Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

04. Beyt

0 130

Risale-i Kudsiyye 4. Beyt. .

كورنمك ايستدي اول ذات يزدان      ظهوره كلدي اول سلطان اكوان

محمد عالمه رحمتدر اي جان          انك نورندان اوادي جمله امكان

بو بنلكدن كجوب حقه كيده ليم         عزيزم سير في الاشيي كل ايده ليم

  • * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Neler bilmemiz lazım değil mi? İnsan cahil olunca neye benzer? Herhangi bir bahçede bulunan bir meyve ağacının dalındaki bir meyvenin içindeki böceğe benzer.

O böceğin ne bahçeden haberi vardır, ne bahçıvandan haberi vardır, ne meyvenin yaprağından haberi vardır, ne de içinde bulunduğu dünyadan haberi vardır. Ancak içinde barındığı yuvacığı bilir. İnsana bunun gibi yaşamak yakışır mi?

İnsan bahçeyi de bilecek, bahçıvanı da bilecek, ağacı da bilecek, dalını da bilecek, yaprağını da bilecek, meyveyi de bilecek, içinde barındığı yuvayı da bilecek. . .

Görüyorsunuz koca bir feza içindeyiz. Altımızda yerler, üstümüzde gökler. Gökler, güneş ay ve yıldızlarlar süslenmiş. Bunların yaratılışını bileceğiz.

Eserden müessire geçeceğiz. Mesela cami eser, ustası müessirdir. İnsanın camiyi de, ustasını da, bilmesi lazımdır. Ustaların ustası Mevla Teâlâ’yı da bilmesi lazımdır.

Mevla Teala buyuruyor ki:

خلق الانسان * علمه البيان *

“İnsanı yarattı. Ona beyanı -ifade-i meramı- öğretti. “(Rahman suresi:3-4)

Simdi beytimize gelelim:

كورنمك ايستدي اول ذات يزدان

“Görünmek istedi ol Zat-i Yezdan. “

Bir Hadis-i Şerifte buyuruluyor ki:

كان الله ولم يكن معه شيء

“ALLAH vardı ALLAH ile beraber hiçbir şey yok idi. “

Yerler, gökler, melekler, cinler, insanlar yok idi. Sadece Mevla vardı. Bir hadis-i kudsî’de buyuruluyor ki:

كنت كنزا مخفيا فاحببت ان اعرف فخلقت الخلق ليعرفوني

“Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliği sevdim beni bilsinler için mahlukatı yarattım. “

Halk ve mahluk her iki kelimede Arapçadır.

Mahluk kelimesi  حharfiyle söylendiğinde: “Traş olmuş”  خ harfiyle söylendiğinde ise:”Yaratılmış”anlamına gelir. O yaratılmışlardan biriside biziz.

Mevla Teala mahlukatı  ليعرفوني  “Beni bilsinler için yarattım. “buyuruyor.

Eğer Allah’ı bilmeye çalışmazsanız siz ne için yaratılmış oluyorsunuz? Siz hangi vazifeyle mükellef kilindiniz?

Kulluk vazifelerini yapmıyorsanız, Mevla Teala`ya aldırmıyorsunuz demektir. . ALLAH (Celle Celaluhu) bundan üzülmez mi? Öyleyse hemen vazifelerimize başlayalım.

Vazife nedir? Mevlayı bilmek ve bulmaktır. İşte bu Risale-i Kudsiyye’de bunu anlatıyor.

“Görünmek istedi ol Zât-ı Yezdan”

“Mevla Teâlâ kendini göstermek istedi”

“görünmek istedi” Türkçedir.
Zat: Arapça Yezdan: ise Farsçadır, Allah’ın ismidir.
Zat-ı Yezdan: Mevlâ’nın Zat-ı yani cemali, demektir.

Bunu bize söylemeselerdi, biz bilemezdik. Hâlbuki bu çetin mi? Yok, hayır değil. Kimimizin yaşı altmış, kimimizin yaşı otuz, kimimizin yirmi, bu ilimler olmasaydı bu kadar seneleriniz nereye harcanacaktı.

Günler geçiyor ama Mevlâ az bir çalışmayla bizi nelerden haberdar etti. Bu müddet içerisinde yediniz, içtiniz, uyudunuz, çeşitli işler gördünüz, onların yanında bunlar da oldu.

