Daimi Huzur
Huzura giden yolun ışığı olmak için çalışıyoruz...

Efendi Hazretleri 24. Sohbet

0 204

PUTLAR VE HAZRETİ İBRAHİM
Cenab-ı Hak celle ve ala Araf suresinde buyuruyor ki:
”Kuran-ı Kerim okunduğu vakit onu hemen dinleyin ve sükut edin. Ta ki rahmete nail olasınız.”(Araf 204)

Amel etmekle sorumlu olduğumuz ayetler okunacak.”Ben biliyorum” demeyelim. İmam-ı Azam’a sordular:”Sen nasıl böyle büyük bir ilim sahibi oldun?” dedi ki:”Ben bir meseleyi bin defa duysam, bin birincide hiç duymamış gibi dinlerim.”

Eskiden bir ayete mana verirken seviniyordunuz. Korkarım şimdi o hal kalmadı. Böyle bir duruma ”istiğna” derler. Yani ihtiyaçsız olmak, doymak gibi. Aman dikkat edelim. Allah’a çok yalvaralım:”Günden güne benim feyzimi artır, Kuran’ı kerimi daha iyi anlamak nasib eyle rabbim.” diye dua edelim.

(Ders Ayeti)
”Ey insanlar! Bir mesele beyan edildi. Onu artık dinleyiniz! Şüphe yok ki, Allah’tan başka kendilerine ibadet ettikleriniz bir sinek bile yaratamazlar. Velev ki onun için hepside toplansınlar. Ve eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, onu ondan geri alamazlar. İsteyende istenilende zayıf olmuştur.”

Cenab-ı Hak (Ey iman edenler) buyurduğu yerde yalnızca müminlere hitab etmiş oluyor. Burada ise (Ey insanlar) denilmekle müminlere de kâfirlere de hitab olunmuş oluyor.
Yani Mevla Teala buyurmuş oldu ki:”Bakınız hepinize hitab ediyorum, hepiniz bu hitabın içerisindesiniz. Erkek, kadın, zengin, fakir, amir, memur hepiniz.”
Ayeti kerimede geçen (Zuribe) vurmak, gitmek, mesel söyleme, beyan etme manasınadır.
Cenab-ı Hak müşriklerin mabudlarının ne kadar aciz olduğunu belirtmek için bir misal beyan ediyor ve:”Ey müşrikler! O kendi ellinizle yontup yaptığınız putlarınız var ya, o mabudlarınız yalnız olarak tek bir sineği yaratmaya kadir olamadıkları ibi hepsi bir araya toplanmış ve çalışmış olsalar gene bir sineği icad etmeye kadir olamazlar.” buyuruyor.

Necm suresinde:
”Siz Lat’ı ve Uzza’yı gördünüz mü? Diğer üçüncü bir put olan Menat’ı da (gördünüz mü?)” buyuruluyor.

İşte müşrikler bunlara ilah diyorlar, bunlara tapıyorlar, hâlbuki bunların hepsi zelil, kuvvetten ve kudretten mahrum şeylerdir. Hiç onlar ilah edinilir mi?

Bir sivrisineği yaratamayan şeye ilah diyorsun da O her şeyi yaratan Allah’a niçin ibadet etmiyorsun? Her şeyini O yarattı. Ağzını, gözünü, burnunu, dilini, kulağını O yarattı ellerini, ayaklarını O yarattı. Rızkını O verdi, insan için dünya hayatında gerekli olan herşeyi O yarattı, dünyada ev verdi, mal mülk verdi, aile verdi, ahirette de cennetini hazırladı.
Böyle bir Allah’ı bıraktın da bir sivrisinek dahi yaratamayan putları ilah tanıdın. Böyle bir adam aya çıksa ne fayda eder. Ayı dünyaya indirse dahi ne fayda eder, onun sonu cehennemde yanmaktır.

Cehennemliklerden birine Cenab-ı Hak soracak:”Ey insan! Bütün dünya senin olsa, buradan çıkmak için verir miydin?” O kişi de:”Verirdim Ya Rabbi.” diye cevap verecek. Bunun üzerine Cenab-ı Hak:”Yalan söylüyorsun ondan daha ehvenini verdim sana, bana ortak koşma dedim, niye koştu? şimdi cezanı çek, yan orada” buyuracak.

İlah olmak için yerleri döşek gibi yapmak, dağları dikmek lazım. Havayı, suyu, bitkileri, sebzeleri, meyveleri yaratmak lazım.İnsanı yaratmak lazım.Daha ona akıl, irade vermek lazım.Bunlardan hiçbirini yapamayan için sen kalk ilah de.Ey müslümanlar uyanık olalım.Gazinolar, diskotekler yaz oldu mu plajlar dop dolu, camiler ise bom boş.Milleti nelerle kandırıyorlar değil mi?

