Efendi Hazretleri 22. Sohbet
MÜSABAKA EDER GİBİ KOŞUNUZ
Dersimizin ayetine başlayalım:
”Ve Rabbinizden bir mağfirete ve eni gökler ile yerler genişliğinde olan bir cennete koşunuz ki, o cennet muttakiler için hazırlanmıştır.”
(Sariuu) ”Müsabaka eder gibi koşunuz”
Bu kelime mufaale babından emr-i hazırdır. Sarf Nahiv ilimlerinden ”Bina” çalışırken bu bapların Kuran’ı Kerim’de karşınıza çıkacağını o an hiç düşünmemişsinizdir. İşte bakın bu ilmin sırası geldi. Mufaale babını, if’al babını ve diğer babları bilelim. Rabbimiz görsün ki kelamını anlamak için çalışıyoruz.
Bu yolda neneler gibi yavaş yavaş, ağır ağır yürümeyin. Ya nasıl? Birbirinizle müsabaka edercesine. Koşun. Bunu kim buyuruyor? Allah-u Teala Hazretleri: ”Acele etmeyiniz, ben onu nasıl olsa size vereceğim” buyurmuyor. ”O cennetleri yarattım, koşun, müsabaka ederek acele edin.” buyuruyor.
Mufaale babından gelen bu kelimede müşareket yani ortaklık vardır. Nerede ortaklık? Koşmakta, kulluk vazifelerini yerine getirmekte ve yapılan hata ve kusurlardan dolayı Allah-u Teala Hazretlerinden af taleb etmekte… Mümin kardeşin çalışacak, sende çalışacaksın. O koşmasın değil. O koşsun sende koş.
Birimiz dursun, diğeri yürüsün! Bu olmaz.
İlim elde etmeye çalışalım. Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu? Hiç kimseden geri kalmamalı, yürümeli. İnsanların kul oldukları yerler çoktur. Ne gibi? Abdul-kafa: Kafasının kulu, Abdul-butun: Karnının kulu gibi. İnsanlara bunlara değil, Allah’a kul olmalı.
(Sariuu):Koşunuz, musabaka şeklinde yürüyünüz, birbirinizi geçercesine çalışınız. Namazda, zikirde ve diğer ibadetlerde.
Mesela ben daha huzurlu kılayım ama arkadaşlarımda daha huzurlu kılsın. Bir arkadaşın daha girse cennete, cennet eksilir mi? Cennet o kadar geniştir ki, en zayıf müslümana iki dünya büyüklüğünde cennet verilecek.
Hadisi şerifte buyuruluyor ki:
”Cennet ve cehennemin her birerlerinin dolması vardır.”
Cennet de dolacak. Cehennem de dolacak. Cennetin dolması için Cenab-ı Hak yeniden müslüman yaratacak. Fakat cehennemi doldurmak için insan yaratmayacak.
Sure-i Kaf’ta buyurulduğu üzere Cenab-ı Hak cehenneme diyecek ki:
”Ahiret gününde biz cehenneme diyeceğiz: Doldun mu? Cehennem ise diyecek: Daha var mı?”(Kaf 30)
Mevla Teala bunun üzerine kudret ayağıyla cehenneme basacak. O zaman cehennem: (Gaddu Gaddu) yeter, yeter diyecek.
Bakın ayeti kerimede cehennem, kadın sığası ile geliyor. Şu arap lisanı kadar zengin bir lisan arasanız bulamazsınız. Ama insanlar Kuran-ı Kerim’in değerini bilmiyorlar. İnşallah sizin sayenizden anlaşılacak. Kuran’dan büyük yoktur. Görüyorsunuz değil mi? 104 kitabın en sonuncusu olan Kuran, arapçadır. Kuran kıymetli olunca bu lisanda en kıymetli oluyor.
