nuh’un karısı ile Lut’un karısını bir misal yaptı. O iki kadın, kullarımızdan birer Salih kulun (Nuh ve Lut Aleyhisselam) ın nikâhları altında idiler. Böyle iken kocalarına hainlik ettiler. Onun için kocaları da onları Allah’ın azabından zerrece kurtaramadı. O iki kadına şöyle denildi:’Girin ateşe! Diğer girenlerle beraber.”(Tahrim 10)
 
Bir kadının kocası iyi değil de, kötü olmuş olsa, kadında cevher varsa, kendisi hayırlı biriyse, kocasının kötülüğü ona bir zarar vermez. Firavun’un karısı olan Asiye validemizi hatırlayalım. Mevla Teala onun hakkında ne buyuruyor:
”Allah, iman edenlere de Firavun’un hanımını bir misal yaptı. O vakit bu kadın şöyle demişti:’Ey Rabbim! Senin katında benim için cennette bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun amelinden kurtar. Beni o zalimler topluluğundan kurtar.”(Tahrim 11)
 
Bakınız Asiye validemiz, Allah’ın en büyük düşmanının karısı olduğu halde Firavun ona bir zarar verememiş, onu dininden çevirememiştir. Bazıları da meselelere ekşilik katar.
 
Bir kadın: ”Yirmi senedir çarşafımı çıkarmak istiyorum, ah bir yasak gelse de çıkartsam.” Demiş. Ona: ”Çıkar, yasaktan sana ne.” Demişler. Kadın da:”Hayır olmaz! Kendim çıkartırsam suçlu duruma düşerim, hükümet çıkarttırsın” diye cevap vermiş.
 
Bazı hanımlar da: ”Çarşaf giymeme efendim (kocam) müsaade etmiyor.” Diyor. Halbuki, onun içinde başka bir efendi vardır ki, müsaade etmeyen odur.
 
Medine-i Münevvre’de iken bir gün, Ravza-i Mutaharra’da ikindi namazını kılmış, kaldığımız yere dönüyorduk, tam önümüze bir hacı baba çıktı. Selamlaşmamızdan sonra, ona sakal bırakmasını söyledim. ”Hanım razı olmaz” dedi. Ben de az sonra yanımıza gelen hanımına, işin önemini anlattım.
Hanımı:”Madem istiyor bıraksın beni karıştırmasın.” Dedi. Hacı baba yine de bırakmadı. Çok kere insanoğlunun içindeki koca, içindeki hanım razı olmaz, kendi kendimizi aldatmayalım.
Ve yukarıda dediğimiz gibi, şerefi, makam sahibi bir adamın oğlu, kızı olmakta aramayın, Zengin bir adamın karısı olmakta da aramayın. Rütbede, riyasette de aramayın, ağalıkta da aramayın, güzellikte de aramayın.
 
Dersimizin ayeti kerimesi bir başka rivayette şu hadise üzerine nazil olmuştur:
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında bir gün, siyah bir köle satılığa çıkarılır. Köle:”Beni satın alacak kimseye bir şartım var, beni alacak kişi beş vakit namazımı Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in arkasında kılmaktan beni men etmeyecek.” Der.
Bu şartı ile bir kimse onu satın alır. O köle devamlı Resulullah’ın arkasında namazını kılar. Bir gün Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu namazda göremez, sahibine ”kölen nerede?” diye sorar. O da ”hastalandı” diye cevap verir. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ashab-ı kiramı ile onu ziyaret eder, birkaç gün sonrada köle vefat eder.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendi elleriyle onu yıkar, kefenler, namazını kıldırır ve defneder. Ensar ve muhacirinden bazıları:”Bu bir köle idi, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ona ne kadar çok önem verdi.” Derler, hayret ederler. Hemen bu ayeti kerime nazil olur.
 
”Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Sizi kabilelere ve şubelere ayırdık ta ki tanışasınız ve anlaşasınız.(yoksa kendinizi başkasından üstün göresiniz diye değil) Zira Allah indinde en keremliniz, en fazla takva olanınızdır.”
 
O halde şeref nerededir? Şeref İslam dadır. Habeşi olsun, Temimi olsun, Kaysi olsun, kim daha ziyade takva ehli ise O, Allah indinde daha kerimdir.
 