Mevla Teala ayeti kerimesinde:”Onlar bir sivrisinek dahi yaratamazlar” buyurarak kullarını ne güzel ikna ediyor. Bir sivrisineği dahi yaratamayana ilah diyenler yeryüzünün en cahilleridir. Nefsini ilah edenlerde öyledir. Onlarda Mevla’nın ilahlığını kabul etmezler. Peki soruyorum senin nefsin bir sinek yaratabilir mi? Şu halde bir hain nefsin nesine tapıyorsun. Ya Rabbi sen bizi ehli tevhidden eyle. Amin.

Cenab-ı Hak Kıtal suresinde buyuruyor ki:
”Bil ki şüphesiz Allah’tan başka ilah yoktur ve günahın için ve imanlı erkekler ve imanlı kadınlar için mağfiret dile. Allah-u Teala dolaştığınız yerleri ve durduğunuz yerleri bilir.” buyuruyor.

Allahımızı (celle claluhu) bilelim. Alllah’a inanın ey insanlar. Kâfirlerde Allah’ı biliyorlar. Ama bakın nasıl?
Bizim memleketli Mustafa isminde birisi vardı, senelerce Almanya’da kaldı. Ona Almanya’yı nasıl buldun? diye sorulunca dedi ki:”Evlerine gitseniz her tarafını temizlikten pırıl pırıl görürsünüz ama evlerine pis bir koku sinmiştir. Her tarafta da mutlaka bir haç vardır. Onların bu hallerine ben gülüyorum. Onlarda bana gülüyorlar. Bir gün arabayla beni haçların imal edildiği yere götürdüler. Orada irili ufaklı birçok haç vardı. Hepsinin fiyatları birbirinden farklıydı. Tamam, bunları gördüm bunların en büyüğü nerededir? diye sordum ‘Romada’ki falan papadır’ dediler. Ya o ölürse ne olur diye sorunca de ‘yerine başkası gelir’ dediler.

İşte o papalar varya halkı bu haçlara, putlara taptırıyorlar. Kendi başlarına şeriat(din) koyuyorlar. Kâfirlerin halleri böyledir. Bu kafirlerin altından yapılmış köşkleri olsa, onlara ne fayda edebilir ki! Kâfirleri böyle bilelim. Ama kendimize de güvenip kibire kapılmayalım.

Bir hadisi kudsi de buyuruluyor ki;
”Kibir benim ridamdır, azamet de izarım. Her kim bu ikisi hakkında benimle münazaaya kalkışırsa onu helak ederim.”

Mustafa İsmet Garibullah Hazretleri bu nefsin ilahlığından kurtulabilenin, nefis ezmenin ilacı olarak Risale-i Kudsiyesinde şöyle buyuruyor:
Hem nevafil sünnet ile nefsi dek
Kıl azametle amel bul sırrı hak
Manası:”Sünnetlere ve nafilelere devamla nefsini yen ve azimetle amel ederek hakkın sırrına kavuş.”

Şimdi pek nafilelere önem veren yok. Kazası olan nafile kılmaz diyorlar. Hâlbuki gayret edilse farzlarda yapılır, nafilelerde… Gazinolara, kahvehanelere, sinemalara gidilmezse, boş şeyler ile meşgul olunmazsa bütün ibadetler yapılır. Mevla’nın rızasına ulaşılır.

Peygamberimiz bir hadisi şeriflerine buyuruyorlar ki;
”Cennete ilk gireceklerin yüzleri ayın ondördü gibi olacak. Cennetekiler tükürmezler, sümkürmezler, helâya gitmezler, köşklerinin kapıları altından, tarakları altından ve gümüştendir. Buhurdanlarından yanan cennet ‘od’udur. Terleri misk gibi kokar. Her erkeğe iki hanım verilir ki güzelliklerinden ilikleri üstten gözükür, aralarında çekişme olmaz. Duyguları birdir. Sabah akşam Allah’ı tesbih ederler.”

Kafirlerin Allah’ı nasıl bildiklerini anladınız değil mi? Bizim öyle bir Allah’ımız var ki, gözlerimizle göremeyiz, ellerimizle tatamayız. Peki bu Allah’ımızı nasıl bileceğiz? Resulüllah’ın buyurduğu üzere:
”Nefsini bilen Rabbini bilir”

Mevla Teala’nın 8 sıfatı subutiyesi ki bunlar hayat, ilim, semi, basar, irade, kudret, kelam, tekvindir. Bunların suretlerini Allah-u Teala bizim ruhumuza vermiştir. İşte bunları anlamakla ruhu anlıyoruz. Ruhu anlamakla Mevla Teala’nın sıfatlarını anlıyoruz. Mevla’nın sıfatlarını anlamakla da sıfatlarını anlıyoruz. Mevla Teala’nın sıfatlarını anlamakla da O’nu bilmiş oluyoruz.
Onların haçları ne yaratabiliyor? İbrahim (Aleyhisselam)’ın kıssasını hatırlayalım:

