169. MEKTUP
MEVZUU : Bir kimsenin, şeyhine:
— Eğer Sübhan Allah ile arama girersen, bilhassa benim onunla olduğum sırada; senin boynunu keserim. Demesi ve şeyhinin dahi bunu iyi karşılaması hususunu sormasına cevaptır.
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Şeyh Abdüssamed Sultan Puri’ye yazmıştır.
Âlemlerin Rabbı Allah’a hamd olsun. Selât ve selâm Seyyid’ül-mürseline ve onun pâk âlinin tümüne olsun..
Kerem edip gönderdiğiniz mektup geldi; ferahı mucib oldu.
Gelelim soruların cevabına..
Ey Mahdum, bilesin ki,
En büyük maksad, en üstün matlub Yüce Sultan Mukaddes Hakk’ın zatına vusuldür.
Ancak, talib olan bir kimse işin başında son derece kirli ve düşük olduğundan; bu hali çeşitli şeylere karşı duyduğu alâkadan gelir; Yüce Mukaddes Zat ise., gayet yüksek ve münezzeh olduğundan, talib ile matlub arasındaki münasebet tamamen kalkmıştır. İşbu münasebet, feyz alma ve feyiz vermedir.
Talib’in üstte anlatılan halinde, hiç şüphe yok ki, yolu bilen, kandini bilen, aracılığa kabiliyeti olan mutlak gerekli, her iki taraftan da bol hazzı olan bir şeyhi yoktur; ki: Talib olan kimsenin matlubuna kavuşması için vasıta olsun.. Zira, bu manada, talib ile matlub arasında her ne mikdar münasebet babında bir şey hâsıl olursa., şeyh kendisini aradan o mikdar çeker.. Talib ile matlub arasında tam bir münasebet hâsıl olduktan sonra, şeyh kendini tamamen aradan çeker.. Artık vasıtaya ihtiyaç kalmaz..
İşin başında matlubu müşahede etmek ve şeyhin vasıtası olmadan yolu bulmak mümkün değildir, işin nihayetinde dahi, şeyhin vasıtalığı olmadan matlubun cemali tecelli eder.. O zaman bütün açıklığı ile vuslat hâsıl olur..
O kimse ki:
Eğer o vakitte şeyh hazır olsa başını keserim..
Demiştir; bunu cinnetinden demiştir. Zira, kelâmın böylesi istikamet sahibi kimselerden zuhur etmez.. Sebebine gelince, onlar edepsizlik yoluna girmezler. Murada nail olmayı şeyhin bereketi ile taleb ederler..