Bir beyit okuyalım:
”Müjde olsun bize Ey İslam cemaati! Bizim için Allah’ın yardımından bir direk vardır ki yıkılmaz. Ne zaman ki Allah, bizim davetçimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) e resullarin en kıdemlisi, en efdali diye çağırdı, bizde ümmetlerin en kıdemlisi olduk.”
Şimdi Yahova şahitleri bizim kucağımızdan müslümanları alıp kendilerine çekiyorlar. Ya Erhamerrahimin ehli islama sebat ver. Bu aziz dini bırakmasınlar. Aman dikkat edelim, şu hadisi şerifi unutmayalım:
”Ümmetimden her zaman kah üzere yürüyen bir taife olacaktır. Allah’ın emri gelinceye kadar, kendilerine karşı koyanlar onlara zarar vermeyecektir.” Bu hadisi şerife güvenelim.
Cenab-ı Hak Enam suresinde ne buyuruyor:
”Resulullah kendi nefsinden boş konuşmaz.”(Necm 3)
Yine dersimize gelelim:
(Ve Sariuu) Müsaraa ediniz. Geceler kısaldı, haberiniz olsun. Gündüz biraz yuvarlanın. Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise sirrahu) uyuyacağı zaman:”Biraz yuvarlanalım.” buyururdu.
Kaylule sünnetini biraz ihya etmeli. Geceleri kısaltan Allah (Celle celaluh) dür. Biz de koşmalı ve o kısalmaya göre hareket etmeliyiz. Teheccüt namazını kaçırmayalım.
Şimdi (Sariuu) emri lazım oldu mu? Olmadı mı? Oldu değil mi? Ancak maalesef değil teheccüt namazını kılmak, geceleri kısa olan ramazan günlerinde sahur yiyip de sabah namazını kılmadan yatanlar var. Gecelerin kısalması senden namazı kapıyor da, yemeği neden kapmıyor. Aman dikkat edelim, geceler daha da kısalacak.
(Ve sariuu) Bakın kolay geçemiyorum. Bu dünya bunun için yaratıldı. Kâinatın ruhu nedir? Diye sorarsanız: ”İbadettir” İbadet gitti mi kainat gitti demektir. Ruhun bedenden çıkınca insanın ölmesi gibi. Müslümanların Hıristiyan olduğunu hiç duymuş muyduk? Duymamıştık değil mi? Eskişehir’de yüz kişi hıristiyan olmuşlar.
Sonra burada İstanbul’da Feriköy’de Yahova şahitleri tarafından toplantı yapılmış. 1500 kişi kadar varmış. 5 saat süren toplantıda herkes yazarak not tutmuş. Bakın ne çeşit çalışıyorlar. Ya bizim müslümanlar ne yapıyor? Vaazı sadece dinliyor, dışarı çıkınca aklında bir şey kalmıyor.
İlim okumakla sayd olur (avlanır)
Yazmakla kayd olur (bağlanır)
Hane-i dilde (gönül hanesinde) hıfz edip sakla onu ki firar etmesin. Onun için dinlediklerimizi, ayetleri, hadisleri yazıp ezberleyelim.
(Ve sariuu) koşunuz, neye? (ila mağfiretin) mağfirete. Mevla Teala ”mağfirete koşunuz” buyuruyor. Fakat millet ne diyor? ”Allah kerimdir, affeder, yatın!” Görüyor musunuz? Bunlar hayır işlere koşmayı nasıl karşılıyorlar?
Ya Rabbi! Bizi tembellikten halas eyle! Allah yolcusunun aleyhine, tembellik kadar zararlı bir şey bulamazsın, bunu unutmayalım. Lüzumsuz, uyu uyu, manasız yere konuş konuş, fazladan ye iç; salik öyle olmaz. Bu yol aşırı dikkat ister. Bu ayetten anlaşılan, ”Allah Gafur’dur, Rahim’dir” deyip gevşek olmamaktır. Mevla Teala ne buyuruyor:
”Mağfirete, bir de eni yerlerin ve göklerin genişliği kadar olan cennete koşunuz”
Bundan cennetle cehennemin ne kadar uzun olduğu anlaşılıyor. Çünkü eni bu kâinat kadar olunca, uzunluğu bu kainata sığmaz, buranın ölçüleriyle ölçülmez.