İbrahim (Aleyhisselam)’ın başta babası olma üzere bütün kavmi putperest idi.Onlara ne kadar analttıysa da onları bir türlü putlara tapmaktan vazgeçirememişti.
Bunun üzerine İbrahim (aleyhisselam) putları kırmaya karar verdi. Bir gün kavmi panayıra gidiyordu.Giderken putların bulunduğu yere girdiler, ileri gelenler putlara yaklaştılar.Bayrama çıkmazdan önce yemekler getirip putların önüne koydular.Putların önüne koydukları yemeklerin bereketlendiğini zannederler, döndükten sonra o yemekleri yerlerdi.Adetleri böyle idi.

Bundan sonra İbrahim (Aleyhisselam)’a bizimle beraber bayram yerine gelmez misin? diye sordular. İbrahim (aleyhisselam) hasta olduğunu söyleyerek orada kaldı.
Putperesler bayram yapmaya gittikten sonra İbrahim (Aleyhisselam) puthaneye girdi. Putların yanına yaklaştı orada bulunan yemekleri kastederek:”yesenize” dedi. Putlardan bir cevap gelmeyince onlarla alay ederek ”size ne oldu konuşmuyorsunuz” diyerek bütün putları baltayla kırmaya başladı. Yalnızca en büyük putu bırakıp baltayı onun boynuna astı.
İbrahim (Aleyhisselam)’ın kavmi bayam yerinden dönüp putlarının parçalanmış olduğunu görünce:

”Dediler ki; bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı her kim yaptıysa şüphesiz zalimlerdendir.”
”Dediler ki: kendisine İbrahim denilen bir genci işittik ki onları (putlarımızı) anıp duruyor.”
”Dediler; onu insanların gözü önüne getirin, umulur ki onlar şahadette bulunurlar”

Bunun üzerine İbrahim (Aleyhisselam)ı getirdiler.
”Dediler ki Ey İbrahim! Bizim ilahlarımıza bunu sen mi yaptın?”

Hazreti İbrahim’de onların ahmaklıklarına işaret ve putların ne kadar aciz şeyler olduğunu izhar için:
”Dedi ki: Belki onu onların şu büyüğü yapmıştır. Eğer konuşuyorlarsa ona sorunuz.”

İbrahim (aleyhisselam) böyle deyince müşrikler bir an yaptıkları hatanın farkına vardılar.

”Bunun üzerine kendi nefislerine döndüler de dediler ki: siz şüphesiz zalimlerdensiniz.”
”Bundan sonra başları üzerine (eski kafalarına) döndüler de (dediler ki):Muhakkak sen bilirsin ki onlar konuşamazlar.”
”Bunun üzerine İbrahim (Aleyhisselam) dedi ki, O halde Allah’dan başka size hiçbir şey ile fayda veremeyecek ve zararda def edemeyecek bir şeye mi ibadet edersiniz.”
”Yazık size ve Allah’tan başka taptıklarınıza, hala akıllanmayacak mısınız?”

İbrahim (Aleyhisselam) böyle konuşunca Nemrut ve damları bir ateş yakmaya ve İbrahim (aleyhisselam) ı o ateşe atmaya karar verdiler.
”Dediler ki: Onu yakınız ve ilahlarınıza yardım ediniz. Eğer bir iş yapacaksanız.”

Nemrutun emri üzere, kavmi, İbrahim (aleyhisselam) I yakmak için bir meydana odun yığmaya başladılar, bu hal bir ay kadar devam etti. Nihayet bu odunları yakınca çok büyük bir ateş meydana geldi. Öyle ki havada uçan kuşlar bu ateşin harareti ile yanıyordu. Yedi gün bu ateş devam etti. Ateş o kadar yüksek olmuştu ki, İbrahim (Aleyhisselam) ı o ateşe nasıl atacaklarını bilemiyorlardı.

Bu arada şeytan insan suretinde gelip onlara mancınığı öğretti. Böylece mancınık yapıp İbrahim (Aleyhisselam) ı ateşe savurdular. İnsanlardan ve cinlerden başka bütün yer ve gök ehli, bütün melekler sayha ederek:”Ya Rabbi! Senin halilin ateşe atılıyor, yeryüzünde ondan başka sana ibadet eden yok bize izin verir misin ki ona yardım edelim.” dediler.

