3. Nefs-i Mülhime
Eğer nefs, terbiye ve tâatını artırmış, fakat arzu ve isteklerini hâlâ unutmamış, ancak bırakmış, mânevî terakki ve yükselmeye başlamışsa mülhimedir. Arzu ve isteklerini unutmamış demek; her ne kadar tâatı ve terbiyesi artmışsa da içinden nehy bulunan fiili icra etmek arzusu tamamen çıkmamış olan nefstir.
Hakk’ın emirlerine mümkin mertebe uyan, men ettiklerinden azami derece sakınan ve bu halleri dolayı bazı ilhamlara nail olan bu makamda, nefsi mülhimenin seyri, İlallah (şanı yüce Allah’a) dır. Yani bu makamda Salikin batının da hakiki iman zuhur eylediğinden şuhudunda masiva kalmaz. Alemi, ruhlar alemidir. Mahalli ruhdur. Hali aşktır.
Cenab-i Hak şöyle buyuruyor: “Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki. 421
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Hazretleri: “Muhakkak ki şeytan ademoğlunun kan damarlarında dolaşır. Ve ben seytanın size vesvese vermesinden korkarım.” buyurmuştur.422
Peygamber-i Zisan Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Hazretleri:”Muhakkak sizin Rabbiniz için zamanınızın günlerinde dalgalı gelen rahmet kokuları vardır. Bu koku dalgalarına kalbinizi açıp hazır bulununuz.” buyurmuştur.423
Nefs-i mülhime eğer manevi terakkiye baslamış ve terbiye ve taatini artırmış, fakat arzu ve isteklerini terk etse de unutmamışsa mülhimedir. Arzu ve isteklerini unutmamış demek her ne kadar taati ve terbiyesi artmışsa da içinde kötülük bulunan fiili icra etmek arzusu tamamen çıkmamış olan nefisdir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurmuşlardır ki: “Dikkat edin vücutta bir et parçası vardır. O islah edildiği zaman bütün vücut salaha kavusmustur. O fesada uğradığı zaman bütün vücut fesada uğramış olur. O et parçası kalptir.”424 Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
Bu makamda salik mürşid-i kamile muhtaçtır ki onu karanlık şüphelerden kurtarıp nurlu ufuklara çıkarsın. Çünkü bu makamda salikin hali zayıftır. Hakka gidemez ve “Celal” ile “Cemal”i ayırt edemez. Ancak bu makamda salik latif, ruhani, sadık ve Allah celle celaluhu’na aşık olur.
Arifin kalbinde halikın hakikati belirir. Ruhunda iman nuru zuhur eder ve onda ilahi bilgiler doğar. Dünyanın aşağılık lezzetlerinden nefret edip ebedi hayatin devlet ve mutluluğuna şevkle, istekle sarılır. Fakat bu isimden istenen özelliklerin meydana gelmesi için zikrin gizli ve kuvvetli yapılması, nefeslerinin sesini işitip kelimelere kulak vererek zikre devam edilmesi lazımdır.
Aşıklar ise, yakinen bilmişlerdir ki gözden düşmekten murad saygı ve hürmeti gerektiren makam ve şöhretlerden ayrılmaktır.Onlar şeriatın hududunu gözetirler. Ashab-i Kiram’in hareketlerine uyarlar. Evliyanın adetleri ile yaşarlar. Halkın nazarında değersiz görünen işleri yaparlar. Bununla beraber bunlar mahbubun likasının bütün engellerini kökünden söküp atarlar.
Bu makamda salik latif-i ruhani ve aşık-i rahmani olur. Kalbinde İrfan nurunu bulur. Ruhu kemal müjdesi bulmuş, kavuşma esintisi yüzünü aksamıştır. Kalbindeki perdeler teker teker açılıp, nefsinin kötü arzu ve emelleri zail olup gitmiştir.
Bu makam ruh makamıdır. Ruh ise, görünmez. Ruh ile hazları toplamakta; onlar da onun yolunu tıkamaktadır. Lakin nurani perdeler ve lezzetler makbul ve faydalıdır. Zira onun talebi, cemal-i müşahadedir ve vuslat arzusudur. Zü1 ve iftikar ile nimetlenir.
Eğer arifin kalp ayağı sürçer, bu vesvese ve desiselere kulak verir, ibadet ve mücahedeyi terk eder ve nefsin hevasına uyup giderse onun kalbi bilmediği yerden kararır ve şeytan da oraya yerleşir; sonra ona der ki: “Rabbin senin hakikatindir ve sen de O’nun hakikatisin.
421 Sems Suresi, Ayet 8
422 Tecrid-i Sarih
423 Müslim-Buhari
424 Tecrid-i Sarih Tercümesi cilt. 1,sayfa. 60, Hadis. No: 60
Kaynak: Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye Sayfa (284-285-286-287-289-)