Ya Rabbi! Yememizi, içmemizi, yatmamızı, kalkmamızı, uykum uzu, hava almamızı ölçülü yap. Bu yolu çalışmamızı, amel etmemizi de öyle yap.

“Görünmek istedi ol Zât-ı Yezdan”

Bunun manasını bilmiyorduk. Zaten ne biliyorduk ki Mevla Teala görünmeyi arzu etti. Ne oldu?

ظهوره كلدي اول سلطان اكوان

“Zuhura geldi ol Sultan-i Ekvan”

“(Mevla’nın aynası olmak üzere)kâinatın padişahı (sallALLAHü aleyhi vesellem) meydana geldi.

Zuhur: Meydana gelmek.

Sultan-i Ekvan: Kainatın sultanı, demektir. .

Hiçbir peygamber hakkında böyle denilmemiştir. Ancak Efendimiz hakkında denildi. O kâinatın sultani da kimdir?

محمد عالمه رحمتدر اي جان

“Muhammed aleme rahmettir ey can. “

“Ey canim kardeşim O, Muhammed (sallALLAHü aleyhi vesellem) dir, aleme rahmettir. ”

Bu mısrada gecen: “Muhammed” kelimesi atful beyandır. Bir üst mısradaki:”Sultan-ı Ekvan”ı izah için getirilmiştir.

Tekrar beytimize dönelim. Ne buyruluyordu?


“Muhammed aleme rahmettir ey can. “

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (sallALLAHü aleyhi vesellem) bütün alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

Su ayet-i kerime bu manaya işaret eder:

وما ارسلناك الا رحمتة للعا لمين*

“Habibim, Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. “(Enbiya suresi:107)

Peygamber Efendimiz(sallALLAHü aleyhi vesellem) Cebrail (Aleyhisselam)a sordu: “ALLAH-u Teala beni alemlere rahmet olarak gönderdi. Sende o alemlerden birisin. Sana ne gibi rahmet olundum?”

Cebrail (Aleyhisselam) dedi ki: “Şeytan bunca sene kili kırk yararcasına bize vaaz etti. Sonra kovuldu. Hepimiz korkuluyduk.

Ta ki sen gelinceye kadar. Ne zaman ki ben sana:

نزل به الروح الامين *

“Onu emin olan Cebrail (Aleyhisselam) indirdi. “(Şuara Suresi:193) ayeti kerimesini indirdim. ALLAH Teala bana: “Emin” buyurunca ben, Elhamdülillah dedim. ”

Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz(sallALLAHü aleyhi vesellem) hakkında Mevla Teala Hazretleri söyle buyuruyor:

ان الله و ملاءكته يصلون عل النبي يا ايه اللذين امنوا صلو عليه وسلموا تسليما *

“Muhakkak ALLAH(-u Teala Hazretleri) ve bütün melekleri o peygamber üzerine salat ediyorlar. Ey iman edenler! Sizde o peygamber üzerine salat edin ve tam manasıyla selam edin. “(Ahzab suresi:56)

Böyle bir ayet hiçbir peygamber hakkında buyurulmamıştır.

Böyle büyük bir peygamberin ümmetiyiz. Bu şerefler ki O`na verilen ümmetine de verilmiştir. Bu ümmet hakkında:

هواللذي يصلي عليكم وملاءكته. . . . . . *

O öyle ALLAH ki sizin üzerinize melekleriyle beraber salat ediyor. “(Ahzab Suresi:43) buyurulmuştur.
Cenab- Hakkin müminler üzerine salat etmesi rahmet yağdırması, nur yağdırması, feyiz yağdırması demektir. Güneş doğduğu zaman ışıksız hiçbir yer kalmaz.

Güneş batınca karanlıklar baslar, ancak Mevla’nın nuru için böyle bir şey söylenemez. Kimin kalbinin kapısı ve penceresi kapalı ise ona nur girmez.

Kalp kapısının açılmasının anahtarı zikirdir. Eğer siz kapınızı açmazsanız suç kimdedir? Anahtar kimin elinde? Sizin elinizde. Kalbinizin anahtarını niye sizin elinize verdi.

Kendisinden akan nura kalpler acilsin diye. Kalbinizin kapısını açmazsanız Allah’ın rahmeti gelip içine giremez, sadece dışına vurur.

Güneş doğunca hiç ışık vurmayan yer kalır mi? Kalmaz. Ancak hangi evin kapısı penceresi kapalı ise o eve girmez.