O zaman Cenab-ı Hak:”Eğer sizden birinizden yardım isterse muhakkak ona izin veriyorum. Yok, eğer kimseden yardım beklemezde bana sığınırsa benimle onun arasını bırakın.” buyurdu.
İbrahim (aleyhisselam) havadayken İsrafil (aleyhisselam) geldi. Dedi ki:”Ya İbrahim! Rüzgârlar, yağmurlar benim emrimde dilersen yağmurlar yağdırayım, rüzgarlar estireyim bu ateşi söndüreyim.” İbrahim (aleyhisselam) ise:(Hasbunallahu ve ni’mel vekil) ”Bana Rabbim kâfidir, O ne güzel vekildir.” dedi. Bu sefer Cebrail (aleyhisselam) geldi: ”Bir hacetin var mı?” diye sordu. İbrahim (aleyhisselam) yine: ”Rabbim bana yeter” cevabını verdi.
Cenab-ı Hak O’nun hiç kimseden yardım taleb etmeden yalnızca kendisine sığındığını görünce bizzat ateşe kendisi hitap ederek:
”Dedi ki: Ey ateş! İbrahim üzerine serin ve selamette ol.”
Cenab-ı Hakkın bu tecellisi karşısında ateş derhal tesirini kaybedip Hazreti İbrahim’e asla zarar veremez hale geldi, orası adeta yeşilliklerle dolu bir bahçe haline geldi.

İşte bu kıssa hakkın batıl üzerine galip geldiğinin, hakka delalet ve irşad için çalışanları Mevla Teala’nın daima himaye eylediğinin en güzel örneğidir.

Birde Resulüllah’ın mağarada ki halini düşünün. Mekke müşrikleri islam dininin yayılmasına mani olmak için Allah’ın Resulünü öldürmeye karar vermişlerdi. Resulullah Efendimiz Hazreti Ebubekir ile beraber Mekke’den Medine’ye gitmek üzere yola çıkmışlar gece sevr dağında bir mağaraya sığınıp orada sabahlamışlardı.
Sabah olunca Resulüllah’ın Mekke’den çıktığını öğrenen Kureyş müşrikleri onların izlerini sürerek mağaraya kadar gelmişlerdi. Mağaranın kapısında kuşların yuva yaptığını, örümceğin ağ ördüğünü görünce eğilip de mağaraya bakmamışlardı. Halbuki eğilipde bakmış olsalardı, onları görebilirlerdi. Bakmadılar, bakamadılar. Çünkü Allah var, O baktırmıyor.

Bu esnada Ebubekir (Radıyallahu anh) ın kalbine bir korku düşüyor:”Ya Resulallah ayaklarının ucuna baksalar bizi görecekler.” diyor.Bunun üzerine Peygamber Efendimi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):”Ey Ebubekir! Mahzun olma Allah bizimle beraberdir.” buyuruyor. Ve orada Hazreti Ebubekir’in kalbine teveccüh ediyor.

”Allah (-u Teala) Hazretleri oun (Hazreti Ebubekir’in) üzerine sükunet indirdi.”(Tevbe 40 dan)

İşte Allah Azza ve Celle Hazretleri böyle korkulu bir günde peygamberine yardım etmiş, Hazreti Ebubekir üzerine sükuneti inzal buyurarak onu hüzünden kurtarmıştı.

Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir tanedir. Nasıl ki uluhiyette Allah’ın ikincisi yok ise varlıklar içerisinde de Resulüllah’ın ikincisi yoktur.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
”Ben Allah’ın nurundan yaratıldım, müminlerde benim nurumdan.” Kâfirlerde Onun nurundan yaratılmıştır ama onlar nurlarını söndürmüşlerdir.
SİZE TAVSİYEM!
Tekrar ders ayetimize dönelim.
Cenab-ı Hak ne güzel buyuruyor:”Sizin taptıklarınız toplansalar da bir sivrisinek dahi yaratamazlar.” Bu ayeti iyi anlamak lazım. O haçların acziyeti bilindiğinde, Allah’da kudreti de iyi anlaşılmış olur. Asıl sevilecek olan işte O Allah’dır. Asıl utanılacak olan da yine O’dur.
Sonra yine Mevla buyuruyor: ”O sinek onlardan bir şey soymuş olsa, putlar o zayıf sineğin soyduğu o nesneyi ondan kurtaramazlar.” Böyle ilah olur mu? Akılsız putperestler nasıl oluyor da bu kadar aciz mahlûklara ibadet ediyorlar?
”Talib de zayıf oldu matlub da.” Yani sinek de zayıf oldu putlarda zayıf oldu. Veyahut tapan müşrik de zayıf oldu tapılan putlarda.

Mevla Teala Hazretleri bu meseli beyan ettikten sonra putlara ibadet eden müşriklerin zat-ı ulûhiyeti layıkıyla takdir edemediklerini bildirerek buyuruyor ki:

(Ders ayeti)
”Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Zira Allah (-u Teala) elbette kavidir ve herkes üzerine galiptir.”

Bütün çalışmalarımızı Allah’ın rızasına kavuşmak için yapalım. Nitekim Mevla Teala Kehf suresinde buyuruyor:
”Her kim rabbisine kavuşmayı ümit ederse salih amel işlesin. Rabbinin ibadetine hiç kimseyi ortak etmesin.”
Gördünüz mü? Altın, gümüş, köşk, saray vesair bunların hiç birisi insanı Allah’a yaklaştırmıyor.