Bu cennetler kimler için hazırlanmıştır? Muttaki kullar için. Mevla Teala:”Herkes için hazırlandım.” buyuruyor. Muttaki kelimesini unutmayın, muttaki olmaya bakın. Kim ne derse desin. Kapalı çarşıda çok mal var ama cebindeki parası olana. Olmayana bir şey yok. Cennet de çok geniş ama çalışana. Dön dolaş bizden istenen çalışmak. İnsan devam etti mi Allah (Celle celaluh) ona öğretir.
”Her kim bir şey talep eder, çalışırsa onu bulur.”
Her kim çalışır, mutlaka alışır. Sarf ve Nahiv ilimlerini öğrenin. Öğreten de akil biri olmalı. Talebeyi sıkmamalı. Talebeye birden, çok ders vermemeli, azar, azar anlayabileceği şekilde öğretmeli. Benim anam rahmetli, buzağı doğduğu zaman gider, ineğin sütünü tasa sağar sonra yavru hayvanın ağzını açar o tastan yavaş yavaş süt dökerdi.
Ben de çocukların anlayabileceği şekilde vaaz etmeye çalışıyorum. Neden böyle ediyorum biliyor musunuz? İllaki bütün cemaatim vaazı anlasın istiyorum. Hocalar talebelerine çok sual sorsun.
Mesela ”Ahsenu” ne kelime? Diye sorulmalı. Evvela bilinmez. Ama birde bildi mi heveslik gelir ona. Onun için evvela kolay sorun, sonra zorlarını. İlim hazinedir, anahtarı da sualdir. Soru sormakla dört kişi me’cur olur. Soran, öğreten, dinleyen ve bunlara karşı muhabbet taşıyan…
MUTTAKİLER KİMLERDİR?
Tekrar ayetimize devam edelim.
Mevla Teala muttaki kullara cennet hazırladığını buyurmuştu. Şu hadis-i kudsi de bu ayetimizi te’kid eder:
”Salih kullarım için göz görmedik, kulaklar işitmedik, hiçbir beşerin kalbine gelmeyen nimetler hazırladım.”
Şimdide kendilerine cennetler hazırlanan bu muttaki kullarının vasıflarını beyan ediyor.
(Ders ayeti)
”O muttaki kullar öyle kullardır ki, bollukta da, darlıkta da infakta bulunurlar. Öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler. Allah (-u Teala) ihsan edenleri sever.”
Bakın! Dikkat edin! Muttaki olmak için evvela infak (verme) huyun olacak.
Sure-i Ali İmran’ın şu ayeti kerimesinde de buyuruluyor ki;
”Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla takvaya nail olamazsınız ve her ne şey infak ederseniz şüphe yok ki Allah (-u Teala) hakkıyla bilir.”(Bakara 92)
Allah yoluna ver gitsin. Asıl verdiğin zaman onu koluna takmış olursun. O muttakilerin ikinci hususiyeti de öfkelerini yutmalarıdır. Öfkelendiğinde onun esiri olmak kötü bir huydur. Müslümanlar kızdıkları zamanda da Allah’ın emrine göre hareket ederler. İçlerine kin ve gazap geldiğinde onu izhar edipte öç almaya çalışmazlar. Öfkelendikleri zaman nefislerine hakim olurlar, gazaplarını gidermeye çalışırlar.
O muttaki kullar öfkelerini yutmakla kalmaz, hemde insanları affederler. Zümer Suresinde Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
”O kimseler ki, sözü dikkatle dinlerler, sonra en güzeline tabi olurlar. İşte onlar o kimselerdir ki, Allah onları hidayete erdirmiştir. Ve ancak onlar akıl sahipleridir.”(Zümer 18)
Neden? Çünkü onlar en güzele tabi olmuşlardır.