Bir hoca efendi:”Ben bir tefsirde gördüm, ayeti celilede geçen (etgaküm) ”Dinine en çok hizmet eden” manasında yazıyor.” Dedi.
Böyle insanlar hem kendi hizmet ediyor, hem de hizmet ettiriyor. Kara, kırmızı, yamuk, kusurlu. İnsan bu dünyada nasıl olursa olsun önemli değil. İnsanın hakikatte ne olduğunu, yarın ahirette her şeyin ortaya çıktığı vakitte anlaşılacak. Burada birbirimize çok dua edelim
MİSAFİR GAFLETE DÜŞÜNCE
”Gaib olanın, gaib olana duası makbuldür.”
Bir müslüman bir başka müslümana gıyabında dua etse, başına bir melek dikilir ve ”Âmin, Ya Rabbi’ Onun duasını kabul et, onada aynısını nasip et.” Der.
Evliyaullah tan birisi bir çöplükte bir yama gördü. Aynı yerde bir de köpek vardı. O da orada gözüne çarpan bir kemiği alacak, o veli yamayı almaya kalkınca, köpek zannediyor ki kemiği alacak ve hırlıyor. O zaman o zat buyuruyor ki: ”Ey köpek! Çok iftiharlanma, bizim birbirimize karşı hiçbir üstünlüğümüz yok. Ne senin iyi olduğun belli, ne de benim.
Eğer yarın ahirette sırat köprüsünden geçebilirsem, ben senden üstünüm, çünkü sen toprak olacaksın. Ama eğer sırat köprüsünden cehenneme düşersem sen benden üstün olacaksın. Çünkü senin toprak olman benim cehenneme girmemden daha hayırlıdır.”
Kureyş’ten bir topluluk, bir gün Allah’ın Resulüne uğradılar. Resulüllah’ın yanında Suheyb, Ammar, Bilal, Selman ve Habbab (Radıyallahu Anhum) gibi fakir müminler vardı.
Müşrikler bu fakir mümini görünce: ”Ya Muhammed! Kavminin ulularını, şereflilerini bıraktın da, bunlarla mı oturup kalkıyorsun? Bizi senden bunlar uzaklaştırıyor. Bunları yanından kovarsan bizde seninle oturur ve seni dinleriz.” Dediler.
Müşriklerin bu teklifine karşı Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem):”Müminleri yanımdan kovamam” dedi.
Müşrikler:”Öyleyse biz geldiğimizde onlar meclisten kalksınlar. Arabistan’ın çeşitli yerlerinden gelen atlıların, o kölelerle bizi görmesinden haya ederiz. Biz meclisten kalktığımızda dilersen onları oturt.” Teklifinde bulundular.
Peygamber Efendimiz müşriklerin bu teklifini kabul eder gibi olmuştu. Bunun üzerine En’am suresinin 52. ayet-i kerimesi inzal buyruldu:
”O zatları yanından kovma ki, sabah akşam rablerine, O’nun cemalini dileyerek dua ederler. Senin aleyhine onların hesabından bir şey yoktur. Ve senin hesabından da onların üzerine bir şey yoktur ki, kovup ta zalimlerden olasın.”
”Ve işte böylece, onların bazısını bazısıyla fitneye düşürdük ki:’Allah aramızda şunlara mı ikram buyurdu?’ desinler. Allah(u Teala), şükredenleri ziyadesiyle bilici değil midir?” (Ayet 53)
Şimdi dersimizin ayeti kerimesine dönelim.
(Ders Ayeti)
”(Ganimet hevesi ile görünüşte İslamı kabul eden bazı) Bedeviler: ‘biz gerçekten iman ettik’ dediler. Ey Resulüm! Onlara de ki:’Siz kalplerinizle iman etmediniz, ancak biz teslim olduk deyin. Henüz iman kalplerinize girmemiştir.
Eğer Allah’a ve Resulüne iman ederseniz, sizin amellerinizden hiçbir şey eksiltilmez, çünkü Allah (u Teala) çok gafurdur, ziyade rahimdir.”
Beni Esed kabilesinden bir topluluk, bir kıtlık senesi çölden Medine-i Münevvere’ye geldiler. Bunlar orada çadırlarda yaşarlardı.
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) e gelince kelime-i şahadet getirdiler. Daha sonra Efendimiz’e başa kakma muamelesi ettiler. ”Araplar sana binekleri ile geldiler, biz ise ailelerimizle, çocuklarımızla geldik, bak biz sana iman ettik.” Dediler.
Beni Esed bu sözleriyle Allah’ın Resulünü bir taraftan minnet altına alıyorlar, bir taraftan da sadakaya layık olan biziz, bize ver diyorlardı. Cenab-ı Hak darıldı onlara, iman ettilerse onlar kazandılar, kötülükleri terk etmiş oldular değil mi?