Sanki güneş diyor ki: “Ben senin kapına kadar geldim. Yol bulsam içeri gireceğim “Musluğu açsanız bir güğümün kapağını kapatıp altına koysanız musluktan akan sular kapağa vurup etrafa dağılsa elli sene aksa dolar mi?
İşte Mevla’nın nuru da, sürekli akıyor. Sizin kalbinizin etrafına vuruyor. Kapalı olduğundan içeri girmiyor. Anahtar kimin elinde ev sahibinin. Ev sahibi anahtarı çevirirse kapı açılır, çevirmezse açılmaz.

Kalbin kapısı ne zaman açıktır? ALLAH Teala zikredilince. ALLAH Teala çok zikredilirse kalbe nur çok girer. Hiç zikredilmezse hiç girmez. Az zikredilirse az girer. İşte rabıta üzere zikir ettin mi hep Mevla’nın nurundan alırsın.

Peki Rasulullah nasıl bizlere rahmet olmaktadır? Şöyle ki:
İnsanın asil maksudu olan Rabbine kavuşması O`nun vasıtalığı, O`nun aynalığı sebebiyle oluyor. Rabıta edildiğinde bu rahmetten alınıyor.

Bizim tarikatımızın nisbeti insibağidir. (boyanma yolludur) İnsibağ, güneş karşısında meyvelerin olgunlaşıp günesin renklerine boyanması gibi, müridin, mürşidin teveccühüne mazhar olarak yetişmesi, şeyhinin rengiyle renklenmesi, onun ahlakıyla ahlaklanması demektir.

Toprağın üzerine gelen güneş ışınlarını düşünün. O güneş kavun ve karpuza himmet ediyor. Kavun karpuzu büyüttüğünden günesin haberi var mi? Yok. Kavun karpuzun haberi var mi? Yok. Kimin haberi var? Bahçıvanın.

Bu misalde mecazen güneşten murad mürşiddir. Kavun karpuzdan murad müriddir. Bahçıvandan murad da Mevla Teala Hazretleridir.

Mürşid de güneş gibi müridlerini yetiştirdiğini bilmez. Ama bazen ALLAH bildirirse bilir. Mürşid, Rabbinden aldığı kuvvetle müridine yârdim ediyor.

Buradan Amerika’ya faks çekiliyor. Tel yok, bir şey yok. Buradaki yazıyı Amerika`ya yazdırıyor. Telefon da aynen öyle. Mesela bizim arabada telefon var. Bir yere bağlı değil.

Cevir numaraları Ankara ile görüşüyorsun, Mekke ile Medine ile konuşup haberleşiyorsun. Öyleyse zahiren haberleşme olurda batinen olmaz mi? Madde ne kadar ileri gitse batin kadar olamaz. Zahiren insanlara lazım olan şey batına lazım olmaz.

Hazret-i Ömer Nihaventteki kumandana kendisi cuma günü hutbe okurken Medine`den seslendi. Kumandan, uzak bir mesafede olduğu halde onun: يا ساريةالجبل   “Ey Sariye dağdan sakın! “sözünü duydu.

Sahabeler, hutbe esnasında bir şey yokken Hazreti Ömer`in böyle söylemesine çok taaccüb ettiler. Ve o günün tarihini kaydettiler. “Kumandan savaştan dönünce ona sordular: “Falanca gün falanca saatte ne oldu?” O da: “Biz savaşı kaybetmek üzere idik.

Hazreti Ömer bana seslendi. Biz de dağa doğru gidip pusuda olan düşmanı yendik. Böylece savaşı kazandık. “dedi.

Zevken bu himmet meselesini anlamak için zikre ve sohbete devam etmek lazımdır. Bunları bir profesöre anlatsan anlamaz. Bunlar manevi kuvvetle anlaşılan şeylerdir. Sizin anladığınız gibi kimse anlamıyor.

انك نورندان اوادي جمله امكان

“Anin nurundan oldu cümle imkan. “

“Bütün kainat onun nurundan yaratılmıştır. ”

Imkan: Mahlukat, demektir.

Kafirler de Resulullah’ın nurundandır. Ama onlar o nuru söndürdüler. Eğer ayni nurdan yaratılmasaydılar ayrıcalık olurdu. O nuru kafirler kaybetti. Müslümanlar muhafaza etti.