Fatih Sultan Mehmed’in babası 2. Murad Han, saltanat gailelerinden çekilerek yerine henüz 13 yaşında bulunan oğlu Fatih Sultanı tahta geçirmişti. Devlet ricali, Osmanlı devletinin içinde bulunduğu buhranlı dönemi daha atlatamadığını böyle bir taht değişikliğinin haçlıların yeniden harekete geçmelerine sebep olacağını söyleyerek Sultan 2. Murad Han’ı bundan vazgeçirmeye çalıştılarsa da bir türlü onu ikna edemediler. Hakikaten de devlet erkânının tahmin ettikleri gibi haçlılar büyük bir koalisyon tertipleyerek Osmanlıya karşı harekete geçtiler.

İşin vahametini anlayan Fatih Sultan Mehmed babasına şöyle bir mektub yazdı:”Eğer padişah iseniz tahta sahip çıkıp kafire mukabele edin. Yok, eğer padişah ben isem emrediyorum derhal islam ordusunun başına geçin.”
2. Murad bu dahiyane mektub karşısında söyleyecek bir söz bulamadı. İmparatorluğun başına geçerek, kâfirlerin üzerine yürüdü, onları bozguna uğrattı. Ne güzel baba! Ne güzel oğul!
Peygamberimiz ne buyurdu onun için:
”İstanbul elbette fethedilecektir. Ne güzel emirdir onu fetheden! Ne güzel ordudur onu fetheden!”

Onlar o saltanatlarının içinde ibadet etmeye aşık idiler. Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri de daha iki yada üç gün olmuştu ki, Şeyhi Akşemseddin’e giderek halvete girmek istemişti.
Ancak Akşemseddin hazretleri bunu reddetti ve dedi ki:”Bu yolda bir lezzet vardır ki bir kere onu tattın mı dünya saltanatı gözünden tamamen silinir. Hâlbuki sen devlet ümurunu gereği gibi ifaya ve saltanatı hakkıyla icraya mecbursun. Sen benim halvetime girersen ahval-i âlem bozulur, sonra Allah’ın gazabına uğrarız. Ey Fatih! Senin salik olman değil malik olman lazımdır.”

Bu büyüklerin sözleri ve halleri ne yazmakla biter, ne de söylemekle. Bizle bu büyüklerin yolunda, onlar gibi ibadete aşık olalım. Geceleri teheccüde kalkalım. En kısa gecelerde dahi kaçırmayalım. Teheccüdü kaçırmak büyük bir zarardır. Tarikat derslerini tamamlamalı. Unutmayın ki herkesin ayrı ayrı kütüğü var, dersini ne kadar yaptığı o kütükte yazıyor. İlla kalkalım. Kalktık mı Allah yardım edecektir.
Bizde ne kadar kamil sıfatlar varsa hepsi Mevla Teala’nın sıfatlarından geliyor. Mesela teşbihte hata yoktur. Bu camii şerifin içindeki ışık dışarıdaki ışığın zılli (gölgesi) dir. Aslı güneştir. İşte Mevla’da bize zıl yolu ile hayat, ilim, semi… Sıfatları gelmese, ne hayat sahibi, ne ilim sahibi, ne işitici olabiliriz. Mevla Teala bunları bizden aldığı takdirde bizde bir şey kalmaz. Mevlamızı böyle tanıyalım ve millete tanıtalım.

Ya Rabbi! Bu ilimler senindir. Bize dostların vasıtasıyla geldi. Bazıları Allah’ın nimetlerini yer, şarap bardağı da yanındadır. Peki, sana o nimetleri veren, sana o nimetlerin tadını hissettiren yaratan Allah’ı düşünmek nerede kaldı. İnsanoğlu Allah’dan utanarak yemelidir.
Bir gün adam öldürmüş bir suçluyu karakola getirmişler. Sonrada önüne yemek koymuşlar. Adam utanarak yemiş başı aşağı doğru eğik.O bizden daha akıllıca hareket etmiş o kadar kötülüğü yaptığı halde.

Bundan sonra ekmeğe de çok dikkat edelim. Bakınız hepinize tembih ediyorum ‘ekmek kırıntılarını yeyiniz!’ Bir ekmek kırığının düştüğünü görsem vallahi billahi alıp temizleyip yiyorum.

Bir adam yolda kölesi ile giderken baktı ki bir ekmek parçası bir pisliğin içinde yanında geçti gitti, ama onu oradan almadığına pişman oldu. Dönüşünde aynı yerden geçmesi gerektdi. Baktı ki pislik orada fakat ekmek yok. Acaba ekmek ne oldu diye kölesine sordu. Kölesi:”Bir ara fırsat bulup onu ben aldım, temizleyip yedim.” dedi. O zaman o kimse dedi ki:”Bir cennetlik adam benim kölem olamaz. Seni azad ediyorum. Çünkü Resulullah’tan işittim:”Bir adam ekmek kırıntılarını toplasa yese cennetliktir.”