İslamda kahraman: Güçlü kuvvetli olan değil öfkesini yutandır. Bir kimse karşısındakine bir tokat atmış olsa bu seyyiedir.
Şura suresinde buyuruluyor ki:
”Bir kötülüğün cezası da onun misli bir kötülükledir. Fakat kim affeder ve islahta bulunursa artık onun mükâfatı Allah’a aiddir. Şüphe yok ki O, zalimleri sevmez.”(Şura 40)
Yine Fussilet suresinde Mevla buyuruyor:
”İyilikte kötülükte musavi olamaz. Kötülüğü ol bir muamele ile defet ki o en güzeldir.”(Fussilet 34)
Bakın ayette ”O güzeldir” buyurulmadı, ”O en güzeldir” buyuruldu.
Ayetlerimizden anlaşıldığı üzere yapılan bir kötülüğe aynı ile mukabele etmektense affetmek daha iyidir. Affetmenin de güzeli vardır. O da kötülük yapan kimseye ihsanda bulunmaktır. Bunu da ancak hakiki manada muttaki olanlar yaparlar.
Mesela birisi sana tokat attı eğer bir tokat da sen ona atarsan bu birinci dereceye girer. Affettim seni dersen bu ikinci dereceye girer. Sana tokat atan adamı döveceklerdi, sen gittin onu kurtardın bu da üçüncü dereceye girer. Çünkü ne buyurulmuştu:
”Onlar öyle kimselerdir ki Kuran’ı Kerim’i dinliyorlar ve ve en güzeline tabi oluyorlar.”
Bunu yapabilir misiniz? Size birisi bir fındık kadar kötülük yapsa siz bir ceviz kadar karşılık verirsiniz. Korkarım Türkiye cevizi size kâfi gelmez. Hindistan cevizi kadar karşılık verirsiniz. Eğer en güzele tabi olmazsak dünyada bir iş göremeyiz.
Bir kimseye bir kötülük yapılsa, o hemen: ”Allah seni kahretsin.””Allah sana lanet etsin.” gibi beddualarda bulunuyor.”Ya Rabbi bunu islah eyle, yola al.” diye etmiyor. İçimizde değirmen dönüyor, demir tanesi öğütüyor. Bu arada zikirden de geri kalınıyor diğer ibadetlerden de…
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in torunu Hazreti Hasan (Radıyallahu anh) bir gün sofrada yemek yiyordu. Yanında misafirleride vardı. Hazreti Hasan’ın kölesi tencere ile Hazreti Hasan’ın yanından geçerken tencere elinden kaydı ve yemek Hazreti Hasan’ın üzerine döküldü. Köle onun kızacağı korkusuyla hemen:
”Öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler.” ayetini okudu. Bunun üzerine Hazreti Hasan gazabını yuttu ve affettim seni dedi. Köle devamla:
”Allah ihsan edenleri sever.” ayetini okuyunca Hazreti Hasan:”Seni azad ediyorum ve falanca kızla da evlendiriyorum. Bütün masraflarınızda bana ait olsun” buyurdu.
Ne kadar güzel bir ahlak misali değil mi? Rabbim cümlemizi bu güzel ahlakla ahlaklanan kullarından eylesin. Amin.
Ders ayetimiz muttaki kulları anlatmaya devam ediyor. Daha kimlerdir o muttakiler:
”Ve (o takva sahipleri) bir günah işledikleri veya nefislerine zulüm ettikleri zaman Allah’ı anarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Hemde onlar yaptıkları günaha bile bile ısrar etmezler.”
İşte muttaki kullar bunlardır. Bunların mükâfatına gelince:
(Ders ayeti)
”İşte onların mükâfatı Rabblerinden bir mağfiret ve altlarından nehirler akan cennetlerdir. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Amel edenlerin mükâfatı ne güzledir.”
Bu ayetlerle amel etmeye ve bu mükâfatlara nail olmaya çalışalım.