Efendimiz(sallallahü aleyhi vesellem) buyuruyor ki:

اول ما خلق الله نوري خلقت من نورالله والمؤمنون من نور

“İlk evvel yaratılan benim nurumdur. Ben Allah’ın nurundan yaratıldım. Müminler de benim nurumdan yaratıldı. “

İnsanın ruhu bedenle birleşmeden önce terakki edemez, ilerleyemezdi. Kendine mahsus makamda, derecede bağlı ve mahbus idi. Fakat bu bedene indikten sonra yükselebilmek hassâsı ve kuvveti ona verilmiştir.

Ruh ve beden her bakımdan birbirinin zıddı ve aksi olduğundan bunların bir arada kalabilmesi için ALLAH Teala ruhu nefse aşık etti. Bu sevgi bunların bir arada kalmasına sebeb oldu.

Mevla Teala Hazretleri bunu bize söyle haber veriyor:

لقد خلقنا الانسان في احسن تقويم * ثم رددناه اسفل سافلين*

“Elbette muhakkak biz insani en güzel surette yarattık sonra onu aşağıların aşağısına reddettik. “(Tin Suresi:4-5)

Ruhun bu dereceye düşürülmesi, bu aska tutulması kötülemeye benzeyen bir medihtir. Ruh nefse olan bu sevgisi sebebiyle kendisini nefis alemine attı ve nefse esir oldu.

Hatta kendinden geçti, kendini unuttu. Nefsi emmare halini aldı. Sanki nefsi emmare oldu. Ruh her şeyden daha latif olduğundan, madde olmadığından her ne ile birleşirse onun haline sekline ve rengine girer.

Kendini unuttuğu için evvela kendi aleminde, kendi derecesinde iken ALLAH-u Teala hakkındaki bilgisini de unuttu. Cahil ve gafil oldu. Nefis gibi cehalet karanlığıyla karardı.

ALLAH Teala çok merhametli olduğu, çok acıdığı için peygamberler gönderip, onlar vasıtasıyla ruhu kendine çağırdı ve sevdiği nefse uymamasını, nefsi dinlememesini ona emretti.

Ruh bu emri dinleyip nefse uymaz, ondan yüz çevirir ise felaketten kurtulur, yok eğer nefisle beraber kalmak isterse yolunu şaşırır.

ALLAH Teala hazretleri bizi makam olarak daha yükseklere çıkarmak için indirdi. Rahmeten lil alemin gönderdi:

هوالذي ارسل روله بلهدا ودين الحق . . . . . *

“O öyle ALLAH`dır ki Rasûlünü hidayet ve hak din ile gönderdi. “(Fetih Suresi:28 den) Şeriat tarikatla gönderdi. “Ahsen-i Takvim üzere yaratılan herkese.

Tin suresi ayet 4 de gecen الانسان  deki  ال(Arapça) ) istiğrak içindir. Bu kelimenin bütün fertlerini içine almaktadır. Bunun için Müslümanlar da kafirler de ayet-i kerimede gecen, “Fi ahsen-i takvim” içerisine girmişlerdir.

ALLAH-u Teala Muhammed Mustafa’yı(sallallahü aleyhi vesellem), Ebu Bekr (Radiyallahü anh)a gönderdiği gibi Ebu Cehil`e de gönderdi. Hazreti Ömer(Radiyallahü Anh)a gönderdiği gibi Ebu Leheb`e de gönderdi.

Hepimizi yaratıp bu aleme indirmedi mi? Onlara ve hepimize ayni muallimi göndermedi mi? Evet. O halde Rahmeten lil alemin olan Efendimize tam manasıyla itaat edelim. .

بو بنلكدن كجوب حقه كيده ليم         عزيزم سير في الاشيي كل ايده ليم

“Bu benlikten geçip Hakk`a gidelim. ”
“Azizim Seyr-i Fil Eşya gel gidelim. “

Hepimiz Rasulullah`ın nurundan yaratıldık. Hakikatte, imkan aleminde sadece O vardır. Bizler O`nun nurundan parlıyoruz. O halde ben, ben dememelidir.

Seyr-i sülükün en son yürüyüşü budur. Arsin fevkinden bu aleme dönmeye Seyr-i Fil Eşya denir. Seyr-i İlallahın karşılığıdır. Salik Seyr-i Anillah ile Seyr-i Fil Eşyayı bitirdiği zaman Davet Makamını tamamlamış olur.

Mahmud Ustaosmanoğlu (Kuddise Sirruhu)Risale-i Kudsiyye şerhi ve İzahı

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.