Bu müjdeyi unutmayalım. Ekmek kırıntılarını toplayıp hayvanlara versek ne olur derseniz, derim ki onu biz yiyelim, hayvana başka şey verelim. Çünkü hayvan sevap kazanamaz. Ekmek kırıntılarına dikkat etmemekten cin çarpmaları da olur.
Birisi manada Lokman Hekim’i gördü. Lokman Hekim ona:”Bu gün ismi duyulmadık hastalıklar var ya! onlar ekmek kırıntılarının lağımlara karışmaları sebebiyle oluyor.” dedi.

İçinde içecek bulunan bir kabın üzerini açık bırakmamalıdır. Velev bir çubukla olsun kapların üstü örtülmelidir. Tam sünnet üzere yaşarsak hiç hasta olmayız.
Edeptir yol asıl Hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim… Bizler şeriata her zaman muhtacız.

Şimdi ayetimize geçelim:
”Allah (-u Teala Hazretleri) meleklerden ve insanlardan resuller seçer. Muhakkak Allah (-u Teala) ziyade işitici ve görücüdür.”

Bu ayeti celile Mekke müşrikleri hakkında nazil olmuştur. Bunlar Allah’ın resulünü kastederek:”Allah, peygamber gönderecek başka kimseyi bulamadı da onu mu gönderdi?” gibi alaylı sözlerle peygamber efendimizin peygamberliğini inkar ettiler. Bunun üzerine Mevla Teala bu ayeti inzal buyurdu.

Cenab-ı Hak, Efendimizi (Sallallahu aleyhi ve sellem) seçti. Ne güzel seçti. Anlamayanlar:”Niye Onu seçti?” dediler. Onlar peygamber efendimizin hakikatini bilemediler.
Hâlbuki bir hadisi kudsi’de buyuruluyor:
”Ben gizli bir hazine idim. Bilinmekliğimi sevdim. Ve beni bilsinler için mahlûkatı yarattım.”

Mevla Teala bilinmekliğini sevince kadim olan sevgi sıfatının sureti meydana geldi. Efendimiz’in hakikati oldu. O öyle muazzam nurdur ki bütün kainat ondan yaratıldı. Efendimiz bu manaya işaret ederek:
”Allah’ın ilk yarattığı benim nurumdur.Müminlerde benim nurumdan (yaratılmışlar) dır.” buyuruyor.

(Ders ayeti)
”Onların ilerilerinde (önlerinde) olanı da, gerilerinde (arkalarında) olanı da bilir. Bütün işler ancak Allah’a dönücüdür.”

Ya Rabbi! Bizim yaptıklarımızı da, yapmadıklarımızı da, yapamadıklarımızı da, yapamayacaklarımızı da bilen ancak sensin. Biz bilse idik başımıza gelecek belaları izale etmeye çalışırdık. O ki yalnız sen biliyorsun, sen izale et! Amin..
Mevla Teala ehli imana hitaben buyuruyor ki:
(ders ayeti)
”Ey iman edenler! Rukuya varınız, secde ediniz ve rabbinize ibadette bulunun ve hayır işleyiniz, ta ki felaha erebilesiniz.”

Bir gün Efendi Baba beni çağırttı. Yanına gittiğimde sordu:”Mahmud, bu yaptığın ibadetler o huzura layık oluyor mu, olmuyor mu?” Ben: ”Olmuyor efendim” dedim. Ama dedi:”Bunu bir puta yaptığını düşünelim kâinat altüst olur mu olmaz mı?””Olur” diye cevap verdim. ”O halde ibadetinde kabul oluyor” dedi. O çok büyük bir insandı, işi ne güzel anlamıştı.

Şeytan bir gün bir müslümana arkadaş oldu. Maksadı ona vesvese vermekti. O müslüman sabah oldu namaz kılmadı, öğlen oldu namaz kılmadı, ertesi sabaha kadar bekledi. O kimse namaz kılmamaya devam edince şeytan:”Seninle arkadaş oldum ama artık vazgeçtim. Korkarım Allah-u Teala sana bir bela verirde bende yanarım.” dedi ve kaçtı.

Sure-i Haşr’da Mevla Teala şöyle buyurmakta:
”Şeytanın meseli gibi ki, vaktiyle insana kâfir ol dedi, vaktaki kâfir oldu. Ded ki: Şüphe yok ki ben senden uzağım. Muhakkak ki ben âlemlerin rabbinden korkarım.”

