Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

48. MEKTUP

0 135
48. Mektup
·         Şeyh Seyyid Nakip Efendi’ye gönderilmiştir.
·         Şeriatın taşıyıcısı olan alimlere ve talebelere saygı
                Allah (c.c.) Peygamberlerin Efendisi hürmetine düşmanlarınıza karşı size yardım etsin. Dervişlere iltifat dolu mektubunuzun mütalaasıyla şereflendim. Mevlana Muhammed Kılıç Muvaffak, mektubunda ilim talebeleri ve sûfiler için bir miktar para gönderildiğini yazmıştı. İlim talebelerini sûfilerden önce zikretmesi himmet nazarında çok yerinde ve güzel bir davranış oldu. “Zahir batının göstergesidir”hükmünce umarız içinden de ilim talebelerine öncelik tanır.
                                Her Kap içindekini sızdırır.
                İlim talebelerini önce zikretmek şeriatı yüceltmek anlamına gelir. İslam şeriatı ve Mustafa’nın (s.a.v.) getirdiği din onlar sayesinde ayakta durmaktadır. Ve insanlar kıyamet gününde tasavvuf yerine şeriattan hesaba çekilecektir. Gerek cennete girmek gerekse cehennemden kurtulmak şeriatın gereklerini yerine getirmeye bağlıdır. Yaratılmışların en üstünü olan peygamberler hep insanları şeriatlara çağırmışlar ve kurtuluşun kaynağı olarak şeriatlarını duyurmaktadır.
                O halde en büyük hayır şeriatı yüceltme ve onun herhangi bir hükmünü diriltmek için çalışmaktır. Özellikle İslâmî şiarların yıkıldığı günümüzde bunun değeri çok daha fazladır. O kadar ki, Allah Yolunda harcanan binlerce altın dahi bir tane şer’i meseleyi yüceltmek kadar değerli olamaz. Zira bu yüceltme işinde yaratılmışların en üstünü olan peygamberimiz’ in izini takip etmek ve bu büyük peygamberlerin mücadelelerine ortak olmak söz konusudur. Şurası bilinen bir husustur ki, iyiliklerin en büyüğü peygamberlere aittir. Binlerce altın harcamak peygamberlerin dışında bir takım kimselere de nasip olmuştur. Ayrıca şeriatı ayağa kaldırma ve onun hükümlerine uyma işinde bazen nefse muhalefet etmek de söz konusudur. Şu var ki, eğer binlerce altında şeriatı ve dini yüceltmek amacıyla harcandıysa onunda fazilet derecesi çok yüksektir. Hatta bu niyetle bir kuruş bile harcamak başka niyetlerce harcanan binlerce altına denktir.
                Eğer,  ilim talebesi nefsinin elinde esirdir; nasıl olur da nefsinin elinden kurtulmuş sûfiden daha önce zikredilir, diye merak eden olursa bunun hikmeti şudur: Böyle düşünen kimse henüz sözün iç yüzüne vakıf olamamış ve meramımızı anlayamamış demektir. İlim talebesi kendi nefsinin elinde esir olsa bile o halkın kurtuluşuna sebeptir. Zira şer’i hükümlerin tebliği ona bağlıdır. Kendisi bundan faydalanmasa da durum böyledir. Sûfi ise nefsinin elinden kurtulmuş olsa bile o sadece kendisini kurtarmıştır. Onun halkla bir ilgisi yoktur. Çok sayıda insanın kurtuluşu kendisine bağlı olan birinin kurtuluşunun, kurtuluşu sadece kendisiyle sınırlı olan kimseden üstün olduğu herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Fakat sûfi fenâ, Bekâ, Seyr-i anillah ve seyr-i billah makamlarını geçtikten sonra halkı davet etmek üzere aleme geri dönerse o da şeriatın tebliğcileri sınıfına dahil olup şerefli alimler hükmündedir.
                “Bu Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.”204
 
204  Cuma,4

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.