Burada çok ders var, bunu anlamak lazım. Biz sevinelim ki, iman edebildik. Elhamdülillah, birkaç ayet okuyabiliyoruz. İmam-ı Rabbani (Kuddise sirrahu) Hazretleri buyuruyor: ”Bir gün zikir halkasının başında otururken hatırıma ‘sen kim oluyorsun da halkanın başında oturuyorsun?’ diye geldi. Çok utandım. Bu hal içersindeyken bana nida geldi. ‘Sen ki kendini layık görmedin, bizde seni affettik ve senin vesilenle bu yola girenleri de bağışladık.” Bakın! O kendini aşağı tuttu, Allahu Teala’da onu yüksek etti.
Bizim Of’lulardan birsi, bir gün bizi evine davet etti, gittik. Yemek yerken ”Bize Mevla Teala ne güzel yiyecekler vermiş” dedi. Misafirlerden birisi ”Tabi verecek, biz namaz kılıyoruz.” Dedi. Ona doğru döndüm ve ”Bir fakir adam acıksa da sen ona yedirsen, bu fakir adamda ‘ben senin yemeklerini yiyorum, benim kıymetimi bilmiyorsun’ diye sana darılsa sen bu duruma ne dersin? Bu hal hoşuna gider mi?” dedim.
O zaman aklı başına geldi ”Estağfirullah! Ben yanlış konuştum” dedi. Namaz kılıyorum demeyin, kıldığınıza şükredin. Mesela ben, benim gibi konuşmasını bilmeyen, lafı anlaşılmaz bir adamı dinledikleri, derdini çektikleri için cemaate teşekkür ediyorum.
Yusuf suresinin 30. ayeti kerimesinden (Ve gâle nisvetün) buyruluyor (gâlet) buyrulmuyor. Ayeti kerimede adı geçen kadınlar Yusuf (Aleyhisselam) ı görünce ”Allah’ı tenzih ederiz, bu bir insan değildir. Bu ancak kerim bir melektir.” Dediler.
Fahruddin-i Razi (Rahimehullah):”Bana göre bu ayeti kerimenin şu manaya ihtimali vardır: ‘Kadınlar Yusuf (Aleyhisselam) ın üzerindeki nübüvvet nurunu, peygamberlik simasını, vakar ve şeref emarelerini gördüler.” der. Yani kadınlar akıllıca konuştular. Bunun içinde erkek hükmünde kabul edildiler, kelime müzekker (erkek) sığasıyla geldi.
Ders ayeti kerimemizde Mevla Teala bedevilerden bahsederken (ve galetil e’arabi) buyruluyor, (gâle) buyrulmuyor. Çünkü bedevilerin yaptıkları kötü bir işti, müennes sığası kullanıldı.
Bütün bunlar kadın aşağı bir varlık demek değildir. Ancak kadınlar nazik mahluklardır. Sizler büyük büyük taşları kıramazsınız, inşaatlarda kolaylıkla çalışamazsınız, ağır işler yapamazsınız. Mevla Teala sizleri evlerde yaşayacak şekilde yaratmıştır. Yani sizi elmas kutularında muhafaza ediyor. Yoksa aşağı olsaydınız birçok ayeti kerimede (müminune vel müminatü) buyrulur muydu?
Bir kelam-ı Kibar’dan manen belli bir dereceye gelmiş olan kadınlar hakkında (Gad tüsemma raculen) denmiştir. ”Kadına, racul (erkek) deniyor.”
Diğer ayeti kerimemize gelelim.
(Ders Ayeti)
”Müminler ancak o zatlardır ki, Allah’a ve O’nun resulüne iman etmişlerdir, sonra bir şüpheye düşmemişler ve mallarıyla ve nefisleriyle Allah yolunda mücahedede bulunmuşlardır. İşte sadık olanlar da onların ta kendileridir.”
Bu ayeti kerimede, bedevilerin lisanlarıyla:”Biz iman ettik.”Demelerinin hakiki iman olmadığı, iman-ı kâmilin alametlerinin ve gerçek müminlerin vasıflarının nasıl olduğunu bildiriyor. Yukarıdaki ayetler nazil olunca, bir kısım bedeviler Resulüllah’ın huzuruna gelerek sadık müminler olduklarına dair yemin etmişlerdi. Zannediyorlardı ki, yemin etmekle Allah’ın ayetlerinin hilafını isbat edecekler. Bu yeminleri üzerine Allahu Teala şu ayeti celileyi inzal buyurdu:
(Ders Ayeti)
”De ki: siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? Allah ise göklerde olanı da yerde olanı da bilir. Ve Allah (u Teala) her şeyi bilendir.”
(İslam olduklarından dolayı sana karşı minnette bulunurlar.) de ki:’Benim üzerime İslamiyet’inizle minnette bulunmayın. Belki Allah(u Teala) sizi imana hidayet ettiğinden dolayı size minnet buyuruyor, eğer siz sadıklardan iseniz.”
”Şüphesiz ki Allah (u Teala) göklerin ve yerin gaybını bilir. Ve Allah (u Teala) işlediğiniz şeyleri görücüdür.”

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.