Mevla Teala müminlere ruku ve secde etmelerini emrettikten sonra bilhassa buyuruyor:

(Ders ayeti)
”O Allah yolunda hakkıyla cihad edin; o sizi seçti ve dinde üzerinize bir güçlük kılmadı, öyle olunca babanız İbrahim milletine tabi olun.İşte Allah bundan önce ve bunda (Kuran’da) size müslümanlar ismini verdi, şu resul sizin üzerinize şahid olsun siz de insanlar üzerine şahid olasınız, öyle ise namazı dosdoğru ve devam üzere kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın.İşte O Mevlanızdır hemde ne güzel Mevla ne güzel yardımcıdır.”

Cihad: Gücün yettiği kadar bütün kudret ile savaşmaktır. Bu da üç türlü olur. Biri din düşmanları ile (mesela: Rus ve Yunan’la) Allah için savaşmaktır. İkincisi nefis ile cihattır. Üçüncüsü şeytan ile mücadele etmektir. Evvela nefis ile cihad etmek gelir. Onu yenmeden adam olunmaz. Ondan sonra en efdal cihad nedir?(Hadisi şerifte:)
”Cihadların en efdali; emri bil maruf nehyi anil münker dir.”
Başka bir hadisi şerifte de:
”Kim emri bilmaruf – nehyi anilmünker ederse Allah’ın yeryüzünde ki halifesi, resulun halifesi ve kitabın halifesidir.”

Tavsiye ediyorum size canınızı bu yola adayın!.. Çalışın, alışın.Çalışmak, alışmak.. Başkası yok. Çalışan mutlaka muvaffak olur, bataklıklar içerisinde de olsa. Bunu ben demiyorum, Allah söz veriyor:
”Ve o kimseler ki bizim uğrumuzda mücahedede bulundular, elbette onları bizim yolumuza hidayet ederiz ve şüphe yok ki Allah elbette muhsin olanlar ile beraberdir.”

Ancak çalışmalar Allah için ve riya karışmaksızın olacak.
Efendimizin ordusundan bir asker, yapılan savaşların birinde düşman ile öyle çarpıştı ki, ötekilerin hepsi utandı. Fakat peygamberimiz onun hakkında:”Bunda cehennemli siması var!” dedi. Ötekiler hemen sordular ona:”Sen hepimizden daha gayretli savaştın, kastın neydi?” O da dedi ki:”Yahu görmediniz mi hurmalıklar elimizden gidiyordu.”

Necmeddin-i Kübra Hazretleri bir şeyhe intisab etti. Kendisine batıni haller hasıl oldu, ilmi de çoktu. Bir gece hatırına geldi ki: Batıni ilimden haberdar oldum, zahir ilmimde şeyhimin ilminden ziyadedir. Buna vâkıf olan şeyhi onu çağırttı ve: ”Kalk sefere çık, senin Ammar Yasir’in yanına gitmen gerekir.” dedi.O da emredileni yaptı.
Şeyh Ammar’ın hizmetine girdi. Lakin bir süre sonra aynı şey aklına geldi. Buna vakıf olan Şeyh Ammar onu yanına çağırttı ve:”Necmeddin! Kalk Mısıra git. Orada Ruzbehanın hizmetine gir. Bu, senin varlığını bir sille ile beyninden çıkarıp atar.” dedi. Oda yine denileni yaptı, Mısır’a gitti. Şeyhin hanigahına girdi şeyh orada değildi. Mürdilerin hepside murakabe halinde idiler. Hiç kimse onun gelişine aldırmadı.
Orada bulunan başka birisine:”Şeyh hangisidir?” dedi. O da şeyhin onlar arasında olmadığını, abdest almak için dışarı çıktığını söyledi. Bunun üzerine Necmeddin-i Kübra abdest almakta olan şeyhin yanına gitti. Gördü ki az bir su ile abdest alıyor. Hatırına geldi ki:”Şeyh bilmezmi ki, bu kadar az bir su ile abdest alınmaz. Bu nasıl şeyhliktir.”
Şeyh abdestini bitirdikten sonra elini onun yüzüne silkti. O, su yüzüne dokunu dokunmaz bir tuhaf oldu. Sonra şeyh hanigâha girdi, o da onunla girdi. Şeyh abdest şükür namazına başladı. O da ayaküstü durdu o halde iken kendini kaybetti.
Manada gördü ki kıyamet kopmuş, cehennem ortaya çıkmış, adamları tutup tutup ateşe atıyorlar. O ateşin güzergâhında bir tepe var. Bir şahıs da o tepenin üzerine oturmuş. Her kim derse ki ”ben bu zata bağlıyım” hemen onu bırakıyorlar, başkasını ateşe atıyorlar. Birden onu da tutup çektiler.
O yere geldiği zaman dedi ki: ”Ben bu zata bağlıyım” deyince bıraktılar. Sonra o tepenin üzerine çıktı baktı ki, Şeyh Ruhzebandır. Huzuruna vardı, ayağına kapandı. Ensesine öyle şiddetli bir sille vurdu ki, onun şiddetinden yüz üstü düştü. Şöyle dedi:”Bir daha hakikat ehlini inkâr etmeyesin.” Düşer düşmez hemen kendinden geçme halinden ayıldı.
Bu sırada şeyhte namazını tamamlayıp selamını vermişti. Yanına daha da yaklaştı, ayağına kapandı. Şeyh o vakıada olduğu gibi açıktanda bir sille attı ve orada söylediği sözüde söyledi. O hastalıkta (inkâr hastalığı) içinden çıkıp gitti. Şeyh, Necmeddin’i Kübra’ya:”Geri dön git. Şeyh Ammar’ın hizmetine gir.” dedi ve şeyhe teslim etmesi üzere bir mektub verdi. Mektubda şöyle yazılıydı:
”Her ne kadar bakırın varsa bana gönder ki, onları halis altın edeyim., yine sana yollayayım.”

Niyet doğru dürüst olmalı. Rütbe, makam, riyaset için amel etmeyin. Ya niçin amel etmeli? Mukaddesatın muhafaza olması için.

Mevla Teala ayeti kerimede ”O sizi seçti” buyurdu, bu nasıl oldu? Kendisine ibadetle, hizmetle, taatla meşgul olmamız için bizi seçti.
Bir insan için bundan daha yüksek hangi rütbe ve bundan daha yüksek hangi saadet olabilir. Mevla Teala bu yüksek rütbeyi bize verdi, bunun yanı sıra diğer dinlerde olduğu gibi islam dininde kullarına çekilmez ağır yükler yüklemedi. Herkesin durumuna göre ruhsat verdi.

Mesela; zaruret zamanlarında, seferde namazın kısaltılması, seferde iftar yapılması, su olmadığı yerde teyemmüm yapılması, zaruret zamanlarında ölmüş hayvanların etlerinin yeilmesi, hastalık ve acizlik zamanlarında orucun yenilmesi, takat getirilmediği anda namazın oturarak veya yatarak kılınması dindeki kolaylıklardan bir kaçıdır.

Ey ümmeti Muhammed! Allah (Celle celaluhu) dini için insanların arasından sizi seçti ve dinde üzerinize bir güçlük kılmadı. Öyle olunca Ey Ümmeti Muhammed babanız İbrahim’in milletine tabi olun.
Dinde babanızın milletine uyun. İbrahim (aleyhisselam) her ne kadar bütün milletin babası değilsede Allah’u Teala ”Babanız” diye isim vermiştir. İbrahim (aleyhisselam) Hazreti Resul’un babasıdır, o da ümmetin babasıdır. Öyle olduğu için İbrahim (aleyhisselam) ümmetin babası demektir.

Ayeti kerimede buyurulduğu üzere Resul (Aleyhisselam) ve biz ümmeti Muhammed diğer ümmetler üzerine şahid kılınacağız. Mevla Teala bütün peygamberlerin ümmetlerine bir bir:”Peygamberiniz benim yolumu tebliğ etti mi?” diye soracak.
Nuh (Aleyhisselam) ümmetine de aynı soruyu sorduğunda onlar:”Hayır ya Rabbi! tebliğ etmedi.” diyecekler. Nuh (Aleyhisselam) ise ”950 sene onları senin yoluna davet ettim.” diyecek bunun üzerine ümmeti Muhammed şahid olarak getirilecek.
Nuh (Aleyhisselam) ın tebliğ vazifesini yaptığını lakin kavminin ona icabet etmediğine şahidlik edecek. Bunun üzerine Nuh (Aleyhisselam) ın kavmi itirazda bulunarak:”Ya Rabbi! Biz evvel ümmetleriz onlar ise en son ümmet, bizim hallerimize nasıl vakıf olabilirler ki, şahid oluyorlar!” dediklerinde,
Mevla Teala Ümmeti Muhammed’e:”Deliliniz var mı?” diye soracak. Ümmeti Muhammed’de Sure-i Nuh’u baştan aşağı okuyacak. Bunun üzerine Mevla Teala meleklerine:”Bunları cehenneme atın” buyuracak.

Mevla Teala başka ümmetlere vermediği iki hasleti bu ümmete verdi. Biri: Ümmeti Muhammed’e dinde güçlük kılmadı. Diğeri: Kıyamet günü Ümmeti Muhammed’i diğer ümmetler üzerine şahid kıldı.

Ali İmran suresinde ”Allah’ın ipine -şeriatına, dinine, Kuran’ına sımsıkı sarılın” buyurmakta. Dersimizin ayeti kerimesinde ise ”Allah’a sarılın” (Mevla Teala’nın zatı paki subhaniyesinin cemalinin nuru ile kalplerinizi parlatın) buyuruyor.
Şah’ı Nakşibendi (Kuddise Sirrahu) Bu iki ayeti kerimenin emrine imtisal edenin işinin tamam olduğunu buyurur…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.